@hamish
|
Bölüm XXXI: Satranç "Karanlık bulutlar arasında, gerçeğin kollarında sızılar çiçek açar." . . . Sabahın ilk ışıkları henüz yavaş yavaş gökyüzünü aydınlatmaya başlarken uykudan uyandım. Hafif bir serinlik hissiyle yüzümü yıkadım, temizliğin ve uyanıklığın verdiği ferahlıkla kendimi daha iyi hissettim. Rahat kıyafetlerimi giyindim, salonun balkonuna doğru yöneldim. Elimde duran sigarayı dudaklarımın arasına aldım. Gökyüzünde beliren ilk ışıklarla birlikte günün başlangıcını izlemek için sigaramı yakıp balkonda sessizce oturma hissi içimi gıdıklıyordu. Gördüğüm manzara karşısında sigarayı elime tekrar geri aldım. Hazar, sedir sandalyede dizleri önünde kıvrılmış oturuyordu. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı, gözleri satranç taşlarının üzerine sabitlenmişti. Masanın üstünde, siyah ve beyaz taşlar dikkatlice yerleştirilmişti, sanki bir sahne kurulmuş gibiydi. Balkonun içine sızan mat pembe ışık, Hazar'ın siluetini vurguluyor, düşünceli bir ifade katıyordu. Hazar, beni fark ettiğinde yüzünde ince bir tebessüm belirdi, gözlerinde samimi bir ışıltıyla. Karşısındaki sandalyeyi işaret ederek sordum, "Oturabilir miyim?" O da gülümseyerek "Tabii" dedi. Ancak ardından elimdeki sigaraya dair onaylamayan bir bakış fırlattı. "Sigara sence de uzun bir ölüm yolu değil mi?" dedi. Hazar'ın sözleri bir an için düşündürdü beni. Bilmediğim bir şey değildi. "Evet, belki de öyle," dedim, sigarayı paketine çıkararak. Gözlerim sigaraya takıldı, düşünceli bir şekilde pakete geri koydum. O an, Hazar'ın bakışlarını hissettim. Odanın içindeki sessizlik, bu sözlerin etkisini arttırıyordu. "Uyku mu tutmadı?" sesi fısıltı halinde çıktı. Hazar'ın sesi, hafif bir fısıltı gibi kulaklarıma geldi. Başını hafifçe sallayarak cevap verdim. "Evet, biraz erkenciyim galiba, senin gibi." dedim, sesimdeki yorgunluğu hissedilir şekilde bastırmaya çalışarak. "Oynayalım mı?" dedi, satranç tahtasını göstererek. Hazar'ın önerisine bir an tereddüt ettim, ancak sonra hafif bir tebessümle başımı salladım. "Neden olmasın? İyi bir fikir," dedim. Satranç tahtasına doğru oturarak oyun için hazırlandım. Hazar, elindeki siyah ve beyaz şahları dikkatlice karıştırarak sakladı. Gözlerimiz taşlara odaklanmışken, bir an için odadaki her şey unutulmuş gibiydi. Elimle siyah ya da beyaz şahı seçmek arasında bir tercih yaparken, içimdeki heyecan adeta doruktaydı. Sonunda sağ elini seçtim. Hazar'ın elini açmasını beklerken, kalbim hızlıca atmaya başladı. Elini açtığında, siyah şahın olduğunu gördüm. Artık siyahları kontrol ederken, beyazlarda Hazar vardı. Masadaki taşları sakince yerleştirdik. Her hamle, karşıdakinin analiz etme ve karşılık verme açısından önemliydi. Gözlerimiz tahtaya kilitlenmiş, sessizlik içindeydik. İlk hamlesi olan "Piyon (e4)" ile oyunu başlatırken, Hazar da hızlıca gözlerini bana çevirdi. "Armağan ile konuştun mu?" dedi. "Piyon (e5)" hamlesini yaptım. "Sen, Rex ile konuştun mu?" diye cevapladım. Ardından, atını "At (f3)" konumuna taşıdı. "İlk ben sordum." Karşılık olarak atımı "At (c6)" karesine yerleştirdim. "Aslında konuştum sayılmaz." dedim. İkimiz de pozisyonlarımızı sağlamlaştırmaya çalışıyorduk. Hazar, filini "Fil (c4)" konumuna getirirken, ben de "Piyon (d6)" hamlesiyle karşılık verdim. "Yüzleşmekten mi kaçıyoruz? Oysa onca zaman bugünü beklemedik mi?" dedi. Hazar'ın sıradaki hamlesi "Kale (f1)" ile geldi ve peşine da hızlıca "Kale (b8)" hamlesini yaptım. "Güçlü hamleler hazırlık ister." dedim. Satranç tahtasını göstererek metafor yapmıştım. Yüzünde tebessüm oluştu. Hazar'ın sonraki hamlesi "Piyon (d3)" oldu. Yüz de yüze yakın doğru oynuyordu. Gelişmesini tamamlamak üzeriydi. "Piyon (h6)" ile karşılık verdim. "Öğrenirse onu koruyamayacak gibi hissediyorum." İlk defa itiraf etmiştim. Birbirine karşı dikkatli ve stratejik hamleler yapıyorduk, çünkü herhangi bir hata sonucunda oyunun dengesi hızla değişebilirdi. "Armağan çok güçlü. Seni anlayacaktır." Sesi huzur veriyordu. Bir sonraki hamlesinde piyonunu "Piyon (c3)" konumuna taşıyarak merkezi daha da güçlendirmeye çalışıyordu. Bu hamleyle oyunun kontrolünü elinde tutmaya çalışıyordu. Ben ise piyonumu "Piyon (g5)" konumuna ilerleterek baskısını artırmaya çalışıyordum. Kalesini "Kale (d2)" pozisyonuna getirerek savunmasını güçlendirdi. Ben ise atını "At (g4)" konumuna taşıyarak baskısını artırmaya devam ettim. "Haklısın." dedim. Yüzünde şaşkın bir ifade oluştu. "Gerçek Berat ile tanışmak güzel hissettirdi." "Senin yanındayken rol yapamıyordum zaten, en çokta bu sinirlerimi bozuyordu." Diye tekrar bir itirafta bulundum. "Anlayacaksın diye ödüm patlıyordu." diye o da bir itirafta bulundu. "Analitik zekam sende işe yaramıyor, sinyal bozucu gibisin." dedim. Yorgun gözleri samimice gülümsedi. Hazar şahını eline aldı. "Berabere." dedi. Kafamı olumlu anlamda sallayarak elini tuttum. "Berabere." dedim. İçimde sevgi, şefkat ve huzur vardı. Onunla birlikte olmanın getirdiği mutluluk, yüzüme yansıyordu. İkimiz de ellerimizi birbirimizden uzaklaştırmıyorduk. Gelen çığlık sesiyle birlikte yerimizden hızla kalktık. O ses, tanıdık bir çığlık gibiydi ve hemen anladık ki Rex'in sesiydi. Endişeyle birbirimize bakıp, sessizce anlaşarak Rex'in odasına doğru koştuk. Adımlarımız hızlı ve kararlıydı, her birimizin yüreğinde bir telaş vardı. Koşarken kalbim hızla çarpıyordu, adımlarımız hızla yaklaştıkça sesin geldiği odaya. Kapıyı açtığımızda, içerideki manzara bizi şaşırttı. Rex, odanın ortasında kıvranıyordu, yüzü acıyla buruşmuştu. Hazar, hızla onun yanına gitti ve Rex'i desteklemeye çalıştı. Yaşadığı acı, odanın içinde yankılanıyordu. Durumu anlamak için çabalamamla birlikte, diğer herkes de odanın başına gelmişti. Rex öyle bir ağlıyordu ki, tüm acıları bitsin ister gibiydi. Yüzünde bir çığlık yarası, gözlerindeki hüzün ve çaresizlik belli belirsiz seçiliyordu. Hazar, kardeşini sarmalayarak ona destek olmaya çalıştı, fakat kendi içindeki çaresizlik ve üzüntüyle boğuşuyordu. "Özür dilerim kardeşim, özür dilerim," diye mırıldandı, kendi sesi bile acının yüreğinde yarattığı kırıklığı gizleyemiyordu. Rex'in sıkı sıkıya kavradığı Hazar, onun acısını paylaşmaya çalışıyordu. Hazar ve Rex'in hıçkırıkları birbirine karışırken, Rex kafasını Hazar'ın göğsüne yasladı. Diğerlerini odadan çıkardım, sadece Kaan ile ben kaldık. Hazar, Rex'in saçlarını okşayarak nazik bir şekilde ninni söylemeye başladı: "Bir küçücük aslancık varmış..." Ses tonu hüzünlüydü, ancak bu ninniyle huzurlu bir sükunet gelmiş gibiydi odaya. Hazar'ın ninniye başlamasıyla odanın içine sessizlik yayıldı. Rex'in gözyaşları hala durmuyordu, hıçkırıkları zaman zaman yükselip alçalıyordu. Her dizeyi içtenlikle söylüyordu. "Çöllerde ko ko koşar oynarmış..." Sözler, Hazar'ın dudakları arasından yumuşakça dökülüyordu, melodik bir şekilde odanın içinde yankılanıyordu. Rex'in sıkıca sarıldığı Hazar, onu adeta güvenli bir liman gibi hissettiriyordu. Birlikte geçirdikleri tüm zorluklara rağmen, bu an onları bir araya getiriyordu. Gözlerimiz Kaan ile birbirimize dolaştı, sessizlik içinde duygu dolu bir an yaşadık. "Ne yaptılar sana böyle..." Hazar'ın sesi çaresiz çıkmıştı. Rex kendini geri çekerek Hazar'ın gözlerine dikkatini verdi. "Öyle şeyler yaptırdı ki bana, anlattırsam kabuslarına girer." sesi kurtarılmak ister gibiydi. Hazar bir an duraksadı. Kendi yaşadıklarından pay biçti. "Geçti, ben yanındayım artık." Rex'in saçlarına öpücükler kondurdu. "Sana bir daha asla yaklaşamayacak." Hazar'ın sesi oldukça kendinden emindi. "Ben seni korurum." "Beni kendimden nasıl koruyacaksın?" Rex'in boğazından bir hıçkırık koptu. Hazar, kararlı bir ifadeyle konuştu: "Seni korumak için buradayım, Rex. Artık yalnız değilsin, yanındayım ve seni koruyacağım. Geçmişte yaşadıklarını değiştiremem, sadece güzel geleceğimizi beraber yazabiliriz." Rex'in yüzündeki endişe ve korku, Hazar'ın bu sözlerini duyduğunda hafifledi. Onun yanında olmanın getirdiği güvenle, yavaşça sakinleşmeye başladı. "Seninle her şey daha kolay. Sanki her şeyi başarabiliriz gibi..." Hazar'ın etkisi böyleydi. Konuşması, ses tonu her şey geçebilir gibi hissettiriyordu. Hazar'ın varlığı karanlık bulutları dağıtmaya yetiyordu. |
0% |