@hamish
|
Bölüm XXXVI: Tehlikeli gülüşmeler "Tehlikenin ortasında bile bir gülüş, ışık gibi parlayabilir." . . . Uçaktaki koltuğumda oturmuş, gözlerimi kapatıp odaklanmaya çalışıyordum. Özel görevler her zaman böyleydi; her birimizin içinde bir fırtına kopar, ama dışarıdan bakıldığında sadece sakin bir deniz görülürdü. Etrafımdaki timime bakarken, her birinin yüzündeki kararlılığı ve konsantrasyonu görebiliyordum. Hazar, pencerenin yanında oturmuş, dışarıya doğru bakıyordu. Yüzünde her zamanki ciddi ifadesi vardı ama gözlerinde derin bir düşünce ışıldıyordu. Onunla göz göze geldiğimde, içimde bir kıpırtı hissettim. Bu görevdeki herkes gibi, onun da zihinlerinde dolaşan binlerce düşünce vardı. Kadir, Hazar'ın hemen arkasında oturmuş, elindeki dosyayı inceliyordu. Ciddi ve dikkatli bakışları, görevle ilgili her detayı aklına kazıyordu. Kaan ise yanımda oturmuş, sessizce dua ediyordu. Kendisini her zaman böyle önemli görevler öncesinde bir anlık sessizlikle hazırlardı. Kuzey ve Ali, uçuşun ortasında konuşuyorlardı. Konuşmaları neredeyse fısıltı seviyesindeydi, ama aralarındaki anlayışın kuvveti hissediliyordu. Ömer Faruk ise, Hazar'ın yanında oturmuş, onunla arada sırada kısa konuşmalar yapıyordu. Bu durum hoşuma gitmese de artık Baha kimliğime bürünmüştüm. Armağan, uçuş boyunca sessiz kalmayı tercih edenlerdendi. Rex, kollarını çaprazlayarak oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. O da herkes gibi bu görevin öneminin farkındaydı. Yusuf, uçaktaki diğer ekip üyelerine göz kulak oluyordu, herkesin iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Görevimizin detaylarını düşünürken, içimdeki kararlılığı hissedebiliyordum. Bu görevin ne kadar önemli olduğunu biliyorduk ve her birimiz elimizden gelenin en iyisini yapmaya kararlıydık. Uçağın içindeki bu sessizlik, yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Ama biz, bu fırtınaya hazırdık. Kadir ayağa kalktı, elindeki kağıtları dikkatlice masaya bırakarak tam ortaya geldi. Herkesin dikkatini çekmek için kısa bir süre bekledi. Uçağın hafif uğultusu dışında her şey sessizdi. Kadir, gözlerimizi bir bir süzerken, sesindeki kararlılık ve otoriteyle konuşmaya başladı. "Planın üzerinden geçiyoruz," dedi. Sesi net ve belirgindi, uçağın içindeki herkesi kapsayan bir yankı oluşturuyordu. "İlk olarak," diye devam etti, kağıtlardan birini alıp masaya yayarak, "Londra'ya inişimizden sonra güvenli bölgeye geçişimiz en önemli adım olacak. Hazar ve Baha, siz ikiniz öncü olarak hareket edeceksiniz. Temas noktası sizsiniz." Güvenli bölge kaçakçılık yaptığım bir alandı. Orada bize bulaşamazlardı. Oraya girene kadar tehlikedeydik. Hazar, başını hafifçe sallayarak planı onayladı. Ben ise sessizce dinlemeye devam ettim. "Kaan ve Kuzey," dedi Kadir, diğer iki adama dönerek, "Sizler destek ekibi olarak hareket edeceksiniz. Herhangi bir acil durumda müdahale etmeye hazır olun. Baha'nın bir an yanından ayrılmayacaksınız." Kaan ve Kuzey aynı anda başlarını sallayarak görevlerini kabul ettiler. "Ali, Ömer Faruk, sizler teknolojik destek ve iletişim hattında olacaksınız. Herhangi bir aksaklık olursa hemen müdahale edebileceğiniz bir konumda bulunacaksınız." Ömer Faruk hafif bir gülümsemeyle başını sallarken, Ali ciddi bir ifadeyle not alıyordu. "Armağan ve Rex," diye devam etti Kadir, iki kadına dönerek, "Görev boyunca saha güvenliğinden sorumlu olacaksınız. Herhangi bir tehlike durumunda hemen devreye gireceksiniz. Dikkat çekmemeye çalışın." Armağan ve Rex, Kadir'in söylediklerini dikkatle dinleyerek görevlerini kabul ettiler. "Ve son olarak," diye ekledi Kadir, "Yusuf, sen genel koordinasyon ve ekip içi iletişimden sorumlu olacaksın. Herkesin güvende olduğundan ve görevlerin sorunsuz ilerlediğinden emin ol." Yusuf, "Ama..." Kadir, gözleriyle bir kez daha herkesi taradı ve ekledi, "Bu görev hepimiz için büyük önem taşıyor. Herkes kendi rolünü en iyi şekilde yerine getirecek. Hepimizin burada olmasının bir nedeni var." Sesi işinin ciddiyetini yansıtıyordu. Yusuf kafasını olumlu anlamda salladı. Uçağın içindeki atmosfer, Kadir'in sözleriyle daha da ciddileşti. Herkes, kendi görevini ve sorumluluğunu derinlemesine düşünüyordu. Gökyüzünde ilerlerken, içimizdeki bu kararlılık ve birlik duygusuyla hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyorduk. "Planın ikinci kısmı için önce güvenli bölgeye geçmeliyiz. " Bu bölge, benim geçmişteki kaçakçılık faaliyetlerimden dolayı nispeten güvenliydi, ama oraya ulaşana kadar tehlikenin tam ortasındaydık. Uçağın inişine az bir süre kalmıştı. Pencereden Londra'nın ışıltılı silueti görünüyordu. Kendi ayağımla beni arayan adamın şehrine gelmiştim. Uçakta, herkes bir şekilde kendini hazırlıyordu. Hazar, silahını kontrol ederken dikkatli gözlerle planı gözden geçiriyordu. Kadir ise son kontrolleri yapıyor, herkesin görevlerini tekrar tekrar hatırlatıyordu. "El bombasıyla napıyorsun?" Kaan Rex'in elindeki bombaya bakış attı. "Şans getirsin diye yanımda taşıyorum." Rex bombayı dikkatle cebine yerleştirdi. Kadir'in sesi, uçağın uğultusunu bastırarak yankılandı: "İndiğimizde hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Herkes hazır olsun." Başımı sallayarak onayladım. Kadir'in söyledikleri önemliydi ama kafamda başka düşünceler vardı. Bu görev, sadece bir iş değildi; benim için bir yüzleşmeydi. Geçmişin gölgelerinden çıkıp hesaplaşmak için bir fırsat. İndiğimizde, şehrin serin havası yüzüme çarptı. Londra'nın sokakları her zaman olduğundan daha karanlık ve tehlikeli geliyordu. Takım halinde hareket ettik, herkesin gözleri tetikteydi. Bu şehirde, Baha'yı arayan ve bulmak isteyen adamla karşılaşacaktım. Bu düşünce, içimdeki adrenalin seviyesini yükseltiyordu. Adımlarım hızlandı, kalbim daha hızlı atmaya başladı. Her sokak köşesi, her karanlık köşe, bir tehlike olabilirdi. Gecenin karanlığına bürünmüş sokaklarda ilerlerken, her birimiz tetikteydik. Güvenli bölgeye az kalmıştı, ama tam da o sırada, gölgeler arasından gelen bir hareketlilik dikkatimi çekti. Hazar anında fark etti. "Pusu!" diye bağırdı ve hemen üzerime siper aldı. O anda, karanlık sokaktan üzerimize doğru mermi yağmaya başladı. Ben de hızla yere çömeldim, silahımı çekip karşı ateş açtım. Mermilerin ıslık sesi kulaklarımı dolduruyordu. "Salyangoz, Akkoca! Sağ kanadı koruyun!" diye bağırdım. Kadir, planı hızlıca gözden geçirip herkesin pozisyon almasını sağladı. "Atom, Mezarkabul! Sol taraftan dolanın ve onları kıskaca alın!" Hazar, yeteneklerini konuşturarak hedefleri teker teker indiriyordu. Gözlerimle onun atışlarını takip ettim, her seferinde isabetli atışlarla düşmanları etkisiz hale getiriyordu. Rex, sessiz ve hızlı hareket ediyordu, gölgeler arasında kaybolup yeniden ortaya çıkıyor, düşmanları birer birer temizliyordu. Armağan ve Yusuf da onların arkasını kolluyordu. Bir an için dikkatimi dağıtan bir patlama sesi duyuldu. Bomba mı atmışlardı? "Geri çekilin!" diye bağırdım. Toz ve duman arasından ilerleyip güvenli bir noktaya geçtik. Ama düşmanlar çoktan pozisyonlarını değiştirmişti. Kadir el işaretleriyle bize yön verdi, herkes tekrar pozisyon aldı. "Pilot, sağdaki binanın tepesinde keskin nişancı var!" dedi Hazar. Kafamı kaldırıp baktım, tam o sırada keskin nişancının parıltısını gördüm. "Halledeceğim," dedim. Nişancının yerini belirleyip hızlı bir atış yaptım. Silah sesi yankılandı ve nişancı düştü. Çatışmanın ardından kısa bir nefes alırken, Hazar elindeki silahı kontrol edip bana baktı. "Bu çatışmalar her seferinde daha da eğlenceli oluyor, değil mi?" diye sordu, gözlerinde bir parıltıyla. Gülümseyerek yanıtladım, "Eğer eğlenceden kastın delilikse, evet, oldukça eğlenceli." Kadir, çantasından bir su şişesi çıkarıp bir yudum aldıktan sonra başını salladı. "Şu keskin nişancı için teşekkür ederim, Pilot. Bir saniye daha geç kalsaydın, yeni saç stilimden memnun kalmayabilirdim." Atom, silahını kontrol ederek yanımıza geldi. "Belki de bir daha ki sefere saç stilini değiştirmek için kuaföre gitmek yerine, Pilot'u aramalısın, Kadir. Daha etkili sonuçlar alabilirsin." Hepimiz gülerken, Mezarkabul bir şaka daha ekledi. "Ya da Hazar'a sorabilirsin. O, nişan alırken bir taşla iki kuş vurmayı beceriyor. Hem düşmanı indirir, hem de saç keser." Hazar, gözlerini devirerek güldü. "Benim işim nişan almak, kuaförlük değil. Ama isterseniz yeni bir hobi edinebilirim." Rex, biraz daha ciddileşerek, "Eğer kuaförlük işine girecekseniz, bana haber verin. Uzun zamandır saçlarımı kestirecek birini arıyorum," dedi, ardından gülümseyerek ekledi, "Tabii, savaşın ortasında olmamız biraz engel teşkil edebilir." Akkoca, bu şakalara katılmadan duramadı. "Belki de bir savaş sonrası spa ve güzellik günü düzenlemeliyiz. Herkesin stres atmaya ihtiyacı var." Kadir, ciddi bir yüz ifadesi takınarak ekledi, "Tabii ki! Silahları bırakıp makas ve tarakları alacağız. Güvenli bölgeye girer girmez ilk işimiz bu olmalı." Bu esprili konuşmalar, hepimizin yüzündeki gerginliği biraz olsun hafifletmişti. Güvenli bölgeye yaklaştıkça birbirimize olan güvenimiz de artıyordu. "Tamam, yeterince dinlendik," dedim, ciddi bir tonla. "Hadi, yolumuza devam edelim. Daha işimiz bitmedi." Aramızda gülümsemeler ve hafif bir kahkaha yankılandı. Silahlarımızı kontrol edip yeniden yola koyulduk. Düşmanların sayısı gittikçe azalıyordu. Birkaç hızlı atışla daha birkaçını indirdim. Ardından, bir anlık sessizlik oldu. Hazar, Kadir ve diğerleri yanıma geldi. "Şansına ihtiyacımız var Rex..." diye bağırdı Atom. Yüzünde munzur bir ifade oluştu Rex'in. Uçakta cebine koyduğu el bombasını çıkardı. Ustalıkla pimini çıkarıp fırlattı. Büyük bir patlama gerçekleşti. "İyi iş çıkardık," dedi Mezarkabul. "Ama hâlâ dikkatli olmalıyız." Güvenli bölgeye girmeye birkaç adım kalmıştı. Kalbim hala hızla atıyordu, ama bu kez adrenalin yerini bir nebze de olsa rahatlamaya bırakmıştı. Bu çatışmayı atlattık, ama biliyorduk ki daha fazlası gelecekti. "Haydi," dedim, "devam edelim. Bu daha başlangıç." |
0% |