Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@hamish

Bölüm XXXVIII: Maskenin ardındaki gerçek


"Keşkelere ramak kala..."


.


.


.


Gün doğumuna kadar Lucas'ın bölgesinde kalacaktık. Bizi kalacak yerimize yönlendirmek için, Lucas'ın adamlarından biri öne çıkarak el işaretiyle bizi takip etmemizi istedi. Ekip olarak sessizce yürümeye başladık, arkamızda Lucas ve adamları, önümüzde ise bilinmeyen bir gece vardı.


Lucas'ın bölgesi geniş bir kompleksin içindeydi. Çevrede yüksek duvarlar ve sıkı güvenlik önlemleri göze çarpıyordu. Her köşede, ellerinde otomatik silahlar taşıyan nöbetçiler duruyordu. Gece karanlığında parlayan projektör ışıkları, bölgenin her yerini aydınlatıyor ve gölgeler arasında hareket eden figürleri ortaya çıkarıyordu.


Adam, bizi geniş bir binanın önüne getirdi. Bina, eski bir malikaneyi andırıyordu. Geniş taş merdivenlerle çıkılan büyük bir giriş kapısı vardı. Kapının her iki yanında, karanlıkta bile tehditkar görünen heybetli muhafızlar duruyordu. Bina, hem tarihi hem de modern dokunuşlarla süslenmişti; dış cephedeki oyma taş detaylar, içeri girdiğimizde karşılaştığımız modern mobilyalar ve yüksek teknoloji güvenlik sistemleriyle zıt bir uyum içindeydi.


Adam kapıyı açarak içeri girmemizi işaret etti. İçeri adım attığımızda geniş ve ferah bir salonla karşılaştık. Salonun ortasında büyük bir avize, ışıklarını zarifçe döküyordu. Tavan yüksek ve işlemeli, duvarlarda ise ağır perdeler asılıydı. Salonun köşelerinde, zarif koltuklar ve sehpalarda çeşitli içecekler ve atıştırmalıklar yer alıyordu.


Lucas, bizi uzun bir koridordan geçirerek daha küçük odaların bulunduğu bir bölgeye götürdü. "Burası sizin konaklayacağınız yer," dedi. "Odalarınız burada. Her türlü ihtiyacınız için nöbetçiler burada bulunacak."


Odalarımıza doğru ilerlerken, duvarlarda asılı olan sanat eserlerine ve işlemeli halılara göz gezdirdim. Her şey özenle seçilmişti; gösterişli ama aynı zamanda soğuk ve mesafeli bir hava vardı. Odalar ferah ve konforluydu, ancak yine de bir tedirginlik hissi her yerdeydi. Hepimizin odası ortak salona bağlanıyordu.


Hazar, odasının kapısında durarak etrafına bir göz attı. "Bir gece için buradayız," dedi sessizce. "Herkes dikkatli olsun. Tetikte olun."


Hepimiz başımızı sallayarak Hazar'ın uyarısını dikkate aldık. Bu gece burada dinlenecek olsak da, her an tetikte ve hazır olmalıydık. 


On dakika sonra hepimiz salona geçmiştik. Hazar henüz ortada yoktu. Salonun atmosferi, içeriye yayılan hafif ışıklarla sıcak ve davetkar görünüyordu, fakat üzerimizdeki gerginlik, bu atmosferi yeterince hissetmemizi engelliyordu. Salonun ortasında büyük, yuvarlak bir masa vardı ve etrafındaki sandalyelere oturmuştuk. Masanın üzerinde, çeşitli içecekler ve hafif atıştırmalıklar yer alıyordu. Derin bir sessizlik hakimdi. Herkesin yüzünde belirsiz bir ifade vardı; kimi düşünceli, kimi ise endişeliydi.  Kadir, özel dedektörünü kullanarak odayı taramıştı. Cihazı dikkatle duvarlar boyunca gezdirirken gözleri ciddiyetle odanın her köşesini inceliyordu. Dedektörün ince sesi, odada yankılanarak sessizliği bozuyordu. Kadir'in yüzündeki ifade, işine odaklandığını ve hiçbir detayı kaçırmamaya çalıştığını gösteriyordu.


Dedektör, odanın dört bir yanını tararken herkes sessizce izliyordu. Kadir, cihazı duvardan bir tabloya, ardından bir dolaba yönlendirerek dikkatle kontrol etti. Masanın altını, sandalyelerin arkasını ve hatta tavanı bile kontrol etti. Cihazdan herhangi bir uyarı gelmediğinde, Kadir rahat bir nefes aldı ve dedektörü kapattı.


"Temiz görünüyor," dedi, dedektörü masanın üzerine bırakarak. "Şimdilik bir dinleme cihazı ya da başka bir tehdit yok."Kadir, sessizliği bozarak masanın ortasındaki sürahiye uzandı ve kendine bir bardak su doldurdu. "Hazar nerede kaldı?" diye mırıldandı. Herkes gözlerini kapıya çevirdi, ama kapı hala kapalıydı ve Hazar'dan bir iz yoktu.


Kaan, sandalyesinde geriye yaslanarak ellerini başının arkasında birleştirdi. "Belki biraz nefes almaya ihtiyacı vardır," dedi, ama sesinde endişe vardı.


Ömer Faruk, sessizce etrafa bakındı. Gözleri, salonun dört bir yanını tarıyordu. Duvarlarda asılı olan eski tablo ve sanat eserleri dikkat çekiciydi. Her birinin altında küçük plaketler vardı ve bu eserlerin hikayelerini anlatıyordu.


Armağan, masanın kenarında oturmuş, önündeki bir haritayı inceliyordu. "Belki de biraz zamana ihtiyacı vardır," dedi alçak bir sesle.


Kuzey, sandalyesinde ileri geri sallanırken bir yandan da gözlerini kapıya dikmişti. "Eğer başı beladaysa?" diye sordu, sesi kaygılıydı.


Tam bu sırada kapı yavaşça açıldı ve Hazar içeri girdi. Herkesin gözleri ona çevrildi. Hazar, kapının eşiğinde durarak bir an salonu süzdü. Gözlerinde derin bir düşünce ve yüzünde kararlı bir ifade vardı.


"Beni mi bekliyordunuz?" dedi, hafif bir gülümsemeyle.


"Endişelendik," dedi Kadir. "Neredeydin?"


Hazar, salonun ortasına doğru yürüdü ve masanın kenarındaki boş bir sandalyeye oturdu. "Sadece," dedi. "nasıl anlatabilirim bilmiyorum."


Herkesin yüzündeki gerginlik bir an için hafifledi, ama hala hepimizin zihninde aynı soru vardı "Nilda gerçekten kimdi?"


Hazar'ın kim olduğunu gerçekten anlamak ve güvenebileceğimiz bir kişi olduğunu bilmek zorundaydık. 


"Konuşmamız lazım," dedim. Hazar'ın yüzündeki ifade ciddi bir hal aldı. "Nilda'nın kim olduğunu bilmek istiyoruz."


Hazar derin bir nefes alarak başını salladı. "Sanırım artık zamanı geldi," dedi yavaşça. "Nilda, benim geçmişim. Benim gizli kimliğim."


Hazar, gözlerini üzerimizde gezdirerek konuşmaya başladı. "Yıllar önce, savaşın ve kaosun içinde, kendimi korumak için bir kimlik yaratmak zorunda kaldım. Nilda, bu kimliğin adıydı. Birçok tehlikeli operasyonda bu isimle çalıştım. Ama bu isimle yaptığım her şey beni daha da kirletti, daha da tehlikeli hale getirdi."


Kaan, şaşkınlıkla Hazar'a baktı. "Yani, sen Hazar mısın yoksa Nilda mı? İkisi birden?"


Hazar başını salladı. "Evet, Kaan. Nilda, benim karanlık tarafım. Ama bu kimliği geride bırakmak zorundaydım. Artık sadece Hazar olmak istiyorum. O beni bırakmıyor,  bırakmaya da hiç niyeti yok gibi."


Hazar'ın itirafı, ekip içinde farklı duygular yarattı. Herkes birbirine bakarak durumu sindirmeye çalışıyordu. Ömer Faruk, Hazar'a doğru bir adım attı. "Sana güveniyoruz Hazar, ama bu gerçeği saklaman bize olan güvenini sorgulatıyor."


Selim kaşlarını çattı. "Kendi adına konuş dadaş."  Selim'i ilk defa bu kadar tepkisel görmüştüm.


Ömer Faruk omuzlarını silkelemekle yetinmişti.


Hazar, Selim'in gözlerine bakarak içtenlikle konuştu.  "Bu sırrı saklamak zorundaydım çünkü Nilda'nın kim olduğunu bilmeniz, hepiniz için tehlike oluşturabilirdi. Anlatmadığım çok şey var, güvenliğiniz için."


"Yıllar önce, Afganistan'da görevdeyken," diye başladı. Hepimiz dikkat kesildik.


"O zamanlar... Bir görevde, bölgede barışı sağlamak bizim görevimizdi. Ancak işler hiç de planladığımız gibi gitmedi. Bir gece, baskın yaptığımız bir köyde, yanlış istihbarat yüzünden masum insanların öldüğü bir operasyon gerçekleştirdik. Katliam yaptık. O an, hayatımın dönüm noktası oldu. Yaptıklarımızın sonucunda, köyün çocuklarından biri, küçük bir kız çocuğu olan Nilda, yetim kaldı. Onun gözlerindeki korkuyu ve çaresizliği hiç unutmadım."


Hazar, derin bir nefes alarak devam etti. "O küçük kızı asla unutmadım. O andan itibaren, bir daha böyle bir hatanın tekrarlanmaması için ant içtim. Nilda ismini, hem hatırlamak hem de hatırlatmak için kullanmaya başladım. Her görevde, her operasyonda, o kızın gözlerini hatırladım."


Hazar'ın gözleri dolmuştu ama sesi kararlıydı. "Bu isim, benim vicdanımla olan savaşımın simgesiydi. Ama tabi ki öyle olmadı. Ünüm tüm dünyaya yayıldı. Bir maske oldu Nilda."


Nilda'dan kendi gibi bahsetmiyordu.


"Aklınıza gelen her şeyi trilyonla çarpın... O kadar kötü şeyler yaptım."


Hazar'ın bana yönelmesi için hafif boğazımı temizledim. "Hazar ya da Nilda ol, fark etmez. Sen bizim için değerlisin ve sana her zaman güveneceğiz."


Hazar, gözleriyle teşekkür etti.


Hazar'ın bu itirafının ardından daha da kenetlenmiştik. Herkes, Hazar'ın geçmişini ve Nilda'nın kimliğini kabullenmişti. Hazar'ın geçmişi, bizim geleceğimize ışık tutacaktı. Hiçbir şey istendiği gibi olmuyordu. Herkesin sessizce dinlediği o an, odadaki hava değişmişti.


Selim ayağa kalktı. "Daha fazla buna katlanamayacağım. Görev patlamasın diye uğraşıyorum ama yeter, bir katile de anlayış gösteremem." 


Hızla peşinden gidecekken Hazar'ın eli beni durdurdu.


Odayı terk ettiğinde Hazar kafasını anlayışla salladı. "Verilmesi gereken tepkiyi verdi. Ne kadar benden bağımsız gibi davransam da, ben masumların canına kıyan bir katilim." dedi. 


Loading...
0%