@hamish
|
Bölüm XXXVIIII: Ruhuna yolculuk "Zamanın ötesinde, kaderimizle dans ediyoruz." . . . Herkes odasına çekilmişti ama yine de tetikteydi. Sessizlik, koridorları doldurmuştu. Hazar ve Selim'in arasındaki bilinmemezlik canımı sıkıyordu. Salondan banyoya doğru yürüdüm, adımlarımın yankısı karanlıkta kayboluyordu. Kapıyı açtığımda şaşkınlıkla durakladım. Hazar, büstiyeriyle aynanın karşısında duruyordu. Vücudundaki ter damlacıkları ışık altında parlıyordu. Yutkunma istediğimi durduramadım. "Pardon" dedim. Tam geri çıkacakken, dikkatimi verme gerekesimi hissettim. Analiz mekanizmam Hazar'ın yanında bozuluyordu sanki. Sırtında derin bir yara vardı ve o, titreyen elleriyle aynadan yansımasına bakarak yarasına dikiş atmaya çalışıyordu. Yaralandığını fark etmemişim bile. Yüzündeki acı ifadesine rağmen, gözlerinde kararlılık ve öfke vardı. Hazar'ın bu hali, onun ne kadar güçlü ve inatçı olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Banyodaki zayıf ışık, sırtındaki yarayı daha belirgin hale getiriyor, etrafındaki kan izleri ise durumun ciddiyetini gözler önüne seriyordu. "Hazar, ne yapıyorsun?" diye sordum, sesimde hem endişe hem de şaşkınlık vardı. Hazar, benim varlığımı fark ederek hafifçe döndü. "Yarayı kapatmam lazım," dedi, sesi kısıktı. "Çatışmada mı yaralandın, neden bir şey söylemedin?" sitem eder gibiydim. "Bunun burada sorun yaratmasını istemiyorum." Dedi sakince. Hızla yanına gidip yarasını incelemeye başladım. "Bu şekilde devam edemezsin," dedim. Elim vücuduna dokunduğumda kendini geri çekti. Aynada gözlerimiz birleşti. "İzin ver, sana yardım edeyim." dedim. Hazar bir an durakladı, sonra ellerini indirdi ve bana izin verdi. Aramızdaki çekim, her geçen saniye daha da artıyordu. Dikiş atarken yüzünde hiçbir mimik oynamıyordu, acıyı belli etmiyordu. Dikkatlice dikişe odaklanırken, aynadan inip kalkan göğsünü görüyordum. Nefes alış verişleri hızlanıyordu. Ellerim titremeden, Hazar'ın sırtındaki derin yarayı kapatmaya çalışıyordum. İğne derisine battıkça, onun dayanıklılığına hayran kalıyordum. Her nefes alışında göğsü biraz daha kalkıyor, biraz daha iniyordu. Teninin sıcaklığı, her bir dokunuşumda parmak uçlarıma yansıyordu. Aynadan göz göze geldiğimizde, nefes alış verişlerinin hızlanmasının sadece acıdan değil, aramızdaki yoğun çekimden kaynaklandığını hissediyordum. Onun gözlerindeki derinlik, sanki ruhuna bir yolculuk yapıyormuşum gibi hissettiriyordu. Her ne kadar fiziksel acı çekiyor olsa da, bu anın büyüsüne kapılmıştık. Dikişleri bitirdiğimde, derin bir nefes aldım ve geri çekildim. Hazar, gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. "Teşekkür ederim," dedi, sesi yumuşak ama belirgin bir şekilde duygusal. "Rica ederim," dedim, sesimdeki titremeyi kontrol etmeye çalışarak. Ellerim, Hazar'ın sırtında nazikçe daireler çiziyordu. Teninin sıcaklığı ve yumuşaklığı, parmak uçlarıma yayılan bir huzur gibi hissettiriyordu. Bir an duraksadım ve usulca omzuna tutkulu bir öpücük kondurdum. Kokusunu derin bir nefesle içime çekerken, aramızdaki bağın derinliğini daha da hissettim. "Dur," dedi Hazar, sesi titrek ve duygusal bir tonla. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu, acının ve duyguların bir yansıması olarak. Ellerim bu sefer sırtından yüzüne doğru hareket etti, gözyaşlarını silmek için. Gözlerimin içine baktığında, acının ve sevginin karmaşık bir karışımını görebiliyordum. Parmaklarım, yanaklarından süzülen yaşları nazikçe silerken, ona karşı duyduğum derin sevgi ve bağlılığı hissettim. Beni hissetmesini istedim. "Bana dünyayı kucakla deseler, gelir seni kucaklarım," dedim, sesimdeki kararlılık ve şefkatle. Bu sözler, kalbimdeki duyguları ifade etmenin en saf yolu gibi geldi. Hazar'ın gözlerindeki yaşlar durmadı, ama yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Hazar yavaşça ayağa kalktı, sanki bir anlığına bile olsa tüm acılarını ve yorgunluğunu arkasında bırakmak istermiş gibi. "Ben gideyim," dedi, sesi alçak ve kararsızdı. Gözlerinde bir gölge, dudaklarında bir titreme vardı. Bu, bana tam olarak anlatmadığı bir şeyler olduğunu hissettirdi. Hazar yavaşça yere eğildi, yerdeki hırkasını alırken parmakları neredeyse bilinçsizce hırkanın kumaşını okşuyordu. Hırkayı nazikçe kollarına geçirdi, kumaşın cildine değdiği an yüzünde hafif bir rahatlama belirdi. Hırka, onun hem zırhı hem de sığınağı gibiydi; üstünü örten örtü değil, duygusal bir kalkan gibi. Onun bu hali içimi burktu. Adımları yavaş ve temkinliydi, sanki her hareketiyle bir sır daha gizliyordu. Gözlerinin derinliklerinde saklanan bir sırrın izlerini görebiliyordum. Kaşlarının arasındaki ince çizgiler, omuzlarının hafifçe çöküşü, hepsi bana benden sakladığı bir şeyler olduğunu işaret ediyordu. Yavaşça doğruldu, hırkanın önünü iyice kapatarak bir adım geri çekildi. Gözlerinde bir anlığına beliren kararlılık, bana onun içindeki güçlü iradeyi hatırlattı. Ama aynı zamanda, gözlerindeki hüzün, bana onun hala taşıdığı yaraların derinliğini de gösterdi. "Hazar," dedim, sesimdeki endişeyi saklayamadan. "Emin misin? Ben buradayım." Elimi uzattım, ona destek olmak için. Ama o, elimi geri itti, gözlerinde bir kararlılıkla. "Teşekkürler," diye mırıldandı, yüzünde zoraki bir gülümseme belirdi. Bu gülümseme, bir maske gibiydi, gerçek duygularını saklamaya çalışan bir maskeydi. Onu izlerken, içimde büyüyen endişeyi bastıramadım. Bir şeylerin doğru olmadığını biliyordum, ama onun üzerine gitmek istemedim. Hazar'ın, kendi içindeki savaşı bitirmesi için zamana ihtiyacı vardı. O, yavaşça kapıya yönelirken, odanın içinde bıraktığı hüzün ve belirsizlik havada asılı kaldı. Birkaç dakika boyunca sessizce aynaya baktım. Düşüncelerim zihnimde yankılanırken, odadaki sessizlik derinleşiyordu. Yavaşça gözlerim, yerde duran küçük bir nesneye kaydı. Parıldayan metalin altın rengi dikkatimi çekti. Hazar'ın hırkayı giyerken farkında olmadan düşürdüğü bir kolyeydi bu. Yavaşça kolyeyi avucumda sıkıca tuttum. Ona kolyeyi vermek adına odasına doğru ilerledim. Kapıya yaklaştığımda, odasının kapısının aralık olduğunu fark ettim. İçerideki ışık, kapı aralığından süzülerek loş bir şekilde koridora yansıyordu. Hazar'ın silueti, odanın içinde belli belirsiz görünüyor ve yalnız olmadığını fark ettim. Adımlarımı hafifçe yavaşlatarak biraz daha yaklaştım. Konuşmalarını duyabiliyordum, ancak oldukça sessiz konuşuyorlardı. "Başka yolu yok," dedi derin ve kararlı bir ses. Bu ses Rex'e aitti. Hazar'ın cevabı ise daha çaresiz ve endişeliydi. "Başka yolunu bulurum ben." Hazar'ın sesi, içindeki çelişkiyi ve çaresizliği açıkça yansıtıyordu. Bu konuşmayı daha fazla dinlemeye dayanamadım. Kapıyı usulca çaldım. İçeriden Hazar'ın nefesi kesildi, ardından kapı aralığından bana doğru bakan gözleri belirdi. Bir an için donup kaldık, ardından kapıyı daha da açarak beni içeri davet etti. "Hazar, kolyeni düşürmüşsün," dedim, elimdeki kolyeyi ona uzatarak. Hazar kolyeyi aldı, ama gözleri hala endişeyle doluydu. "Teşekkürler." Rex bir adım geride durarak bana baktı. Gözlerinde soğukkanlı bir ifade vardı, ama ben onun altında bir şeyler sakladığını biliyordum. Hazar'ın yanına yaklaştım, gözlerine derin bir bakış attım. "Her şey yolunda mı?" Hazar gözlerini kaçırarak, "Evet, sadece biraz yorgunum," dedi. Ancak sesi ona ihanet ediyordu; içinde fırtınalar kopuyordu. Rex, Hazar'ın omzuna hafifçe dokundu. "Biz sadece bazı stratejik detayları tartışıyorduk. Yarınki operasyon için." Gözlerimi Rex'e diktim. "Anlıyorum. Ama Hazar'a daha fazla yüklenmemelisin. Hepimiz üzerimize düşeni yapıyoruz." Rex, hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Tabii, endişelenme." "Endişelenmem gereken bir şey mi var?" Bu soru, az önce her şeyi duyduğumu ima ediyordu. Rex ve Hazar'ın gözleri büyüdü. Hazar, endişeli bir bakışla bana döndü. "Öyle bir şey yok." Rex, durumu toparlamaya çalışarak, "Gerçekten, sadece operasyonun detaylarını konuşuyorduk." Adımlarımı yavaşça attım, Hazar'ın yanına yaklaştım. "Hazar, dürüst olmanı istiyorum." Hazar'ın gözleri doldu, ama yine de güçlü durmaya çalıştı. "Berat, ben... Rex sadece güvenliğimiz için başka bir plan önerdi. Ama bu plan... her şeyi tehlikeye atabilir." Rex araya girerek, "Baha, bu durum düşündüğün kadar büyük değil. Hazar'ın hassasiyeti, sadece seni koruma isteğinden kaynaklanıyor." Gözlerimi Rex'e diktim. "Rex, eğer Hazar bu kadar endişeliyse, durum sandığımızdan daha ciddi olabilir. Hepimizin güvenliği için birlikte çalışmalıyız." Hazar, başını sallayarak derin bir nefes aldı. Rex bir an duraksadı, sonra Hazar'a bakarak başını salladı. "Arenadaki görev, düşündüğümüzden daha karmaşık. Hazar'ın geçmişiyle ilgili bazı gerçekler, bu görevi tehlikeli kılıyor." "Hangi kısmı?" dedim. "Gideceğimiz bölge Nilda'nın düşmanlarının olduğu bölge," dedi Rex. "Nilda'nın başında ödül var. Herkes bize saldıracak." Hazar'ın yüzünde bir an için korku ve kararlılık belirdi. "Nilda adıyla yaptıklarım... Bu bölgedeki herkes beni hedef alacak. Yani sizi de." Hazar derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalışarak, "Bu yüzden alternatif planlar düşündük. Gideceğimiz yerde beni tanıyacaklar ve düşman olarak görecekler. Rex ve ben, arenaya ulaşana kadar dikkat çekmemek için çeşitli yollar planladık. Ama senin bilmen gerekiyordu çünkü her adımımızda sana ihanet edeceğim."
|
0% |