@hamish
|
Bölüm XXXXI: Tehlikenin Kıyısında: Tutsaklık "Gecenin karanlığında bir yarım kalmış ben." . . . Gecenin karanlığı, arenanın korkutucu atmosferini daha da belirgin hale getiriyordu. Adımlarımızı dikkatle atarken, kalbim göğsümde hızla çarpıyordu. Hazar, Kadir ve ben öncüydük; diğer ekip üyeleri ise bizi arkadan takip ediyordu. Hepimiz tetikteydik. Sessizliğin içinde, her birimizin nefes alış verişi duyulabiliyordu. Arenanın yüksek duvarlarını aşmayı başardığımızda, içerideki karanlık ve gölgeler bizi karşıladı. Burada işler farklı yürüyordu. Her köşede bir tehlike pusudaydı. Hazar, önden ilerleyerek el işaretleriyle bize yolu gösteriyordu. Hedefimize yaklaşıyorduk, Eylül'ün tutulduğu yeri bulmamız an meselesiydi. Kadir ve ben, Hazar'ın hemen arkasında ilerlerken gözlerimizi dört açıyorduk. Her adımda, arenanın içindeki gölgeler daha da tehditkâr bir hale geliyordu. Arenanın labirent gibi koridorlarından geçerken, duvarlardaki paslı demirlerin ve çürümüş tahtaların ürkütücü yankıları bizi takip ediyordu. Hazar, kararlı adımlarla önde ilerliyordu, gözleri dikkatle etrafı tararken el işaretleriyle bize yolu gösteriyordu. Arenanın iç kesimlerine ilerlerken, adımlarımız dikkatlice atıyorduk. Her köşe, her karanlık geçit bir tuzak olabilirdi. Kalbim göğsümde hızla çarparken, gözlerim sürekli etrafı tarıyordu. Sessizlik, yalnızca ayak seslerimiz ve ara sıra duyulan metalik tıkırtılarla bozuluyordu. Önümüzde, Eylül'ün tutulduğu odanın kapısına doğru ilerlerken, ani bir hareketle Hazar durdu ve elini kaldırarak işaret verdi. Kapının önünde, ağır silahlarla donanmış dört koruma dikkatlice devriye geziyordu. Gözleri keskin, hareketleri disiplinliydi. Hazar, korumaların yerlerini belirledikten sonra elini yavaşça beline götürdü ve susturuculu tabancasını çıkardı. Sessizce bana ve Kadir'e gözleriyle işaret etti. Kadir, sağ taraftaki iki korumayı işaret ederek hafifçe başını salladı. Ben ise sol taraftaki diğer iki korumayı gözüme kestirdim. Nefesimi tutarak bir köşeye yaklaştım ve korumalardan birinin sırtı dönükken harekete geçtim. Hızlı ve sessiz bir adımla arkasına geçip boynuna darbe indirdim. Adam yere sessizce yığılırken, diğer koruma bir şey fark edemeden Hazar'ın tabancasından çıkan sessiz bir tık sesiyle yere yığıldı. Kadir, diğer iki korumayı aynı hızla etkisiz hale getirdi. Korumaların cansız bedenleri yerde yatarken, Hazar hızla kapıya yöneldi. Eski ve ağır demir kapının üzerinde yılların pası birikmişti. Hazar, kilit açma setini çıkardı ve ustalıkla kilidi zorlamaya başladı. Her tık sesi, odanın içindeki sessizliği daha da derinleştiriyordu. Sonunda, kapı ağır bir gıcırtıyla açıldığında, içeriye dolan karanlık hava yüzümüze çarptı. Odanın loş ışığı altında, köşede bağlı halde duran Eylül'ü gördük. Eylül'ün gözleri korkuyla parlıyordu. Yüzündeki yaralar ve çürükler, ona ne kadar acı çektirildiğinin bir kanıtıydı. Hazar hemen ona koşarak bağlarını çözmeye başladı. Hazar "Yusuf'un selamı var." diye fısıldadı. Parmakları hızla çalışırken, Eylül'ün gözleri Hazar'a minnetle doldu. O anda, odanın içindeki sessizlik bozuldu. Dışarıdan gelen ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Kapının dışında silahların tetiğe basılma sesleri duyuluyordu. Hepimiz bir anlık panikle mevzilenerek savunma pozisyonu aldık. Hepimiz bir anlık panikle mevzilenerek savunma pozisyonu aldık. "Geliyorlar," diye fısıldadı Kadir. Herkes tetikteydi. Derin bir nefes alarak kapıya doğru yaklaştım. Düşmanlar her an içeri dalabilirdi. Kapı aniden açıldığında, ilk kurşunu ben sıktım. Düşmanlar hızla içeri daldı. Silahlar ateşleniyor, mermiler duvarlara çarpıyor ve yankılanıyordu. Hazar, Eylül'ü korumak için bir köşeye çekildi. Ancak düşmanlar sayıca fazlaydı ve iyi silahlanmışlardı. Bir düşmanı daha vurduğumda, Kadir'in yanında yerde yatan bir adamın elinde bomba olduğunu fark ettim. "Kadir, dikkat et!" diye bağırdım ama çok geçti. Patlama sesi kulaklarımızı sağır ederken, Kadir'in bir kenara savrulduğunu gördüm. Kendini hızla toparlayarak, iyiyim bakışı attı. Hazar, Eylül'ü korurken, ben ve Kadir düşman ateşine karşılık vermeye çalışıyorduk. Ancak düşmanlar sayıca üstündü. Çatışma şiddetlendikçe, köşeye sıkışıyorduk. Mermiler üzerimizden vızıldarken, kendimi her anın son anımız olabileceği düşüncesiyle mücadele ederken buldum. Tam o sırada, Ali, Selim, Ömer Faruk, Kaan, Yusuf, Armağan ve Rex arkamızdan yetişti. Selim, hızlı bir şekilde durumu değerlendirdi ve bize bağırdı, "Eylül'ü çıkarıyoruz, siz arkada kalın ve yolu açık tutun!" Selim'in gözlerinde bir kararlılık vardı, bir liderin aciliyetiyle hareket ediyordu. Hazar, hala Eylül'ü korurken, Selim hızlıca yanına geçti ve ona yardımcı oldu. Eylül'ü kavrayarak ayağa kaldırdı. Tam o sırada, koridorda yankılanan ayak sesleri daha da yaklaştı ve ardından ilk mermi odanın kapısına çarptı. Merminin çarpmasıyla çıkan ses, odanın içindeki sessizliği paramparça etti. Hazar, Selim'e doğru bir adım atarak, "Eylül'ü al ve çıkın!" diye bağırdı. Hazar'ın sesi keskindi. Selim, Eylül'ü destekleyerek hızla koridora yöneldi. Arkalarında ilerleyen Hazar, Kadir ve ben ise silahlarımızı doğrultmuş, yaklaşan düşmanları engellemeye çalışıyorduk. Mermiler, neredeyse her yandan üzerimize yağarken, biz de karşılık veriyorduk. Hazar'ın yanında bir mermi daha geçti ve duvara saplandı. Hazar, Selim'e bir kez daha seslendi, "Hadi, çabuk! Buradan çıkın!" Selim, Eylül'ü güvenli bir yere taşımak için hızla hareket ederken, Hazar arkasını kollamaya devam etti. Ömer Faruk, Kaan, Armağan ve Yusuf çapraz ateş yaparak dikkatleri üzerine çekiyordu. Biz de Kadir'le birlikte Hazar'ın yanında mevzilendik, düşmanların ilerlemesini durdurmak için elimizden geleni yapıyorduk. Mermiler havada ıslık çalarken, her birimiz tetikteydik. Koridorun sonunda, Selim ve Eylül'ün gölgeleri gözden kaybolmadan önce, Hazar onlara son bir kez bakarak içini çekti. "Onları güvenli bir yere ulaştırdığımızdan emin olmalıyız," dedi, sesi kararlı ama yorgundu. Biz, Hazar'la birlikte düşmanların dikkatini üzerimize çekmeye devam ettik, Eylül'ün güvenli bir şekilde çıkmasını sağlamak için savaşıyorduk. Bu bir fedakarlık anıydı ve biz bunun bilincindeydik. Hazar, Kadir ve ben, gelen düşman dalgalarına karşı kendimizi siper ederek ateş açtık. Selim ve diğerleri, hızla Eylül'ü dışarı çıkarmaya başladılar. "Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz," diye bağırdı Hazar, Selim ve Eylül'ün uzaklaşan siluetlerine son bir kez bakarken. Tam o anda Ömer Faruk, gözlerini bana dikti. "Ben de sizinle kalayım," dedi, sesindeki endişe belirgindi. Hazar'ı korumak istiyordu, ama görevimiz bu değildi. "Plana sadık kal," dedim, sesim otoriter ve kararlıydı. "Ona iyi bak," diye dudaklarını oynattı, Eylül'ün yanına doğru hızla geçtiğini izlerken. Silah sesleri kulaklarımızda yankılanıyordu. Biz geri çekilmeden önce, Selim, Ömer Faruk, Kaan, Armağan ve Rex, Eylül'ü güvenli bir yere götürmek için Eylül'ü etten duvarlarla çevirerek yanımızdan ayrıldılar. "Gidin! Biz burayı tutarız!" diye bağırdı Hazar. Gözlerinde kararlılık ve azim vardı. Kadir ve ben, Hazar'ın yanında mevzilenerek düşman ateşine karşılık verdik. Birbirimize arka çıkıyorduk, her bir kurşun, hayatımızın devamı için atılıyordu. Düşmanlar sayıca üstündü, ama biz inatla direniyorduk. Mermiler üzerimizden vızıldarken, her anın son anımız olabileceği düşüncesiyle mücadele ediyorduk. Düşmanlar üzerimize daha da yoğun bir ateş açtı. Hazar, Kadir ve ben, birbirimize kenetlenmiş halde geri çekilmek zorunda kaldık. Düşmanlar her yandan geliyor, bizi köşeye sıkıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. "Hazar, mermimiz tükenmek üzere!" diye bağırdım, ateş etmeye devam ederken. Kadir, duvarın arkasından kafasını çıkarıp bir iki el ateş etti, sonra geri çekilip nefesini topladı. "Biraz daha sabredin, belki mermilerimiz bitecek ama espri yeteneğimiz asla!" dedi, yüzünde acı bir gülümsemeyle. Hazar, gözlerini düşmanlardan ayırmadan gülümsedi. "O berbat esprilerinle öldüreceksin adamları öyle mi?" diye alayla güldü, ardından bir düşmanı daha hedef aldı. "Şimdi bir de havucumuz olsaydı, tam olurdu," dedi, Hazar boş bir şarjör daha yere düşerken. Düşmanlar adım adım yaklaşıyor, biz de giderek sıkışıyorduk. Kadir, yanımdaki duvara yaslanarak, "Havuç güzel de, şu an bir tarator hiç fena olmazdı. " dedi, gülerek. Hazar, mermisinin sonuncusunu ateşledikten sonra derin bir nefes aldı. "O caniliği bir daha yapamazsın." dedi, son kurşunun hedefini bulduğunu gördüğünde. O an, düşmanlar bizi tamamen köşeye sıkıştırdı. Ellerimizi kaldırmak zorunda kaldık, silahlarımızı yere bırakırken yenilginin acısı yüzlerimize yansıyordu. Düşmanlar, üzerimize geldiklerinde silahlarımızı topladılar ve bizi sert bir şekilde ileri doğru ittirdiler. Arenanın derinliklerine doğru sürüklenirken, içimde bir umut kıvılcımı hala vardı. Kadir, sessizliği bozarak, "Birlikte iyi savaştık," dedi, yüzünde bir gülümsemeyle. "Ama itiraf etmeliyim, tarator çekti canım. " Hazar, çaresizliğin ortasında bile gülümseyerek, "Merak etme Kadir, buradan çıktığımızda sana en güzel havucu ben ısmarlayacağım, tarator yapacaksın." dedi. "Lanet esprilerini benden uzak tutacaksın ama." diye ekledi. "Kapayın çenenizi." İri olan adam bağırdı. Adımlarımız yankılanırken, Hazar, Kadir ve ben, birbirimize bakarak, bu zor anı atlatmak için en iyi halimize büründük. Aynı anda kahkaha atmaya başladık. |
0% |