@hamish
|
Bölüm XXXXVI: İki piyon "Basit bir detay bile, gerçekliğin ne kadar karmaşık olabileceğini gösterir." . . . Hazar'ın Ağzından Gözlerimi araladığımda kendimi tanımadığım bir odada buldum. Oda sade ve minimaldi; beyaz duvarlar, açık renk ahşap zemin ve tek bir pencere. Yatak, basit bir metal çerçeveye sahipti, üzerindeki nevresim ise bembeyazdı. Odanın köşesinde bir sehpa ve üstünde küçük bir lamba vardı, ama odanın geneli neredeyse boğulacak kadar sessizdi.Kolumda bir serum vardı ve yaralarım özenle sarılmıştı. Kendimi yorgun ve ağrılı hissettim. O sırada kapı açıldı ve içeriye biri girdi. Kafam karışıktı. “Berat?” diye mırıldandım, sesimde hem şaşkınlık hem de yorgunluk vardı. Berat “Nasılsın Hazar?” dedi, sesindeki ton samimi ve rahatlatıcıydı. Ama bakışları, ürkütücüydü. Berat sanki başka biriydi. Bu kişi gerçekten Berat mıydı? “İyiyim Baha, sen nasılsın?” dedim, ama sesim hala titriyordu. Karşımdaki adama dikkatle baktım, kafamda birçok soru vardı. Adam bana yaklaşıp, “Ben buradayım, Berat olarak yanındayım. Rol yapmana gerek yok. Seni şu an ne mutlu eder?” diye sordu. İçimdeki belirsizlikle başa çıkarken, derin bir nefes aldım. Ne yapmam gerektiğini bilemedim. İçimdeki karmaşa, her geçen dakika biraz daha büyüyordu. Gözlerim Berat'a kilitlenmişti, sesindeki rahatlatıcı ton beni biraz olsun sakinleştirse de, kafamdaki soruların yanıtlarını bulmakta zorlanıyordum. "Bu durumda ne yapmalıyım?" diye düşündüm, fakat doğru cevabı bulmak imkansız gibi görünüyordu. Yavaşça kendimi toparlamaya çalıştım. Belki de bana neyin iyi geleceğini sormak yerine, bu durumda kendime nasıl yardımcı olabileceğimi düşünmeliydim. Kafamdaki ihtimal tüylerimi ürpertmişti. Eğer karşımdaki gerçek Baha ise ve Berat'ın ikizi yaşıyorsa, o zaman maskeli adam gerçekten de Berat'ın ikizi olabilir. Bu ihtimal, içinde bulunduğum durumu daha da korkutucu ve karmaşık hale getiriyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, içimdeki endişeyi yatıştırmak için kendime bir an için sükunet bulmaya çalıştım. Her şeyin karmaşık bir ağ gibi iç içe geçtiği bu anlarda, en iyi yaptığım şeylerden biri belki de soğukkanlılığımı korumaktı. Şimdi, her şeyin doğru olmadığını hissettiğim bu durumda, dikkatli olmam gerekiyordu. Yüzümde hafif bir gülümseme ile yüzüne baktım. "Rica etsem bana turp getirir misin?" dedim, sesimdeki hafif titremeyi bastırmaya çalışarak. Baha’nın yüzünde bir anlık şaşkınlık belirdi ama ardından toparladı ve yüzünde, sahte olduğu belli olmadığını sandığı bir gülümseme oluştu. “Tabii, hemen getiririm,” dedi. Odadan çıktıktan sonra, kendimi yalnız kalmış ve belirsizlik içinde hissettim. Yürüyüşü, yüzü, tavırları, her şey Berat’a çok benziyordu, ama bakışları, o derin ve anlamlı bakışlar tamamen farklıydı. Berat bana asla böyle bakmazdı.Nefesimi tutarak, odayı sessizlik içinde gözlemledim. Zaman geçmek bilmedi, her geçen saniye beni daha da gerginleştiriyordu. Kapının açılmasıyla içeri giren Baha, elinde gerçekten bir turp tutuyordu. Kafamda oluşan ihtimalleri tartarken, duygularımı belli etmemeye çalıştım. Elinde gerçekten bir turp vardı ve bu beni daha da endişelendirdi. Duygularımı belli etmemeye çalışarak, gözlerimi odanın diğer köşesine çevirdim. Turptan nefret ederdim; bu benim için küçük bir detaydı, ama önemliydi. Havuç severdim ve Berat’ın bu kadar basit bir detayı asla şaşırmayacak biri olduğunu biliyordum. Baha’nın bana turpu uzatırken yüzündeki ifadenin samimi olduğunu görmek istesem de içimde bir kuşku vardı. Turpu alırken, aklımda şüpheler dönüyordu. "Yine bana şaka mı yapıyorlar?" diye düşündüm. Bu kadar basit bir detay bile, gerçekliğin ne kadar karmaşık olabileceğini gösteriyordu. İçimden, bu oyunun bir parçası mı olduğunu anlamak için zaman kazanmak istedim. Baha’nın yüzüne baktım, turpu ısırdığımda yüzünde hiçbir mimik değişikliği gözlemlemedim. Bu, karşımda gerçek Baha olduğunu net bir şekilde hissettirdi. “Bizimkiler nerde?” diye sordum, Baha’nın cevabı beni kısa süreliğine rahatlattı, ama içimdeki kaygı dinmiyordu. Yalan söylüyordu. “Kadir ve Kaan klinikte,” dedi Baha, tonunda endişe ya da kaygı belirmeden. “Diğerleri de bildiğin gibi.” İçimdeki karışıklığı bastırmaya çalışarak, gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Turpun acı tadı, ağızda kalmıştı ama yüzümdeki ifademi değiştirmemeye dikkat ediyordum. Kafamdaki planı yeniden gözden geçirmem gerekiyordu. Şu an ki sağlık durumum kaçışıma müsait değildi. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak hazır olmalıydım, çünkü gerçek bir fırsat yakalamak, kaçışın anahtarı olabilirdi. Bir haftadır burada olduğumu, her gün saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığımı fark ettim. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu, her anının ne kadar önemli olduğunu biliyordum. O yüzden, her gün zaman kazanmaya çalışıyordum. Baha ile adeta bitmeyen bir satranç oyununa başlamıştık. Ve bu oyunun iki piyonuyduk. Ve ikimizde vezir çıkmaya hazırdık. Baha’nın tavırları, benim için sürekli bir sınav gibiydi; her adımda dikkatli olmalı, her hareketimde planımı bozmadan ilerlemeliydim. Evde Baha’yla olan bu dönemde, ikimizin birbirimize oyunlar oynadığını hissetmekten başka şansım yoktu. Baha, ikizinin taklidini yaparak ağzımdan laflar almaya çalışırken, ben ustalıkla sadece zaman kazanmaya çalışıyordum. Baha ile kahvaltılar yapıyor, akşam yemeklerini birlikte geçiriyorduk. Onun yanımda olduğu her an, bana temas ediyordu. Her dokunuşu, midemde derin bir bulantıya yol açıyordu. Beni rahatsız eden bu yakınlık, ruhsal olarak sarsılmama neden oluyordu. İçimdeki mücadele, iyileşme süreciyle birleşiyor, aynı zamanda evden kaçma planları yapıyordum. Ancak evin iç yapısı, her adımda beni engelliyor, kaçışımı zorlaştırıyordu. Evin her köşesini dikkatle inceledim; pencereler, kapılar, duvarlar… İçimde her an için onu ortadan kaldırma düşüncesi vardı ama Baha'nın Berat’a olan benzerliği, ellerimi ve kollarımı bağlayan bir zincir gibi hissettirdi. Baha'nın bana olan tavırları, her biri bir engel, her biri bir sınav gibi görünüyordu. Yavaşça iyileşirken, aynı zamanda kaçış planımı da titizlikle şekillendiriyordum. Her hareketimde dikkatli olmalı, her adımda planımı sarsmadan ilerlemeliydim. Baha, elindeki kamerayla yanıma yaklaştı. Yüzünde sakin bir ifade vardı ama içimde bir gerginlik hissettim. Odanın düzeni, her şeyin yerli yerindeydi. Sandalyede otururken kendimi en iyi şekilde saklamaya çalışıyordum. Yüzümde, her şey yolundaymış gibi bir huzur ifadesi vardı. “Nasılsın?” diye sordu, sesi yumuşak ama meraklıydı. “İyiyim,” dedim, midemdeki bulantıyı bastırarak. Baha, kamera ile çekim yapmaya başladı. “İyi olduğuna dair video çekmemiz gerekiyor,” dedi. Bu cümle, içimdeki kaygıyı artırdı. Video ile ne yapacaklarını düşünürken, aklımda şimşekler çaktı. Beni ihanet etmiş gibi göstereceklerdi. “Tabii,” dedim, sesimde bir titreme olmadan. Kamera açıldı, lens bana doğru çevrildi. Ellerimi dizimin üstüne koyarak, parmaklarımı üst üste getirdim. İşaret parmağımı diğer elime vuruyordum. İçimden sadece bu mesajın anlamalarını diliyordum. Videoyu çok uzun tutamazdım, yoksa şüpheli olurdu. Kamera kapandıktan sonra Baha, bana doğru yaklaştı. Saçlarımı okşayarak, bir öpücük kondurdu. Bu yakınlık, içimdeki tiksintiyi zor tutmama neden oldu. Kendimi kusmamak için zorladım. |
0% |