@hamish
|
Bölüm VIII: Askeriye "Katı ruhlardaki önyargıların mahkumları..." . . . Kaan sayesinde Hazar çabucak toparladı. Kadir olabildiğince Hazar'a iyi davrandı. Dönüş yolunda aralarında ne diyalog geçti bilmiyorum ama hiçbir muhabbetimizde adı anılmadı. Özellikle Kaan biraz daha sessizdi, kızgın ve kafası karışık görünüyordu. Sadece Hazar'ın iyi olduğunu söylemek için kısa süreli yanıma gelmişti. Hazar'ın yanına hiç uğramadım. Kendimi bu saçma salak dosyalara verdim. Oysa aklım hep Hazar'daydı. Hissettiğim bu üzüntünün vicdan azabına dönüştüğünü anlamam çok sürmedi. Sanırım insanların bahsettiği vicdan azabının ne olduğunu yeni anlıyorum. Olanların Hazar'a haksızlık olduğunu tüm dünyaya haykırmak istiyorum ama elimi kolumu bağlayan kelepçeler buna izin vermiyor. İşte bu anda kendimi kötü hissettim. "Gelebilir miyim?" Dedim. Kapıyı çalarak içeriden ses gelmesini bekledim. İçeriden bir süre ses gelmedi. Tam vazgeçip kendi odama doğru adım atacakken naif ses yankılandı kulağımda. "Gelebilirsin." Boğazını hafif temizledi. Aralık olan kapıyı iterek içeri girdim. Çelik kapı hafif ses çıkarırken içeriye bakmadım. Kapıyı tekrar aralık haline getirdim. Yatakta oturur pozisyonda olan Hazar ile göz göze geldim. "Yaraların nasıl?" Sanki bunu sormamı bekliyordu. "İyiler." Soruyu es geçmeye çalışıyordu. Kaşlarım çatıldı. Sert olmayan ancak kesince, "Dürüst ol." Dedim. Sesimi yumuşattım. "Gerçekten nasıl olduğunu merak ediyorum. " "Çok kötüyüm." Dürüstçe çıkmıştı sesi. "Ama bu yaralar değil canımı yakan. Benim kardeşim öldü. Bilmiyorum araftayım." Omuzlarını düşmesi gözlerinin buğusu ne kadar yaralandığının bariz kanıtıydı. "Onu babam yapmadı ben yaptım. Babamı geçebilecek tek kişi bendim." Kafasını hafif yana yatırdı. Bakışlarım değiştiğinde bir süre yüzümü inceledi, benim onun yüzünü incelediğim gibi. "Yargılamıyorum, dinliyorum." Dedim. Güldü. "Hayır yargılamalısın." Bu sefer başını aşağı çevirdi. Dizlerinin üzerinde olan ellerini incelemeye başladı. "Babam olmaktan korkmuyorum, ben babamdan daha kötüyüm. Yaşayan en güçlü kız olmaya kanıtlamaya kendimi öyle adadım ki kardeşimi umursamadım. Ve bu hala içimde." Yanına yaklaştım. Yatağın yumuşak yan kısmına oturdum. Yatak aşağı doğru çöktü. Baş ve işaret parmağımla Hazar'ın çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım. "Hepimizde kötülük yok mu?" Başını salladı, çenesindeki elimden kurtuldu. "Bu kadar kötü değil. Bahane bulmaya çalışma." Elini başına götürdü, bir süre ovdu. Hangisi daha zordu, vücuduna an ve an işlenen yaralar mı yoksa ruhuna demir gibi işlenenler mi? Cevabı olmayan sorulara bir yenisi daha eklenmişti. Bir çift göz, gözlerime kitlenmişti. Zaman anlamını kaybetmiş sadece yelkovanın akrebi kovalaması olmuştu. "Sadece ölen kaybetmiyor hayatını, bir parçanı da alıp götürüyor sende onunla kaybediyorsun en değerli yanını." Başımı gözlerinden çekerek pencereden dışarı çevirdim. Hazar da benim gibi dışarıya yöneltti bakışlarını. Konuştuğumuz an bu aramızdaki sihirli büyü bozulacak. Sır perdesi aralanacaktı. Pencerenin dışındaki manzara beni şaşırttı. Her yer sis kaplamıştı. Bahçedeki ağaçların boynu bükük gibi duruyorlardı. Bahçede kulübenin içerisinde bağlı olan köpekler kurt gibi uğlamaya başlamıştı. "Neredeyiz biz?" Sesi oldukça meraklıydı. "Güvenli bir yerdeyiz." Telkin eder gibi bir halim vardı. "Öyle bir yer yok. Babam istediği taktirde her yere girer." Kendinden emin konuştu. Haklıydı da ama bir yer hariçti. İşte oraya giremezdi. Bakışları değişti, nerede olduğumuzu anlamış gibi bir hali vardı. "Askeriyedeyiz değil mi?" Şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Kafamı olumlu anlamda salladım. "Soru sormamam gereken kısma geldik anlaşılan. Peki soru yok." Ellerini teslim oluyormuşçasına kaldırdı. İkimizde susuyorduk, konuşmak yasak gibi... Anlıyordu beni, askeriyeyi biliyordu. Ama bu başka bir şey. Bir söz daha söylesek sarılıp ağlayacaktık sanki. İkimizde konuşamadıklarımızın mahkumuyduk. Kapının önünde sluiet belirdi. Elinde sallanan poşet olan her kimse hareketleri içeri girip girmemek arasında kararsızcaydı. Gölgenin sahibinin Kaan olduğunu içeri girdiğinde ancak anlamıştım. Kızıl-sarı saçları yeni duştan çıktığını belli ediyordu. Hoş losyonu odanın her karesine yayılmıştı. Elindeki pakette ne olduğunu merak ediyordum. "Bölmüyorum umarım." Dedi. Oturduğum yataktan kalkarak en baştaki yerime geçtim, geriye doğru yaslandım. "Senin için aldım." Sıcacık bir gülümseme sunmuştu Hazar'a. Hazar, Kaan'a baktı. Az önceki matem uçup gitmişti. Bu iyi bir şeydi değil mi? "Ne bu Kaan?" Sesi şaşkınca çıktı. Kaan kendinden emin duruşunu bozmuyordu. "Turp için adam vururmuşsun öyle duydum." Dedi. Kahkaha atmaya başladığımda, Kaan delirmişim gibi bakıyordu. Hazar'ın kahkahası bana eşlik ederken Kaan'ın ne oluyor burada bakışı görülmeye değerdi. Hazar kakasını durdurmaya çalışırcasına yanaklarını sıkıyor, "Allah aşkına kim söyledi, turpu sevdiğimi.." nefes alamıyordu gülmekten. "Havuçtur o havuç." Diye ekledi. "Kadir'i öyle bir döveceğim ki..." Kaan, eğlenen Hazar ve benim aksine sinirli ve mahcup gözüküyordu.. Kaan Hazar'ın elinden turpları aldı. Elinde turplarla hareketlendi, gömleğinin kollarını dirseğine kadar sıyırdı. Kafasını öyle bir sallayarak çıktı ki, Kadir için üzüldüm. Odada tekrar Hazar ile yalnız kaldığımızda ikimizde yüzümüzde tebessümle birbirimize bakıyorduk. Bana baktığı her an sanki kalbimin etrafındaki duvarlar birer yuvaya dönüşüyor, onu içeri almak için hazırlık yapıyor gibi. Yataktan ayaklarını sarkıttı, yavaşça ayağa kalktı, bir an olsun gözlerini kaçırmıyordu. Canının yandığını biliyordum, yine de mimik oynamıyordu yüzünde. "Bunu sana olan saygımdan söylüyorum. Bir daha söylemeyeceğim, o yüzden iyice dinle. Çok erdemli, dürüst bir hayat yaşadığımı söyleyemem ama babamın casusu değilim." dedi. Tam dudaklarımdan "Biliyorum." kelimesi dökülecekken beni durdurdu. "Lütfen, devam etmeme izin ver. Babam soktu beni askeriyeye, giremediği tek yere benim aracılığımla ulaşacaktı. Ama hayır izin veremezdim. Sence benim paraya ihtiyacım var gibi mi duruyor? Askeriyeden kendimi attırdım. " Parçaları birleştirmem için bana soru yönetiyordu. Bende lafını kesmek yerine mantıklı olan seçeneği uygulayıp konuşması bitirene kadar sustum, sadece dinledim. Bileğimi sıkıca tutmaya başladı. Farkında değildi. Öyle sıkıyordu ki canımı inanılmaz derece yakmak ister gibi. "Zimmete para geçirme planını uyguladım, babam şüphelenmeden bir bir hesapladım hepsini. Sanki birinin kuyruğuna basmışım gibi gösterdim. Sonra da askeriyeden ayrıldım. Hepsini babama casusluk yapmamak için yaptım." Bunları söylediğinde eli hala bileğimdeydi. Parmakları sımsıkıydı. Donup kalmıştım. Gözlerimiz birbirimize delice bakışlar atmaya devam ediyordu. Birden yüzü değişti, bileğimi bıraktı. Camın pervazından destek aldı. Ona aniden ne olmuştu anlayamadım. Bir iki adım çekilerek kendini duvara yasladı. Hareketlendiğimde ellerini onun kişisel alanına yaklaşmamı engellemek istercesine kaldırdı. "Özür dilerim." dedi sessizce. "Ama lütfen bana bir daha casusmuşum gibi bakma." diye de ekledi. |
0% |