Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Beşiktaşlıyım(!)

@hamish

Esra, soyunma odasında yere eğilmiş bir şekilde çantayı arıyordu. Düşüncelerinin derinliğinde kaybolmuşken, kapı açıldı ve Cankut içeri girdi. Esra, kafasını kaldırıp Cankut’u görünce, "Utku bul..." sözünü yarıda kesti.

"Ne işin var senin burada?" diye sordu Cankut, kaşlarını havalandırarak. Esra’nın gözleri, Cankut’un karşısında endişeli bir şekilde parlıyordu.

"Senin ne işin var burada?" Cankut’un soru işaretiyle dolu bakışlarına karşılık verdi Esra, başını kaldırarak Cankut’a bakmayı sürdürdü.

"Haktan’ın çantasını almaya geldim," dedi Esra, sesinde bir kararlılık vardı.

Cankut, "Ben de Bekir’in saatini almaya geldim. Herkes kendi işine baksın," dedi, tonunda bir tınıyla.

Esra, Cankut’un yanına doğru yavaşça yürüdü. "İyi..." dedi, gözlerini kısmış bir şekilde.

Cankut, aynı tonlamayla, "İyi..." diye karşılık verdi. İkili, sinirli bir şekilde birbirlerine bakarak aynı anda sahaya doğru yürümeye başladılar.Sahada dolapları karıştırıyorlar, aradıkları şeyi bulamıyorlardı. Tedirginlikleri, arayışlarını daha da hızlandırıyordu. Bir anda, her ikisi de duraksadı, gözleri genişleyerek paniğe kapıldılar. Hızla çıkışa doğru koştular, ama kapıyı açmaya çalıştıklarında kapının kilitli olduğunu fark ettiler.

Esra, çaresiz bir şekilde, "Utku!" diye bağırırken, Cankut aynı şekilde, "Bekir!" diye seslendi. İkili, kapının önünde sinirle çırpınarak, içeride sıkışıp kaldıkları gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldılar.

Esra, kapıya vurarak bağırmaya başladı. "Yardım edin! Beni buradan çıkarın!" diye sesleniyordu, ama sesleri sahanın boşluğunda yankılanıp kayboluyordu. Sinirle kapıyı yumruklarken, bir yandan da çaresizlik içinde kendini ifade etmeye çalışıyordu.

Cankut, sahanın köşesine sakin bir şekilde oturdu, bu anın tadını çıkarıyormuş gibi görünüyordu. Esra’nın çığlıkları, boş sahanın içinde yankılanıyor, her geçen saniye daha da çaresiz hale gelmesine neden oluyordu. Cankut, sesiyle bir tür rahatlama buldu. "Sabaha kadar kimse tesise gelmeyecek," dedi, sesinde netlik vardı. Esra, bağırmayı bırakarak sahanın diğer uç kısmına geçti ve orada oturdu. Aralarındaki sessizlik, gerginliği daha da artırıyordu. İkisi de birbirine öyle bir bakış attılar ki, bakışları neredeyse birbirlerini öldürüyormuş gibi hissediliyordu. Sessizlik, zamanla daha da uzuyor, gecenin karanlığına karışıyordu.

Bir süre sonra, Esra başını kaldırarak Cankut’a dönüp sordu, "Telefonun yok mu?"Cankut, alaycı bir şekilde gülümsedi. "Ya ben bunu nasıl düşünemedim. Olsa arardım birilerini değil mi?" dedi, sözleriyle içindeki siniri ve umursamazlığı birleştirerek. Esra, sinirle Cankut’a döndü ve sert bir şekilde, "Hep böyle olmak zorunda mısın?" diye sordu. "Sen sorumluluk almadan, olay kapansın istiyorsun," dedi, gözleri öfkeyle parlıyordu.

Cankut, Esra'nın bu çıkışına alaycı bir gülümsemeyle cevap verdi. "Bu dünyada böyle yaşayan tek bir varlık var," dedi, kendinden emin bir şekilde. Cankut, başını eğip, “Padişahlar." dedi, kendi bilmiş tavrını sürdürerek.

Esra, Cankut’un bu sözlerine sinirli bir şekilde güldü. "Bebekler..." dedi, alaycı bir tonla. Cankut’un davranışlarını küçümseyerek. “Senin yaptığın bebeklik,” diye ekledi.

Cankut, Esra’nın sözlerine sinirlenerek ayağa kalktı. "Bebek he, senin yaptıkların ne peki?" diye sordu, sesi öfkeden titriyordu.

Esra, bu çıkışı duyunca kahkaha atmaya başladı. Gülüşü, gerilimi daha da artırıyordu. "Sinirli bir bebeksin," dedi, gülerek.Cankut, sinirle saçlarını çekiştirirken, "Beni anlamaya çalışamaz mısın?" diye haykırdı. Öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu.

Esra, oturduğu yerden kalkıp sessizce Cankut’u dinlemeye başladı. Cankut’un gözlerinde bir çaresizlik vardı.

"Çok mu şey istedim senden, maça çıkma dedim," dedi Cankut, sesindeki öfkeyi bastırarak.

Esra, kaşlarını çatarak, "Sınırını aştın, mesleğimi yapmamı engelleyemezsin," diye yanıtladı, sesinde kararlılık vardı. Cankut, Esra’nın bu tepkisini duyduktan sonra kafasını salladı. İkili, bir an sessizlik içinde birbirlerine bakarak, tartışmanın giderek daha karmaşık hale geldiğini fark ettiler.

Cankut, başını sallayarak, "Sınırımı aştım, öyle mi? Senin yaptığın ne?" dedi, sinirle.

Esra, bu sözlere daha da sinirlendi. "Benim işim sahadaki adaleti sağlamak. Senin gibi kişisel anlaşmazlıkları öne çıkarıp, işimi sabote etmem."

Cankut, "Peki ya sen? Her fırsatta işine karışan, her şeyi kendi istediği gibi yönlendiren biri. Tek istediğim, profesyonel kalmandı, ama bunu yapmadın," dedi, sesi daha da sertleşti.

Esra, bu suçlamalara karşılık vermekte gecikmedi. "Sana mı kaldı profesyonellik dersi vermek? Ben her zaman işime odaklandım. Senin gibi kişisel husumetleri işime karıştırmadım."

Cankut, bu sözlere daha da öfkelenerek, "O zaman neden benim kararlarıma saygı göstermiyorsun? Beni işimde zorlama hakkını kendinde buluyorsun."

Esra, gözlerini devirdi ve sert bir şekilde yanıtladı, "Sen de sürekli sınırlarını aşıyorsun. Kendi çıkarların uğruna başkalarını feda ediyorsun. Bu kadar bencil olma hakkını kendinde nereden buluyorsun?"

Cankut, yüzündeki sinirle derin bir nefes aldı. "Belki de biz birbirimizi hiç anlayamayacağız. Bu geceyi geçirmemiz gereken yer burasıysa, en azından anlayışlı olmayı deneyelim."

Esra, Cankut’a soğuk bir bakış fırlatarak, "Bu geceyi geçirmeyi hak eden sensin. Senin gibi biriyle anlaşmak zorunda kaldım."

Esra, gözlerini Cankut’a dikerek, "Özür dilemek bu kadar mı zor?" diye sitem etti, sesinde kırgınlık vardı. "Biraz empati göstermek, hata yaptığını kabul etmek bu kadar mı zor?"

Cankut, bu sözlere sinirle karşılık verdi. "Özür dilemesi gereken kişi senin. Meslek hayatım bitti. Benim işimi yok etmeye hakkın yok."

Esra, Cankut’un sözlerine daha da sinirlenerek yanıtladı. "Yani, her şeyi kendin için mi yapıyorsun? Sadece kendi çıkarlarını düşündüğün yetmiyormuş gibi bir de suçlu benim. Senin bu tavrın, senin işini ne kadar savunduğunu gösteriyor."

Cankut, sinirle bir adım daha yaklaşıp, "Evet, belki özür dilemem gereken şeyler var ama sen de benim sınırlarımı çiğnedin. Empati göstermedin, sadece kendi yolunda yürüdün," dedi, gözlerinde öfke parlıyordu.

Esra, sinirle parmaklarını havaya kaldırarak, "Belki de özür dileyecek biri varsa, o sensin. Beni haksız yere suçlayıp, işlerimi sabote ettin. Biraz sorumluluk almayı öğrenmelisin."

Cankut, bu sözlere daha da gerilerek, "Beni haksız yere suçlamak kolay. Ama senin yaptıkların da aynı derecede kabul edilemez."

Aralarındaki tartışmanın ardından, bir anda sessizlik hakim oldu. Esra, soğuk bir ifadeyle, "Neyse, seninle konuşmayacağım," dedi ve Cankut’a dönerek yüzünü ekşitti.

Cankut da aynı soğuk tavırla karşılık verdi, gözlerini kırpıştırarak ve omuzlarını silkeleyerek, "Kendin bilirsin," dedi ve gözlerini başka bir yöne çevirdi.

zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden, Esra, kendini kötü hissetmenin getirdiği bir boşlukla, sahadaki topu alıp top sektirmeye başladı. Topun yankılanan sesleri, gece karanlığında monoton bir ritim oluşturuyordu.

Cankut, Esra'nın bu hareketini fark edince, yerinden kalktı ve diğer topu alarak onun yanına doğru yürüdü. Aralarındaki gerginlik, bir anlığına dikkatlerini dağıtmış gibi görünüyordu.Esra, topu sektirirken Cankut’un yaklaşmasını görüp, biraz da şaşkınlıkla, ama aynı zamanda bir meydan okuma duygusuyla ona baktı. Cankut, topu aldıktan sonra, Esra'nın yanında durdu ve karşılıklı top sektirmeye başladılar. Her bir hareketleri, aralarındaki gerginliği bir nebze olsun azaltıyor, ama aynı zamanda ikisinin de öfkesini ve gerginliğini açığa çıkarıyordu. Toplar, gece karanlığında sürekli olarak havada dans ederken, ikili arasındaki sessizlik, bu hareketli oyunla birlikte kırılıyordu.Esra, topu sektirirken bir an duraksayıp Cankut’a baktı. “Eskiden neyden nefret ederdim, biliyor musun?” dedi, sesindeki derinlik, konuşmanın ciddiyetini artırıyordu.

Cankut, topu sektirirken bir yandan Esra’yı dinledi. “Neyden?” diye sordu, ilgisini kaybetmeden.

Esra, topu kaçıracak gibi olup hızla toparlandı ve gözlerini Cankut’un gözlerine dikti. “Bana torpilli denmesinden. Ben kendimi hep kötü hissettim. Hep daha fazlasını yapmak, kendimi kanıtlamak zorunda hissettim,” dedi, içten bir şekilde.

“Kendi yeteneklerimi sorgulamak zorunda kalıyorum.”

Cankut, topu sektirmeye devam ederken, “Bunu anlıyorum. Bizim işlerimizde, herkesin gözü üstümüzde ve her zaman daha iyi olmalıyız,” dedi, sesinde bir miktar empati vardı.Esra, topu sektirirken Cankut’a dönüp, “Hayır, artık öyle değilim. İnsanların beni nasıl gördüğünü umursamıyorum. Ben kendimi biliyorum,” dedi, kendinden emin bir şekilde.

Bu sözlerin ardından, Esra bir iki kere daha topu sektirdi ve ardından topu kaleye doğru güçlü bir vuruşla gönderdi. Top, kaleye doğru ilerleyip filelerle buluştu. Esra’nın yüzünde bir tatmin ifadesi belirdi.

Cankut, bu başarıyı izlerken hafifçe başını salladı. “Güzel bir gol,” dedi.

Cankut, topu sektirdikten sonra aniden elinde tuttu ve Esra’ya dönerek, “Aslında bende sinir problemi var, ama sana asla saldırmam. O gün sana atılan taşı engellemek için üzerine atladım,” dedi. Sözlerinin ardından, derin bir nefes aldı ve Esra’nın gözlerine dikkatle baktı.

Esra, Cankut’un bu içten açıklamasını dinlerken, gözlerinde bir yumuşama belirdi. “Özür dilerim,” dedi, sesi yumuşak ve samimi bir şekilde.

Cankut, Esra’nın özrünü duyduğunda biraz şaşırmış bir ifadeye büründü. “Gerçekten mi? Yani... Bu biraz beklenmedik oldu,” dedi, ama sesinde bir rahatlama vardı.

Esra, hafifçe gülümsedi ve “Sana maç görüntülerini atacağım, ofsayt olduğunu göreceksin,” dedi.

Esra, topu almaya giderken aniden, “Ve ben Beşiktaşlıyım,” dedi.

Cankut, bu açıklamayı duyduğunda şaşkınlıkla donup kaldı. Gözleri genişledi, ağzı hafifçe açık kaldı. “Ne?” diye fısıldadı, hala şok içinde.

Cankut, bu yeni bilgiyle birlikte, biraz düşünceli bir şekilde başını salladı. “Bu kesinlikle ilginç bir detay. Belki de seninle daha önce konuşmamız gereken bazı konular vardı,” dedi, hafifçe gülümseyerek.

Esra, derin bir nefes alarak devam etti. “Seninle aramızda gerginlik yaşandı, ama bu, benim futbol takımıma olan bağlılığımı etkilemedi. Gerçekten, Beşiktaş için her zaman destek oldum ve olacağım, bu yüzden aramızda yaşananlar futbolun dışındaydı,” dedi.

Cankut, topu sektirirken birden Esra’ya dönüp, “Kartal düşüşü yapmaya ne dersin?” diye sordu. Esra’nın gözleri büyüdü ve hemen yanıtladı, “Yenerim ama.”

Cankut, Esra’nın kendinden emin tavrını görünce gülmeye başladı. “Beni, Beşiktaş’ın 5 numarasını mı yeneceksin?” diye takıldı.

Esra, hafifçe kaşlarını çatarak, “Rakibini tanımadan küçümseme, sayın beş numara,” dedi, "Bu maskenin ardında hakemden fazlası var." kendinden emin bir şekilde.

Cankut’un kaşları havalandı, bir gülümseme belirdi. “V for Vendetta alıntısı, güzel. Öyle olsun,” dedi, hafifçe gülümseyerek.

Cankut, “Kale mi top mu?” diye sordu.

Esra, bir an düşündükten sonra, “Top,” dedi.

Loading...
0%