@hamish
|
Esra ve Cankut sahada karşılıklı duruyorlardı. Gece soğuğu yüzlerine vururken, ikisinin de içindeki rekabet kızışmıştı. Cankut, Esra'ya meydan okurcasına baktı ve sanki biraz önceki tartışmalar hiç yaşanmamış gibi; “Biliyorsun değil mi? Kartal düşüşü, Kartal kuşlarının yaptığı bir güven testidir. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde bu gelenek haline geldi. Gözleri bağlı şekilde, kalede kaleci varken gol atmaya çalışırsın. Beş olan kazanır, kaybeden ise bir haftalığına köle olur,” dedi, kuralları hatırlatarak. Esra, bu açıklamayı duyunca bir an düşündü, ardından kendine güvenen bir tonla, “Geleneği de biliyorum. Kuralı da,” dedi. “Ama seni uyarmam gerek; bu oyun çocuk oyuncağı değil.” Cankut, Esra’nın cesaretine karşılık başını hafifçe eğdi, “O zaman başlıyoruz,” dedi. Esra, boğazında sarılı olan eşarbı yavaşça çözdü. Gözlerini bağlamak için onu ellerinde tuttuğunda, bir anlık tereddüt yaşadı. Cankut, kibarca elini uzatarak, "İzin verir misin?" dedi. Esra, içindeki tereddüte rağmen, ona güvenerek eşarbı Cankut'a uzattı.Cankut, nazikçe eşarbı aldı ve Esra'nın gözlerini bağladı. Elleri, Esra'nın saçlarının arasından geçerken, her iki taraf da aralarındaki çekimin farkındaydı. Gözleri kapalı olmasına rağmen, Esra hissettiği bu yoğunlukla Cankut'un nefesini duyabiliyordu. Bir an için zaman durdu, etraflarındaki her şey silinmiş gibiydi. O birkaç saniye, sanki saatler gibi uzadı; ikisi de birbirinin varlığını derinlemesine hissediyordu. Eşarpla bağlanan sadece Esra'nın gözleri değil, aynı zamanda aralarındaki bağ da daha da kuvvetlenmişti. Bu sessizlikte, sözsüz bir anlaşma vardı. İkisi de bu oyunun sadece bir oyun olmadığını, aralarındaki bu çekimin inkar edilemez bir gerçek olduğunu biliyordu. Esra, topu dikkatlice hissetmeye çalışarak sahanın zeminini yokladı. Bir an için durdu, derin bir nefes alarak sakinleşti, ardından ayağıyla topu yavaşça ileri doğru yuvarladı. Topun sesi sahada yankılandığında, Esra her vuruşta adeta kaleciyle değil, kendisiyle yarışıyordu. Oyun yalnızca fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda kendi içindeki engelleri aşma çabasıydı. Cankut, Esra'nın her hamlesini dikkatlice izliyor, topun nereye gideceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Seslerin, rüzgarın ve Esra'nın hareketlerinin rehberliğinde, doğru zamanda doğru yerde olmak için tüm duyularını keskinleştirmişti. Top kaleye yaklaştığında, Esra son bir vuruş yaptı. Cankut tüm dikkatiyle kaleyi savunmaya çalışsa da, top sessizce ağlarla buluştu. Bu zafer anı Esra'nın yüzüne bir gülümseme yerleştirirken, Cankut'un içinde rekabetin ateşi hala yanıyordu. "Tamam," dedi Cankut, gözlerinde yenilgiyi kabul etmeyen bir kararlılıkla. "Sıradaki benim." Artık oyunun yeni bir aşamasına geçmişlerdi; rekabet kızışmış, gerilim doruk noktasına ulaşmıştı. İkisi de bu tehlikeli oyunu sürdürdü, her golle bir diğeri arasında artan bir gerilimle aralarındaki rekabet iyice kızıştı. Her başarılı vuruş, ikisini de zafere yaklaştırırken, başarısız atışlar onları bu tuhaf oyunun sonuna bir adım daha yaklaştırıyordu. Kaybedecek olanın bir hafta boyunca diğerine köle olacağını bilmek, her ikisinin de rekabet duygusunu ateşliyordu. Esra, son golü atarak galip geldiğinde, Cankut sessizce başını salladı. Esra, zaferin tadını çıkaran hafif bir gülümsemeyle, “Bir haftalığına kölemsin, sayın beş numara,” dedi. Cankut, durumu istemeyerek de olsa kabul etti. “Sen kazandın,” dedi, sesi sakin ama içinde bir meydan okuma kıvılcımı vardı. “Ama kölelik konusunda, beklentilerini çok yüksek tutma.” Esra kahkahasını tutamayıp, “Bu oyunun bir kuralıydı,” dedi. “Kartal düşüşünde kaybeden her zaman köledir.” Aralarındaki gerilim yerini hafif bir gülümsemeye bırakmıştı. Esra, kazandığı zaferin tadını çıkarırken, Cankut ise bir sonraki fırsatın hayalini kurmaya başlamıştı. Cankut, Esra'nın yüzündeki hüznü fark ederek bir süre sessiz kaldı. Sonra, içten bir merakla, “Sen nasıl bu kadar iyi futbol oynuyorsun, onu söyle,” diye sordu. Esra hafifçe gülümsedi, ardından derin bir nefes alarak, “Beşiktaş Kadın Futbol Takımı'nın forvet oyuncusuyum, yani oyuncusuydum,” dedi. Sözleri, eski günlerin izlerini taşıyordu. Cankut şaşkınlıkla ona baktı. “Neden kulüpte seni hiç görmedim peki?” diye sordu. Esra'nın yüzü bir an için karanlıklaştı, geçmişin izleri yeniden belirginleşti. “Çünkü benim futbol takımından emekli olduğum yıl sen transfer oldun,” diye açıkladı Esra, sesi hafifçe titriyordu. Cankut, onun yüzündeki hüznü daha derinden hissetmeye başladı. “Sakatlandın...?” diye sordu tereddütle. Esra, sahada olduğu yere çöktü, dizlerini karnına çekip yere bakmaya başladı. Cankut, onun yanına oturup bekledi, sanki onu teselli edebilecek kelimeleri arıyordu. “Evet,” diye yanıtladı Esra, gözlerini kısık bir gülümsemeyle Cankut’a çevirdi. “Ve geri dönüşü yok. Eskisi gibi değilim. Ama futboldan vazgeçemeyeceğimi anladığımda hakem olmaya karar verdim. Futbol sahasında olmamın başka bir yolu vardı ve ben de o yolu seçtim.” Cankut, Esra’nın kararlılığına hayranlıkla baktı. “Peki hiç pişman oldun mu?” diye sordu yumuşak bir sesle. Esra, gözlerinde kararlılık parıltılarıyla, “Hayır,” dedi. “Futbolu hala seviyorum. Ama artık başka bir şekilde sahadayım. Hakem olmak da bana en az oyunculuk kadar anlamlı geliyor.” Cankut, Esra’nın cesaretine ve azmine bir kez daha hayran kaldı. Ona bakarak, “Sen gerçekten güçlü birisin,” dedi. “Hem sahada hem de hayatında. Bu yüzden seni küçümsememeliydim.” Esra hafifçe gülümseyip başını salladı. “Artık bir hafta boyunca bunu hatırlayacak vaktin var,” diye ekledi. Esra, Cankut’un sözlerini duyunca gülümseyerek hafifçe eğildi. "Demek kölem oldun ha? Bunu iyi değerlendirmeliyim," diye espri yaptı, göz kırparak. "Artık her an kapımda belirebilirsin." Cankut, bu sözleri duyunca yalandan kaşlarını çattı, ama gözlerindeki alaycı parıltı belli oluyordu. "Sakın abartma," dedi, sesine ciddi bir ton vermeye çalışarak. "Her şeyin bir sınırı var, biliyorsun." Esra, hafifçe gülümseyip Cankut’a meydan okurcasına baktı. "Unutma, ne zaman ararsam gelmek zorundasın," dedi, şakayla karışık bir tehdit tonuyla. "Ve seni fazlasıyla meşgul edebilirim, sayın beş numara."Cankut gözlerini devirdi, ama içten içe bu oyunun tadını çıkardığı belliydi. "Çok fena kaşındım," dedi, bir yandan da alaycı bir gülümseme kaçırarak. "Ama unutma, bu bir hafta hızlı geçer, o zaman hesaplar değişir." Esra kahkahasını tutamayıp, “O zamana kadar yapacaklarımı düşünürken iyi eğlenceler,” diye yanıtladı. “Bu hafta, her şey benim elimde.” Cankut, kendini fazla kaptırmamaya çalışarak bir adım geri attı ve gülümseyerek, "Bakalım neler yapabileceksin," dedi. Esra, kaşlarını çatarak yüzüne muzur bir ifade takındı. "Önce Kuşlar ekibinden intikam alacağız," dedi, sesi kararlı ama eğlenceliydi. Cankut bir an durup düşündü, gözlerini kısarak Esra’ya baktı. "Kartal ve Kanarya'yı mı diyorsun?" diye sordu, ardından alaycı bir gülümseme belirdi yüzünde. "O köleliği seve seve yaparım." Esra, bu cevaptan memnun bir şekilde omuzlarını silkti. "Sayın beş numara," dedi. "İntikam planlarımız için mükemmel bir ortak olacaksın." Cankut, ciddi bir tavır takınarak, "Plan ne, sahip?" diye sordu. "Bu kuşların hak ettiği dersi vermek için ne yapıyoruz?" Esra, gözlerinde hain bir parıltıyla, "Önce onların en zayıf anını bulacağız," dedi. "Sonra… tam beklemedikleri anda saldıracağız. Bizi asla hafife almamaları gerektiğini onlara göstereceğiz." Cankut, planı dinlerken keyifle gülümsemeye başladı. "Bu işte bir tuhaflık var," dedi, "Ama sonuna kadar varım. Beko bunu çoktan hak etti." Esra, planın detaylarına dalarken, ikisinin de yüzünde aynı kararlı ifade vardı. Bu kez, sadece bir oyun değil, gerçek bir iş birliği içindeydiler. Kuşlar ekibi, karşılarında neyle karşı karşıya olduklarını henüz bilmiyordu, ama Esra ve Cankut’un aklındaki planlarla kesinlikle zor anlar yaşayacaklardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde Esra ve Cankut, uzun süren rekabetin ve tartışmaların ardından yorgun düşmeye başladılar. İkisi de ara sıra esnemekten kendilerini alamıyorlardı. Sonunda, Cankut esneyerek ayağa kalktı, ardından Esra da onu takip etti. Esra, bir an duraksadı, ardından hafifçe titreyerek, “Sanırım üşüyorum,” dedi. Cankut, etraflarına bakarak bir şeyler aramaya başladı. Gözleri bir köşede duran örtüye takıldı. “Sanırım bu işimizi görür,” dedi ve örtüyü aldı. Örtüyü Esra’ya doğru uzattı. Esra gülümseyerek örtüyü aldı ve omuzlarına sardı. Fakat bir süre sonra Cankut'un da hafifçe titrediğini fark etti. Onun üşüdüğünü görmesine rağmen, Cankut bir şey söylemedi, dişlerini sıkarak soğukla başa çıkmaya çalışıyordu.Esra, durumu anladı ve Cankut’a bakarak, “Yanıma gelsene,” dedi, örtünün bir ucunu hafifçe açarak ona yer gösterdi. Cankut, önce tereddüt etti ama sonra Esra’nın yanına oturdu. Esra, örtüyü onunla paylaştı, ikisi de örtünün altında yan yana duruyorlardı. Sıcaklık aralarındaki mesafeyi kapatmış gibiydi, ama ikisinin de aklında farklı düşünceler dolaşıyordu. Esra, kalbinin hızla attığını fark etti. Kafasında Cankut'la olan ilişkisini sorgularken, onun yanındaki varlığı bile içini garip bir hisle dolduruyordu. Daha önce böyle hissetmemişti ve bu duyguların ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordu. Cankut da benzer bir durumda, Esra'ya olan hislerini anlamaya çalışıyordu. Bir yandan ona karşı hissettiği rekabet duygusu, diğer yandan Esra’ya karşı duyduğu bu ani yakınlık ve sıcaklık kafasını karıştırıyordu. Onunla bu kadar yakın olmak, Cankut’un duygularını alt üst etmişti. Ne hissettiğinden emin değildi, ama Esra’nın yanında olmanın garip bir şekilde doğru hissettirdiğini fark etti. Örtüye sarılmış halde, ikisi de sessizce oturuyordu, her biri kendi düşüncelerine dalmış, aralarındaki bağın giderek güçlendiğini hissediyordu. Gece, ikisini de birbirine daha da yakınlaştırmıştı, ve bu yakınlık, hem heyecan verici hem de kafa karıştırıcıydı. |
0% |