Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Sarma

@hamish

Yemek masasında çeşit çeşit lezzet vardı. Anne elinden çıkmış özenle hazırlanmış sarmalar, içli köfteler, börekler masayı süslüyordu. Esra, hangi yemeği önce tüketeceğine karar veremeden, büyük bir iştahla sarmaları ağzına iki üç tane birden atıyordu. Diğer taraftan içli köfte ve börekle de ilgileniyordu; tabağındaki her şey adeta birbirine karışmıştı. Esra, her bir lokmayı büyük bir zevkle yiyor, sarmaların tadını çıkarmak için sanki her şeyden vazgeçmeye hazır görünüyordu.

Yeliz anne, Esra'nın bu durumuna gördü ve endişeyle uyarıda bulundu. "Yavaş kızım, boğulacaksın," dedi ama Esra, her bir lokmayı büyük bir zevkle yiyor, sarmaların tadını çıkarmak için sanki her şeyden vazgeçmeye hazır görünüyordu. "Bu sarmaları için ölürüm." Dedi.

Esra'nın bu sözleri üzerine hafif bir gülümsemeyle, "Ağzından yel alsın kızım, o nasıl söz," dedi. Gözleri, hem endişe hem de sevgi dolu bir ifadeyle parlıyordu.

Esra, her bir lokmanın tadını çıkarırken, elini havada "nefis" hareketiyle sallıyordu. Yüzünde içten bir gülümseme belirmişti; yaşlı kadının gözleri bu gülümsemeyle birlikte parlıyordu.
Bir anda, odaya soluk soluğa giren Haktan'ın yüzü sinirli bir ifadeyle dolmuştu. Masadaki lezzetlere bakarken, sesinde hem sitem hem de eğlenceli bir ton vardı. "Nasıl ya(!) Resmen kadınlar birliği," dedi, cümleleri peş peşe sıralarken, bir yandan da gözlerini büyüterek şaşkınlığını belirtti. "Esra, komple evi getirseydin. Taşı taşı bitmiyor. Sarma mı o?" Haktan, her bir tabakta ve yemekte gördüğü çeşitliliği anlatırken, bir yandan da eğlenceli bir şekilde sitem ediyordu.

Haktan masaya yaklaşarak, Esra'nın bileğini nazikçe tuttu ve parmaklarının arasındaki dolmayı aldı. Dolmayı büyük bir iştahla ağzına götürdü.

Esra'nın gözleri Haktan'ın bu hareketi karşısında şaşkınlığa uğramıştı. Haktan, dolmayı yedikten sonra, annesine dönerek, "Anne, cidden bu işi yapıyorsun," dedi, sesi hem takdir dolu hem de biraz sitemkar bir şekilde.
Utku ise masanın diğer ucundan, midesi bozulmuş gibi bir ifade takınarak, "Voldemort ögkkk," şeklinde bir kusma hareketi yapıyordu.
Yaşlı kadın, Haktan’ın hareketlerinden ve masanın etrafındaki canlılıktan eski günleri özlediğini fark etti. Gözleri hafifçe parladı, yüzünde sıcak bir gülümseme oluştu. Haktan'a doğru yürüyerek, poposuna hafifçe şaplak attı. Bu hareket, hem bir yandan nazlı bir uyarı hem de geçmişe dair bir özlemdi.

Sert ama şefkat dolu bir ses tonuyla, "Git ellerini yıka, sonra masaya gel," dedi. Haktan, kadıncağızın bu sevecen uyarısına gülümseyerek başını eğdi, elini yıkamak üzere lavaboya yöneldi.

Haktan, ellerini yıkamak için hareketlendiğinde, Esra da hemen kalkarak lavaboya ulaşmak için hızla ilerlemeye başladı. Bu, sanki bir yarış gibi görünüyordu. Hızlı adımlarla Haktan’ın arkasından gitmeye çalışan Esra, ayağının izin verdiği kadar hızlı hareket ediyordu. İkili, tuvalete doğru sevinçle ve kahkahalarla dolu bir yarış yapıyorlardı. Haktan'ın hareketleri ise, centilmenceden çok, dalga geçer bir havadaydı ve biraz daha yavaş hareket ediyordu. Haktan tam lavaboya girecekken, Esra, elindeki değneği Haktan'ın bacağına taktı. Dengesini kaybeden Haktan, aniden yere düştü ve acı içinde inlemeye başladı. Esra, tek ayak üzerinde seke seke lavaboya doğru ilerledi, ellerini havaya kaldırarak, "Zafer benim!" diye bağırdı. Kahkahası odada yankılanırken, Haktan’ın acı dolu inlemeleri arka planda duyuluyordu. Haktan, yerde ayağını kendine çekerek acı içinde kıvranıyordu. Esra'nın kahkahası yavaşça yüzünden silindi; yüzü endişe ve panikle değişti. Ayağının üzerine basa basa, kendi acısını önemsemeden, Haktan’ın yanına hızla yaklaştı. Yanına çömeldi ve Haktan'ın ağrılı hırıltıları, kıvranışları gitgide arttı.
"Özür dilerim, hemen soğuk uygulama getiriyorum, sonra da hastaneye gidiyoruz," dedi Esra, panik içinde ayağa kalkarken. Ayağındaki sızlama hissi, yüzünü buruşturdu ve gözleri dolsa da kendini zorlamaya çalıştı. Ancak Haktan’ın bir anda gülmeye başlamasıyla, Esra derin bir nefes aldı. İçindeki telaş ve endişe uçup gitmişti; sadece ayağının ağrısı kalmıştı. Daha fazla ayakta duramayacağını anlayınca kendini yere bıraktı ve ağlamaya başladı.
Haktan, ciddi olup olmadığını anlayamayacak kadar karmaşık bir durumda olduğu için, Esra’yı kucağına aldı. "Özür dilerim, şimdi hemen acile gidiyoruz, ayağına tekrar bakılsın," dedi. Bu sırada Esra, birden kahkahalar atmaya başladı.

"Len, ben hakemim, unuttun mu? Rol öyle değil, böyle yapılır," diye yanıtladı Esra. İkili, birbirlerine bakarak gülmeye devam ettiler.

Haktan, gülümseyerek, "Ne zaman anladın?" diye sordu.

Esra, hala gülerken, "Baston seni düşürmedi, biliyordum. Kendini bir yere attın. Daha önce çok futbolcu gördüm de, böylesi ilk..." diyerek gülmesini durduramadı.

Loading...
0%