Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Yumruk

@hamish

Güneşin batmaya yüz tuttuğu bir akşamüstüydü. İdman sahasından çıkan futbolcular, ter içinde yorgun ama mutlu adımlarla soyunma odalarına yönelirken, Esra sahanın kenarında bekliyordu. Hafif esen rüzgar, Esra’nın alnına düşen bir tutam saçını nazikçe geriye savuruyordu. Gözleri, Haktan’ı arıyordu. Onunla her zamanki gibi kısa bir sohbet etmek, o günün stresini paylaşmak istiyordu. Haktan, henüz sahada iken, Cankut onu gördü. Esra’nın orada duruşu, hafifçe gülümseyen yüzü ve bekleyişindeki sabır, Cankut’un aklını karıştırdı. Kalbinin hızla çarptığını hissetti. Esra’nın orada kendisi için olduğunu düşündü. İçindeki gururla, doğruca onun yanına yöneldi.Esra, Cankut’un kendisine doğru geldiğini fark ettiğinde yüzündeki gülümseme biraz soldu. Haktan’ın hala sahada olduğunu biliyordu. Cankut’un kararlı adımları ona yaklaşırken, endişeyle ona baktı.

Cankut, Esra’nın karşısına dikildi. "Ne yüzle buraya gelirsin?" dedi, sesi kısık ama öfkeliydi. Bu beklenmedik çıkış Esra’yı şaşırtmıştı. "Cankut, bir yanlış anlama var," diye açıklamaya çalıştı. "Sakin ol…"

Ancak Cankut’un yüzündeki ifade, öfkesinin kolay kolay dinmeyeceğini gösteriyordu. "Sakin mi? Senin burada ne işin var?!" diye devam etti, sesi giderek yükseliyordu.

Esra’nın nefesi hızlandı, kalbi güm güm atmaya başladı. Panik, yerini tetikte bir savunma haline bıraktı. "Cankut, kendine gel!" dedi ama Cankut’un öfkesi dinmiyordu.

Bir anlık sessizlik oldu. Esra, Cankut’un gözlerinde haksız yere kendisine yönelen bu saldırganlığı görür görmez, içgüdüsel olarak sağ yumruğunu sıktı ve Cankut’un çenesine doğru ani bir hareketle yumruğunu savurdu. Yumruk, Cankut’un yüzüne çarptığında, onun kafası geriye doğru sertçe savruldu. Sessizlik, yankılanan bir tokat sesiyle bozuldu. Cankut’un gözleri şaşkınlıkla büyürken, birkaç adım geriye sendeledi. Esra’nın nefesi kesilmiş, gözleri kısılmıştı. Yüzündeki kararlılık, Cankut’a bu işin uzatılmayacağı mesajını net bir şekilde veriyordu. Esra’nın yumruğunun gücü, hem fiziksel hem de psikolojik olarak hissedilmişti. Cankut, şok içinde geri adım atarken, Esra'nın gözleri bir an için yumuşadı ama kararlılığını kaybetmedi.

Sessizliği Haktan’ın sesi bozdu. "Ne oluyor burada?" diye sordu, sahadan koşarak onlara doğru gelirken.

Cankut, elini çenesine götürdü. Esra’nın yumruğu sertti, acıyı hissetmişti. Gözlerinde hala şaşkınlık ve inanamamazlık vardı. Birkaç saniye duraksadı, ne diyeceğini bilemedi. Haktan’ın sesiyle birlikte kafasını toparladı. Esra’ya bir bakış attı, bu sefer daha çok hayal kırıklığı dolu bir bakıştı. "Bu iş burada bitmedi," diye mırıldanarak arkasını döndü ve uzaklaştı.

Haktan, endişeyle Esra’nın yanına geldi. "Esra, iyi misin? Ne oldu?" dedi, gözleri Cankut’un uzaklaşan siluetiyle Esra arasında gidip geliyordu.

Esra derin bir nefes aldı, elleri hala hafifçe titriyordu. "İyiyim… sadece bir yanlış anlaşılma," dedi, sesinde hafif bir sarsıntı vardı ama kendini toparlamaya çalışıyordu. Haktan’a doğru dönerek gülümsedi, ama bu gülümseme biraz zorlama gibiydi.

Haktan, Esra’nın yüzündeki ifadeden olayın ciddi olduğunu anladı. "Cankut sana bir şey mi yaptı?" diye sordu, sesi daha sert çıkmıştı.

Esra, başını iki yana salladı. "Hayır, sadece… beni burada görünce yanlış anladı," dedi. Haktan’ın yüzüne bakarken, onun gözlerinde beliren öfkeyi gördü. Haktan’ın Cankut’a zarar vermesini istemiyordu. "Ama hallettim," diye ekledi, bu sefer daha kararlı bir sesle.

Haktan bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes aldı. "Esra, kimse sana böyle davranamaz," dedi, sesi hala sakinleşmemişti. "Özür dilemesi gerekir."

Esra, Haktan’ın ne kadar korumacı olabileceğini biliyordu ama durumu daha fazla büyütmek istemiyordu. "Boş ver Haktan, olay büyümeden kapandı," dedi. "Zaten buraya seninle konuşmak için gelmiştim, başka bir şey için değil."

Haktan’ın yüzündeki gerginlik biraz olsun hafifledi. Esra’nın kendisine geldiğini duymak, onu rahatlatmıştı. "Tamam," dedi, gülümsemeye çalışarak. "Ama eğer Cankut bir daha böyle bir şey yaparsa, ona haddini bildireceğim."

Esra, Haktan’ın bu sözlerini ciddiyetle söylediğini biliyordu. Başını hafifçe eğerek onayladı. "Bir daha böyle bir şey olmayacak," dedi, sonra Haktan’ın koluna hafifçe dokunarak ekledi, "Hadi, konuşmamız gereken şeyler var."İkisi birlikte sahanın kenarındaki banka doğru yürüdüler. Esra, Haktan’a bakarken içindeki tedirginliği yavaşça atıyordu. Yanında Haktan olduğu sürece kendini güvende hissediyordu. Ama bir yandan da, Cankut’un gözlerindeki o bakışı unutmuyordu. Bu olayın kolay kolay kapanmayacağını hissetti.Haktan ve Esra, sahanın kenarındaki bankta yan yana oturduklarında, güneş ufukta kaybolmaya başlamıştı. Gölgelikler uzamış, hava serinlemişti. İkisi de bir süre sessiz kaldı. Esra, yaşadıklarını düşünürken, iyi hissetmeye çalıştı. Ancak Cankut’un bakışları aklından çıkmıyordu.

Haktan, Esra’nın yüzüne bakarak sessizliği bozdu. "Bu akşam nasılsın?" diye sordu, sesi yumuşaktı. Her zamanki rahat tavrıyla konuşuyordu ama gözlerinde merak ve biraz da endişe vardı.

Esra, derin bir nefes aldı ve gülümsemeye çalıştı. "Bugün biraz zor geçti," dedi dürüstçe. "Ama şimdi daha iyiyim."

Haktan başını salladı. "Bu işin peşini bırakmamam gerektiğini biliyorum," diye söze başladı, ama Esra hemen araya girdi.

"Haktan, lütfen. Gerçekten, bu konuyu uzatmak istemiyorum," dedi kararlı bir sesle. "Cankut’un sadece bir yanlış anlaşılma yüzünden bu şekilde davrandığını düşünüyorum. O da eminim pişman olacaktır."

Haktan, Esra’nın ne kadar güçlü bir kadın olduğunu biliyordu ama içindeki koruma içgüdüsünü bastırmakta zorlanıyordu. Yine de, onun sözlerine saygı duymak zorunda olduğunu hissediyordu. Derin bir nefes alarak, "Tamam, eğer sen böyle diyorsan," dedi, ama gözlerinde hala bir kararlılık vardı.

Esra, Haktan’ın bu tavrını takdir etti, ona hafifçe gülümseyerek elini Haktan’ın elinin üzerine koydu. "Teşekkür ederim," dedi

Bir süre böyle sessizce kaldılar. Esra, Haktan’ın sıcaklığıyla kendini güvende hissederken, aklındaki düşünceleri bir kenara itmeye çalışıyordu. Ancak Cankut’un son sözleri, "Bu iş burada bitmedi," kafasında yankılanıyordu.

Haktan sessizliği bozdu, "Bu akşam bir şeyler yapalım mı? Belki kafan dağılır," diye önerdi.

Esra, Haktan’ın bu iyi niyetine karşı koyamadı. Başını kaldırıp ona baktı ve hafifçe gülümsedi. "Evet, bu iyi bir fikir olabilir," dedi. "Birlikte biraz vakit geçirmek, belki de ihtiyacım olan şeydir."

Haktan gülümsedi, gözlerindeki endişe yerini sıcak bir ifadeye bırakmıştı. "Tamam o zaman," dedi. "Güzel bir mekan açılmış, oraya gidelim mi? Utku sen ben... Hem biraz otururuz hem de kafamızı dağıtırız."

Esra başını salladı. "Harika olur," dedi. "Hadi eve geçelim."

***

Cankut, idmandan sonra sinirle odaya çıktı. Kapıyı sertçe kapattı ve bir ileri bir geri yürümeye başladı. Her adımında, içindeki öfke biraz daha büyüyordu. Esra’nın ona attığı yumruğun fiziksel acısından ziyade, gururuna dokunan o hareketin etkisiyle dolup taşıyordu. Kendini kontrol etmeye çalışsa da, içindeki kızgınlık ona engel oluyordu.Kapı aralandı ve Bekir içeri girdi. "Cancan!" diye seslendi, Cankut’un telaşlı halini görünce duraksadı.

Cankut, bir an durup Bekir’e baktı, sonra derin bir nefes aldı. "Beko…" dedi, sesi hala öfkeliydi. Bekir’in gelişine rağmen rahatlamamıştı. Tekrar odanın içinde gezinmeye başladı. Bekir, onun bu halini görünce neler olduğunu merak etti.

"N’oluyor kardeşim, neden bu kadar sinirlisin?" diye sordu Bekir, Cankut’un yüzündeki öfkeyi anlayarak.

Cankut, bir an durdu, başını ellerinin arasına aldı. "Esra," diye başladı, sesinde hırs vardı. "O kadın, bana yumruk attı, Beko. Ne hakla bunu yapar?"

Bekir, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Esra mı? Sana yumruk mu attı? Ne oldu ki?"

Cankut, öfkeli adımlarla odada dolaşmaya devam etti. "Onu sahada gördüm. Bekliyordu. Benim için geldiğini düşündüm ama sonra birden bana çıkıştı. Sakin olmaya çalıştım, ama sonra… birden bana yumruk attı!"

Bekir, durumu anlamaya çalıştı ama Cankut’un öfkesi, olayın detaylarını netleştirmesini zorlaştırıyordu. Yine de, Cankut’un ne kadar sinirlendiğini görebiliyordu. "Bak, belki de bir yanlış anlaşılma olmuştur. Hem zaten aranızda bir yanlış anlaşılma var."

Cankut, sinirle başını iki yana salladı. "Yanlış anlaşılma falan değil, Beko! O kadın bana haksızlık yaptı. Bunu böyle bırakmayacağım."

Bekir, Cankut’un bu öfkesini yatıştırmak için bir an durdu, sonra bir fikir aklına geldi. "Bak, Cancan," dedi, sesinde yumuşak bir ton vardı. "Bu akşam çıkalım, biraz kafa dağıtalım. Yeni mekan kendine gelirsin."

Cankut, başta bu teklife sıcak bakmadı. "Hayır, Beko, şimdi dışarı çıkacak halde değilim. Şu an tek yapmak istediğim şey bu olayı nasıl çözebileceğimi düşünmek."

Bekir pes etmedi. "Cancan, bak… böyle sinirli sinirli düşünmek yerine biraz kafanı dağıtmak iyi gelir. Hem belki birkaç saatliğine bu olayı unutursun. Sana iyi geleceğini biliyorum."

Cankut, Bekir’in ısrarcı tavrına rağmen hala kararsızdı ama Bekir’in haklı olabileceğini düşündü. Belki dışarı çıkmak, kafasındaki bu öfkeyi yatıştırabilir, daha sakin bir şekilde düşünmesini sağlayabilirdi. Birkaç saniye düşündü, sonra derin bir nefes alarak, "Tamam, tamam," dedi. "Çıkalım. Ama bu olay bitmedi, Beko. Esra’ya yaptığının bedelini ödetmeliyim."Bekir, Cankut’un bu kararını olumlu karşıladı. Ona anlayışla gülümsedi. "İyi ettin, Cancan. Şimdi hazırlan, bu akşamı unutulmaz yapalım," dedi.

Cankut, derin bir nefes aldı ve içindeki öfkeyi bir kenara koyarak hazırlanmaya başladı. Bu akşamın ona iyi geleceğini umut ediyordu.

 

***

 

Kimler Utku Bekir sahnesi görmek için sabırsızlanıyor?

Loading...
0%