Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Delirmeye Değer

@hamish

Sınıfın kapısı kapandığında, her şeyi idare edebilen kimliğime merhaba dedim. Dışarıdan durgun deniz gibi duruyordum; içimdeki fırtınalardan habersiz herkes, kendi başrolü olan hayatlarıyla ilgileniyorlardı. Sakin sanarlar beni, ama nice dev dalgalarla boğuşuyorum; bu dinginlik değil. Tüm çaresizliğimin yüklerini omuzlarımda taşırken, karşımda ders anlatan Deniz’in hiçbir kelimesini duymuyor gibiydim.

Telefonum titrediğinde, girdiğim transtan çıktım. Mesaja baktım; Deniz'den gelmişti ve sadece bir kahkaha emojisi vardı. Bana bakarak sırıtıyordu.

Asıl Yollu: A-hahahahahah

-Seni bu kadar güldüren ne?

Asıl Yollu: Güzel dudakların var.

-Saçmalamayı kes.

Asıl Yollu: Üzgünüm, gerçekten lezzetli gözüküyorlar.

-Delirmiş olmalısın.

Asıl Yollu: Delirmeye değerler.

-Sana ait olmayan şeylerden uzak dur.

Asıl Yollu: Ama beni bu kadar istediyse o senin değil midir?

Görüldü.

Yazıyor...

Asıl Yollu: Dilin tutuldu sanırım.

-Merak ediyorum :/

Asıl Yollu: Neyi?

-Seni bu hale getiren, seni sevmeyen annen mi yoksa terk edip giden baban mı?


Görüldü.

Evet, bel altı vurmuştum. Bu sabah görünmez olmamın avantajlarıyla kulak misafiri olduğum konuşmayı çat diye söylemiştim. Doğru olup olmadığını bilmiyordum. Yüzüne baktığımda acı gördüm gözlerinde. Gerçek gibi duruyordu. Beni yeterince kırmıştı; umurumda olmaması için her şeyi verirdim ama umrumdaydı.

"Ders bitmiştir."

Deniz’in sesi sınıfta yankılanırken, sınıftan çıkmak için ayaklandım. Bugün dersim bitmişti. Amfiden inerken Deniz yüzüme dahi bakmıyordu. Sanırım dalgaları olan sadece ben değildim. Bir an durup, hiçbir şeyi umursamadan Deniz'e sarılmak istedim. Yanında olduğumu, ama öyle olmadı, olmayacak. Yanından öylece çekip gittim.

Elimdeki çanta nedensizce ağır gelirken, bana yaptıklarını kendime hatırlatmaya çalışıyordum.

Telefonum titrediğinde, Whatsapp'ı açmadan yukarıdan okudum.

Asıl Yollu: Odama gel.

Bir süre telefona baktım, boş boş. Gitmek istiyor muyum, evet; gidecek miyim, hayır.

Asıl Yollu: Okuduğunu biliyorum, rica ediyorum gelir misin?

Görüldü.

Beynim çekip gitmemi söylerken, kalbim odasına çıkmam gerektiğini söylüyordu. İlk defa rica etmişti. Kalbim bu savaşı her defasında kazanmak zorunda mıydı?

Kendimi odasının kapısının önünde buldum. Kapıyı tıklatmaya elimi kaldırdığımda, kolumdan içeri çekip sımsıkı sarıldı. Umay’ın söyledikleri kafamda yankılanırken, Deniz’in bana sımsıkı sarılmasına karşılık verecek heyecan kırıntısı dahi yoktu içimde.

"Seni yanına yakıştırmıyor." "Senden hoşlanıyor ama insanların düşünceleri daha önemli."

Kollarından kurtularak kendimi geri çektim. Ağzımı açacağım sırada, ağlamamak için kendini sıktığından olsa gerek gözleri kıpkırmızı bir Deniz vardı karşımda... Savunmasız.

Dizlerinin üzerinde çökerek bacaklarıma sarıldı. Yüzünü bacaklarıma gömdü. Bu anı beklercesine içini çeke çeke ağlıyordu. Ellerim olağanmış gibi saçlarına gitti, küçük bir çocuğu severcesine okşadım saçlarını.

"Sefil bir çocukluk geçirmiş olsan da bencil bir insana anlayışlı olamam."

Duraksadı, yüzünü bana çevirdi.

"Bazı insanlar ailelerinin hatası yüzünden duygusuz birer narsiste dönüşebiliyor. Eğer birisi ona el uzatırsa..."

Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Bunu kaldıramam."

Gülümsedi.

"Gayet iyi gidiyordun oysa."

Loading...
0%