Medya: Gamze Tekindor
.
.
.
Bir karar vermiştim; artık kimseyi umursamayacak, sadece hayatımı yaşayacaktım. Derin bir nefes aldım. Topuklular ayağıma işkence ederken şıklığımdan ödün vermiyordum. Siyah, yumuşak kumaşlı elbisem parlıyordu. Tüm bedenimi saran elbisenin derin bir yırtmacı ve sırt dekoltesi vardı.
Etrafımdaki insanların bakışlarını hissetmek, bana güç veriyordu. Her adımda topukluların çıkardığı yüksek ses, içimdeki özgürlüğü simgeliyordu. Elbisemin zarif akışı ve parıltısı, benim bu geceyi kendim için yaşadığımı söylüyordu. İkili ilişkiler, eski dostluklar, bunların hepsi arkamda kalmıştı.
Sahnenin ortasında durduğumda, ışıkların üzerimde parıldadığını ve herkesin sadece bana baktığını hissettim. Kafamı yukarı kaldırdım, gözlerimi kapalı bir şekilde bu anın tadını çıkardım. Artık kimseye hesap vermeyecek, sadece kendimi dinleyecek ve hayatımın her anını dolu dolu yaşayacaktım. Bu gece, tamamen kendi olan özgürlüğüme adanmıştı.
Bunları gerçekten hissetmiş olmayı dilerdim, ama öyle olmadı. Akrabalarımın "Kızım, artık yeter, zayıfla" sözlerinden bıkıp düğünün en ücra köşesine kaçtım. Düğün, anlaşamadığım kuzenim Enis’in düğünüydu. Mehmet ile Enisler’de kalmak istemediğimiz için bu durumu fırsata çevirdik. Tatil diye geldiğimiz yer düğün olmuştu, ama biz birkaç gün erken gelip keyif yapabilmiştik. Mehmet hastam var diyerek kaytarabilmişti, ama ben zorla buralara kadar sürüklenmiştim.
Ağaçlıklar arasında ayakkabılarımı çıkararak yere çömeldim. Bahçe gerçekten güzeldi. Lavanta ve hanımeli çiçekleri özenle sıralanmıştı, ortamın güzelliğini artırıyordu. Gelinin evi de gerçekten etkileyiciydi; düğünün neden burada yapıldığını anlamak zor değildi.Çiçekler arasında düğün bitene kadar saklanabilirdim. Ancak, saklanma işinin kısa sürdüğünü fark ettim.Arkamda hissettiğim gölgeyi fark edip kafamı kaldırdım, gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, önümde takım elbisesi içinde Acar’ı gördüm. Acar'ın Alanya’da olması mı yoksa burada, bu düğünde bulunması mı daha şaşırtıcıydı, bilemiyordum.
Beni görünce aynı şaşkınlık Acar’ın yüzünde de belirdi. Gözleri genişleyip kaşları yukarı kalktı, ağzı hafifçe aralandı. “Gamze…” ismimi uzatarak söyledi, sesi tedirgindi.
Ayağa kalktığımda, yüzünü artık daha net görebiliyordum. Acar’ın takım elbisesinin ceketinin düğmeleri, ışıkta hafifçe parlıyordu. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi, zamanla yerini hafif bir gülümsemeye bıraktı.
“Acar…” dedim, sesimi onunkine benzeterek taklit ettim.
“Ne işin var burada?” diye sordum, gülümsememin ardında eğlenceli bir merak barındırıyordum.
Kıkırdamıştım.
“Düğüne geldim,” dedim, gülümseyerek.
“Aynı şeyi ben de sana soracaktım, Acar,” diye yanıtladım.
Ancak, düzlükte adım attığımda ayağıma batan bir şeyle ağzımdan küçük çaplı bir çığlık koptu. Ayağımın altında sıcak bir şey hissettim ve yere yayılan sıvının kan olduğunu fark ettim. Ortamın garip bir hal almadan konuşmak isterken, Acar hemen dizlerinin üzerine çöktü. Yüzü endişeyle buruşmuştu, elleri titreyerek ayağımı nazikçe kavradı.
Acar’ın davranışları dikkatimi çekmişti, bu sırada gözlerim onun saçlarına kaydı. Özenle yapılmış kumral saçları, birkaç beyaz tel ile harmanlanmıştı ve bu, ona olgun bir hava katıyordu. Aniden batan şeyi çıkardığında, çok fazla acı hissetmedim; sadece ayağımın altında sızlayan, yanıcı bir his vardı.
Acar, yüzündeki endişeyi saklamaya çalışarak bana döndü. “Yürüyebilecek misin?” diye sordu, sesi kararlı ama nazikti. “İçeri girip pansuman yapmalıyız,” dedi, ayağımı dikkatle inceledi.
Acar’ın söylediği cümleyle kendime geldim. Kafamı aşağı yukarı sallayarak olumlu bir şekilde onayladım. Evet, kilo vermiştim ama o kadar da değil. Kendimi taşıttıramazdım. Yürümeye çalıştığımda, ayağım daha fazla zonklamaya başladı; acı, canımı fazlaca yakıyordu. Yüzüm ekşimişti ve istemsizce inlemiştim.
Bir anda eteğime dikkat ederek kucağıma alınmış olduğumu fark ettim. Acar, beni kucağına alırken, o kadar kolay taşıyordu ki ağzım açık kaldı. Acar’ın gücüne hayran kalmıştım. Ayağımda basınç azalmıştı ve acım, neredeyse yok denecek kadar azalmıştı.
Acar, hafif gülümseyerek konuştu: “Sevgilin nerede? Böyle güzel bir kız yalnız bırakılmamalı.”
Ben ise ayağımın acısıyla boğuşuyordum; adamın derdine bak.
“Ne sevgilisi? Benim sevgilim mi?” dedim, kahkaha atarak.
Acar, şaşkın bir şekilde yanıtladı: “Sevgilin değilse, Mehmet kim?”
Omuzlarım düşmüş, gerçekten sıkılmıştım. “Deniz bitti, Acar başladı,” diye düşündüm. Artık alnıma “Mehmet benim sevgilim değil” yazacak kadar sıkılmıştım.
“Mehmet benim süt kardeşim,” dedim, ellerimi havada değişik bir pozisyonda tutarak. Acar’ın yüzüne bakmamaya özen gösterirken, içimde merak vardı. Gülümseyip gülümsemediğini kestiremedim. Balkon kapısından içeri girerken, geniş oda bizi karşıladı; ortamın ferah ve huzur verici yapısı, küçük bir rahatlama sağladı.
Kalçam yumuşak koltukla temas ederken, Acar’ın evi avucunun içi gibi bilmesi beni şaşırtmıştı. Hızla, girdiğimiz yönün zıttında, evin ana girişindeki dolabın yanına gitti. Elinde pansuman çantasıyla hızla yanıma döndü ve bahçedeki gibi dizlerinin üzerine çöktü. Bu sefer, ayağımı nazikçe dizinin üzerine koydu.
Yaramı incelerken yüzündeki ifadeler, işine ne kadar ciddi yaklaştığını net bir şekilde gösteriyordu. Dikkatle yarayı inceledi, kasvetli bir odaklanma içindeydi.
“Acar, sadece bir çizik, önemli değil,” dedim, kendimi rahatlatmaya çalışarak.
Kaşları çatıldı ve gözleri endişeyle parladı. “Küçük bir çizik öyle mi? Kendine daha fazla dikkat etmelisin,” dedi, sesi kararlı ve uyarıcı bir tonla. Yüzündeki ciddiyet, onun bu durumu ne kadar önemsediğini açıkça belli ediyordu.
Batikonu ayağıma bastırdığında, istemsizce ayağımı çekmiştim. Hızla ayağımı tutmaya çalışırken, Acar bacağımın üst kısmını kavradı. Soğuk elleri bacağımın sıcak derisiyle buluştuğunda, sanki kaynar bir metale dokunmuş gibi elini hızla geri çekti.
Ardından tekrar ayağıma yöneldi, bu sefer nazikçe üfleyerek yarayı iyileştirmeye başladı. Üflemesiyle acı daha az hissediliyordu.
Bandajla ayağımı sardığında, dizlerinin üzerinden kalkarak yanıma oturdu. Rahat bir pozisyonda, ama gözlerinde hala bir endişe vardı.
“Eve yabancı değil gibisin,” dedi, kendini gülmeye zorluyormuş gibi görünüyordu.
“Eski nişanlımın evi…” dedim, gözlerim büyüyerek Acar’a bakıyordum.
“Ne yani, eski nişanlın kuzenimle mi evlendi?” diye sordum, şaşkınlıkla dolu bir ifadeyle.