Yeni Üyelik
67.
Bölüm

Ölmek İstiyorum

@hamish

Aşkı nasıl mı hayal ederdi? Sağlıklı ve mutlu bir ilişki, belki de abartıdan uzak, sade bir aşk. Ancak bu hayali gerçek olmadı; tam aksine, acının ve ızdırabın içinde kayboldu. Gerçekten de her şeyin eksik ya da fazla olduğu bir aşk yaşadı. İçindeki acı, her şeyin üstüne bir örtü gibi çökmüş, hiçbir şeyin kendini hafifletmesine izin vermemişti. Eğer her şeyi anlatabilseydi, belki de acısı hafifleyecekti; ama bunu yapamazdı. Derdini dile getiremedi, sadece bir anda yok olma arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Gitmek, her şeyi geride bırakmak, bağlarını kopararak yalnızca uzaklaşmak istiyordu.

Kalbiyle göğsü arasında sürekli bir ağrı vardı; sanki dar sokaklarda sıkışmış gibi hissediyordu. Deniz'in mavisi içini ferahlatmaktan uzak, sadece ağlamak ve durmadan kusmak istiyordu. İçindeki acı dışarı çıkmak isterken, kusmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyordu.

Dertlerini anlatmak istemedi; çünkü anlatırsa yargılanacak, düşünceleri küçümsenecek ve boş gözlerde "Zamana bırak.", "Tüm acılar unutulur.", "Seni daha güçlü kılar." gibi sözlerin yankılandığını duyacaktı. Bu sözlerin ona bir faydası yoktu; güçlü olmak zorunda değildi, sadece aşık olmuştu ve o yüzden sessizliği tercih etti.

Bulanıklaşan hücreleri geçmişin bir tablosu gibi önüne serdi. Geçmişin her anı tekrar tekrar gözlerinin önünden geçti; ne içi bu acıyı kaldıra bildi ne de ruhu. Kimseye hiçbir şey anlatmak istemiyordu. Kendini dermansız bırakmış, ölme isteğiyle baş başa kalmıştı. Elindeki haplara baktı; bilmesine rağmen, kendine iyi gelmediğini bile bile bir paket sigaraya sığındı. Birkaç dal sigara, bir paketi bitirdi. Soluğunu dışarı verdi ve kendinden, sevmekten, sevilebilmekten tamamen vazgeçti. Kendini bırakmış, her şeyin yükünü taşımaktan tükenmişti. Bu şekilde, kendini bulma umutlarını da yitirdi.

"Bu acıyı çekmek yerine ölmek istiyorum," diye fısıldadı, sözleri derin bir hıçkırıkla birleşmişti. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu; bu son gözyaşları, yaşadığı acının en saf ifadesiydi. Biraz sonra, intihar edeceğini bile bile, paketteki son sigarayı yaktı. Dumanın yüzüne dolan sıcaklığı, belki de son anlarının bir parçası olarak hissediliyordu.

Dizlerine baktı; paramparçaydılar. Ruh acısının panzehiri olarak beden acısını arıyordu. Üstü başı çamur içindeydi, çünkü yağmur öyle bir hızla yağıyordu ki sanki kendi içsel çığlığını duyuyor gibiydi. Yağmur damlaları, gözyaşlarına karışmış, her şeyin daha da karanlık ve boğucu olmasına neden oluyordu. 24 yaşında, elinde 229 tane uyku ilacıyla, son bir umutla intihar etmeye karar verdi. Uyku ilaçlarını tek tek yutarken, her bir tabletin içinde yeniden ölme arzusunu buluyordu. Hepsini yutarken, ölümün bir yığın parçası olarak hissetti kendini; her tablet, acısının bir adım daha derinleşmesini sağlıyordu. Saat 22.00; kimse görmeden yok olma zamanının geldiğini biliyordu. Belki de bu, Deniz'e bir ceza verme şekliydi. Onun için sonun bu kadar acı verici olması, Deniz'e olan öfkesinin bir yansımasıydı.Her bir ilaç, zamanın geçişini yavaşlatıyor, acıyı derinleştiriyordu. İçsel bir karmaşa içinde, son bir kez sigarasının dumanına gömülüp, hayatının bu son saatlerinde kendini bulmaya çalıştı. Artık ne bir umut, ne de bir geleceğe dair hayal vardı; sadece ölümün soğuk kolları, yaşamakta olduğu cehennemi sona erdirmek üzere yaklaşıyordu.

"Kurban da benim cellatta," diye mırıldandı, son bir umutla 229. hapı da yutarken. İlacın etkisiyle midesi yanmaya başladı; yakında bu acının biteceğini düşündü, bir an önce son bulmasını bekledi. Her şeyin hızlıca sona ermesini, bir an önce bu çekilmez acının bitmesini arzuluyordu.

"Yakında en mutsuz insan sen olacaksın Deniz. Seni seven bu kalbi durduracağım," diye geçirdi içinden, Deniz’e olan öfkesinin son bir ifadesiydi bu sözler. Sonunda tüm acılarıyla yüzleşip, Deniz'e karşı son bir öç almak istiyordu.

Gözyaşları, ağlamanın derinliğinde bir çığlığa dönüşmüştü. Ne içindeki ateş sönüyor, ne de acı hafifliyordu. Vücudu karıncalanmaya başlamıştı; her bir titreme, içindeki yoğun acının fiziksel yansıması gibiydi. Her şey giderek karmaşıklaşıyor, zihninde ve bedeninde bir kaos yaratıyordu. Susarsa bu durumu kabullenecek, ölürse susacaktı. Ancak midesi, aldığı ilaçları kabul etmedi. Kusma nöbetleri başlamıştı.Kusarken, vücudu yerlerde kıvranıyor, her bir öksürük, ölüm arzusunun ne kadar derin olduğunu daha da belirgin hale getiriyordu. Bu anlarda tek bir dileği vardı: Ölmek. Kusmanın her anı, ölüme bir adım daha yaklaşma çabası gibiydi. Ama ölüm, hala uzak bir hedef gibi görünüyordu. İçindeki acı, sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da devam ediyordu. Her kusma, onun içinde yaşadığı cehennemden bir parça daha açığa çıkarıyordu.Yerde kıvranırken, kustuğu her şey, hayatının bu son anlarının bir parçasıydı. Her şeyin sona ermesini, bu cehennemvari varoluşun bitmesini istiyordu. Ölüm, belki de tek kurtuluşuydu ve o an, tüm varlığıyla bunu arzuluyordu.

Cenin pozisyonuna geçti, vücudu bükülmüş ve savunmasız bir halde, gözyaşları kurumuştu. Yağmur damlaları, üzerine şiddetle yağıyor, her bir damla sanki vücudunu delercesine çarpıyordu. Her şeyin son aşamasına gelmişti; acı, bu son anlarda daha da yoğunlaşıyor ve sadece iç çekişleri kalmıştı.

Nefesi, ciğerlerini yakıyordu; her nefes alışverişinde bir alev gibi içini saran bir acı hissediyordu. Gözleri şişmişti, etrafındaki her şey bulanık ve bulanık bir hal almıştı. Görüş alanı daralmış, çevresindeki her şey bir puslu perde arkasında gibi görünüyordu. "Sanırım cellat değilim. Sadece kurbanım," diye fısıldadı, içindeki çığlığı kelimelere dökerken. Bu sözler, onun acısının son bir ifadesi gibiydi.

Sonra, aniden kahkaha atmaya başladı; bu kahkaha, delirmenin ve acının bir birleşimi gibiydi. Vücudu titriyordu, dişleri zangır zangır birbirine vuruyordu. Soğuk, ilk başlarda keskin bir şekilde hissettiği bir şeyken, artık hissizleşmişti. Soğuk, vücudu kaplayan bir örtü gibi tüm hislerini almış, onu donmuş bir varlığa dönüştürmüştü.Taş gibi sert zeminle bütünleşmişti; sanki o zemine yapışmış, onun bir parçası olmuştu. Her bir titreme, ve kahkaha, soğuk ve yağmurla birleşmiş, varlığını tamamen dondurmuştu. Şimdi, vücudu tamamen soğumuş ve taşlaşmış bir halde, bu cehennemvari anlarda, tüm duygusal ve fiziksel acıların birleştiği son noktada, hayatın tüm izleri sönmüştü.

Ayağa kalktı, yavaşça ayaklarını sürüyerek balkondan eve girdi. Her adım, vücudundaki acıyı ve soğukluğun etkisini hissettiriyordu. Evin içindeki sıcaklık, dışarıdaki soğukla kıyaslandığında rahatlatıcı bir sığınak gibi görünüyordu. Banyoya girdi, sıcak suyu açtı ve üzerindeki kıyafetlerden tek tek kurtuldu. Üzerindeki kirli ve soğuyan giysiler, vücudunu daha da soğutmuş, onu acının eşiğine getirmişti.

Ilk suyun sıcaklığı, derisine değdiğinde, acısındaki her bir dalga biraz daha azalıyor gibiydi. Su, ruhundaki yanmayı bir nebze hafifletiyor, içsel ateşi biraz olsun dindiriyordu. Titremesi geçmiş, sıcak suyun etkisiyle bedenindeki soğukluğun izleri silinmişti. Yine de, etrafı bulanık ve görüşü net değil gibiydi. Her şey, bir pus perdesinin arkasında kalmış gibi hissediliyordu.

Suyu kapattı, bornozunu sardı. Üzerine, koltuğun üzerindeki battaniyeyi örtü olarak aldı. Battaniye, sıcaklığı ve yumuşaklığıyla ona geçici bir huzur sunuyordu. Ama üşüyordu.Ölmek istiyordu, bu yaşamak zorunda olduğu acının bir son bulmasını arzuluyordu.

Gözleri kapalı, yorgun bir şekilde yatağa gitmeye karar verdi. Yarın, her şeyin tekrar başlayacağına, belki de yeniden deneyeceğine dair düşünceler kafasında dönüyordu. Ancak bu gece, uykusuz ve yorgun bir şekilde uykuya dalmayı umuyordu. Bir daha denerdi. Tabii eğer uyanabilirse... Göz kapakları ağırlaşırken, yorgunluk ve umutsuzluk içinde bir tür huzur arıyordu. Bu gece, yaşamak zorunda olduğu son acıların ardından, uykunun onu sarıp sarmalamasını, bir süreliğine bu dünya ile tüm bağlarını kesmesini umuyordu.

Loading...
0%