Yeni Üyelik
71.
Bölüm

Terapi

@hamish

Kliniğin içi ferah ve düzenliydi. Duvarlar nötr tonlarda, hafif bej veya gri renklerle boyanmıştı. Geniş pencere, doğal ışığın içeri girmesine izin veriyor ve mekana aydınlık bir hava katıyordu. Modern bir dokunuşla döşenmiş mobilyalar, rahat koltuklar ve sade masalar yerleştirilmişti. Renkli tablolar ve bitkiler, ortamın sıcaklığını artırıyor, aynı zamanda huzur verici bir atmosfer oluşturuyordu. Odada, çeşitli tıbbi ekipmanlar ve kitaplarla dolu raflar da bulunuyordu. Genel olarak, klinik, profesyonel bir havayı rahatlık ve estetikle birleştiriyordu. Mehmet, elinde bir defterle mesleğinin profesyonelliğiyle oturuyordu. Karşısındaki siyah koltukta ise Deniz oturuyordu. Mehmet, tüm yargılarını kapının ardında bırakmıştı. Deniz derin nefes alıp veriyordu, her nefeste endişesi biraz daha belirginleşiyordu.
Deniz, gözleri boş bir noktaya dalmış, derin bir iç çekişle korkusunu paylaşıyordu. "Korkum, ait olamamak," dedi. "Asla bir yerin parçası olamamak. Mandalinanın içindeki sarımsak gibiyim. Oraya uygunum ama oraya ait değilim."

Mehmet dikkatle dinliyordu. Dinlemek, karşındakinin söylediklerinin anlamını kavramak demekti; aynı zamanda kendi düşüncelerini birleştirmek için bir fırsattı. Kalbi hâlâ geçmişin karanlık günlerinde kilitliydi. Zihnindeki gürültüye rağmen çevre ne kadar sessizdi, her şey öylesine durağandı ki. Eğer bir çıt çıksa, bu sessizlikte yankılanacak kadar belirgin olacaktı.

Deniz, geçmişin gölgelerinde kaybolmuş bir insan gibi konuşuyordu. "Korkumu nefretimle korudum," dedi. İlk kez Gamze'yi gördüğünde, onu sevmekten korkmuştu. Gamze'nin, katil olduğunu unutmasına neden olacağından endişeliydi. Kendi içinde duygularını bastırdığını düşündüğü her an, Gamze ile karşılaşmıştı. Bu karşılaşmalardan kaynaklanan öfkeyi, kendine yansıttı. Kendi hayatını yaşamadığı için, aynı duyguları yeniden yaşamak için gücü kalmamıştı.
Deniz'in hayatı, karmaşık bir geçmişin ağır yükünü taşıyordu. Amcası sandığı adam aslında babasıydı; yengesi sandığı kadın ise annesiydi. On iki kardeşin en küçüğüydü, annesi doğum sırasında hayatını kaybetmişti. Babası, amcasına para karşılığında teslim etmişti Deniz'i; amcası onu kendi çocukları gibi büyütmeye başlamıştı. İki yaşındayken bir kardeşi olacağını öğrenmişti. Oysa on bir kardeşi vardı zaten; çiftin artık gerçek çocukları doğmuştu.Deniz, hep sevilmek istemişti ama tüm sevgiyi Selin aldı; ona ise sadece akşamları yediği dayak kaldı. Bu dayaklar, babası sandığı amcasının gerçek annesine duyduğu saplantılı sevgiden kaynaklanıyordu. Gerçekleri öğrendiğinde, en büyük darbeyi aldı. İçindeki nefret, annesi adına nefes almaya karar vermişti. Annesinin nefesini çalmıştı. Ait olmayı ve sevgiyi bilmeyen Deniz, derin bir acı içinde boğulmuştu.
Deniz, tüm duygularını açığa çıkarmanın huzuruyla sakince Mehmet’e baktı. Sözleri, bir yükün hafiflediğini belirten bir rahatlama ile yüklüydü. Mehmet, profesyonelliğinden ödün vermeyerek dikkatle dinliyordu; yüzündeki ciddiyet, Deniz’in her kelimesine ne kadar önem verdiğini gösteriyordu. Deniz, derin bir nefes aldı ve duygularını paylaşmanın ardından, bir nebze huzur bulmuş gibi görünüyordu.
"Gördüğünüz gibi," dedi, sesindeki yumuşaklık bir nebze huzuru işaret ediyordu, "başkalarına anlatmaya çalıştığımda hiçbir şey işe yaramıyor. Her şeyi o kadar derinden hissediyorum, o kadar çok veriyorum ki bazen içinde tek bir boşluk kalıyor." Sözlerinin ardından yüzünde hafif bir rahatlama ifadesi belirdi; sanki bir yükü daha omuzlarından atmış gibiydi.
Deniz, oturduğu rahat koltuktan hafifçe doğruldu. Sözleri, samimi ve naif bir tonla yankılanıyordu: "İstersen bugünlük bitirelim."

"Haftaya perşembe aynı saatte mi?" dedi Deniz.

Mehmet, yanıt vermeden önce kısa bir düşünceye daldı. Yüzünde ciddiyetle karışık bir düşünce ifadesi belirdi. Kafasını olumsuz anlamda salladı ve ayağa kalkarak çaprazda duran masasının arkasına geçti. Masanın üzerinde yer alan takvimi dikkatlice inceledi.

"Hayır," dedi, gözleri takvimdeki notlara odaklanmıştı. "Gamze haftaya perşembe gelecek. Seninle karşılaşmasını istemiyorum." Sözlerinin ardından, gözlerini Deniz’in üzerine kaldırarak, "Ben haber veririm sana," ekledi.
Deniz, Gamze’nin adını duyduğunda göğüs kafesindeki kalbi sanki yerinden fırlayacak gibi duraksadı. Adı üzerinde böyle bir etki yaratıyorsa, Gamze’yi yüz yüze görse bayılacakmış gibi bir hisse kapıldı. Özlemi gözlerinden okunabilen Deniz, Mehmet’e baktı; Mehmet’in bu durumu ikilinin iyiliği için yaptığını düşündü.Deniz, ağır bir nefes alarak ayağa kalktı. Mehmet’in yanına yaklaşarak elini uzattı. Mehmet, Deniz’in elini sıktı; bu sıkı sıkı sıkılan el, aralarındaki profesyonel ama samimi bağı simgeliyordu.

"Teşekkür ederim," dedi Deniz, minnettarlığını belirten bir ifade ile.

Deniz, odadan çıkmak üzere hareketlendi. Kapıyı açtı ve bir adım atarak arkasından kapıyı kapattı. Çıkışa doğru ilerlemek için merdivenlere yöneldi. Ancak, girişte gördüğü kızla karşılaşınca bir an bocaladı. Elleri titremeye başladı, kalbi sıkıştı. Ölmedi, belki ölse her şey daha kolay olurdu. Gamze, Deniz'in gözlerini arıyordu. Her zaman dalgalı olan mavi gözleri bu kez durgundu, sevdiği kişiyi uzaktan izliyordu. Gözleri, bir selam gibi parlıyordu. Deniz, kendine söz vermişti: Ne olursa olsun, tepki vermeyecekti. Bir daha kalbini kırmak istemiyordu; bu yüzden sessiz kaldı, acısını bastırarak yürümeye devam etti.

Gamze, sesinde düz bir tonla sordu: "Nasıldı seansın?"

Deniz, bir an tereddüt etti ve kekelercesine yanıt verdi: "Olaylı." Aklında bu anı farklı senaryolarla yaşadığını fark etti; bu, düşündüğü gibi değildi.

Gamze derin bir iç çekişle devam etti, sesi hüzün ve öfke arasında gidip geliyordu: "Bana bunu nasıl yapabildin? Acınacak hale düşürdün beni. En kötüsü de ne biliyor musun, ben sana aşık olmuştum. Sadece meraktan." Gamze duraksadı, Deniz’i dikkatlice inceledi. Deniz’in gözleri yorgun ve üzgün görünüyordu.
Gamze, elini Mehmet'in kapısına doğru işaret ederek kararlı bir şekilde konuştu: "Bir şey demeyeceksen gidiyorum." Deniz, ne yapacağını bilemedi; gözleri kararsızlıkla dolmuştu.

Gamze’nin sesi oldukça samimiydi: "Seni incitmekten nefret ediyorum. İyi olmanı istiyorum." Ancak, bu sözler samimi olsa da, Gamze’nin görünüşü kadar ruhundaki yaralar da belli oluyordu.

Gamze, gözlerini kaçırarak cevap verdi: "Bilmiyorum, herhalde iyi olurum. Bir süre sonra iyi olmanın ne anlama geldiğini unuttum." Sesinde, öfke ya da kırgınlıktan ziyade, duygularının stabil hale geldiği bir ifade vardı. "Ben seni içime bile sığdıramamıştım. Ama sen ne yaptın, kalbimi delik deşik ettin." Elini havada sallayarak sözü bitirdi. "Neyse, boş ver."
Deniz, gözleri pişmanlıkla dolmuş olarak, sarsılan bir sesle konuştu: "Nolur affet beni. Acar'ın tuzağına düştüm." Her hareketi, içindeki derin pişmanlığı kanıtlar nitelikteydi.

Gamze, sakin ama acı bir şekilde yanıtladı: "Ya Deniz, ben o kadar incindim ki. Sen buna fırsat tanıdın. Acar'ın bunu bana yapmasının sebebi neydi Deniz?" Sözleri, yaşadığı derin duygusal yarayı ortaya koyuyordu.

Deniz, omuzları düşerek, üzgün bir şekilde yanıtladı: "Seni kıskandım, kırgındım."

Gamze, derin bir iç çekişle devam etti: "Senin de bir sürü kırgınlığın olmalı, herkesin kendi hikayesi var. Sana güvenmek benim kararımdı, haksız çıkarmak senin seçimindi. Ama biliyor musun Deniz, ben seni kaybettim, sen beni kaybettin."

Deniz, tam bir şeyler söylemeye çalışırken, Gamze sözünü keserek ekledi: "Sana kızgın falan değilim, merak etme."

Loading...
0%