@hamish
|
Her başlangıç bir sonun eseridir. . . . Ceylan, odada eşyalarını toparlarken hiç bu kadar kendinden emin hissetmemişti. Kararlı adımlarla masanın üzerine serili evrakları çantasına doldurdu. Her hareketi, öfkesinin ne kadar güçlü olduğunu yansıtıyordu. İçindeki ses, avaz avaz bağırmak istiyordu, diğer bir ses ise neşeli şarkılar söylemeyi arzuluyordu. Olayın üzerinden iki gün geçmişti ve Ceylan'ın içindeki karmaşa, yaşananları sindirememişti. Kafeden çıkar çıkmaz, Pamir’in evine gitmişti. Engin’i eve kendi evine taşımıştı. Pamir’e tokat attıktan sonra Engin'i Pamir'in evinde bırakacak değildi. Engin yavaş yavaş iyileşiyordu ve Ceylan, aklındaki planı hızlandırmaya karar vermişti. Kubilay’ın son hamlesine karşılık vermek, artık bir zorunluluk haline gelmişti. Yaşadığı hastane olayları, Ceylan'ın içindeki acıyı artırmıştı. Kubilay’ın kendisine değer verdiğini hissediyordu, ama sürekli Çiğdem’le kendisini karşılaştırmasını istemiyordu. Anılarının tekrar yaşanması, canını acıtmıştı. Tüm bunları düşünmenin sırası olmadığını biliyordu. Yanlış mı yapıyor diye sorgulamaya bile gerek duymuyordu. Kendisindeki kredinin çoktan tükendiğini düşündü. Masanın üzerindeki telefonu alıp taksi numarasını çevirdi. Beş dakikaya adreste olacaklarını söylediler. Son bir kez Engin’i kontrol etmek için odaya çıktı. Engin daha iyi gözüküyordu. Yatakta uzanmış elinde leptopuyla Ceylan'a bakıyordu. Ceylan'ı görünce leptobu yatağın kenarına bıraktı. Ceylan yanına yaklaştıkça kıpkırmızı oluyordu. Yaptığı şeyden çok utanıyordu. Engin Ceylan’ın gözlerine bakamıyordu.
Engin, gözle görülür şekilde daha iyi görünüyordu. Ceylan, bir yandan taksi çağırdığını, bir yandan da Harun Karabey'in yanına gideceğini belirtti. Engin, başını sallayarak onayladı. “Demek başlıyorsun,” dedi Engin, sesinde bir nebze yorgunluk vardı. Ceylan, soğuk bir ifadeyle yanıtladı. “Geç bile kaldım.” Sesindeki ürkütücü ton, içindeki öfkeyi ve kararlılığı yansıtıyordu. Ceylan, evden çıkar çıkmaz, bekleyen taksiye yöneldi. Taksiye binerken, sinirleri gergin ve adımları hızlıydı. Taksi şoförüne Beykoz'daki Karabey Holding’e gitmek istediğini söyledi. Şoför, onaylayarak aracı hareket ettirdi. Yolculuk boyunca, taksi sessiz bir ortam sundu. Dışarıda şehir manzaraları geçerken, Ceylan’ın içindeki gerilim ve öfke, yolun her metrekaresinde hissediliyordu. Araba pürüzsüz bir şekilde ilerlerken, Ceylan’ın kafasında planlar ve düşünceler dolanıyordu. Şehrin havası, onun bu karanlık anlarını daha da belirginleştiriyordu. Holding’in önüne geldiğinde, taksi yavaşladı ve durdu. Ceylan, taksi ücretini ödeyip kapıyı açtı. Sessizce dışarı adım attı, soğuk hava cildini ürpertti. Hızla binanın kapısına yürüdü, içindeki kararlılıkla adımlarını sıklaştırdı. Girişteki güvenlik görevlilerine başını sallayarak geçiş yaptı. Holdinge adım attığında, lobiye doğru yürüdü. İçerideki büyük ve lüks dekorasyon, her zamanki gibi şatafatlıydı, ancak Ceylan’ın gözleri sadece tek bir noktayı arıyordu: Harun Karabey’in odasını. Asansöre bindi ve düğmelere hızlıca bastı. Asansörün kapıları açıldığında, katın en üstüne çıkmıştı. Emin adımlarla Harun Karabey’in odasına doğru ilerledi. Kafasında net bir planla ve gözlerinde kararlı bir ifade ile kapıyı çaldı. Kapının arkasından gelen bir sesle içeri girdiğinde, Harun Karabey’in ofisinin zengin mobilyaları ve modern tasarımıyla karşılaştı. Ceylan, bu lüksün karşısında bile soğukkanlılığını koruyarak odanın ortasına ilerledi. Ceylan, Harun Karabey'in geniş ve şatafatlı ofisinin ortasında tüm zarafetiyle oturuyordu. Bacaklarını üst üste atmış, dik ve kendinden emin bir şekilde masanın diğer tarafındaki adamların karşısına geçerken, odadaki herkesin dikkatini çekiyordu. Harun Karabey ve çevresindeki adamlar, Ceylan’ın bu özgüveni ve soğukkanlı duruşunu merakla izliyorlardı. Kadının bu kadar cesur ve kararlı tavırları, odadaki havayı gerdi; adeta patronlar arasında bir soğukluk yarattı. Ceylan, çizgisinden ödün vermeden, zekasını ve kararlılığını gözler önüne seren bir konuşma yapıyordu. Harun Karabey, kendisini tanıyan bir kadını karşısında görmekte şaşkındı; eski tanıdık bir yüz, geçmişin karanlık köşelerinden tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Ceylan, hafızasında silinen ya da unutulmuş anıları canlandırmakta gecikmedi. "İşin özü, siz tüm hisselerinizi benim üzerime geçireceksiniz ve tabii ki masadaki koltuğunuzu da bana vereceksiniz," dedi Ceylan, kendinden emin bir ses tonuyla. Harun Karabey, Ceylan’ın bu direktiflerine kahkahalarla yanıt verdi. "Sen kim olursun da bana, Tek Tabanca Harun'a emir veriyorsun?" Ceylan, gülümseyerek ama bu kez daha içten bir şekilde cevap verdi. "Demek ki zaman hafızadan bazı anıları silebiliyor ya da en azından çok geriye atabiliyor. Tek amca..." Dedi. Harun Karabey, kadının ağzından dökülen kelimeler karşısında gözlerinden yaşlar süzüldü. "Ceylan… Ne kadar değişmişsin. Tek amca demesen seni asla tanıyamazdım." Ceylan, yaşlı adamın yanına gidip onu sıkıca kucakladı. İçinde, babasının en yakın dostu olan bu adamla geçirdiği anılar, babasının özlemini biraz olsun hafifletmişti. Sarılmanın ardından, Ceylan yavaşça geri çekildi ve tekrar yerine oturdu. "Tek amca, evet buraya seni görmeye geldim ama az önce söylediklerimin arkasındayım. Koltuğunu ve hisselerini bana vermen gerek. Lütfen sorgulama." Yaşlı adam şaşkınlık içinde merakını bastırdı. "Neden?" diye sormadı, çünkü Ceylan’a koşulsuz güveniyordu. Can dostunun kızı olduğuna ve onu desteklemeye devam etmenin önemli olduğuna inanıyordu. Harun Karabey, emekli olma zamanının geldiğini biliyordu; Ceylan’ın bu kadar cesur ve kararlı bir adım attığını görünce, hissettiği güvenle bir saat içinde tüm hisseleri ve koltuğu ona devredecekti. "Bir saat sonra tüm hisseler senin olacak, koltuğun da senindir, güzel kızım." dedi ve Ceylan’ın elini ellerinin üstüne koydu. "Masada dönen işler..." Dedi. Ceylan, yaşlı adamın bu sözleriyle duygulandı ve "Tek amca, biliyorum her şeyi merak etme. Zaten temizlemeye gidiyorum. Uğurumu öyle bir dünyaya sokamam." dedi. Harun Karabey, Ceylan’ın sözleriyle derin bir memnuniyet duydu ve kocaman bir gülümsemeyle ona eşlik etti. Uzun bir süre sohbet ettiler, eski anıları paylaştılar ve karşılıklı olarak birbirlerinin hayatlarına dair içten paylaşımlarda bulundular. Kah ağladılar, kah güldüler. Ceylan, ayrılırken, bir sonraki gelişinde kesinlikle Uğur’u da getirmesini söyledi. Yaşlı adam, Ceylan’a bu sözleri ile içten bir şekilde veda etti. Ceylan, söz verdiği şekilde Uğur’u getireceğini söyleyerek ofisten ayrıldı. |
0% |