Yeni Üyelik
65.
Bölüm

19. Bölüm

@hamish

Korku kapıyı çaldı, cesaret açtı; kapıda kimse yoktu.

.

.

.

Engin, gözleriyle Uğur'u izliyordu. Küçük çocuk derin uykusunda mışıl mışıl yatarken, Engin'in yüzünde tarif edilemez bir mutluluk vardı. Ceylan'ın güvenliği ve sağlığı hakkında endişeleri ise içini kemiriyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Pamir'in evinde yalnız kalmıştı. Güvenli bir yerde olduğunu düşündükleri bu ev, onun için yalnızca bir bekleme yeri olmuştu.

Engin, koltukta oturmuş, dudağındaki kuruyan yarayı sinirle parmaklarıyla yokluyordu. Kafasında Ceylan’ın akıbetiyle ilgili birçok senaryo dönüyor, her geçen saniye endişesi daha da büyüyordu. Ne kadar gitmek ve Ceylan’ı bulmak istese de, Uğur’un güvende olması gerektiğini biliyordu. Uğur’un ihtiyaçlarını ve güvenliğini sağlamak, onun önceliğiydi.

İçinde bir yerlerde bir boşluk vardı, gözyaşları ve acı birikmişti. Engin, derin bir çığlık atmak, gözyaşları içinde boğulmak istiyordu. Ceylan'ın ve Uğur'un durumları onun ruhunda bir yangın yaratmıştı. Karanlık düşüncelerle dolu kafasında, sadece acı ve endişe vardı. Canı yanıyor, kalbi sıkışıyordu; bir yandan Uğur’un güvende olduğuna şükrediyor, diğer yandan Ceylan'ın başına gelenleri düşünerek acı çekiyordu. Bu içindeki savaş, Engin’i yavaşça tüketiyor, her geçen dakika kendini daha da çaresiz hissetmesine neden oluyordu.

Ceylan’ın kapıdan içeri girmesiyle, Engin kendini toparladı. Hızla elindeki silahı kavrayarak, koruma içgüdüsüyle Uğur’un üzerine siper oldu. Kalbi hızla çarpıyordu, kapının aniden açılmasıyla odanın içine giren Ceylan’ın kan içinde, kolu ve başı sargılı hali Engin’in tüm endişelerini anında yok etti.

Ceylan’ı görünce Engin’in yüzündeki gerginlik hemen yerini rahatlamaya bıraktı. Hızla kadının yanına koştu ve kollarını çevresine sardı. Ceylan’ın karşılık vermesi bir saniye bile sürmemişti. Engin’in sarılması, sevginin dikenli bir gül gibi acıtsa da hayatın kendisi olduğunu hissettiriyordu; bu sevgi, Engin’in kalbini hem kanatıyor hem de bir yumuşaklık sağlıyordu. Ceylan, Engin’i geçip küçük oğlunun yanına doğru ilerledi. Uğur’un huzur içinde uyuduğunu görünce, yüzündeki gerginlik bir nebze de olsa gevşedi. Ancak, aklını kurcalayan başka meseleler vardı. Oğluna son bir kez alnına bir öpücük kondurduktan sonra odadan çıktı. Ceylan’ın kapıdan çıkarken Engin’e attığı bakış, onun kadını takip etmesi için yeterli bir işaret oldu. Engin, Ceylan’ın arkasından endişe dolu gözlerle bakarak, içindeki karmaşayı çözmeye çalıştı.

Ceylan salonun kapısını açtığında, karşısında Pamir ve Kubilay'ı boğaz boğaza görmesi onu şaşkına çevirdi. İki adam arasındaki gerilim, odanın havasını ağırlaştırmıştı. Hızla harekete geçti ve acı içinde kolunu kullanarak iki adamı ayırmaya çalıştı. Pamir ve Kubilay, her ikisi de öfke dolu bakışlarla birbirine dikilmişti.

Pamir, kapının sağında, çeşitli tabloların asılı olduğu duvarın önünde dimdik duruyordu. Zafer sarhoşu bir edayla, kendinden emin bir tavır sergiliyordu. Vücudunun duruşu, bir zaferin getirdiği coşkuyu yansıtıyordu. Omuzlarındaki rahatlık, bir çatışma sırasında elde edilen başarıyı simgeliyordu. Elbisesi, savaşın izlerini taşımakta, gözlerinde ise tatmin edici bir gülümseme vardı. Kubilay ise sırtı kapıya dönük, ciddi ve dimdik duruyordu. Yüzündeki ifade, yaşanan gerginliğe tamamen odaklanmış bir hali gösteriyordu. Onun duruşu, hem gücünü hem de öfkesini vurgulayan bir meydan okuma gibiydi. Etrafındaki sessizlik, onun ciddiyetini daha da belirgin hale getiriyordu.

Engin, salonun girişinde durarak bu üçlüyü izliyordu. Gözleri, salonun gergin atmosferine karşı şaşkınlık ve endişeyle doluydu. Odaya hakim olan sessizlik, herkes için farklı bir şarkı gibi yankılanıyordu. Bu sessizlik, her birinin kaderlerinin ne kadar iç içe geçtiğinin bir yansımasıydı. Kubilay ve Pamir’in ateşkesi, bu noktada son bulmuş gibi görünüyordu; gerilim ve çatışma, odadaki havayı daha da sıkılaştırmıştı. Odanın içindeki sessizlik, bir yandan yaşanan gerilimin ağırlığını taşırken, diğer yandan tarafların arasındaki hesaplaşmanın ne kadar derin olduğunu gösteriyordu. Ceylan’ın araya girerek ikisini ayırma çabası, odadaki atmosferin yoğunluğunu bir nebze hafifletse de, çatışmanın sona ermediği açıktı. Herkes, kaderlerinin belirleyici anlarında, sessizliklerinin içinde kaybolmuş, hayatlarının dönüm noktalarını sessizce yaşıyordu.

Ceylan sinirle boğaz boğaza olan adamları iterek araya girdi. Sesindeki sertlik, odanın gerilimli havasını daha da yoğunlaştırmıştı. "Yeter, Engin çık yukarı, Uğurumu hazırla, gidiyoruz." Komutunu verirken, yüzündeki ifade kararlıydı.

Engin, Ceylan’ın talimatını duyduğu anda hızla yukarı çıktı. Pamir ve Kubilay, Ceylan’ın söylediklerini duyduklarında aynı anda, şaşkın ve meraklı bakışlarla kadına döndü. “Nereye?” diye sordular, seslerinde hem merak hem de endişe vardı.

Ceylan, gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. “Siz beni hiç merak etmeyin, devam edin kavganıza.” Kadının sesindeki kararlılık, ne kadar yorgun ve acılı olursa olsun, cesaretini yitirmediğini gösteriyordu.

İki adam da Ceylan’a öylece bakarken, Engin ve Uğur hızla yanlarına geldi. Ceylan, küçük oğlunu kucaklayarak kapıya doğru yöneldi. O sırada Kubilay, Ceylan’ı durdurdu. “Hiç bir yere gitmiyorsunuz, burası güvenli şimdilik, biz gidiyoruz.” Kubilay’ın sesi, kararlı ve emredici bir tonda çıkıyordu. Kubilay, Pamir’e gözüyle işaret verdi.

Pamir, kendisine emredilmesinden nefret etmesine rağmen, Ceylan’a zarar gelme ihtimali onu huzursuz ediyordu. Ceylan’a doğru giderek, onu sıkıca kucakladı ve kokusunu içine çekti. Kadın, kolundaki ağrıya rağmen, karşılık verdiği kadar verdi. Pamir’in arkasını dönüp, Kubilay’a sinirli bir şekilde seslenişi, gerginliği daha da arttırdı. “Senhora, ben şimdi gidiyorum, evi zaten biliyorsun.”

Kubilay, Pamir’in sözleriyle sinirlenerek yumruğunu sıktı. “Ne yani, daha önce burada mı kalmıştı?” düşüncesiyle içindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Çaresizlik, iliklerine kadar işliyor, ne yapacağını bilemez bir durumda kalıyordu.

Engin, Uğur’u kucağına alarak odadan çıkmaya başladı. Ceylan, Kubilay’a ne bekliyorsun dercesine bakıyordu. “Burada kalıyorsunuz, evden de dışarı çıkmıyorsunuz,” dedi.

Ceylan, derin bir nefes alarak kollarını salladı ve gözlerini Kubilay’a dikti. “Doğru, her zamanki gibi son sözü Kubilay Çetinkor söyler. Her zamanki gibi sen haklısın.” Sözleri, hem yorgunluk hem de acı içindeydi.

Kubilay, Ceylan’ın bu cümlesine tek kaşını kaldırarak cevap verdi. “Hiç olmadığım kadar hem de.” Sözlerinde, yaşadığı derin duygusal karmaşayı ve çaresizliği hissedebiliyordu.

Ceylan, Kubilay’ın bu halini anlamıştı. Üç yıl boyunca bebeğini ondan saklamış olması, bir an duygusallığa kapıldı. “Kubilay, evet, bebeğini sana söylemedim; çünkü…”

İkisi arasındaki mesafeyi sıfıra indirerek, “Evet, seni dinliyorum. Çünkü ne?” diye sordu, sesi yumuşak ama kararlıydı.

Ceylan, kafasını sağa sola sallayarak, “Yapmayacağım bunu; sırf sen nedenini merak ettiğin için açıklamayacağım sana.” dedi. Kubilay’ın gözleri dolmuştu, şu anda her şeyi anlatmak istiyor ama yapamıyordu. İçindeki acıyı gizlemeye çalışarak, “Bana bir neden kızdığını bilsen, seni ne kadar çok sevdiğimi; sırf bu yüzden sustuğumu; seni korumak için senden vazgeçtiğimi yine açıklamaz mıydın? Belki yine açıklamazdın ama ben kendi yüzüme bakamazdım. Bir daha seni kendi bencilliğime gömemezdim. İyi geceler, Mes.” diyerek, içindeki tüm duyguları ve pişmanlığı bir cümlede toplamıştı.

Dişlerini sıkarak, evi terk etmeden önce kurmak istediği hiçbir cümleyi söyleyemedi. Sadece, “Çocuğuma iyi bak.” diyerek, içindeki tüm duygularını ve yükünü Ceylan’a bıraktı. Ardından, kapıyı açarak evden ayrıldı, yüzündeki karanlık düşüncelerle, kendi yalnızlığını ve pişmanlığını geride bırakarak uzaklaştı.

Loading...
0%