@hamish
|
Benim aydınlığa varışım senin karanlığınla buluşmamdı. . . . Karanlık, bedenin ve ruhun bir tür dansıdır; gölgeler arasında kaybolan bu ikili, çoğu zaman korkuların bir yansıması olarak algılanır. İnsan, karanlıktan korkar, çünkü bilinmeyen her zaman tehditkar görünür. Ancak karanlık, aynı zamanda içindeki aydınlığı da güçlendirir. Karanlık, beklenmedik bir umut ışığı sunar ve beden ile ruh bu bilinmeyenle bir tür dansa girer, birbirlerini anlamaya ve dengelemeye çalışır. Ceylan, bu karanlığın içinde savaşmayı bıraktı; artık karanlığa direnmek yerine onunla barış yapmayı seçmişti. İçsel savaşının dışında, profesyonel dünyadaki karmaşayı da düzene sokmaya karar verdi. Üç haftadır kendi şirketiyle uğraşmak zorundaydı; işlerin toparlanması, stratejilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyordu. Ancak bu süreçte, Çetinkor Holding’in de varlığı, özellikle Kubilay’ın kendisinin ortak olduğunu bilmemesi gerektiği bir gerçek olarak ortada duruyordu. Ceylan, tüm bu yükleri sırtında taşırken, karşılaştığı engelleri aşmanın ve iç dengesini bulmanın yollarını arıyordu. İşlerin karmaşası ve geçmişin gölgeleri arasında, yeni bir başlangıç yapmak zorundaydı. Karanlık, onun aydınlığını bulmasına yardım ederken, Ceylan da hayatındaki bu karmaşayı çözmeye çalışıyordu. Üç hafta boyunca Pamir’in evinde kalmak, Ceylan için bir tür ceza haline gelmişti. Ev, bir tür sığınak olmaktan öte, kendini sürekli gözaltında hissedebileceği bir kafes gibi görünüyordu. Pamir ve Kubilay, birbirlerini tamamlar gibi, evdeki her varlıklarının ve yokluklarının arasında bir denge kurmuşlardı. Her gün biri evde nöbet tutarken, diğerinin gelmesiyle süreç tekrarlanıyordu. Kubilay, evdeki varlığıyla sessizliğin temsilcisiydi. Oğluna sadece uzaktan bakıyordu, dokunmaktan ise tamamen kaçınıyordu. Ceylan, Kubilay’ın sessizliğini anlasada, oğluna olan uzaklığının sebebini bir türlü çözemiyordu. Bu durum, Kubilay’ın karmaşasının bir yansıması mıydı, yoksa başka bir sebebi mi vardı, Ceylan bunu anlamakta zorlanıyordu. Pamir ise daha da garip bir tutum sergiliyordu. Kendinden kaçıyor gibi, evin içinde sürekli bir kaybolmuşluk hali içerisindeydi. Ceylan, Pamir ile konuşmaya çalıştıkça, Pamir onu daha da uzaklaştırıyordu. Pamir’in evdeki davranışları, sanki bir tür korkunun veya suçluluğun ifadesiydi, ama ne olduğu bilinmiyordu. Evdeki bu anlamsız yaşam, Ceylan için dayanılmaz bir hale gelmişti. Arslan’ın ortadan kaybolmasıyla birlikte, Ceylan, artık geçmişin yüklerini geride bırakıp hayatını normale döndürme zamanının geldiğini hissetti. Ne olursa olsun, geçmişin gölgeleriyle yüzleşmek zorundaydı. Cevapları bulmak ve yaşadığı bu diken üstündeki hayatı sonlandırmak için tek bir şey biliyordu: Arslan, onları diken üstünde yaşamaya mahkum etmeyi istemişti ve bu süre zarfında başarılı olmuştu. Ceylan, Arslan’ın planını kendi üstün iradesiyle bozmaya kararlıydı. Ceylan, kendini toparlamak ve yeni bir başlangıç yapmak için son derece kararlıydı. Geçmişin yüklerini geride bırakmak ve gelecek için adım atmak istiyordu. Kubilay’dan alacağı cevaplar, bu sürecin en önemli parçasıydı. Ancak bu cevapları almak o kadar kolay olmayacaktı. İlk adım olarak Kubilay’a güçlü bir gövde gösterisi yapmayı planlıyordu. Ceylan, kendi arabasıyla şehirdeki hareketliliği bir kenara bırakmıştı. Ceylan, içindeki gurur ve tatmin duygusuyla, arabanın kontrolünü elinde tutarak otoparka yöneldi. Otoparka girdiğinde, Ceylan her zamanki gibi titizlikle düzenlenmiş bu alanda arabasını park etti. Sonra, asansöre doğru yöneldi. Asansörün kapıları açıldığında, içeriye adımını attı ve Kubilay’ın ofisinin bulunduğu katın düğmesine bastı. Asansör, yüksek hızda yukarı doğru hareket ederken, Ceylan kendini düşüncelere kaptırmıştı. Asansörün kapıları açıldığında, içeriye karizmatik bir adam girdi. Faruk'un bu katı kullanmasını beklemediği bir anda karşısında gördüğü Ceylan, yüzündeki şaşkınlığı hızla toparlayarak soğukkanlı bir şekilde konuştu. "Akşam geliyorsun değil mi açılışa?" diye sordu Faruk, gülümseyerek. Kubilay’ın ofis katına ulaştığında, asansör kapıları açıldı. Koridorun duvarları modern sanat eserleriyle süslenmişti. Ceylan, bir an için derin bir nefes aldı, bu yerin Kubilay’ın dünyasını yansıttığını düşündü. Faruk asansörden çıktı ve hızla koridorda ilerledi. Ceylan’ın hızla Kubilay’ın odasına yöneldiğini görerek hafifçe kafasını salladı. "Sizin aranızda pin pon topu oldum, inşallah sonu güzel biter," dedi, derin bir anlam taşıyan bakışlarla Ceylan’ın arkasından baktı. Faruk’un sözlerinin ardından, Ceylan hızla Kubilay’ın odasının önüne geldi. Odanın kapısının önünde bekleyen asistan, Ceylan’ı görünce ayağa kalkmak istedi, ancak Ceylan çoktan kapıyı açmış ve içeriye girmişti. Asistan, Ceylan’ın arkasından telaşla odanın içine girdi, ama Ceylan’ın kararlı adımlarını durdurmak için geç kalmıştı. Kubilay’ın odasına adım attığında, Ceylan derin bir nefes aldı. Oda, şık bir şekilde döşenmişti ve içeriye girer girmez Kubilay’ın dikkatini çekmeye hazır bir hava yayılıyordu. Kubilay, geniş ofis masasının arkasında oturuyordu, gömleğinin manşetleri katlanmış ve üzerinde derin düşüncelere dalmış görünüyordu. Ceylan’ın gelişini fark ettiğinde, gözlerini kaldırarak ona odanın içinde bir bakış attı. Ceylan, Kubilay’ın gözlerinin içine bakarak, içindeki kararlılığı ve öfkeyi yansıttı. Kubilay’ın gözleri, Ceylan’ın odasına girmesiyle genişledi. Asistan, Kubilay’ın el hareketiyle hızla odadan çıktı. Kubilay, Ceylan’a dönerek, "Fazla bile kalmıştın evde," diye fısıldadı. Ceylan, bu sözü duysa da duymamazlıktan geldi. Çantasından zarif bir davet zarfını çıkararak Kubilay’a uzattı. Kubilay, zarfı alıp dikkatlice açtı. İçinde altın işçilikle hazırlanmış, şık bir maskeli balo davetiyesi vardı. Ceylan’ın zevkini yansıtan bu detay, Kubilay’ın ilgisini çekmişti ancak zarfı hızla masaya fırlattı. "Gelmemi gerektirecek bir neden olduğunu düşünmüyorum. Daha önemli işlerim var," dedi. Gözlerini kaldırmadan, alaycı bir şekilde güldü. "Arslan'ın inini bulmak gibi, sana bir şey çağrıştırıyor mu?" dedi. Kubilay’ın gözleri bir an için sertleşti. "Oğlumu tehlikeye atıyorsun," dedi, sesi sert ve keskin. Ceylan, soğuk bir gülümsemeyle başını sağa eğdi, sesinde alaycı bir ton belirginleşti. "Bir kere bile dokunamadığın oğlun... Üç haftadır yalnızca Arslan’ı değil, Harun Karbey’in hisselerini verdiği ortağını da aradığını bilmediğimi mi sanıyorsun? Kimliği sahte olan, kimse tarafından görülmeyen bir adama çıkıyor ha tüm yollar." Ceylan, yavaşça konuşarak, "Bil bakalım açılışta kim olacak? 'O novo parceiro da empresa' — Şirketin yeni ortağı," dedi. Ceylan, Kubilay’ın odasını terk ederken arkasında yankılanan öfke dolu sesleri umursamadı. "Sen nereden biliyorsun?" diye bağıran Kubilay’ın sesi, odanın kapısından geçerken iyice silikleşti. Ceylan, yüzündeki soğuk gülümsemeyle koridoru geçti ve asansöre yöneldi. Arabasına bindiğinde, zihninde açılış gecesi için yaptığı planları gözden geçirdi. Kubilay'ın isyanı, Ceylan’ın içinde derin bir tatmin duygusu uyandırmıştı. Sonunda, onun şüphelerini ve öfkesini açığa çıkarmış, bilinmeyen sırları ortaya dökmek için doğru adımları atmaya başlamıştı. Ceylan, artık her şeyin tam yerinde olduğuna ve planlarının eksiksiz bir şekilde işlediğine emin olmadan eve dönmeyecekti. Sonunda, her şeyin yerine oturmasını sağlamak için son adımını atacaktı. Arabasını üç haftadır, kendisinden deli gibi kaçamak adamın evine sürdü. -Pamir Santos. *** Aşk her şeyi örten o sihirli örtü. Kimi insana tutar da hüngür hüngür ağlamayı öğretir. Kimine ise dünyanın en büyük mücevherini verir. Pamir mücevherini bulmuştu ama ona sahip olamıyordu. İtiraf etmeye cesareti yoktu. Daha önce böyle hissetmemişti. Körpeydi, bir bebeğin yürümeye başlaması kadar cahil.. Bu da sadece Ceylan'dan kaçması gerektiğini düşündürüyordu. Pamir, odanın ortasında durmuş, gözleri duvarlardaki kırmızıya odaklanmıştı. Her şeyin ne kadar karmaşık ve belirsiz olduğunu düşündü. Elindeki silahı kenara bırakıp kağıtları karıştırmaya başlamıştı. Gözüne çarpan bazı notlar, Arslan’ın yer altındaki çürük halkaları kendi tarafına çektiğini gösteriyordu. Bir ay sonra yapılacak masa başkanı seçimleri için hazırlanan dosyaların arasında nefesini dışarı verdi. Duvarlardaki kırmızı renk, odanın atmosferini daha da gerilimli kılıyordu. Arslan’ın bütün bu kaosun içinde ne kadar etkili olduğunu biliyordu. Arslan’ın masayı kontrol etmesi, tüm faciaların gün yüzüne çıkması anlamına gelecekti. Pamir, Arslan'ın Kubilay'ı hedef alacağını, hatta Kubilay’ın yerini tehdit edebileceğini düşündü. Kubilay’ı sevmese de, Arslan’ın masasının yönetimi altında her şeyin daha da kötüye gideceğini biliyordu. Kağıtları dikkatlice inceledi, araştırmasını derinleştirdi. Her şeyin belirli bir plan dâhilinde ilerlediğine ve Arslan’ın oyunlarının daha geniş çaplı etkilere neden olabileceğine inanıyordu. Pamir, Arslan’ın hırsının sadece kendini değil, etrafındaki herkesi tehlikeye atacağını düşündü. Artık bir an önce bu duruma müdahale etmesi gerektiği ve kendi hislerini bir kenara bırakıp, daha büyük bir tehdit karşısında harekete geçmek zorunda olduğunu hissetti. Telefonun çalmasıyla Pamir, kağıtları dikkatlice yerleştirdiği kasayı kapattı ve telefonu eline aldı. Ekranda "Senhora" adı görünüyordu. Arayanın Ceylan olduğunu hemen anladı. Telefonu açtı ve Ceylan’ın sinirli sesi hemen kulağına çalındı. "Evde olduğunu biliyorum, önümdeki adamlara şöyle onları benzetmeden önce çıksınlar," diye bağırıyordu Ceylan. Pamir, içinden hissettiği karışıklığı bastırarak, ses tonunu sertleştirerek cevap verdi. "Ah Senhora, seni görmeyi ne kadar çok sevsem de artık bunu yapabileceğimi düşünemiyorum. Seninle yüzleşemem." Ceylan derin bir nefes aldı, telefonu kapatmadan önce son bir kez sesini duyurdu. "Bunu sen istedin." Pamir, adamların acı dolu inlemeleri, telefonun diğer ucundan net bir şekilde duyuuyordu. Hızla karar vermesi gereken bir durumda olduğunu biliyordu.Telefonda herhangi bir ses kalmayınca, ne yapacağını bilemeyen Pamir, kaçma düşüncesiyle hareket etti. Kaçış planını devreye soktu, bu kaçış onun son şansıydı. Ceylan ile yüzleşmek şuanda listesinde en son sırada bile değildi. Evin arka tarafına geçerek motosikletine yöneldi. Kaskını dikkatlice taktı, motoru çalıştırdı ve hızla sokağa çıktı. Ceylan’ın adamları dövdüğü sahneyi uzaktan izleyebildi, Ceylan'ın adamlarla ilgilenmesi ona bir nebze rahatlık vermişti. Ceylan’ın yerdeki adama tekme attığını fark etti. Adamları yerle bir etmişti, bu manzara Pamir’in yüzünde küçük bir gülümsemeye neden oldu. Ceylan’ın kendisini fark etmemesi, Pamir’i geçici bir rahatlama duygusuna sevk etti. Motosikletinin hızını artırarak yola koyuldu, rüzgarın yüzünü çarptığını hissetti. Ani bir şekilde önüne çıkan araba, onun planını alt üst etti. Motosikletin frenlerine sertçe bastı, fren sesleri ve lastiklerin yol üzerinde kaymasıyla birlikte araç neredeyse kontrolünü kaybetti. Pamir, panik içinde direksiyonu düzeltmeye çalıştı, hızla manevra yaparak durumu kontrol altında tutmayı başardı. Ceylan, arabadan inip kapıyı sertçe kapattı. Rüzgarda savrulan siyah saçlarını elleriyle yüzünden çekti ve Pamir’e yöneldi. Sesindeki öfke ve hayal kırıklığı, ses tonunu daha da sertleştiriyordu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen, Pamir? Evde yokum diyorsun, sonra motosikletle benden kaçıyorsun? Arslan ortada yok, Kubilay desen adamı öldürmeye and içmiş. Ne yapıyorsunuz siz, Allah aşkına?" Pamir, derin bir nefes aldı, adamın aksanı ve ses tonu, duygusal boşluğunu daha belirgin kılıyordu. "Yalnız kalmak istiyorum, yalnız bırak beni." Ceylan omuzlarını silkti, hüsranla karışık bir ifade yüzünde belirdi. "Niye yalnız bırakayım seni ki? Hem niye bu kadar kızıyorsun? Seni başka yerde bulamayacağımı mı sanıyorsun?" Pamir'in sesi daha sakinleşti, ancak gözleri hala kararmıştı. "Bende zaten bundan korkuyorum, bırak." Ceylan'ın gözlerinde karmaşık duygular parlıyordu. Pamir’i kaybetmek istemediği her halinden belliydi. "Ben öyle değilim, Pamir." Pamir, Ceylan’ın yüzüne nazikçe elini koydu. Yüzündeki acı, derin bir duygusal boşluğu işaret ediyordu. "Bu sefer giden benim, senhora. Söyleyemeyeceğim şeyler için gidiyorum, söyleyeceğimle baş edemezsin." Pamir’in gitme ihtimali, Ceylan’ın kalbini paramparça etti. Gözleri doldu, adeta kalbinden bir parça koparılarak önünden gitmesine izin vermek zorundaydı. Bu vedanın acısı, her şeyin ötesindeydi. Pamir, Ceylan’ın gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. Kadının kısılan sesi, içinde gizlenmiş bir umut ışığını aydınlattı. Ceylan’ın sözleri, Pamir’in içinde var olan cesaret kırıntılarını yeşerten bir umut olmuştu. "Hayır, baş edebilirim. Sen sadece gitme," dedi Ceylan, sesi titrek bir şekilde. Pamir’in içindeki cesaret, bu sözlerle filizlenmişti. O an, sonunun bir hayal kırıklığı olmaması için içten bir dilekte bulundu. Gözleri, Ceylan’ınkiyle birleşti ve sesindeki kararlılık, yüreğinde tuttuğu duyguların derinliğini ortaya koydu. "Ben… Sana aşık olan adam, sana aşık olan ve senin de beni sevmeni isteyen adamım." |
0% |