Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@hamish

Yanlış kişiye aşık olmak kaderin en büyük oyunudur.

.

.

.


Gece yarısı hastanenin koridorları sessizdi. Ceylan, solgun ışıkların altında hastane odasında oğluna bakıyordu. Zaman ne çabuk geçiyordu. Oğlu iki yaşına gelmişti. Babasına o kadar çok benziyordu ki, bu benzerlik Ceylan'ı oldukça zorluyordu. Babasından aldığı mavi gözleri bazen Kubilay gibi bakıyordu. Uğur, ateşini kontrol etmek için gece boyunca uyanık kalmıştı, ama şimdi biraz daha rahat uyuyordu. Ceylan’ın gözleri, çocuğunun her hareketini izleyerek, endişeyle doluydu. Oğlunun sağlığı için dua ederken, kendi içindeki derin kırgınlıkları ve yalnızlığı da düşünüyordu.
Kubilay, hastanede gölgelerden birinde, koridorları ve Ceylan’ı dikkatle izliyordu. Onun sadece gölgede kalmakla yetinmeyip, Ceylan’ın her hareketini ve Uğur’un durumunu izlemeyi sürdürüyordu. Her anını takip ettirdiği uzman kişiler vardı. Ancak bugün Uğur'un hastalanması Kubilay'ı harekete geçirmiş özel uçağıyla hemen Türkiye'den Portekiz'e gelmişti. Kalbinde pişmanlık ve suçluluk duyguları vardı, ama bunun ötesinde, eski hayatını yeniden kazanma arzusuyla yanıyordu. Bunu yapmayacaktı. Aldığı tehtitler Ceylan'ı ve oğlunu tehlikeye atardı. Hatta burada olmamalıydı. Yine de endişesine yenik düştü. Ceylan’ın yanında olma umudu, yavaşça içindeki her şeyi yok ediyordu.
Gece boyunca hastane odasında geçen saatler, Ceylan’ın her anı daha da zorlaştırıyordu. Bir yandan oğlunun iyileşmesi için dua ederken, diğer yandan geçmişin yüküyle baş etmeye çalışıyordu. Vakti geldiğini anlıyordu. Oğlu babasıyla tanışmalıydı. Ama onun öncesinde iyi bir baba olması gerekiyordu. Bunun için iyi bir dersi hak ediyordu.

Sabahın ilk ışıklarıyla, Ceylan ve Uğur hastaneden ayrıldılar. Oğlunun tedavisinin başarılı olduğunu öğrenmişti ve iyileşmeye başlamıştı. İçindeki yük hafiflemişti, ama bir başka günün getireceği zorluklar hala belirsizdi. Şehirde yürüyerek, Uğur’u çocuk parkına götürdü.
O kadar şeker "Anne beni parka götür." Demişti ki. Ceylan oğluna kıyamamıştı.

Parkın yeşil alanlarında çocuklar kahkahalar içinde oynuyor, kuşlar cıvıldıyordu. Ceylan, Uğur’u salıncağa oturttu ve onun neşeyle gülmesini izledi. Parkın açık alanı ve renkli oyun alanları, ona huzur ve mutluluk verdi. Gözleri, oğlunun mutlu anlarını görmekten büyük bir sevinç duyuyordu. Kubilay bir süre mutlu tabloyu izledi ardından yavaşça oradan uzaklaştı. Masanın toplanma zamanı geliyordu. En iyi şekilde hazırlanması gerekiyordu.

Ceylan için her bir gülüş ve kahkaha, ona umudu ve hayatın güzelliklerini hatırlatıyordu. Bu umudu kara bir hayatla soldurmak istemiyordu. Kubilay'ın o hayattan tamamen sıyrılması gerekiyordu.
Bu iki dünya—Ceylan’ın yeni bir başlangıcı ve Kubilay’ın eski hayatı—birleşmeyi bekliyordu.

Çocuk parkında geçen mutlu saatlerin ardından, Ceylan ve Uğur parkın çıkış kapısına yöneldiler. Güneş, akşamın serinliğiyle birlikte parkı güzel bir altın renginde aydınlatıyordu. Ceylan, Oğlunu güvenli bir şekilde yanına alarak parktan çıkıyordu. O an, huzurlu bir akşam geçireceklerini düşünüyordu.

Ancak aniden, parkın köşesinden çıkan siyahlı adamlar, Ceylan’ın içini kararttı. Silah sesleri patladı ve Ceylan, tehlikeyi hemen fark etti. Üzerine doğru yaklaşan silahlı saldırganları gördüğünde, içindeki koruma içgüdüsü harekete geçti. Hemen Oğlunu korumak için en iyi haline büründü.
Oğlunun güvenliğini sağlamaya çalışırken, Ceylan yanındaki çantadan silahını çıkardı. Saldırganlara karşı ateş etmeye başladı. Silahın patlamaları, parkın sessizliğini delip geçerken, Ceylan'ın cesareti ve kararlılığı açıkça belli oluyordu. Bir yandan Uğur'u korumaya çalışıyor, diğer yandan karşılık veriyordu.

Tam bu sırada, parkın köşesinden güçlü cüssediyle bir adam belirdi. Engin, Ceylan’ın amcası, kolları dövmelerle kaplı ve uzun, siyah sakallarıyla dikkat çeken bir adamdı. Siyah saçları, kalın ve karizmatik bir duruş sergiliyordu. Kaslı vücudu, dövmeleri ve ciddi ifadesiyle, adeta savaşçı bir hava taşıyordu. Engin’in gözleri, Ceylan’ı ve Uğur’u tehdit eden saldırganları hızla taradı. Engin, hızla harekete geçti. Saldırganlara karşı Ceylan’ın yanına koşarak, bir yandan onları etkisiz hale getirmek için dövüş tekniklerini kullanıyor, bir yandan da Ceylan’a destek oluyordu. Güçlü ve hızlı hareketleri, saldırganların direncini kırıyordu. Engin’in her hareketi, tıpkı bir orman kızılderilisi gibi kesin ve etkiliydi.

Ceylan ve Engin, parkta yaşanan bu kaos ortamında, bir an olsun birbirlerine destek olmadan kalmadılar. Ceylan’ın soğukkanlılığı ve Engin’in savaşçı ruhu birleşerek, saldırıyı etkili bir şekilde püskürttü. Silahların patırtısı ve dövüşün karmaşası arasında, sonunda saldırganlar geri çekilmeye başladı.

Saldırı sona erdiğinde, Ceylan, oğlunu güvenli bir şekilde kucağında tutarak Engin’in yanına geldi. Yüzünde yorgunluk ve rahatlama karışımı bir ifade vardı. Engin, ona endişeyle baktı ve ardından, Ceylan’ın omzuna şefkatli bir şekilde dokundu.

"İyi misin?" diye sordu Engin, gözlerinde hala savaşın izleriyle.

Ceylan başını sallayarak, "Evet, sen iyi misin Engin?" dedi, derin bir nefes alarak. Oğlunu güvenli bir şekilde kucaklamış, ve bir kez daha yaşam mücadelesinin ne kadar zor olduğunu görmüştü.

Engin kafasını olumlu anlamda salladı. "İyiyim. Hadi seni eve götürelim. Ben burayla ilgilenirim."


Loading...
0%