Umarım seni seçer Pamir
.
.
.
Pamir, kadınının ellerini kavrayamadığı için kendini boğulmuş gibi hissediyordu. Okyanusun derinliklerinde kaybolmuş gibi, ellerine ulaşması imkansız bir mesafe vardı aralarında. Gözleri, hastane odasında bilinçsizce yatan Ceylan'a takıldı. Odanın soğuk ve steril ortamında, bir dizi makine Ceylan'ı çevreliyordu. Enfekte bir şekilde sinyaller gönderen kalp monitörü, sürekli bir uyarı sesi çıkarıyor; solunum cihazının düzenli bir şekilde pompalanan havası, odanın sessizliğini kesiyordu. Ceylan'ın zayıf vücudu, üzerindeki beyaz hastane örtüsüyle neredeyse kaynaşmış gibi görünüyordu. Pamir, gözleri dolmuş bir şekilde, yaşlı bir delikanlı gibi, Ceylan'ın titrek nefesini izliyordu.
Pamir, gözlerini Ceylan’ın ellerinin yanına kapalı şekilde koydu ve derin bir nefes aldı. Sözleri, hastane odasında yankılanan bir hüzünle doluydu. "Çok şey söyleyebilirdim sana gitmemen için, ama artık ellerini tutmam imkansız bana. Beni sensiz bir dünyayla nasıl yalnız bırakırsın?" derken, gökyüzünün sanki ona karşı küstüğünü hissetti. Kuşlar uçmuyor, yıldızlar parlamıyordu; sanki doğa bile bu dramatik ayrılığa şahitlik etmeyi reddediyordu.
Elini kafasına götürdü, parmakları saçlarında gezinirken yorgunluk ve çaresizlik içinde kaldı. “Benim hayallerim senin gözlerinde can bulur. Benim senden başka yolum yok, ben beklerim. Sen yeter ki uyan, Kubilay ile olsan da sorun değil.” Sözleri, sinirlendiğinde ve üzgün olduğu zamanlarda konuştuğu Portekizceye dönmüştü; dilindeki melankoli, gözlerinin derinliklerinde parlıyordu. Her kelime, odadaki soğuk ve sessiz havayı daha da ağırlaştıran bir ağırlık taşıyordu.
Adam, hastane odasındaki makinede yansıyan siluetine baktı. Görüntüsü, fiziksel ve ruhsal yorgunluğun bir yansımasıydı. Saçları ve sakalı birbirine karışmış, uzun zamandır bakım görmemiş gibi görünüyordu. Yıkılmaz olarak tanımlanabilecek güçlü bir dağ gibi görünen adam, şu an bir enkaza dönüşmüştü. Sizi hayata bağlayan kişiyi bulduğunuzda daha iyi bir insan olursunuz, ama o kişi sizden alındığında neye dönüşürsünüz? Bu sorunun yanıtını bulamıyordu. "Benim canım çok açıyor, senin de acıyor mu?" Adamın sesi, derin bir sarsıntıyla titriyordu. Pamir, elini Ceylan’ın kalbinin üzerine koydu, kalbinin atışlarını hissetmek için derin bir nefes aldı.
“Sensiz olmak, seninle olmaktan daha zor,” dedi ve iç çekti.
"Burada en ufak ihtimalim varsa uyan, senhora." Sözleri, odadaki sessizliğe karışan bir umut ışığı gibiydi; bir yudum umut ve kalpten kalbe akan derin bir çağrı.
İçeri giren Kubilay, odanın atmosferini hemen değiştirdi. Pamir, gözlerini Kubilay'a dikerek, sessiz bir şekilde çağıran bir bakışla ona işaret etti. "Biraz konuşalım mı, Santos?" dedi Kubilay. Pamir, başını sallayarak onayladı.
Beraber asansöre bindiler. Asansör, metal ve camdan oluşan bir koridor boyunca hızla yukarı çıkarken, hem Pamir hem de Kubilay'ın yüzlerinde düşünceli ifadeler vardı. Kapı açıldığında, hastanenin çatı katına vardılar. Çatıda, geniş bir manzara karşılarına çıktı; deniz, ufukta parlayan güneşle birleştiriliyordu. Dalgalı suyun üzerine güneşin vuruşları, altın ve mavi tonlarıyla parlıyordu. Rüzgar, denizden gelen serin bir esintiyle saçları savuruyordu.
Pamir, denizden gelen soğuk havanın yüzüne çarpmasını beklerken, kısa bir süre sonra yan cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal aldı. Sigarayı dolgun dudaklarının arasına götürdü. Ancak çakmağının olmaması sinirlerini bozdu. Derin bir nefes alarak, bir şekilde yanından gelen çakmakla sigarasını yaktı. Sigaranın ateşi, dumanlı bir halo oluşturdu. Kim olduğunu fark ettiğinde, Kubilay ile göz göze geldi.
"Yüzünde benimle alay etmek için bekleyen bir ifade var Kubilay," dedi Pamir, gözlerinde bir sertlik vardı.
Kubilay’ın dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı, eliyle yüzünü göstererek Pamir’e baktı. "Ne alakası var canım, bu sadece yakışıklı bir yüz," diye yanıtladı, kendine güven dolu bir gülümsemeyle.
Pamir, dudağındaki sigaradan derin bir nefes çekti. Zehrin akciğerlerine yayılmasına izin verirken, dumanı dudaklarının arasından çıkardı. Sigaranın neredeyse tamamını yere fırlatacak kadar sinirlenmişti.
Pamir, öfkeyle hızla dönerken, elini bir yumruk haline getirip Kubilay’ın suratına savurdu. Yumruğun etkisiyle Kubilay, savrulup yere düştü. Pamir, Kubilay’ın üstüne oturdu ve hızla yumruklarına devam etti. Her vuruşu, Kubilay’ın yüzüne kuvvetli bir şekilde iniyordu, sesler odada yankılanıyordu. Kubilay’ın yüzü şiddetle karşılaşırken, gözleri şaşkınlık ve acı ile dolmuştu. Pamir’in yüzündeki öfke, her yumrukla daha da belirginleşiyordu. “Karşılık ver Kubilay,” dedi Pamir, nefesi hızla tükenirken ve yumruklarının kuvveti her geçen an artarken, acımasız bir kararlılıkla.
Kubilay, hiç kıpırdamadan yere uzandı, yüzü kanlar içinde kalmıştı. Pamir, karşılık alamadan durdu, yerde yatan Kubilay'ın yanına uzandı ve Kubilay’ın kanlı yüzüne bakarken derin bir sessizlik içinde kaldı. Yüzündeki karışık ifadeler, yalnızlığın ve çaresizliğin bir yansımasıydı.
Pamir, yumruklamayı kesip Kubilay'a baktı. Yüzündeki öfke, aniden bir soğukkanlılığa dönüştü. "Tek taraflı aşkın en güzel yanı ne biliyor musun?" dedi, sesinde alaycı bir ton vardı.
Kubilay, ağzındaki kanı tükürerek başını kaldırdı. Sesi, buğulu ve titrek bir şekilde çıktı. "Ne?"
"Başlaması da bitmesi de bana bağlı Kubilay," diye yanıtladı Pamir, kafasını yere bırakaram konuşmasını sürdürdü.
Kubilay, zorlanarak yanındaki adamın omzuna vurdu. Gözleri, Pamir’e odaklanmıştı. "İkimizde de tek taraflı olmadığını biliyoruz Pamir."
Paöir, tek kaşını kaldırarak bir tepki verdi.
"Sana nasıl baktığını gördüm. Biliyorum, bana da öyle bakardı Santos," dedi Kubilay, sesindeki acı belirgindi.
Ayağa kalkarken Pamir, Kubilay’a elini uzattı. Kubilay, bir süre Pamir’in eline baktıktan sonra, elini sıkıca kavradı.
"Ceylan uyanacak ve uyandığında eğer seni seçerse hiçbir şey yapmayacağım," dedi Pamir, ciddi bir ifadeyle.
Kubilay’ın omuzları düştü, gözlerinde yorgunluk vardı. "Umarım seni seçer Pamir,"