@hamish
|
Kapıda bekleyen gerçekler * * * Pamir, hayatının belki de en karmaşık dönemindeydi. Karşısına çıkan her yeni yüz, her yeni ses, bir diğerinden farksızdı; aynı düz çizgi üzerinde ilerleyen monoton bir hayatın farklı durakları gibiydi. İnsanlar arasında kaybolmuş, kendini bile unutur hale gelmişti. Herkes gibi sıradanlaşmış, kendini sıradanlaştırmıştı. Aşkın bir seçim olduğuna inanıyordu; mantığın, uygunluğun ve karşılıklı uyumun sonucu olan bir seçim. Fakat kaderin onun için bambaşka bir planı vardı.Onca kadının arasında, neden imkansızı seçmişti Pamir? Seçim olsaydı, belki de Ceylan'ı seçmezdi. Onunla daha kolay, daha huzurlu bir hayatı olurdu belki. Ceylan’ın güven veren varlığı, Pamir'in sarsılan dünyasında sağlam bir direk olabilirdi. Ama kader, ya da belki de ruhunun derinliklerinde bir yerlerde saklı olan bir arzu, onu başka bir yola sürükledi. Binlerce insanla tanışıyorsun; arkadaşlar, tanıdıklar, hatta yabancılar. Ama hiçbiri seni gerçekten görmüyor. İçindeki derinliği, acıyı, korkuları ya da tutkulu arzuları fark etmiyorlar. Pamir de öyleydi. Etrafındaki herkes onun sadece dış yüzeyini, zırhını görüyordu. Kimse onun altındaki gerçek benliğe ulaşamıyordu, ya da belki de ulaşmaya cesaret edemiyordu. Ve sonra o kadınla tanıştı. Gerçek Pamir’i hiç istemediği bir zamanda, hiç beklemediği bir şekilde ortaya çıkardı. Sıradan bir günün içinde, hiç farkında olmadan bu kadınla göz göze geldi. O an, dünya durdu. Kadın, Pamir'in derinliklerine inmiş, onu çıplak bir şekilde ortaya sermişti. Bu karşılaşma, Pamir’in hayatını değiştiren bir dönüm noktasıydı. Kadın, güzelliğini kaybetmiş bu dünyada Pamir'e bir umut ışığı oldu. Kırılmış, yıpranmış bir dünyada, onun için dünyayı katlanabilir hale getiren tek şey, bu kadının varlığıydı. Pamir'in içindeki karanlığı aydınlatan, onu yeniden hayata bağlayan, bu imkansızın kendisiydi. Belki de aşk, bir seçim değildi. Belki de aşk, insanın içindeki karanlığın ve aydınlığın dengesini bulduğu, başka bir ruhla çarpıştığı o kaçınılmaz andı. Pamir, belki de hiç farkında olmadan bu imkansızı seçmişti çünkü bu kadın, onun varlığını anlamlı kılan tek kişiydi. Ve belki de, seçim diye bir şey hiç yoktu; sadece kaderin kendine özgü, ince bir planı vardı. Pamir, içinde bulunduğu karmaşık duyguların ortasında, kendini bir karar vermenin eşiğinde bulmuştu. Kadının kalbinin Kubilay'a ait olduğundan emindi, ama yine de onun o güzel kalbinde kendisine de bir yer olduğunu biliyordu. Bu ince çizgide yürümek, Pamir'i hem umutlandırıyor hem de korkutuyordu. Belki de kadının sadece Kubilay'ı değil, bir parça da olsa onu da sevdiğini düşünüyordu. "Belki de ikizimi de seviyor," diye mırıldandı kendi kendine, bu ihtimalin mümkün olabileceğine inanmaya çalışarak. Kadının içindeki o iyileştirici ışık, insanların derinlerinde saklı kalan insan kırıntılarına ulaşıyordu. Böyle bir yeteneği vardı; kırık kalpleri onarıyor, ruhlara şifa veriyordu. Pamir, şimdi bu ışığı kendisi için kullanmasını sağlamak zorundaydı. İşte bu düşüncelerle, elinde tek bir kırmızı gülle kadının kapısına gelmişti. Zile basıp basmamak arasında gidip geliyordu; kararsızlık içini kemiriyordu. Tam bu sırada kapının açılmasıyla irkildi. Karşısında hastanede tanıştığı Engin’in küçük kızı Eylem duruyordu. Kafasını eğip ona baktığında, kızın bilmiş bakışlarıyla karşılaştı. "Daha ne kadar kapıda beklemeyi düşünüyorsun, prens?" dedi küçük kız, sanki Pamir'in içinde bulunduğu durumun farkındaymış gibi. Pamir, onun bu özgüvenli tavrına gülümseyerek karşılık verdi. "Sen açmasaydın, sanırım bir on yıl kadar," diye yanıtladı, cümleyi Portekizce kurarak. Eylem’in saçını okşarken, kızın kaşlarını çatmasından bu hareketten hoşlanmadığını fark etti. "On yıla Kubilay amcam kapar prensesi, ona göre," dedi Eylem, ciddi bir tavırla. Pamir şaşırmıştı, bu küçük kızın Portekizce bildiğini hiç bilmiyordu. "Halam oyun odasında," diye ekledi Eylem, yüzünün görünmemesine özen göstererek saçlarını savurup uzaklaştı. Pamir, kapıda küçük bir şok yaşadıktan sonra, uzun zamandır gelmediği bu eve adımını attı. Kapıyı özenle kapattı, koridorda yürüyüp merdivenlerden aşağıya indi. Gözleri, zümrüt yeşili pijamaları içinde, elinde iki bilardo topu ile oynayan düşünceli Ceylan’a takıldı. "Stresini onlarla atamazsın," dedi Pamir, aksanlı bir şekilde, sesiyle Ceylan'ı irkiltti. Ceylan, Pamir’in sesini duyunca aniden döndü, şaşkınlığını gizleyemedi. Pamir, elindeki gülü Ceylan'a uzatarak, "Al, geçmiş olsun hediyesi," dedi. Ceylan, gülümseyerek gülü kabul etti. Gülleri alırken, Pamir ceketini açtı ve içinden küçük bir kedi çıkardı. Ceylan, kediyi görünce mutlulukla doldu. Pamir, bir şey söyleyecek gibi oldu, ama sonra sustu. Bu durum Ceylan'ın dikkatini çekti, merakla sordu: "Ne? Söyle hadi." Kediyi özenle seviyor bir yandan Pamir'i dinliyordu. Pamir, kafasını sallayarak derin bir nefes aldı. Ceylan'ın gözlerine bakarken, ne söyleyeceğini toparlamaya çalıştı. Ancak, birden kafasındaki düşünceleri bir kenara bırakıp sordu: "Bu dingo niye sürekli senin etrafında dolanıyor?" Ceylan, Pamir’e ne diyorsun dercesine baktı. "Kim? He, Emir’i mi diyorsun?" diye sordu, sesi belli belirsiz bir şüphe barındırıyordu. Pamir, tek kaşını kaldırarak cevap verdi: "He, dingo." Ceylan, Pamir’in söylediklerine pek anlam verememişti. Gözlerini devirdi ve odadan çıkmaya hazırlanırken, Pamir aniden onun kolundan tutarak, "Keyfini kaçırmak istememiştim," dedi. Ceylan, kolunu nazik ama kararlı bir şekilde adamın elinden kurtardı. "Keyfimi çerçeveletip duvara asmayı düşünüyorum," dedi, hafif alaycı bir tonda. Sonra Pamir, kadının elindeki bilardo topunu aldı ve onu dikkatle inceledi. "Oynamayı biliyor musun?" diye sordu Ceylan’a. Kadın, hafifçe başını eğerek karşılık verdi: "Yani, niye?" Pamir topu havaya atıp tutarken, "Kaybedersem, seni ne bu kadar düşündürdü, bilmek istiyorum," dedi. Ceylan, bu kelime oyununu anlamakta zorlandı; kafası çok doluydu, normalde hemen anlayacağı bu sözü şimdi çözemiyordu. "Ben kazanırsam?" diye sordu Ceylan, biraz tereddütle. Pamir, gülümseyerek karşılık verdi: "Onu da sen karar ver." Ceylan, kısa bir süre düşündü ve sonra, "Bu konuyu kilitliyoruz ve asla soru soramazsın," dedi. Pamir, teklifi kabul edercesine başını salladı. İkisi de bilardo masasının etrafına geçtiler. Masada toplar hazırdı, ellerinde bilardo sopaları, uçlarını dikkatle düzeltiyorlardı. "Kuralları hatırlıyor musun bari?" diye sordu Pamir, alaycı bir şekilde. Ceylan'ın gözlerinden onunla uğraşmaktan zevk aldığı belli oluyordu. Pamir, kadının cevabına gülümsedi ve "Unutursam, hatırlatırsın," dedi. Pamir centilmenlik yaparak, "Hadi başla bakalım," dedi. Ceylan ise kafasını sağa sola sallayarak, "Hayır, önce sen," diye karşılık verdi. Pamir, sopasını vuruşuna hazırlarken, Ceylan hala çubuğunun ucunu zımparalıyordu. "Yalnız sihir etkisi yoktur," diye uyardı Pamir, hafif bir gülümsemeyle. Ceylan, bu uyarıya aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi: "Denemekten zarar çıkmaz." Pamir ilk atışı yaptı ve toplar masanın dört bir yanına dağıldı. Ceylan, kaşını kaldırarak "Güzel," dedi, hayranlıkla karışık bir tonla. Pamir, "Nasıl vurulacağını biliyor musun?" diye sordu. Ceylan, aslında bildiği halde bilmiyormuş gibi yaparak, "Göstersene," dedi. Pamir, bu durumdan oldukça eğlenmişti; bıyık altından gülümsemekten kendini alamadı. "O zaman oynamayalım," dedi Pamir, alay ederek. Ceylan, "Algılarım açıktır, merak etme," dedi, kararlı bir şekilde. Pamir, kadının bu sözlerine şaşırmadı ama ne kadar ciddi olduğunu anlayamadı. Ceylan, çubuğu tutup Pamir’den uzak çaprazına geçti. "Beyaz topa vuracağım değil mi?" diye sordu, hafif bir dalgınlıkla. Pamir, gözlerini devirdi. "Ya ama Ceylan, hadi," dedi, sabırsızca. Pamir, kadının yanına yürüyerek, "Ohooo, seninle işimiz var," diye alay etti. Ceylan’ın arkasına geçip, kadının bedenini bilardo masası ile kendisi arasına aldı. "Serbest bırak elini," dedi Pamir, onun elini yumuşakça tutarak yönlendirdi. Kadının parmakları, adamın ellerinin arasında hareket ederken, aralarındaki kısa ama yoğun bir sessizlik anı oluştu. Pamir, kendisini toparlayarak bir adım geri çekildi. "O zaman, şöyle yapalım: Tek bir top sokarsan kazanırsın," dedi. Ceylan, bu teklife gülümserken, bu gülümseme samimiyetten uzaktı. Bu, tuzağa düşmüş bir avcının gülüşüydü. Ceylan, bilardo sopasını profesyonelce tutarak topa ustaca vurdu ve topun deliğe girmesiyle Pamir’in ağzı açık kaldı. "Hadi anlat," dedi Ceylan, kazandığının farkında olarak. Şimdi şaşırma sırası Ceylan'daydı. Kadın, Pamir’e doğru yaklaşıp, "Ben kazandım, ne anlatacağım?" diye sordu. Pamir, gülümseyerek karşılık verdi: "Ben kaybedersem dedim." Ceylan, dudaklarını büzerek, "Ama Pamir, bu hile," dedi.Pamir, Ceylan'a daha da yakınlaşarak, "En başından beri hile yapmaya çalışan kim, senhora?" dedi, sesinde hafif bir alayla. Bu sözler Ceylan’ın yüzündeki ifadeyi ciddileştirdi. Pamir’den kaçamayacağını anladı; zaten bu durumdan tek başına çıkması pek mümkün görünmüyordu. Derin bir nefes aldı ve odada Emir’in olduğunu fark etmeden, tek nefeste her şeyi anlattı. Pamir, Ceylan'ın dudaklarından dökülen cümleyi duyduğunda adeta dondu kaldı. "Pamir, oğlum yaşıyor olabilir," demişti Ceylan, sesi titrek ama kararlıydı. Bu sözler, Pamir’in dünyasını bir anda alt üst etti. Pamir'in aklından bir sürü düşünce geçiyordu. Şaşkınlık, endişe, umut ve korku birbirine karıştı. Ceylan’ın bu sözleri, aralarındaki havayı aniden değiştirdi. Pamir, bir an için ne diyeceğini bilemedi; karşısındaki kadının yüzüne dikkatle baktı, ama orada gördüğü şey her zamankinden farklıydı. Ceylan’ın gözlerinde derin bir hüzün ve aynı zamanda kırılgan bir umut parıldıyordu. "Pamir," diye tekrarladı Ceylan, bu sefer sesi daha netti, "Oğlumun yaşıyor olabileceğini düşünüyorum. Buna dair ipuçları var." Pamir, sessizce kadını dinlemeye devam etti, ama kalbi göğsünde çarpıyor, içindeki karmaşık duyguları kontrol etmeye çalışıyordu. Ceylan derin bir nefes aldı, bakışlarını yere dikti. Sesi şimdi daha sakindi ama içinde hâlâ bir dalgalanma vardı. "Bir iz buldum... Bana, onun hâlâ bir yerlerde olabileceğini düşündüren bir iz. Bu yüzden bu kadar endişeliyim." |
0% |