Yaşanmayan anıların sızısı
.
.
.
Ceylan hastane odasında, iki küçük bedenin uyanışını beklerken acıyla kıvranıyordu. Yan yana yatan çocukların hareketsiz bedenleri, sanki zamanın durduğu bu odada birer heykel gibi donmuştu. Umut, ümit, dua… Hepsi birbirine karışmış; kalbindeki çaresizliği bastırmaya çalışıyordu. Saatin rahatsız edici sesi, odadaki tek yaşam belirtisi gibiydi. Tik tak tik tak... Hastanenin koridoru bomboştu, ölüm sessizliği hüküm sürüyordu. Saatin tekdüze tıklamaları dışında, ne bir insan sesi ne de bir hareket vardı. Ceylan'ın içinde, anlam veremediği bir his belirdi. İçini bir ürperti kapladı. Ne bir hemşire geliyor ne de bir doktor görünüyor; kimse ona bir açıklama yapmayacak mıydı? Her geçen saniye, içindeki belirsizliği körüklüyordu. Aniden ayağa fırladı, başı döndü, midesi bulandı. Hızla odadaki tuvalete koştu, kusmamak için kendini zor tutuyordu. Sabahın ilk ışıklarından beri bir lokma bile yememişti; bu da midesinin iyice bulanmasına neden oluyordu. Klozete eğildi, midesindeki tüm sıvıyı boşalttı. Sifona basıp, ellerini ve yüzünü soğuk suyla yıkadı. Havlu peçeteyi alıp yüzünü kuruladı, ama içine yerleşen tedirginlik geçmemişti.
Ceylan, korku ve endişe içinde olduğu yerde donmuş gibiydi. Yatakların başında siyahlar içinde iki adam belirmişti. Leman'ın başındaki adam, küçük kızı dikkatle yatağından kaldırırken, Uğur'un başındaki adam silahını doğrultmuş, küçük bedeni hedef alıyordu. Bu kâbusun içinden nasıl çıkacağına dair kafasında hızlıca planlar kurmaya başladı. Ama her yolu düşündüğünde, ya Leman'a ya da Uğur'a zarar gelme ihtimali üzerine yıkılıyordu. Odaya giren beş kişiden ikisine atak yapsa, daha sonra ikisini halletse, geriye kalan adam mutlaka çocuklara zarar verebilirdi. Ceylan, çaresizce ne yapacağını bilemez haldeydi.Birden odanın girişinde yankılanan topuklu ayakkabı sesleri, Ceylan'ı irkiltti. Kafasını hızla o yöne çevirdi ve odaya giren kadını gördü. Kadın, ilk bakışta çok genç görünüyordu, ama Ceylan, onun kırklarının sonunda olabileceğini tahmin etti. Kadının rahat tavırları Ceylan'ı daha da tedirgin ediyordu; sanki bu durumun içindeki en güçlü kişi oydu. Kadın, Ceylan’ın az önce oturduğu koltuğa zarafetle yaklaştı ve oturdu. Diz altında biten kalem eteğini dikkatlice düzelterek, sağ bacağını sol bacağının üzerine attı. Hafifçe bacağını yana eğdi ve odadaki gerginliği umursamaz bir tavırla etrafına bakındı. Sanki odada tehlike dolu bir durum yokmuş gibi, Ceylan’a bakarak hafif bir tebessüm etti. Bu kadın, orada bulunan herkesin hayatını bir anda değiştirecek güce sahipmiş gibi görünüyor, bu da Ceylan’ın içindeki korkuyu iyice körüklüyordu.Ceylan’ın kalbi korkuyla hızlanmıştı, ama içinde yükselen koruma içgüdüsü, tüm korkularını bir kenara itip harekete geçmesine neden oldu. Adamlar Leman’ı yatağından kaldırmak üzereyken, sesi çaresizlikle yankılandı odada.
"Dokunmayın küçük kıza!"
Adamlar bir an için durakladılar, ama koltukta oturan kadın, hafif bir el işaretiyle onlara devam etmelerini emretti. Kadının soğukkanlılıkla verdiği bu emir üzerine, Leman’ı önceden hazırladıkları sedyeye yatırdılar.
Ceylan, dehşetle dolu bir hızla adamların yanına koştu. Birine tüm gücüyle yumruk attı, ardından diğerine tekme savurdu. Küçük kızını savaşmadan asla teslim etmezdi. Ama her hamlesinde, sanki gölgeler gibi hareket eden adamlar, Ceylan’ın darbelerine aldırmadan işlerini yapmaya devam ediyordu.Koltukta oturan kadın, bu küçük direnişi sabırsızlıkla izledi. Sonunda, tekrar bir el hareketi yaptı ve odadaki diğer üç adam da Ceylan’a doğru saldırdı. Bir adam, Ceylan’ı saçından yakalayıp geriye doğru çekti. Ceylan’ın canı yanmıştı, gözünden istemsizce yaşlar döküldü, ama acısına acı katarak arkasına dönüp adama sert bir tekme savurdu. Saçlarının bir kısmı adamın elinde kalmıştı, ama Ceylan durmadı. Diğer adamdan destek alarak, iri adama hızla kafa attı, adam sendeledi. Ceylan, tüm bedeniyle savaşıyordu, ama artık gücü tükenmek üzereydi. O an, koltukta oturan kadın huzursuzca yerinden kalktı. Çantasını açıp içindeki silahı çıkardı ve Uğur'a doğrulttu. Odanın havası bir anda ağırlaştı, tehdit açık ve netti. Ceylan, kadının bu hamlesiyle adeta dondu kaldı. Nefesi kesilmiş, gözleri silahın namlusuna kilitlenmişti. Kadın, soğuk bir tavırla silahı tutarken, Ceylan’ın umutsuz bakışlarını fark etti ve sanki hiç önemli değilmiş gibi omuz silkti. Bu küçücük hareket, Ceylan’ın içindeki korkuyu tarifsiz bir çaresizliğe dönüştürdü.Kadının soğuk sesi, odadaki gerilimi daha da artırdı. "Bu durumu daha fazla zorlaştırmayalım, Ceylan," dedi kadın, sanki birazdan olacakları çoktan belirlemiş gibi. Ceylan, gözleri dehşetle açılmış halde Uğur'un tarafına yöneldi, içindeki korku ve endişe bir anda doruğa çıkmıştı.Kadın, yüzünde kibirli bir gülümsemeyle Ceylan’a baktı. "Cık cık, Leman'ı alacağım ve sen hiçbir şey yapmayacaksın," dedi, kelimelerini bir tehdit gibi fısıldayarak. Bu cümle, Ceylan’ın içindeki çaresizliği bir anda öfkeye dönüştürdü. Yüreği sıkıştı, hırsla saçlarını çekti, gözleri yaşlarla dolarken, içinde fırtınalar kopuyordu."Sende kimsin? Küçük kızdan ne istiyorsun?" diye bağırdı Ceylan, sesindeki kırılganlık ve öfke birbirine karışmıştı. Bu kadın kimdi ve neden masum bir çocuğa bu kadar zarar vermek istiyordu? Kadının tiz kahkahası odanın dört bir yanında yankılandı, adeta bir bıçak gibi Ceylan’ın ruhunu kesiyordu. Kadın, bir adım öne çıkarak kendinden emin bir tavırla konuşmaya başladı. "Benim kabalığım," dedi, sesi alaycı bir tonla doluydu. "Ben Nevin Aydın. Senin anlayacağın dilden söyleyeyim, Emir'in annesiyim. Ve Leman’a gelince… Bu yaşa gelene kadar ona ben baktım, tıpkı senin oğluna baktığım gibi."
Ceylan’ın kalbine bıçak saplanmış gibiydi. Oğluyla geçiremediği onca yıl bu kadının elinde geçmişti. Gözleri aniden doldu, ama bu sefer acı gözyaşlarıydı. İçinde hissettiği tarifsiz acı, kalbini ezip geçiyordu. Oğlu… Oğlunun ilk adımları, ilk kelimeleri, ilk gülüşü… Tüm o değerli anılar, Ceylan’ın avuçlarından kayıp gitmişti ve şimdi o anılar bu kadının ellerindeydi.
Nevin, Ceylan’ın gözlerindeki dehşeti ve hüznü gördü, ama bu sadece onun keyfini yerine getirdi. Yüzündeki alaycı ifade, Ceylan’ın acısıyla besleniyor gibiydi. Ceylan, bu kadının acımasızlığını anlamaya çalışırken, zihninde biriken tüm sorularla boğuluyordu. Oğlunun yıllarını bu kadının ellerine bırakmış olmanın çaresizliği, Ceylan’ın ruhunda derin yaralar açıyordu.
Ceylan, tüm gücüyle kendini toparlamaya çalıştı. Ama içindeki parçalanmışlık, gözlerinde ve duruşunda kendini ele veriyordu. Nevin’in karşısında bir an için güçlü kalmayı başarsa da, kadının her kelimesiyle içindeki yaralar derinleşiyordu. Kadının rahatlığı, Ceylan’ın öfkesini daha da alevlendiriyordu, ama içindeki hüzün, öfkesini bastırıp onu çaresiz bir umutsuzluğa sürüklüyordu.Ceylan, içindeki korku ve çaresizliğe rağmen sesindeki titremeyi bastırarak, "Ya küçük kızı almana izin vermezsem," dedi. Sözleri, tüm gücünü toplayarak yapabileceği son itirazdı. İçinde bir umut kırıntısı arıyordu, belki de bu durumu değiştirebilecek bir yol bulabilirdi.
Nevin, Ceylan’ın bu inatçı direnişine karşı gözlerini devirdi, sabrını yitirmiş bir edayla konuştu. "Ceylan, zeki bir kadınsın," dedi, sesinde soğuk bir alayla. "Bu sefer, ne kadar değer versem de oğlunu öldürür, öyle defolur giderim."
Ceylan’ın yüreğine bir bıçak daha saplanmış gibi oldu. Oğlu... Kendi canından bir parça olan oğlunu kaybetme ihtimali, onu çaresiz bir girdaba sürüklüyordu. Nevin, Ceylan’ın içindeki fırtınaları görmüş gibi, sözlerine devam etti. "Ve Ceylan," diye ekledi, sanki bir anne şefkati gösteriyormuş gibi. "Ne sana ne de küçük kıza zarar vermek istemiyorum. Sadece yaşamam için sebebimi alıp gideceğim. Ama bu, zarar vermeyeceğim anlamına gelmez." Nevin’in sözleri Ceylan’ın içindeki umudu tamamen yıktı. Kadın, kararlılığını ve acımasızlığını açıkça ortaya koymuştu. Nevin, Leman’ı almak için her şeyi yapabileceğini, hiçbir şeyin onu durduramayacağını ima ediyordu. Ceylan, bir yandan oğlunu kaybetme korkusuyla titrerken, diğer yandan küçük kızı kaybetmemek için savaşmaya hazırdı. Ama Nevin’in her kelimesi, onun bu savaşı kazanamayacağını fısıldıyordu. Nevin, hayatının tek anlamını almak için buradaydı, ve bu anlam küçük kızdı. Ceylan, bu acımasız gerçeği kabul etmek zorunda kalmanın acısını derinden hissetti.
Ceylan, gözlerini sıkı sıkı kapattı. Derin bir nefes aldı ve birkaç saniye boyunca karanlığa gömüldü. İçindeki acı ve umutsuzlukla mücadele ederken, tek bir düşünce zihninde yankılanıyordu: Kızı kurtarmak için bir yol bulmak. Gözlerini açtığında, kendini tamamen kontrol edemediği bir durumda buldu. Tek bir seçenek kalmıştı, ama bu seçeneği kendi seçemiyordu.
"Yalnızca söz ver," dedi Ceylan, sesi titrek ve kararlı bir şekilde. "Küçük kız yaşayacak."Kadın, Ceylan’ın bu umutsuz talebine soğuk bir gülümsemeyle yanıt verdi. "Kesinlikle yaşayacak," dedi, yüzündeki gülümseme, Ceylan’ın kalbinde yeni bir yara açtı. Bu gülümseme, Ceylan’ın içindeki tüm umut kırıntılarını yok ederken, Nevin’in acımasız kararının ne kadar kesin olduğunu gösteriyordu. Ceylan’ın kalbi, bu sözlerin arkasında yatan gerçekleri anlamaya çalışarak hızla çarpıyordu. Nevin’in kararı, Leman’ın kaderini belirleyecekti, ve Ceylan’ın elindeki tek seçenek, bu acımasız durumu kabul etmekti.
Kadın, adamlara işaret ederken, Uğur’dan uzaklaştı, ama silahını hâlâ elinde tutuyordu. Nevin, sakin bir tavırla sedyeyle birlikte odadan ayrılırken, Ceylan’a son bir kez dönüp baktı. Gözlerinde kararlı bir ifade vardı.
“Zamanı gelince ikizler için döneceğim,” dedi Nevin, sesi belirgin bir tehdit ve kesinlikle doluydu. “Onlara senden başkası iyi bakamaz.”
Ceylan, Nevin’in son sözleri ve soğuk gülümsemesiyle içindeki derin boşluğu hissetti. Kalbi, ağlayan bir çocuğun zayıf sesleri gibi titriyor, umutsuzluğun koyu karanlığı içinde kayboluyordu. Gözleri, Nevin’in arkasında bıraktığı gölge gibi, hafifçe ıslanmış ve boş bir bakışla doluydu. O an, zamanın yavaşladığını ve her saniyenin ağır bir yük gibi üzerine çöktüğünü hissetti. Nevin’in tehditkar sözleri, Ceylan’ın yüreğini bir bıçak gibi kesip geçiyordu. "İkizler için döneceğim" cümlesi, Ceylan’ın zihninde yankılanıyor, aklına kazınmış bir işaret gibi kalıyordu. Gözlerinde beliren yaşlar, çaresizliğin ve sevginin karışımı bir deniz gibi önünde akıp gidiyordu. Kendini, ne kadar dirense de, Nevin’in karanlık gölgeleri arasında yalnız ve savunmasız hissediyordu. Çocuklarının geleceği üzerindeki bu ölümcül tehdit, içindeki umutları birer birer yok ediyordu. Ceylan, bu acımasız ve karanlık gerçeklerin altında ezilirken, ruhunun en derin köşelerinde sönmüş bir mum gibi titreyen bir ümit ışığı arıyordu. Her şeyden önce, Nevin’in sözleri Ceylan’ın kalbinde, sonsuz bir boşluk yaratmıştı; bir boşluk ki, içinde hem kendi çaresizliği hem de çocukların geleceğine dair korkularını barındırıyordu.