Yeni Üyelik
92.
Bölüm

41. Bölüm

@hamish

Evlilik görüyorum

.

.

.

Gözlerini araladığında, nerede olduğunu algılamaya çalıştı. Kafasının içinde olaylar akın akın geçerken, bulunduğu odaya yabancı bir gözle baktı. Kırmızı tonlarındaki kadife perdeler, odanın içine ağır bir akşamüstü ışığı sızdırıyordu. Bu kırmızı, odanın her köşesine sinmiş, duvarlardaki tabloların koyu renklerini bile yutmuş gibiydi. Pamir'in evindeydiler, bunu hatırladı. Yumuşak yataktan ayaklarını aşağıya sarkıttı, ve parmak uçlarının halının sıcak dokusuna temas etmesiyle bir an rahatladı.Yan tarafında uzanan bedene baktı. Küçük oğlunun sakin nefes alışları, odanın sessizliğiyle uyum içinde dans ediyordu. Saate göz attığında, yalnızca iki saat uyuduğunu fark etti. Saatin tik takları, her saniyeyi daha da ağırlaştırıyor, zaman sanki bu odanın içinde daha yavaş akıyordu. Birkaç saat önce buraya gelmişlerdi; tedirgin, yorgun ve belirsizlikle dolu. Şimdi ise, bu kızıl örtüyle sarmalanmış odada, huzur ve korku arasında ince bir ipte yürüyormuş gibi hissediyordu. Uğur taburcu olmuştu. Doktorların, hastalığının sadece psikolojik olduğunu ve destek alması gerektiğini söyledikleri an, içini hem bir rahatlama hem de derin bir endişe kaplamıştı. Hemen Ayşe'yi aramıştı, o da hiç vakit kaybetmeden yola çıkmıştı. Şimdiye kadar gelmiş olması gerekiyordu.

Yataktan sessizce kalktı, küçük oğlunu uyandırmamaya özen göstererek ayaklarını yere bastı. Adımlarını hafif tutarak komodinin yanına yaklaştı ve orada duran paketi fark etti. Üstünde duran küçük kağıdı eline aldı.

Kağıdı okurken kalbi bir an için hızlandı:

"Senhora, küçük bir işim var. Küçük hediyemi beğenirsin diye düşünüyorum. Kırmızıyı her zaman onurlandırdın."

 

                                                         P.S

 

Kağıttaki satırlar, tanıdık bir alaycılıkla doluydu. Kırmızıyı onurlandırmak... Pamir'in kendine has tarzını hatırlatan, geçmişten bir yankı gibi geliyordu. Paketi açmak için tereddüt etti, ama merakı ağır bastı. Parmakları, ince zarfta bir an oyalandı, sonra kağıdı yavaşça katlayıp cebine koydu. Paketi açtığında içinden çıkan elbiseyi ellerine aldı. Düz kesimli, parlak kırmızı kumaşı ışığı zarifçe yansıtan, arkası ince iplerle detaylandırılmış bir elbiseydi bu. Yüzünde uzun zamandır hissetmediği bir gülümseme belirdi; içini ısıtan, hafif bir mutluluk. Ancak bu gülümseme kısa sürdü, gerçekliğin soğuk eli bir anda düşüncelerine dokundu.Elbiseyi kolunun üzerine asarak banyoya geçti. Aynadaki yansımasına baktığında, son dönemde aldığı birkaç kiloyu geri verdiğini fark etti. Gözleri, bedeninin eski hatlarına yeniden kavuştuğunu görünce derin bir nefes aldı. Pamir'in geniş eşofmanlarından sıyrılırken, bir an için anıların ağırlığı omuzlarına çöktü, fakat hemen ardından kırmızı elbiseyi yavaşça giydi. Kumaş, bedenine ustaca oturdu, dizinin hemen altında bitiyor ve tüm vücudunu zarifçe sarıyordu.Aynanın karşısında durup, dağınık sarı saçlarına göz attı. Topuz, gevşek ve özensiz görünüyordu. Gözlerini devirdi, ardından saçlarını serbest bırakarak topuzunu çözdü. Altın rengi saçlar omuzlarına dökülürken, elini yüzünü yıkamak için musluğu açtı. Su, yüzüne çarptığında zihnini biraz daha berraklaştırdı. Dolapları karıştırıp bulduğu eski bir tarakla saçlarını dikkatlice taradı, ve sonunda sıkı bir at kuyruğu yaparak tepeden topladı. Şimdi, kırmızı elbisesi ve sıkı toplanmış saçlarıyla, aynada gördüğü kadın, eski gücünü yeniden bulmuş gibiydi. Banyodan çıktı, paketin içinden çıkardığı siyah stilettoları eline aldı ve odadan dışarı adım attı. Kapının önüne geldiğinde, ayakkabıları duvara yaslanarak ayaklarına geçirdi. Eteğini hafifçe düzeltti ve salona doğru yürümeye başladı. Kapının eşiğine vardığında, karşılaştığı manzara karşısında kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.Emir'in saati, Ayşe'nin saçına takılmış, ikisi de birbirlerine sanki az sonra boğazlayacaklarmış gibi bakıyordu. Ceylan, kahkahasını daha fazla tutamadı ve gülüşünü serbest bıraktı. İçinde, bu hale nasıl geldiklerini deli gibi merak eden bir yan vardı.

Kahkaha, salonun ortasında duran ikiliyi iyice sinirlendirmişti. Birbirlerine kinle bakmayı bırakıp, şimdi Ceylan'a öfkeyle döndüler. Ancak Ceylan, onların bu halleri karşısında daha da neşelenmişti, gözlerinde muzip bir pırıltı vardı. Bu absürt durumun tam ortasında, onların sinirli bakışları altında kahkahaları salonun her köşesine yayıldı.

Emir, burnundan soluyordu, öfkeyle karışık bir hiddet yüzüne yayılmıştı. Gözleri, Ceylan'a keskin bir emir verir gibi dikildi.

"Ceylan, gel şuraya, ayır bizi," diye neredeyse adı gibi buyurdu.Ayşe ise ondan farksız, öfkesinden kıpkırmızı olmuştu. Yüzündeki kızarıklık, saçlarına dolanan saatin ne kadar sinirine dokunduğunun bir göstergesiydi.

"Ceylan, bu hödüğe katılmak istemezdim ama ayır bizi," diye çıkıştı Ayşe, sesi hiddetle titriyordu.

İkisi de bir an için kendi kavgalarını unutup, Ceylan'dan yardım beklercesine bakıyorlardı.

Ceylan, başını sağa sola sallayarak, şaşkınlıkla onların yanına geldi. Bir yandan onları ayırırken, bir yandan da Ayşe'nin burada olmasının nedenini düşünüyordu. Az önceki gülümsemesi yavaşça soldu, yerini bir belirsizlik aldı. İkiliyi birbirinden uzaklaştırdığında, bir adım geri çekildi ve salona ilk girdiğinde şarja koyduğu telefonu eline aldı.Hâlâ birbirine deli gibi bakan Emir ve Ayşe'ye yöneldi. Sesinde hafif bir sitem vardı, ama aynı zamanda onları ciddiyete davet eden bir tonla konuştu.

"Emir, Ayşe, gözlerinizle birbirinizi öldürmeyi sonraya bırakıp olaya odaklanabilir miyiz?"

Bu sözlerle, aralarındaki gerginliğin biraz olsun azalmasını umuyordu.Ayşe, mesleğinin ciddiyetini takınarak Ceylan'ın yanına yaklaştı. Uğur'un hastalığının ciddiyetini biliyor, her raporunu titizlikle inceledi. Gözlerinde, profesyonel bir sorumluluk duygusu vardı.

"Kusura bakma Ceylan, neyse bizim Uğur'umuz nerede? Önce durumu kendim değerlendirmeliyim. Tek başıma," dedi, kararını net bir şekilde ifade ederek.

"Uğur odada uyuyor. Düz ilerle, sağ dön," dedi, net bir şekilde yönlendirme yaparak.

Ayşe, Ceylan'ın söylediklerini onaylayarak, pufun üzerine bıraktığı çantasını aldı ve salondan ayrıldı. Çantasının kulplarını sıkıca kavrayarak, Uğur'un yanına gitmek için adımlarını hızlandırdı.

Emir, Ceylan’a sadece bakıyordu, gözlerinde karmaşa ve belirsizlik izleri vardı. Ceylan, abla edasıyla yanına yaklaşıp, elini Emir’in omzuna koydu.

"Emir, istersen gidebilirsin. Kafanı dağıt, biz buradayız. Aileni ve her verdiğin kararı destekleyeceğiz," dedi, sesinde içten bir teselli vardı.

Emir, Ceylan’ın sözlerine küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Ancak bu gülümseme, yüzeydeki huzuru yansıtsa da, içindeki duygusal dalgalanmayı gizlemekte yetersiz kalıyordu. Ceylan’ın desteği, onun yükünü hafifletmek için bir umut ışığı gibiydi.Emir, Ceylan’a bakarak, "Biz aile olduğumuz için gitmiyorum zaten, Ceylan," dedi.

Ceylan, genç adama sımsıkı sarıldı. Emir başta biraz gerilse de, Ceylan’ın sıcaklığı vücuduna yayılmaya başladı ve onu rahatlatmaya başladı. Birkaç dakika öylece durdular, sessiz bir dayanışma içinde.İçeriye Engin ve ikizler girince, ortamın garip havası hemen dağıldı. İkizler, deli bir coşku içinde Emir’e sarıldılar ve yerde yuvarlanarak şen kahkahalar attılar. Engin ise Ceylan’ın yanına gelip alnından öptü ve sessizce, "Nasılsın?" diye fısıldadı.

Ceylan, aynı sessiz ve yumuşak tonla yanıt verdi, "Nasıl olayım?" Omzunu silkti, ruh halinin karmaşıklığını yansıttı.Ceylan’ın telefonu çaldığında, Engin’den uzaklaşıp camdan dışarı bakarak telefonu kulağına götürdü.Ceylan, telefonu kulağına götürürken, “Ben de seni arayacaktım Pamir,” dedi.

Pamir, söyleyeceği şeyi bir süreliğine ertelemeye karar verdi. “Ne oldu?” diye sordu.

“Kubilay’ın hayatı tehlikede olabilir,” dedi Ceylan, sesi endişe dolu.

Pamir’in sesi ilgisini kaybetti. “Bir şey mi duydun?”

Ceylan derin bir nefes aldı ve telefona doğru konuştu. “Öldürdüğümüz adamlar rahat durmayacaktır. Baş şefle Bar’da görüşmem gerekiyor.”

Pamir’in sesi istemsizce yükseldi. “Durup dururken mi?”

“Ayarlayacak mısın yoksa ben mi ayarlayayım, Pamir?” diye sordu Ceylan, kesin bir tonla.

“Peki, Senhora, ayarlıyorum,” dedi Pamir, telefonu kapatıp hemen harekete geçeceğini belirtti.

Ceylan telefonu kapatıp, merakla bakan Engin’e döndü. Engin, konuşmanın hepsini dinlemişti, yüzündeki ifade endişe ve soru işaretleriyle doluydu.Ceylan, kararlı bir şekilde Engin’e döndü. “Engin, sen benimle geliyorsun,” dedi. Kenarda duran siyah çantayı eline aldı ve komodinde duran silahı dikkatlice çantanın içine koydu.

“Emir…” diye seslendi Ceylan, yerde ikizlerle oynayan adama.

“Sen evde kalıyorsun, ikizlere bakıyorsun. Ayşe ve Uğur’un durumunu bana aktarıyorsun,” dedi, Emir’e net bir görev verdi.

Emir, itiraz eder gibi bir an tereddüt etti, ama sonunda vazgeçti. Başını sallayarak, Ceylan’ın talimatlarını kabul etti.

Ceylan ve Engin montlarını giydikten sonra, evden ayrıldılar.

İkizler birden bağırmaya başladılar, sesleri evin içinde yankılanıyordu. "Dayı, biz açız! Babam, dayınız yedirsin sizi dedi," diye aynı anda bağırdılar, karnının aç olduğunu belirterek kendilerini duyuruyorlardı.

Emir, çocukların bu acil taleplerine gülerken, onları kucağından indirdi ve mutfağa doğru yöneldi. İkizler, her biri karnını ovarken, küçük adımlarla peşinden koştular. Mutfakta, oyunlarla dolu bir günün ardından gelen bu ani açlık, evin normal akışını biraz değiştirmişti.Emir, mutfakta dolapları açarak çocuklara bir şeyler hazırlamaya koyuldu. İkizler, mutfakta etrafı gezip, dolaplardan ve raflardan dikkatle seçilen atıştırmalıkları bekliyordu. Çocukların neşeli bağırışları ve Emir'in sabırlı hareketleri, evin her köşesine sıcak bir hava katıyordu.Emir, kafası meşgul oldukça düşüncelerini bir kenara bırakmıştı. İkizlerin çağrısı kesintisiz bir şekilde devam ediyordu. Eylem'in sesi yankılandı, "Dayığğ!" diye bağırarak Emir'in dikkatini çekti.

Küçük kız, Emir’in burnunu nazikçe sıkıyor, Emir de bunun üzerinden çocukla olan etkileşimini sürdürüyordu. Eylem, küçük kızın burnuna dokunurken, kendini öyle bir ustalıkla geri çekti ki, karşıdaki kişi bunun farkına varamıyordu. Emir, bu hareketleri umursamadan mutfakta işine devam ediyordu.

"Efendim bücür," dedi Emir, küçük kıza gülümseyerek.

Küçük kız kahkahalar atarak mutfaktan kaçtı ve bağırarak sordu, "Dayı, sana Ayşe'yi alalım mı?"

Emir bu beklenmedik teklif karşısında gülümsedi, ama ne yapacağını bilemez bir durumda kaldı. Beklenmedik bu durum karşısında kafası iyice karışmıştı. Ayşe’nin mutfağa girmesiyle birlikte, Emir’in zihnindeki karmaşa daha da derinleşti, her şeyin daha karmaşık bir hal aldığını hissetti.

Uğur, ikizlerle salonda vakit geçirirken, Ayşe mutfağa girdi ve kadının naif sesi yankılandı: “Bende sana yardım edeyim dedim.”

Emir, kaşını hafifçe kaldırarak, “Peki, ama üzerimde tuhaf çıkarımlarını uzak tutacaksın,” dedi.

Ayşe, tamam anlamında başını sallayarak dolaptan salata malzemelerini çıkardı. İşe koyulurken, Emir bir an dikkatle ona baktı ve sorusunu sordu: “Uğur nasıl?”

Ayşe, domatesleri yıkarken bir süre düşündü. “Bu biraz karmaşık bir durum. Bir anda olacak bir şey değil. Her uğradığı istismar, ruhunda derin yaralar açmış. Biz bu yaraları tam olarak bilmiyoruz. Önce bu yaraları bulmalı, sonra Uğur’un bunlarla yüzleşmesini sağlamalıyız,” dedi, sessizce düşünerek ve hazırlıklarını sürdürerek. Ayşe'nin söyledikleriyle transa girmiş gibi duran Emir’in yüzünü dikkatle inceliyordu. Mesleğinin getirdiği analiz yeteneğiyle, içsel bir gözlem yaparak konuşmaya başladı. “Senin de ruhunda yaralar var ve yüzleşmekten korkuyorsun,” dedi, gerçekleri dile getiren bir tonda.

Emir’in kaşları çatıldı, yüzünde derin bir rahatsızlık belirdi. Öfke içinde, Ayşe’nin kolunu sıkıca tutarak sesini yükseltti. “Sana yapma demiştim,” dedi, içindeki gerginliği dışa vururken.Ayşe, öfkeyle elindeki bıçağı tezgaha fırlatıp kolunu Emir’in elinden kurtardı. Gözleri, Emir’e sert bir bakış atarak, “Bende sana bana bağırma demiştim,” dedi. Sesindeki keskinlik, ortamda gerilimi daha da artırmıştı. İkili, kendilerini izleyen ikizler ve Uğur’u fark etmediler. Çocukların gözleri, yetişkinlerin gerilimini büyük bir merakla izliyordu. Eylem, konunun ciddiyetini daha da eğlenceli bir hale getirmek için bilmiş bir tavırla Uğur ve Eray’a nispet yapıyordu. “Ben size dedim, büyük aşklar kavgayla başlar diye,” diye konuştu, çocukca bir gururla.

Eray, hafif bir alaycı gülümsemeyle, “Ne aşkı, görmüyor musun, bu kavga?” diye yanıtladı, olayın aşk değil, bir kavga olduğunu vurguladı.

Uğur ise sakince ikizleri dinliyordu, sessiz bir gözlemci olarak konuşmalarına katılmıyordu. Eylem, gözlerini Uğur’a çevirdi ve “Sence Uğur?” diye sordu.

Uğur, bir süre düşündü ve sonra Eylem’in sözlerini devam ettirerek, “Evlilik görüyorum,” dedi.

 

Loading...
0%