@hamish
|
Çünkü insan vazgeçtiğinde kaydeder . . .
Odanın ortasında geniş, ahşap bir masa, etrafında ise dört şef oturuyordu. Masanın tam ortasında, diğerlerinden daha ihtişamlı bir sandalyede oturan baş şef, odanın havasını tamamen değiştiriyordu. Yüzü sert, bakışları keskin, adeta bir kartal gibi etrafını süzüyordu. Masadaki diğer şefler, baş şefin otoritesini sorgulamaksızın kabul etmişlerdi; bu, onun yanında fısıldaşırken bile seslerini alçaltmalarından belliydi. Portekizce olarak aralarında sessizce konuşuyorlardı. Bir tanesi eğilmiş, alaycı bir gülümseme ile, "Ne konuşacakmış karı bizimle?" dedi. Diğeri ona katılır bir edayla, "Buraya geldiğine göre eğlenmek istiyor olmalı," diye ekledi. Baş şefin kaşları aniden çatıldı. O an, odadaki hava ağırlaştı, gerilim tavan yaptı. Bir anda yerinden fırlayan baş şef, alaycı konuşan adamın yüzüne sert bir yumruk indirdi. Yumruğun sesi odada yankılandı, diğer şefler nefeslerini tutmuştu. Baş şefin bakışları hepsinin üzerinde gezindi ve kararlı bir sesle, "Hepiniz çıkın," diye emretti. Otoritesine karşı çıkılamayacak kadar net bir sesti bu.Adamlar, baş şefin öfkesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini bilerek, anında odadan çıkmaya başladılar. Oda boşaldığında, baş şef derin bir nefes aldı, gözleri kapıya kaydı. Birkaç dakika sonra, kapı yavaşça aralandı. İçeri, kırmızı bir elbisenin içinde zarifçe süzülen Ceylan girdi. Engin ve Pamir'in ortasında ilerliyordu, her adımında etrafa yayılan bir zarafet vardı. Baş şefin yüzü, bu ihtişamlı kadını görünce kısa bir anlığına şaşkınlığa düştü. Gözleri istemsizce hafifçe aralandı, ama hemen ardından kendini toparladı. Ceylan'ın gözleri odadaki boş masaya kaydı, sonra doğrudan baş şefe döndü. Odada bir anda derin bir sessizlik hakim oldu, zaman adeta durmuş gibiydi. Baş şefin gözleri, Ceylan’ın bakışlarıyla buluştuğunda, odadaki gerilim yerini tarifsiz bir meraka bırakmıştı. Ceylan, odanın içinde ağır ve kendinden emin adımlarla ilerledi. Masanın ucunda oturan adamın yanına geldiğinde, bakışları onun gözlerine kenetlendi. Soğukkanlı ama etkileyici bir duruşla, elini yavaşça adamın önündeki sandalyenin üzerine koydu. Bu hareketle odadaki gerilim bir kat daha arttı, herkes nefesini tutmuştu. Ceylan, Pamir’e kısa bir bakış attı, gözleriyle ne yapmasını istediğini belirtti. Pamir, Ceylan'ın ne demek istediğini hemen anlamıştı; Ceylan Türkçe konuşacak, Pamir de onun söylediklerini tercüme edecekti.Ceylan’ın sesi odada yankılandığında, kelimeleri keskin ve kararlıydı. "Bir kaç gündür yeterince mesaj verdiğimizi düşünüyorum," dedi. Sözleri basit gibi görünse de, altında yatan tehdit açıktı. Bu, sadece bir uyarı değil, aynı zamanda bir meydan okumaydı.Baş şef, Pamir'in tercüme ettiği kelimeleri dikkatle dinledi. Ceylan'ın sesindeki güç ve güven, onu anında etkisi altına almıştı. Dudakları hafifçe kıvrıldı, gözlerinde hem hayranlık hem de merak vardı. Ceylan’ın karşısında, tüm gücüne ve otoritesine rağmen, baş şefin üzerinde etki bırakmayı başarmıştı. Baş şef, Ceylan’ın söylediklerini duyduktan sonra başını hafifçe yana eğerek sordu, "Şefleri mi diyorsun?" Sesi derin, aksanıysa fazlasıyla belirgindi. Pamir, adamın sözlerini hızla Ceylan’a çevirdiğinde, Ceylan tiz bir kahkaha attı. Kahkaha, odadaki gergin havayı bir anda keskin bir bıçak gibi böldü. |
0% |