@hamish
|
Seçim günü . . .
Ceylan buz mavisi elbisesinin kuyruğunu nazikçe tutarak merdivenlerden aşağı doğru süzülüyordu. Elbisesinin her hareketi, adımlarının altında bir dalga gibi yayılıyordu. Karşısında, siyah bir takım elbise giymiş Engin onu bekliyordu. Emir ise, tökezleyerek bordo smokiniyle salona adım atarken, bir an için dengesini kaybetti.Ceylan, Emir'in aksiyonuna gülmeden edemedi. Küçük bir kahkaha patlatarak, "Neyse ki mükemmelim; ne yaparsam yapayım karizmam çizilmiyor," dedi. Engin, Emir'in saçlarını karıştırma niyetiyle elini uzattı, ama Emir hızlıca geri çekildi. Gülüşler içinde, bahçeye doğru yola çıktılar. Emir, arabayı hazırlamak için bagaja yöneldi.Ceylan, bahçede yürürken Engin’e dönüp, "Engin, diğerlerinden haber var mı?" diye sordu. Engin, Ceylan’a dönerek, "Elif, Emre ve Kubilay bizden önce seçim yerinde olacaklar; Kubilay'ın evi seçim yerine yakın. Pamir de az önce aradı, yola çıkmış. Önce Ayşe'yi alacak, sonra seçim yerine geçecek," diye yanıtladı. Ceylan, Emir'in açtığı kapıya yerleşirken, günün bir an önce bitmesini diliyordu. Araba yolculuğu sessiz ve sakin geçti. Arabanın durmasıyla, artık varıldıklarını anladı. Engin’in kapıyı açmasıyla birlikte, flaşların patırtısı arasında araçtan indi. Engin ve Emir’in eşliğinde şık ve korunaklı mekâna adım attı. İçeri girdiğinde, yuvarlak masalarla düzenlenmiş, altın ve beyaz renklerle dekore edilmiş geniş bir salon gördü. Tanıdık yüzler, kendisine dönüktü. Kubilay’la evlendiğinden beri bu tür bir seçime katılmamıştı. Herkes Portekiz’de yaşananları biliyor, duyuyordu; ancak kimse cesaret edip sormaya yanaşmıyordu.Kubilay, kürsüye yakın bir masada duruyordu. Ceylan, Engin ve Emir’le birlikte Kubilay’ın yanına doğru ilerledi. Kubilay, Ceylan’a hayranlıkla bakarak hafifçe eğildi ve kadının kulağına yaklaştı. Kubilay, Ceylan’a yaklaşırken, "Muhteşem olmuşsun, Mes," dedi. Kubilay’ın nefesi, Ceylan’ın içini gıcıklıyordu. Kadın, nefesini tuttuğunu Elif’in hafifçe dürtmesiyle fark etti. Derin bir nefes alarak, Elif’e kocaman bir gülümseme sundu. Emre ile Kubilay, derin bir sohbete dalmışken, masaya Pamir ve Ayşe geldiler. Pamir, Ceylan’ın elini zarifçe öperek, nazik bir selam verdi. Ayşe ve Emir, garip bir durumun içinde, birbirlerine hayranlıkla bakarak değişik bir tokalaşma gerçekleştirdiler.Ayşe, alaycı bir ses tonuyla, "Sana iltifat edip egonu tavana çıkarmayacağım," dedi. Ayşe ve Emir arasında, tam anlamıyla bir rekabet vardı; Ayşe, Emir’in egosuna katkıda bulunmaya kesinlikle niyetli değildi. Emir, samimiyetten uzak bir gülümsemeyle, "Egomu yükseltmene gerek yok; zaten tavanda," diye yanıtladı. Durum artık berabereydi; ikisi de birbirinin sırtına dönmüştü. Pamir, geldiğinden beri çaprazda siyahlar içinde duran kadının bakışlarına maruz kalıyordu. Bu bakış, hayranlık dolu bir bakış değildi; aksine, soğuk ve değerlendiren bir dikkatle Ceylan’ı inceliyordu. Bu garip bakışmayı kürsiye çıkan adam bölüyor. "İyi günler. Herkesin bildiği gibi bugün burada neden bulunduğumuzu biliyorsunuz. Masa başkanının süresi dolmuş bulunmakta. Size başkan adaylarını sunmak için eski masa başkanı Kubilay Çetinkor'u kürsiye çağrıyorum." Kubilay, adının anons edilmesiyle yavaşça yerinden kalktı. Salon, onun her adımını izlerken, kürsüye doğru ilerledi. Siyah takım elbisesi üzerine özenle seçilmiş bordo bir kravat takmıştı. Yüzündeki keskin ifadeden, içinde bir fırtına koptuğu anlaşılıyordu; gözleri kararlılıkla parlıyordu. Kalabalığın sessizliği, Kubilay'ın ayak sesleriyle doldu. Her adımda, kürsüye çıkan basamaklar, sanki onun üzerindeki yükü daha da artırıyordu. Kürsüye vardığında, bir an için etrafına bakındı. Yüzlerce çift göz ona odaklanmıştı. O an, geçmişin ağırlığı, geleceğin belirsizliği ile birleşmişti. Mikrofonu hafifçe eğdi, derin bir nefes aldı. Sesi, salonun her köşesine yankılanan bir güçle doluydu. "İyi günler," diye başladı, sesi soğukkanlı ama bir o kadar da nüfuz ediciydi. "Herkesin bildiği gibi, bugün burada neden bulunduğumuzu biliyorsunuz. Masa başkanının süresi dolmuş bulunmakta. Size başkan adaylarını sunmak için buradayım." Kubilay, konuşmasını yaparken, gözleri salonun farklı köşelerinde gezindi. Her bir yüzü tek tek inceler gibi, düşünceleri bir anlığına duraksadı. İçinde büyüyen kaygı ve hırs, yüzündeki ifadede yankı buldu. "Başkanlık için birden fazla adayımız var," dedi, sesinde bir sertlik belirerek. "Ama unutmayın ki, her birinizin bu süreçteki rolü çok önemli." Salondaki atmosfer, onun sözleriyle daha da yoğunlaştı. Kubilay'ın soğukkanlı duruşu ve gözlerindeki kararlılık, dinleyenlerde derin bir iz bırakıyordu. Konuşmasını tamamladığında, bir anlık sessizlik hâkim oldu. Bu sessizlik, Kubilay’ın karanlık düşünceleriyle dolu bir boşluk gibi salonu kapladı. Kubilay Çetinkor, elindeki zarfı dikkatlice açtı. Parmakları hafifçe titrerken, zarftan çıkan kağıdı gözden geçirdi. Bir an için duraksadı, sonra derin bir nefes alarak isimleri okumaya başladı. İlk isimle birlikte, yüzüne hafif bir gülümseme yerleşti. "Ben deniz Kubilay Çetinkor." Salonda bir anda alkış tufanı koptu. Kubilay’ın adı her duyulduğunda bu tepkiyi alması artık alışılmış bir durumdu. Salonun her köşesinden gelen alkışlar, onun hâkimiyetini ve gücünü bir kez daha gözler önüne seriyordu. Kubilay, bu anın tadını çıkararak bir anlığına başını eğip alkışları kabul etti. Tülin Çağlar," diye devam ettiğinde, başka bir alkış tufanı yükseldi. Bu sefer alkışlar arasında Tülin kürsüye çıktı. Onun bu duruma alışkın olduğu, kendinden emin duruşundan belli oluyordu. Gözleri salondaki tanıdık yüzlerde gezinirken, bu törenin kendine kalacakları için heyecanlıydı. Kubilay, sıradaki isimleri okurken bir an için gözleri kâğıtta bir isimde durakladı. Çenesi fark edilir şekilde seğirdi, bu duraksama salonda kısa bir sessizliğe neden oldu. Sonra, kendini toparlayarak adı yüksek sesle okudu. "Ceylan Altınsoy." Salonda yalnızca bir kişinin alkışladığı duyuldu. "Baş şef," diye seslendi o tek ses. Ceylan, gözleri kısılmış, duygularını gizlemeye çalışarak kürsüye doğru yürümeye başladı. Yüzünde, soğukkanlı ve kontrollü bir ifade vardı, ama içinde fırtınalar kopuyordu. Masada oturmak bir şeydi, ancak başkanlık... Bu tamamen başka bir boyuttu. Salon sessizliğe bürünmüştü. Herkes, bir anda salona yayılan bu yeni ve beklenmedik isim karşısında şoktaydı. Bu sessizliği, mekanın dört bir yanına dağılan büyük kutularla seçim için dolaşan adamların ayak sesleri bozdu. Salonun her köşesinde yankılanan bu sesler, gerilimi daha da artırıyordu. Herkesin aklında tek bir soru vardı: "Sonuç ne olacaktı?" Herkes, Kubilay’ın çoğunluk oyla kazanacağını düşünüyordu. Ancak Ceylan'ın isminin beklenmedik bir şekilde duyurulması, tüm hesapları alt üst etmişti. Herkes nefesini tutmuş, gözlerini sahneye dikmiş, sonuçların açıklanmasını bekliyordu.Sayım yapılmış, jüri tarafından onaylanmıştı. Beklentiler, gerilimle birleşmiş, salonu ağır bir atmosfer kaplamıştı. Kubilay, içinde büyüyen huzursuzluğu bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve sonucu beklemeye başladı. Salonda ağır bir sessizlik hâkimdi. Ceylan, iki yanından sıkıca tutan ellerin baskısını hissetti. Pamir, onun elini nazikçe kavrayarak rahatlatmaya çalışıyordu. Gözlerinde endişe ve bir o kadar da kararlılık vardı. Diğer yanda ise Kubilay, güçlü ve sahiplenici bir şekilde Ceylan’ın diğer elini tutuyordu. Bu tablo, çevredeki herkesin gözünde garip ve beklenmedik bir görüntü oluşturuyordu. Üçlü arasındaki karmaşık bağlar, salonun soğuk atmosferinde bir süre asılı kaldı. En başta kürsüye çıkan adam, ağır adımlarla tekrar mikrofonun başına geçti. Salonun her köşesine yayılan sessizliği, onun konuşmaya başlaması bozdu. "Sayım yapıldı, onaylandı," dedi, sesi ciddi ve beklenenin üzerindeki gerilimi hissettiriyordu. "Kubilay Çetinkor, 150 oy. Tülin Çağlar 150 oy..." Adam bir an için duraksadı, derin bir nefes aldı. Bu an, herkesin beklediği andı. "Ceylan Altınsoy, 151 oy." Salondaki sessizlik bir anlığına daha da yoğunlaştı. Ardından, şaşkınlık ve heyecanla dolu bir uğultu yükselmeye başladı. Adam son cümlesini güçlü bir şekilde dile getirdi. "Bu durumda Ceylan Altınsoy yeni başkan seçildi. Lütfen, Ceylan Hanım, gelip masaya kimleri seçeceğinizi açıklayın." Ceylan, iki adamın da ellerini nazikçe bıraktı ve derin bir nefes alarak kürsüye doğru yürümeye başladı. Adımları yavaş ama kararlıydı. Kürsüye ulaştığında, mikrofonu biraz eğip düzeltti, ardından bir iki kez hafifçe öksürdü. Boğazı kurumuştu, ama gözlerinde bir ateş vardı. Sözleri, dikkatle seçilmişti. "Masa başkanı olarak seçtiğim kişiler," dedi, sesi salonda yankılanarak herkesi sessizliğe bürüdü. "Engin Altınsoy, Emre Gür, Pamir Santos, Kubilay Çetinkor." Salondaki herkes alkışlamak için harekete geçerken, Ceylan elini kaldırarak sessizliği sağladı. Herkes merakla bekliyordu. "Ve son olarak, Baş şef," diye ekledi, sesi bu kez daha net ve kararlıydı.Bu beklenmedik isim, salonun her köşesinde bir şok dalgası gibi yayıldı. Ceylan’ın kararı, tüm dengeleri değiştirecek gibiydi. Salondaki hava, bu ani değişimle birlikte daha da yoğunlaştı, herkes ne olacağını merak ediyordu. Ceylan, kürsüde dimdik dururken, gözleriyle salondaki yüzleri taradı. Onun yeni liderliği, salondaki tüm dengeleri değiştirecek gibiydi. Baş şef, Ceylan’ın sözlerini bitirmesiyle birlikte yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Sanki bu anı uzun zamandır bekliyormuş gibi rahattı. Gözleri bir anlığına salonun her köşesini tararken, dudaklarının kenarındaki ifade daha da belirginleşti. Tam o anda, salonun her köşesinde garip bir hareketlenme başladı. Siyah giyinmiş, yüzleri sert ve soğuk olan insanlar, sessizce kalabalığın etrafını sardı. Bu beklenmedik hareketlenme, salondaki gerginliği bir anda kaosa dönüştürdü. Fısıltılar bir uğultuya, uğultular ise bir anda patlayan korku dolu çığlıklara dönüştü. Kubilay, Ceylan’a doğru hızla koşarken, Emre durumu çabucak kavradı ve masayı bir hamlede devirdi. Masanın devrilişi, salonun bir köşesinde yankılanan ilk silah sesini bastırdı. Emre, devirdiği masayı siper olarak kullanırken, gözleri hızla durumu analiz ediyordu. Emir, Ayşe’yi koruma içgüdüsüyle hemen önüne çekti, vücudunu kalkan gibi kullanarak tehlikeden uzak tutmaya çalışıyordu. Engin, bir an bile tereddüt etmeden Elif’i yanına çekti. Gözleri hızla Emre ile buluştu ve ona "Tamamdır" dercesine bir bakış attı. Bu, önceden planlanmış bir işaret gibiydi, iki adam arasında sessiz bir anlaşma vardı. Emre bu bakışı aldıktan sonra daha da kararlı bir şekilde pozisyonunu aldı. Etraf, hızla bir çatışma alanına dönüşüyordu. Silah sesleri, çığlıklar, kaotik adımlar her yanı sardı. Kubilay, Ceylan’a ulaşmak için aradaki mesafeyi hızla kapattı, ona siper olabilmek için bedenini siper etti. Onun için en önemli şey, Ceylan’ı bu kaostan sağ çıkarabilmekti. Etraflarındaki dünya, adeta yerle bir olurken, Kubilay ve Ceylan’ın etrafında zaman donmuş gibiydi. Salon, artık bir savaş alanından farksızdı. Her köşe, bir başka çatışmanın merkezi olmuştu. Siyah giyinmiş insanlar, salondaki herkesi köşeye sıkıştırmaya çalışırken, Emre ve Engin, sakin ama kararlı bir şekilde karşı koyuyorlardı. Kubilay’ın içindeki adrenalin, her şeyi yavaşlatıyor, onun için sadece Ceylan’ı koruma içgüdüsü gerçeğe dönüşüyordu. Ceylan’ın gözlerinde korku vardı, ama Kubilay’ın yanındaki varlığı ona bir nebze olsun cesaret veriyordu. Pamir, gözlerini siyahlar içinde hızla hareket eden kadından ayırmadan peşine düştü. Salonun içindeki kargaşa ve çatışmaların sesleri geride kalırken, kadının kütüphaneye doğru yöneldiğini fark etti. Kapıyı hızla aralayıp içeriye girdiğinde, yüksek kitaplıklar ve loş ışıklarla dolu odada kadını aramaya başladı. Her adımında, etrafındaki sessizlik ve gerginlik daha da yoğunlaşıyordu. Pamir, dikkatle kitaplıkların arasında ilerlerken bir anda hızla gelen bir tekme yüzüne çarptı. Darbenin şiddetiyle geriye doğru sendeledi ama düşmedi; ayakta kalmayı başardı. Yüzünde hafif bir sızı hissederken, dudaklarının köşesinde alaycı bir gülümseme belirdi. Kollarını yavaşça sıvayarak kadına doğru yaklaştı ve muhteşem aksanıyla seslendi: "Babana gel." Siyahlar içindeki kadın, tereddüt etmeden Pamir'in üstüne atıldı. Hızla gömleğinden yakalayarak onun boğazını sıktı, ardından aynı hızla sert bir tekme savurdu. Tekmenin etkisiyle Pamir, arkasındaki kitaplığa çarptı ve yere düştü. Üzerine birçok kitap döküldü, ama gözlerinde acıdan çok öfke vardı. Kadın, pencereye doğru koşmaya başlamadan önce durup arkasını döndü. Gözlerinde zafer dolu bir bakışla Pamir'e seslendi: "Baban kim şimdi?" Pamir, yerde yatarken kadının arkasından soğukkanlılıkla bakıyordu. Kadının sözleri odada yankılanırken, Pamir'in içinde yükselen öfke ve hırs daha da belirginleşti. Bu sadece bir başlangıçtı, ve Pamir, bu savaşı sonuna kadar götürmeye kararlıydı. Kadın pencereden çevik bir hareketle aşağı atlarken, Pamir hızla ayağa kalktı. Pencereye doğru koştu ve aşağı baktı, ancak kadından geriye hiçbir iz kalmamıştı. Boş sokaklara bakarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi; adeta dünya bir anlığına durdu. Kafasında sorular dönüp duruyordu, ama bu sessizliği Engin'in keskin sesi bozdu. "Pamir, hadi gidelim! Polis geliyor. Bizi arabada bekliyorlar!" Pamir, bir an daha tereddüt etmeden pencereyi ardında bırakıp hızla Engin'in peşinden çıktı. İkili, mekandan çıkarken binanın etrafının polislerle dolmak üzere olduğunu fark etti. Ancak şansları yaver gitmişti; arabaya atlayıp tam zamanında oradan uzaklaştılar. Araba her ne kadar geniş olsa da içerideki gerginlik ve koşuşturmanın etkisiyle sıkış tepiş bir halde ilerliyorlardı. Nefesler tutulmuş, kimse tek kelime etmiyordu. Pamir, arka camdan dışarı baktığında, arkalarında beliren polis arabalarının mavi-kırmızı ışıklarını gördü. Polis, farkına varmıştı; bir kovalamaca başlıyordu. Emir gaz pedalına biraz daha yüklenirken arabanın motoru yüksek bir uğultuyla yanıt verdi. Araba dar sokaklardan hızla geçerken, polis araçlarının sesleri ve sirenler aralarındaki mesafeyi daraltıyordu. Kovalamaca hızlandıkça, arabanın içindeki hava daha da ağırlaşıyordu. Pamir, yanındaki Engin’e baktı ve birbirlerinin gözlerinde aynı kararlılığı gördüler. Her ne olursa olsun, bu kovalamaca onların sonu olmayacaktı.Kubilay'ın sert ve kararlı sesi arabanın içinde yankılandı: "Emir, ormanlığa sür, orada arabalar var, ayrılırız."
Emir, hiç tereddüt etmeden son hızla gaza bastı. Ancak polisler, peşlerini bırakmaya niyetli değildi. Kovalamaca, şehrin dar sokaklarından dört yola kadar sürdü. Emir, polislere meydan okuyan bir manevra yaparak arabayı trafiğin içine daldırdı, ustaca bir hareketle polislerin izini kaybettirmeyi başardı. Araçtaki herkes derin bir nefes aldı, ama rahatlama anlık oldu; Emir hızla ormana doğru yöneldi.Ormanın loş gölgesine vardıklarında, Emir aniden frene bastı. Araba sarsılarak durduğunda, içindekiler hızla dışarı fırladı. Kubilay, aceleyle bir garaj kapısını açtı. İçeride saklanan arabalar onları bekliyordu. Kimse vakit kaybetmedi; herkes hızla araçlara dağıldı.Durumun ciddiyeti herkesin üzerinde baskı kurmuştu, ama bu an için hazırlanmışlardı. Hızla arabalarına doğru dağıldılar. Emre ve Elif, siyah bir sedanın direksiyonuna geçerken, Emir ve Ayşe beyaz bir SUV'ye bindi. Pamir, Kubilay ve Ceylan ise kırmızı bir spor araca atladılar. Herkesin planı belliydi; farklı yönlere ayrılıp dikkatleri dağıtmak, ama nihayetinde aynı yerde buluşmaktı. Motorlar birer birer çalıştı, lastiklerin gıcırdayan sesi ormanın içinde yankılandı. İlk olarak Emre ve Elif'in arabası hızla uzaklaştı, ardından Emir ve Ayşe'nin aracı, son olarak da Pamir, Kubilay ve Ceylan'ın olduğu araba başka bir yöne doğru hızla yola çıktı. Her bir araç, belirlenen buluşma noktasına doğru yol alırken, geride yalnızca ormanın sessizliği kaldı. |
0% |