@hamish
|
Aile gerçekliği . . . Ceylan, korumalarla çevrili eve yaklaşırken, saçını kolundaki tokasıyla sımsıkı bir at kuyruğu yaparak toparladı. Çimlerin üzerine düşen akşam ışıkları, evin kapısına doğru yürürken korumaların sırayla ona yol açmasına neden oldu. Ev oldukça sessizdi, ancak kadının yüzündeki huzur, karşılaşacağı manzarayı meraklandırıyordu. Kapı açıldığında, beklediğinin aksine, içeriye hoş bir sıcaklık yayıldı. Kadın adım attıkça, evin içine yayılmış olan oyuncaklar dikkatini çekti; bir köşede küçük bir çocuk, yere serilmiş oyuncaklarıyla mutlu bir şekilde oynuyordu. Çocuğun yaşının yedi civarında olduğunu tahmin edebilirdi. Onun yanında ise baş şef, geleneksel bir eşofman takımının içinde oturuyordu. Şefin giyimi, Ceylan'ın alışık olduğu resmi kıyafetlerin aksine, sıcak ve rahat bir atmosfer yaratıyordu. Kadının gözleri, baş şefin rahat tavrı ve çocuğun neşesi karşısında şaşkınlıkla büyüdü. Şef, kadının içeri girdiğini fark edince birden gülümsedi. Kadın, bu beklenmedik manzara karşısında hala şaşkın; baş şefin gülümsemesi, ona evin içinde daha önce hiç karşılaşmadığı bir sıcaklık hissi veriyordu. Şefin gülümsemesi, evdeki sıcak havayı daha da belirgin hale getiriyordu. Kadın, içeri adım attığında, "Yanınızda çevirmen getirisiniz diye düşünmüştüm," dedi. Adamın Türkçesi, gelişmişliğiyle onu şaşırtmıştı. Ceylan, Pamir'e yaptığı göndermeyle kafasını hafifçe sallayarak, "Tek buluşmak istedin, geldim," diye yanıtladı. Adam, Ceylan’ın cesaretinden etkilenmiş bir şekilde, "Cesaretin beni afallatıyor," dedi. Küçük çocuk hızla ayağa kalkıp adamın kulağına bir şeyler fısıldadı ve ardından odadan ayrıldı. Baş şef, Ceylan’ı nazikçe tekli koltuğa yönlendirdi. Kadın, şefin yönlendirmesiyle koltuğa oturdu. Şef, karşısındaki koltuğa oturarak, sessiz bir anlayışla Ceylan’ın yanında yer aldı. Odanın sıcak atmosferi, karşılıklı saygı ve anlayışla daha da belirginleşmişti.Kadın, "Neden?" diye sordu, sesinde merak ve biraz da şaşkınlık vardı. Adam, bu sorunun kendisini şaşırtmadığını belirtti. Zaten buluşmasının nedenini en başından biliyordu. Baskın olmasaydı, o gün bu sorunun geleceğini tahmin ediyordu. Her şeyin zamanı gelmişti. "Senin koruyucu meleğinim," diye başladı adam, derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Seni hiçbir zaman bulamayacağımı sandım..." Sözlerini bitirirken, derin bir nefes verdi ve devam etti, "Ben senin kardeşinim." Ceylan, içindeki duygu karmaşasını yaşarken, adamın yüz hatlarına dikkatlice bakıyordu. Adamın babasına benzeyen yüz hatları, Ceylan'ın içinde derin bir şaşkınlık yaratmıştı. "Bu kadar da olamazdı," diye düşündü. Ne söyleyeceğini bilemeden ayağa kalktı ve çıkışa doğru yöneldi. Adam, Ceylan'ın hızla hareket ettiğini görünce, belgeleri hızla toplayıp onun peşinden koştu. Ceylan, kapıya yaklaştıkça, adamın telaşlı adımlarını arkasında hissedebiliyordu. "Adım Rixton, Rixton Altınsoy." Her şey çok hızlı gelişmişti ve Ceylan, yaşadığı şokun etkisiyle, düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.Ceylan, duyduğu şokun etkisiyle hızla kapıyı çarptı. “Bunları hazmetmem gerek. Doğru mu teyit etmem gerek,” diye mırıldandı, aklında yaşadığı karmaşayı toparlamaya çalışarak. Evin kapısını ardında bırakıp, hızlı adımlarla dışarıya yöneldi. Dışarıda, karmaşık duygularla anahtarını yere düşürdü. Eğilerek anahtarı yerden alırken, elleri titriyordu. Araba kapısına doğru ilerledi, ve anahtarı kontağa takarak motoru çalıştırdı. Motorun gürültüsü, içindeki karmaşayı biraz olsun dindirmeye çalışıyordu. Ancak, aracın kontağında anahtarın dönmesinin ardından, Ceylan bir an duraksadı. Arabanın kapısını açık bırakıp, hızla geri dönmeye karar verdi. Düşüncelerinin, duygularının ve şokun etkisiyle karışan kafasında, evin içindeki belirsizlikten kaçmak istemişti. O an, bir kaçışın ötesinde, doğruyu öğrenme ve duygularıyla yüzleşme ihtiyacı hissetti. Salonda, baş şefe gözlerini dikerek, "Her şeyi anlat," dedi. Sesindeki kararlılık, adamın yüzünde hafif bir gülümseme oluşturdu. Yıllardır hayalini kurduğu an nihayet gelmişti. Adam, rahat bir tavırla, "Kahve içersin," önerisinde bulundu. Ceylan, başını hayır dercesine sallayarak, teklifin reddettiğini belirtti. İkili, eski yerlerine oturdu, aralarındaki mesafe azalmıştı."Dinliyorum," dedi Ceylan, belirgin bir şekilde dikkatini topladı ve adamın konuşmasını beklemeye başladı. Adam, yıllardır biriktirdiği her şeyi anlatmak için hazırdı, Ceylan ise duyacakları karşısında nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordu.Adam, Ceylan’ın gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. “Tahminin, babamızın bir olduğu ve annelerimizin farklı olduğu, ama değil,” dedi, sesinde yumuşak bir ton vardı. “Annelerimiz de aynı. Ben senden iki yaş küçüğüm. Babamız, annemizle Portekiz’de tanışıyor, bir süre evli kalıyorlar. Sen doğuyorsun. Sonra babamız, annen sandığın kadına aşık oluyor ve annem hamileyken ondan ayrılıyorlar. Babam seni alıyor, annemiz de seni görmeye geliyordu, ta ki beni öğrenene dek. O zaman, beni de kaybedeceğini düşündüğünden senden vazgeçiyor.” Ceylan’ın gözleri doldu, gözünden bir damla yaş süzüldü. Duydukları, içinde biriken acıları su yüzüne çıkarıyordu. Sesinde gizleyemediği heyecanla sordu, “Annemiz yaşıyor mu?” Ceylan, ne kadar çabuk kabul ettiğini fark edemedi; sanki bu gerçeği yıllardır biliyormuş gibi hissediyordu. İçindeki bir his, bu anı beklediğini söylüyordu. Adam, Rixton, gözlerini sıkıca kapattı, boğazına oturan yumruyu yutkunarak geçirmeye çalıştı. “Sen yangında aileni kaybederken, ben de annemi kanlar içinde buldum,” dedi, sesi titriyordu. “Seni çok aradım... Ama Kubilay ile evli olduğun için seni bulamadım. Tabii, katili de buldum ve hepsinden intikamımı aldım... Sadece biri kalmıştı; Kaplan ve Arslan kardeşler. Kubilay ile olan anlaşmaları yüzünden onlara dokunamıyordum. Zaten onların da sonu belli. Karşıma Portekiz’de çıktığında hissettim... Hemen araştırma yaptım.” Ceylan, duyduklarının ağırlığıyla baş edebilmek için derin bir nefes aldı. İçinde büyüyen karmaşık duygular, geçmişin gölgeleriyle birleşmişti. Rixton'ın anlattıkları, Ceylan'ın hayatını altüst eden, uzun süredir beklenmedik bir gerçekle yüzleşmesine neden olmuştu. Rixton, Ceylan’ın ellerini nazikçe avuçlarının içine alarak ona derin bir bakış attı. Ceylan, karşısındaki adama baktığında, yıllardır kayıp sandığı bir parçayı bulmuş gibi hissediyordu. Annesini yeni öğrenmişti, ama o artık hayatta değildi. Şimdi, elinde olan tek şey kardeşiydi, ve onu da kaybetmek istemiyordu."Rixton, bunları öğrenmem... garip," dedi, içinde büyüyen duyguların ağırlığını kelimelere dökmekte zorlanarak. Rixton, onun bu karışıklığını anlarcasına başını salladı. "Nedeni sordun, açıkladım. İstersen bir daha yüzümü görmezsin," diye cevap verdi, sesi sakin ve yumuşaktı. Ceylan, içinde süregelen savaşı bir kenara bırakıp yıllarca tek başına savaşmış olan kardeşine baktı. Yüreğinde bir sıcaklık hissetti. "Seni tanıştırmam gereken bir ailem var," dedi, gözlerinde kararlılık belirerek. "Ama önce onlarla ben konuşmalıyım." Rixton, bu sözlere bir gülümsemeyle karşılık verdi. Onun için de birçok şey yeniydi; ancak, bu yenilikleri kabullenmeye hazırdı. "O zaman sen şimdi benim ailemle tanış," dedi hafif bir tebessümle. "Sonra ben seninkiyle... Gerçi hepsi beni farklı bir şekilde tanıyor." Ceylan, Rixton’un esprisine gülerek karşılık verdi. Tam o sırada, az önce oyuncaklarıyla oynayan küçük çocuk hızla salona koşarak Rixton’un kollarına atladı. Rixton, çocuğu kucağına aldı ve ayağa kalktı. Ceylan da ona eşlik ederek ayağa kalktı. Ardından, salona alımlı bir kadın girdi ve Rixton’un yanında yerini aldı."İşte benim ailem, kardeşim," dedi Rixton, gözlerinde hem gurur hem de biraz tedirginlik vardı. "Eşim Zoey, oğlum Leo." Bu yeni bağlantıyı kurmanın, hayatlarındaki diğer her şeyi nasıl etkileyeceğini merak ediyordu. Ceylan, Rixton’un ailesine bakarken, içindeki sıcaklık daha da büyüdü. Hayatının belki de en karmaşık anlarından birinde, yeni bir başlangıç yapma fırsatı elindeydi. Şimdi, bu ailenin bir parçası olmayı kabul etmek ya da kendi hayatına geri dönmek arasında bir seçim yapması gerekiyordu. Ama içindeki his, zaten çoktan bir karara varmıştı. Ceylan, hayatın ona neler sunacağını bilmeksizin adım atmaya devam ediyordu. Bugün, sadece bir kardeşi olduğunu öğrenmekle kalmamış, annesinin aslında sandığından farklı biri olduğunu da keşfetmişti. Ne babasından ne de annesinden hesap sorabilirdi; ikisi de artık hayatta değildi. Ancak, kardeşi Rixton, geçmişin acılarını kabullenmiş ve kendi ailesini kurmuştu. Şimdi sıra Ceylan’daydı; kardeşini kendi ailesine katma zamanı gelmişti.Derin düşüncelerine dalmışken, Rixton’ın hafif bir dürtüsüyle kendine geldi. Gözlerindeki hüzün yerini bir gülümsemeye bıraktı. "Rixton, ben gideyim," dedi, hafif bir espriyle devam ederek, "Ailem burayı basmadan önce." Rixton da hafifçe gülümseyerek başını salladı. Ceylan, bir kez daha ailesine ve kardeşine bakarak, derin bir nefes aldı. Her şeyin alt üst olduğu bu gün, aynı zamanda yeni bir başlangıcın da işaretiydi. Ceylan, kapıya yöneldiğinde, içinde biraz olsun huzur bulduğunu hissetti. Bu huzur, geçmişin acılarını tamamen silmese de, gelecek için bir umut ışığıydı. Rixton, küçük çaplı bir kahkaha attı ve birlikte ayağa kalktılar. Oğlu, annesinin işaret parmağından tutarak onlara eşlik etti. Üçü, kapının önünde durduklarında, kısa ama anlamlı bir anı paylaştılar. "En kısa zamanda sizi yemeğe bekliyorum," dedi Rixton, samimiyetle. Ardından, Ceylan’a doğru eğilip ona sarıldı. İlk başta biraz tereddüt eden Ceylan, birkaç saniye sonra bu sıcak sarılışa karşılık verdi. Yılların hasreti, kısa ama yoğun bir anda eridi gitti.Ceylan, kardeşinden nazikçe ayrılarak küçük çocuğun önünde diz çöktü. Onun minik yüzüne sevgi dolu bir bakış atarak, "Seninle çok tanıştırmak istediğim biri var," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Sabırsızlıkla bekle olur mu?" Küçük çocuk, masum bir merakla Ceylan’a baktı ve başını hafifçe sallayarak kabul etti. Bu basit ama önemli an, Ceylan’ın kalbinde derin bir iz bıraktı. Gelecek günlerin nasıl olacağını bilmese de, bu küçük çocuğun gözlerindeki ışıltı ona umut verdi. Ceylan, yeni hayatına ve bu yeni ilişkilere doğru adım atmaya hazırdı.Ceylan, küçük çocuğun alnına nazik bir buse kondurup ayağa kalktı ve Zoey'e yöneldi. "Seninle tanışmak büyük bir zevkti, Zoey," dedi içtenlikle. Zoey, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Benim için de öyle, endişelerini anlıyorum." Ceylan, belli ediyor muyum dercesine Zoey'e baktı. Zoey, hafifçe başını sallayarak, "Belli etmesen de biz kadınlar hissederiz, biliyorsun," dedi.İki kadın arasındaki bu kısa ama anlamlı fısıldaşmanın ardından, Ceylan kapıya yöneldi. Dışarı çıkarken son bir kez arkasına baktı. Rixton, Zoey ve küçük oğlan hep birlikte ona el sallıyordu. Bu manzara, Ceylan’ın içinde sıcak bir his uyandırdı. Tam bu sırada telefonunun çaldığını fark etti. Ekrana baktığında, arayanın Pamir olduğunu gördü ve tereddüt etmeden açıp telefonu kulağına götürdü."Senhora, konuşmamız gerek," dedi Pamir’in sesi, ciddi ve kararlı. Ceylan, arabasına yerleşip anahtarı kontağa yerleştirirken, "Benim de konuşmam gereken şeyler var. Benim eve gel," dedi kararlı bir tonla. Pamir’in cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı ve arabasını çalıştırarak evine doğru sürdü. Yolda, aklında dönen düşüncelerle boğuşurken, Pamir’le yapacağı konuşmanın ağırlığını hissetti. Ancak, bu kez kendini daha güçlü hissediyordu. Hem geçmişiyle yüzleşmeye hem de geleceğe doğru sağlam adımlar atmaya hazırdı. |
0% |