@hamish
|
Sevgim de sabrım da sensin. . . . Ayşe, Uğur'u izlerken odanın içi derin bir sessizlikle doluydu. Yumuşak ışık, çocuğun yüzüne nazikçe vuruyor, tenini bir masal kahramanı gibi aydınlatıyordu. Küçük oğlanın huzurlu nefesi, odada yankılanan tek ses olup, Ayşe'nin içine bir sıcaklık yayıyordu. Ancak gözleri zaman zaman Uğur'un yanında duran Kubilay'a kayıyordu. Kubilay'ın kaşlarının arasındaki derin çizgi, zihnindeki fırtınanın bir yansıması gibiydi. Ayşe, onun kendini zapt etmeye çalıştığını, bir an bile o evi basmamak için kendini telkin ettiğini hissedebiliyordu. Bu düşünceler içinde kaybolurken, Uğur'un nefesi daha düzenli hale geldi ve Ayşe derin bir iç çekerek ayağa kalktı. Ayşe, gözlerini Kubilay'dan ayırmadan, "Ben aşağı iniyorum, birkaç tane mail atmam gerek," diye mırıldandı. Kubilay, onun bu bahanesine gülümsemekle yetindi, çünkü Ayşe'nin asıl amacının biraz yalnız kalmak olduğunu biliyordu. Kubilay, başını aşağı yukarı sallayarak onay verdi ve Uğur'un yanına uzandı. Ayşe, kapıyı sessizce açmaya özen göstererek odadan çıktı.Ayşe, merdivenlerden aşağı inerken, evin gecenin karanlığına gömülmüş sessizliğine adım atıyordu. Alt katta, geniş salonun boş olduğunu görünce bir an için duraksadı. Salondaki ağır mobilyalar, gecenin karanlığında daha da heybetli görünüyor, odanın köşelerine yayılan loş ışıkla birlikte hafif bir kasvet yayıyordu. Sehpanın üzerinde duran laptop, Ayşe'nin dikkatini çekti. Bir an duraksadıktan sonra, laptopu eline alıp salonun köşesindeki yumuşak, kadife kaplı koltuğa doğru ilerledi. Koltuğa yerleşirken, minderlerin arasına gömüldü ve laptopu açarak birkaç mail yazmaya başladı. Gelen maillere kısa kısa yanıtlar veriyordu; ancak düşünceleri, Kubilay'ın yukarıda bıraktığı hüzünlü haliyle sürekli bölünüyordu. Tam bu sırada, salonun büyük kapısı yavaşça açıldı ve içeri Emir girdi. Ayşe, Emir'i görünce, dikkatini toparlayarak laptopu kenara koyup doğruldu. Emir'in bakışlarında bir şeyler arar gibiydi, ama Emir'in yüzü her zamanki gibi sakindi. Ayşe, onun varlığıyla biraz olsun rahatladığını hissetti. Salondaki sessizlik, Emir'in gelişiyle daha da derinleşmiş, odanın karanlığı onları sarmış gibiydi.Ayşe'nin naif sesi, Emir'i düşüncelerinden çekip çıkararak onu gerçek dünyaya geri döndürdü. Kadının tatlı sesi, Emir'in yüzünde hafif bir gülümsemeye neden oldu. Onunla uğraşmak, babasının karanlık halüsinasyonlarından bir an olsun uzaklaşmasına yardımcı oluyordu. Ayşe'nin sorusunun altında yatan merak, Emir'in omuzlarından geçen bir rüzgar gibi hafifçe esti. "Herkesler nerede?" diye sormuştu Ayşe, yüzünde samimi bir ifade ile. Emir omuzlarını hafifçe silkerek yanıt vermeden önce kadının yanına uzandı. Yumuşak kadife koltuğun minderleri arasında saçları, Ayşe'nin bacağına değip değmemek arasında tereddüt edercesine süzülüyordu. Gözlerini kapatırken, sakinleşen nefesi Ayşe'nin kulağına ulaşmış gibiydi. "Engin, ikizlerle yukarı çıktı," dedi usulca. "Emre ve Elif oyun odasında; Ceylan ve Pamir, çıktıklarından beri ortada yoklar." Ayşe, Emir’in yorgun yüzüne ve göz altındaki derin halkalara dikkatle bakıyordu. Yüzündeki yorgunluk, Ayşe’nin içinde bir merak uyandırmıştı. "Kaç saattir uyumuyorsun?" diye sordu, sesi endişeyle doluydu. Emir, kadının sorusuyla gözlerini ağır ağır açtı, ama hemen tekrar kapattı. Yorgunluğu, bedenine ağırlık gibi çöküyordu. "96 saatten fazla..." diye yanıtladı, sesi yorgunluktan kısık çıkıyordu. Ayşe, bu cevabı duyunca ellerini yavaşça Emir’in başına koydu ve hafifçe masaj yapmaya başladı. Parmakları, Emir’in gergin teninde rahatlatıcı bir şekilde dolaşırken, ona bir nebze olsun huzur vermeyi umuyordu. "Ne zamandır halüsinasyon görüyorsun?" diye sordu Ayşe, sesinde hafif bir ürperti vardı. Emir, başını biraz eğdi, gözlerini sıkıca kapalı tuttu. Cevabı ona ağır geliyordu, ama sonunda fısıldadı: "Babamı öldürdüğümden beri." Ayşe, duyduğu bu itirafla bir anda dondu. Ellerini hızla geri çekti, sanki aniden çok soğuk bir şeye dokunmuş gibi. Emir, onun ellerinin yüzünden çekilmesiyle aniden bir boşluğa düşmüş gibi hissetti. Ama içini kaplayan bu boşluğa rağmen, bu itirafı dile getirmenin bir rahatlama getirdiğini fark etti. Emir bir an duraksadı, sonra hızla ayağa kalktı. Başını çevirip Ayşe'ye son bir kez baktı. Bu bakışta, yılların yorgunluğu, suçluluğu ve derin bir keder vardı. Ardından, kelimeler boğazında düğümlenmiş halde, ağır adımlarla salondan çıkmak üzere harekete geçti. Emir, başına giren keskin ağrıyla sendeleyerek yürümeye çalıştı. Her adımında sanki bir bataklıkta ilerliyormuş gibi hissediyor, bedeninin ağırlığı onu aşağı çekiyordu. Ayşe'nin sözleri ise kulaklarında çınlıyordu: "Bazılarımız bazı şeyleri yapmak zorunda; senin aksine bazılarının kalbi kırık." Emir, Ayşe'nin bu acımasız gerçeği dile getirmesiyle daha da ağırlaştı. Ayşe, Emir'in daha fazla dayanamayacağını anladığında hızla ayağa kalktı ve onun kolundan tutarak tekrar koltuğa oturttu. Emir'in başını nazikçe tutarak onu sakinleştirmeye çalıştı, ona eski gücünü ve dinginliğini geri kazandırmak ister gibi. Bu sefer, Ayşe, Emir'in kafasını yavaşça dizlerinin üzerine koydu. Emir, kadının hareketlerine karşı koyamadı, uzun zamandır süren uykusuzluk, direncini kırmıştı. Gitmek istiyordu, kaçmak istiyordu ama bedeni ona ihanet ediyordu. Gözlerini kapattı ve Ayşe'nin ellerinin yüzüne yerleşmesini hissettiğinde, içinde bir huzur belirdi. "Kalbi kırık olmak, kalpsiz olmaktan iyi değil mi?" diye sordu Ayşe, sesi şefkat doluydu. Emir, bu soruyu hayal meyal duyarken, göz kapaklarının ağırlığına teslim oldu ve derin bir uykuya daldı. Sanki tüm bu zaman boyunca, sadece bu anı beklemişti. Ayşe’nin dizlerinde, sonunda huzuru bulmuş gibi hissediyordu, ve bu huzur onu sarıp sarmalayarak tüm ağırlıkları üzerinden alıyordu. Evin oyun odasında, yumuşak renklerle boyanmış duvarlar ve çocukların neşeyle oynadığı oyuncaklar, Elif ve Emre'nin mutluluğunu yansıtır gibi ışıldıyordu. Oda, çocukların hayal gücünü besleyen köşeleri ve oyun alanlarıyla doluydu; her şey, küçük bir cennet gibi düzenlenmişti. Ancak bu odada sadece çocuklar değil, Elif ve Emre de kendi küçük dünyalarını yaşıyordu. Elif, odanın ortasındaki yumuşak halının üzerine oturmuş, birkaç oyuncağı düzenliyordu. Yüzünde sevecen bir gülümseme vardı, ama gözlerinde bir parça hüzün saklıydı. Konuşamıyordu; bu, onun için hala alışılması zor bir gerçekti. Ama Emre, Elif’in sessizliğine rağmen onunla her zamanki gibi, sanki hiç değişmemiş gibi ilgilenmeye devam ediyordu. Emre, odanın bir köşesinde ayakta durmuş, Elif'i izliyordu. Yüzünde yaramaz bir çocuk gibi bir gülümseme belirmişti. Elif’in dikkatini çekmek için yavaşça ona doğru yürüdü. Yaklaştıkça, Elif’in gözlerinde bir ışık belirdi, başını kaldırıp ona baktı ve dudaklarında sessiz bir gülümseme belirdi. Emre, Elif’in yanına oturdu ve ona yaramazca göz kırptı. Elif, ona karşılık olarak başını hafifçe eğip gözlerini kırptı. Bu, aralarındaki sessiz flörtleşmenin bir parçasıydı. Emre, ona en son çıkardığı çocukça taklit seslerle küçük bir gösteri yaptı. Elif, bu komik jest karşısında kıkırdayarak elini ağzına götürdü. Emre ise, Elif’in kahkahasına karşılık vererek yanına iyice yaklaştı ve hafifçe onun omzuna dokundu. Emre, Elif’in yüzüne bakarak bir süre sessiz kaldı, gözlerinin içine derinlemesine baktı. Elif, onun bu bakışını hissedince gözlerini kaçırdı, ama yanakları hafifçe kızarmıştı. Emre, bu küçük detayı fark ettiğinde yüzünde mutlu bir ifade belirdi. Elif’in yanaklarına yavaşça dokunarak ona olan sevgisini hissettirdi. Elif, bu dokunuşa karşılık olarak Emre’nin elini tuttu ve başını onun omzuna yasladı. Sessizlik içinde birbirlerine sarıldılar, bu anı sadece ikisi paylaşıyordu. Bir süre daha birbirlerine sarılmış halde kaldılar, odadaki tüm sesler arka planda kaybolmuş gibiydi. Elif, Emre’nin kalp atışlarını dinlerken, içinde bir huzur dalgası yayıldı. Bu sessizlikte bile Emre'nin onun yanında olduğunu, her anını paylaştığını hissediyordu. Elif, başını kaldırıp Emre’ye baktı, gözlerinde derin bir şükran vardı. Emre, onun bakışını yakaladı ve Elif'in yanağına nazik bir öpücük kondurdu. Elif, Emre'nin yüzüne gülümseyerek baktı ve parmaklarıyla onun yüzünü hafifçe okşadı. Bu küçük dokunuş, kelimelere ihtiyaç duymadan aralarındaki bağı güçlendirdi. Elif, derin bir nefes aldı ve gözleriyle ona, "Seni seviyorum," dedi. Emre, bu bakışı anladı, çünkü Elif'in gözleri her şeyi anlatıyordu. Sessizlik içinde anlaşmışlardı; kelimelere gerek yoktu. |
0% |