Yeni Üyelik
103.
Bölüm

50. Bölüm

@hamish

Bir yere kadar üzülmek bir yerden sonra vazgeçmek gerekiyor.

.

.

.

Ceylan, içinde bulunduğu durumun ağırlığını omuzlarında hissetti. Pamir'in varlığı, bu ağırlığı hafifletmiyor, aksine daha da artırıyordu. İçindeki karmaşayı anlamaya çalışırken, Pamir'in sözleri kulaklarında yankılanıyordu. Kalbinde iki adam arasında sıkışmış bir duygu fırtınası kopuyordu. Kubilay'a duyduğu aşk, yıllar geçse de sönmeyen bir ateş gibi içini yakıyor, her gördüğünde kalbini hızla attırıyordu. Pamir ise, hayatına sonradan giren ama derin izler bırakan bir aile sıcaklığı olmuştu. Onun yanındayken kalbinin Kubilay'a olduğu gibi çarpmadığını biliyordu, ama bu durumun Pamir'e karşı hissettiği saygıyı ve bağlılığı azaltmadığını da biliyordu. Pamir ile aralarındaki bağ aşktan fazlasıydı. Pamir'in karşısında oturduğu deri koltukta sessizce otururken, Ceylan bir an için ona bakma cesareti buldu. Pamir'in gözleri, içinde gizlediği tüm acıların aynası gibi doluydu. Ceylan, yanına gitmek, ona dokunmak ve içindeki o acıyı hafifletmek istiyordu. Yavaşça yerinden kalktı ve Pamir'in yanına oturdu. Pamir, başını Ceylan'ın omzuna yasladı ve ikisi de öylece suskun kaldılar. Bu anın içinde birbirlerine söyleyecek kelimeleri yoktu; sadece paylaştıkları bir sessizlik vardı. Ceylan'ın aklında Pamir'in söyledikleri yankılanıyordu: "Eninde sonunda ikimizden birini tercih etmek zorunda kalacaksın." Bu cümle, içindeki duygusal fırtınayı daha da şiddetlendirdi. Bir seçim yapmak zorunda olması fikri, onu derin bir karanlığa sürüklüyordu. Kalbi Kubilay için çarpıyordu, ama Pamir'in varlığı da onun için önemliydi. Neden her şey bu kadar zor olmalıydı? Neden birini seçmek, diğerini kaybetmek anlamına gelmeliydi? "Pamir, neyden bahsediyorsun?" diye sordu Ceylan, sesi titreyerek. Pamir'in gözleri, kızarmış ve yorgun, Ceylan'a döndü.

"Neyden bahsettiğimi iyi biliyorsun, senhora," dedi Pamir, sesi sakin ama içinde derin bir acı taşıyan bir tonla. "Ben ve Kubilay'dan bahsediyorum."

Bu kelimeler Ceylan'ın içindeki çatışmayı daha da derinleştirdi. Pamir'in hayal kırıklığını görmek, onun canını daha da acıtıyordu. Pamir, tercihinin ne olduğunu biliyordu; bu durum Pamir'in içindeki yarayı daha da derinleştiriyordu. Pamir'in yalnızlığı, sürekli terk edilme korkusu, Ceylan'ın kalbini sıkıştırıyordu.

"Ortadan kaybolmamı mı istiyorsun?" diye sordu Ceylan, gözlerinde şaşkınlık ve kırgınlıkla Pamir'e bakarak.

Ama Pamir'in dudaklarında acı bir gülümseme belirdi. "Ama Kubilay'a aşıksın," diye yanıtladı Pamir, acıyı bastırmaya çalışarak. Pamir'in bu kelimeleri, Ceylan'ın içindeki karışıklığı daha da derinleştiriyordu. Pamir, yavaşça ayağa kalktı, Ceylan'ın yanında durdu ve ona son bir kez baktı. Ceylan, gözleri dolu dolu, Pamir'in arkasından bakarken hiçbir şey söyleyemedi. Pamir, eline montunu aldı, ayaklarını sürterek odadan çıkarken arkasında Ceylan'ı, belki de sonsuza dek terk ediyordu. Bu an, Ceylan'ın hayatını ikiye bölecek bir anı olarak kalacaktı: Pamir'le geçirdiği zamanın önce ve sonrası... Pamir, Ceylan'a bakarken içindeki acı derinleşiyordu. Onun yüzündeki her çizgi, her bakış, Pamir'in kalbinde yeni bir yara açıyordu. Ceylan'ın kalbini kırdığı için kendisinden nefret ediyordu. Zihninde sürekli dönen düşünce ise aynıydı: "Hiçbir zaman sevilmeyeceğim." Kendi anne babası bile onu sevmemişti; Ceylan neden sevsin ki? Bu gerçekle yüzleşmek, içindeki acıyı daha da büyütüyordu.Ceylan'ın bakışları, Pamir'in zihninde yankılandıkça, bu acıyı daha fazla taşıyamayacağını hissetti. Kalbinde bir boşluk, bir anlamsızlık vardı. Evi terk ederken, anılar zihninde canlanıyordu. Ceylan'la geçirdiği her an, şimdi ona daha da ağır geliyordu. Kalbini daha da acıtan bu anıları geride bırakmak istiyordu ama kaçamıyordu. Anılar, bir zincir gibi ona bağlıydı. Pamir, arabasına binerken kalbindeki yükten kurtulma arzusuyla doluydu. Arabayı sürdü, ama nereye gittiğini bilmiyordu. Tek bildiği, bu acıdan uzaklaşmak istediğiydi. Yol onu, kimsenin olmadığı, karanlığın hâkim olduğu bir uçurumun kenarına getirdi. Arabayı kenara çekti, motoru kapattı ve etrafındaki sessizliğe teslim oldu. Karanlık, Pamir'in içindeki boşluğu daha da belirginleştiriyordu. Bu köşede, karanlıkla baş başa kalmak, ona bir tür huzur veriyordu. Hiçbir şeyin sesi yoktu; sadece kendi içindeki fırtınanın uğultusu vardı. Pamir, acılarını ve kırıklıklarını bu karanlıkta boğmak, tüm yüklerinden kurtulmak istiyordu. Ancak, ne kadar derine inerse insin, acısı peşini bırakmıyordu. Karanlıkla bütünleşirken, Pamir'in içindeki son umut kırıntısı da kayboluyordu. Bu sessizlikte, belki de gerçekten kaybolmak istediğini düşündü. Arabadan inip uçuruma yaklaştı, boşluğa bakarak. İçindeki karanlık, uçurumun karanlığıyla birleştiğinde, belki de tüm acılarından kurtulabilecekti. Ama bir adım atmadan önce, bir an duraksadı. Yaşadığı tüm acılara rağmen, hayatta kalmak için hala küçük bir neden var mıydı?Pamir, uçurumun derinliğine bakarken, içinde bir boşluk büyüyordu. Sevilmek, bir aileye sahip olmak—bunlar Kubilay'ın sahip olduğu şeylerdi, ama kendisinin asla ulaşamayacağı hayallerdi. Hayatın ona adil olmadığını düşünerek içini bir öfke kaplıyordu. Aniden, birinin onu arkasından tutup çekmesiyle irkildi. Gözleri, en son görmek isteyeceği kişiyle, Ceylan'la buluştu. Ceylan'ın gözleri yaşlarla doluydu, ve bu manzara Pamir'in içindeki acıyı daha da derinleştirdi. Karanlık ortamı sadece arabanın farları aydınlatıyordu, loş ışık Pamir'in yüreğindeki huzursuzluğu biraz olsun yatıştırıyordu.
"Senin ne işin var burada?" Pamir'in sinirli sesi, içindeki öfkenin bir yansımasıydı, ama Ceylan'ın sesi aksine yumuşaktı, sakin bir deniz gibi.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" Ceylan, Pamir'in gözlerinde gördüğü karanlıktan endişelenerek sordu.

Pamir, uçurumun derinliğine bir kez daha baktı ve acı bir kahkaha attı. "Kendimi atamayacaktım," dedi, sesinde alaycı bir tınıyla.
"O zaman uçurumun kenarında olmanın bir açıklaması vardır," diye karşılık verdi Ceylan, Pamir'in bu kadar yakınında olmasının onu nasıl etkilediğini saklamaya çalışarak.
Pamir, içinde hissettiği buruklukla arabaya yaslandı. "Belki de," diye mırıldandı, sesi neredeyse bir fısıltı kadar hafifti.
"Ama senin burada olmanın hiçbir açıklaması olduğunu sanmıyorum."
Ceylan, Pamir'in bu kadar kaybolmuş ve kırılgan olduğunu görmekten derin bir üzüntü duyuyordu. Onu bu noktaya getiren her şeyin farkındaydı, ve bu farkındalık, içinde Pamir'e karşı bir koruma içgüdüsü uyandırıyordu. Pamir'in arkasında durarak, bir adım daha atmasına engel oldu. Onu kaybetme korkusu, kendini ifade edemediği duygularla karışıyordu.
"Buradayım çünkü seni önemsiyorum," dedi Ceylan, sesinde inkar edilemez bir samimiyetle. "Hayatını bir uçurumun kenarında harcamana izin veremem."
Pamir, Ceylan'ın sözleri karşısında sessiz kaldı. İçindeki tüm öfke, kırgınlık ve umutsuzluk, bir an için duruldu. Onu bu karanlık noktadan kurtaracak bir şeyler ararken, Ceylan'ın varlığı belki de ihtiyacı olan tek şeydi. Ama yine de, içinde bir yerde, bu acıyı tek başına taşıması gerektiğine inanıyordu.
"Önemsediğini sanmıyorum," diye karşılık verdi, sesi titrek ama kararlıydı.
Ceylan, Pamir'in omzunun silkinmesini izlerken, onun içindeki derin acıyı fark ediyordu. Pamir, her şeyin üstesinden gelmiş gibi görünse de, aslında içindeki yaralar hâlâ tazeydi. Pamir'in sözleri, Ceylan'ın kalbine ağır bir taş gibi oturdu.
"Ne diyorsun yani?" diye sordu Pamir, sesi bir an için belirsiz ve dalgalıydı, sanki tam olarak ne söylemesi gerektiğini bilmiyormuş gibi.
"Anlat, Pamir," dedi Ceylan, sabırlı ve yumuşak bir ses tonuyla, onun daha fazlasını paylaşmasına izin vermek istercesine.
Pamir, sanki bu anı uzun zamandır bekliyormuş gibi, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Ben... Portekizli bir adam tarafından evlatlık alınmadan önce annem beni terk etti. Öylece, bir bez parçası gibi bıraktı. Portekiz babam beni döverdi. Hiç sevilmedim. Kimseye kızmadım; kendi öz annem sevmemiş, sen niye sevesin ki?"
Bu sözlerin ardından, Pamir içindeki acıyı bastırmak için delice bir kahkaha attı, fakat kahkahanın ardında derin bir kırılganlık vardı. "İlk cinayetimi sana anlatmak... benim için bir dram," diye devam etti Pamir, sesi titrek bir şekilde.
Ceylan, onunla olan bu anın önemini anlayarak, "Ben seni hep dinlerim, Pamir," dedi. Pamir'in gözlerinden bir damla yaş süzüldü ve o, bu yaşı hızlıca sildi.

"Neyse," diye başladı Pamir, acısını saklamaya çalışarak. "Beni dövmeye devam etti, ta ki ben yeterince büyüyene kadar."
Ceylan, Pamir'in yaşadıklarının ağırlığını anlamaya çalışarak sordu, "Kaç yaşındaydın, yeterince büyükken?"
Pamir, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatarak, "13... sanırım," diye mırıldandı. "Bana öz babam olduğunu söyledi. Ama çok geçti... Baltayla kafasına vurmuştum bile."
Ceylan, Pamir'in bu sözleri karşısında sessiz kaldı, içindeki karışık duygularla boğuşurken ona ne söyleyeceğini bilemedi. Pamir’in acısını paylaşmak, onu anlamak istiyordu, ama bunun ne kadar zor olduğunu biliyordu. Pamir'in yaşadığı şeyler, onu derinden yaralamıştı, ve bu yaraların izleri hala taze ve kanayan birer yara gibiydi.
Pamir, Ceylan'ın bakışlarını hissederek gözlerini yere indirdi. "Beni yargılayacaksın," diye fısıldadı, sanki kendini savunmak zorundaymış gibi.
Ceylan, yavaşça başını salladı. "Seni yargılamak için burada değilim, Pamir. Sadece seni anlamaya çalışıyorum."
Pamir, Ceylan'ın bu sözleriyle biraz olsun rahatladı, ama yine de içindeki karanlık ona hakim oluyordu. "Bu hayatın bana verdiği tek şey acı," dedi sessizce. "Ama bu acıyla yaşamayı öğrendim."
Ceylan, Pamir'in yanına biraz daha yaklaştı, onu bu karanlıktan çekip çıkarmak istercesine. "Acını paylaşmak zorunda değilsin," dedi nazikçe. "Ama yalnız da değilsin."
Pamir, Ceylan'ın sözleriyle bir an olsun sakinleşti, ama içindeki fırtına hala dinmemişti. Ceylan'a bakarak, "Beni gerçekten anlıyor musun?" diye sordu, gözlerinde umutsuz bir beklentiyle.
Ceylan, Pamir'in gözlerine baktı ve kararlılıkla, "Anlamaya çalışıyorum," dedi. "Ve bu, benim için yeterli." Dedi Pamir.

Loading...
0%