Yeni Üyelik
104.
Bölüm

51. Bölüm

@hamish

Hayatın getirdiği acılar

.

.

.

Pamir gözlerini araladığında, yaşanan her şey zihninde birer birer canlanıyordu. Etrafına bakındığında, Ceylan'ı arabanın koltuğunda iki büklüm uyurken gördü. Ona bir şey sormaya cesareti yoktu, ama içindeki tek soru zihnini kemiriyordu: "Kimi seçtin?" Cevabın, tahmin ettiği gibi olmaması için neler feda edebileceğini düşündü. Eskiden olsa bu gibi şeyler onun için hiç önemli olmazdı, ama şimdi her şey değişmişti. İçindeki insanlık kırıntıları filizlenmiş, birer fidana dönüşmüştü. Artık bu fidanlığı kendi elleriyle yakacak kadar acımasız değildi. Pamir, bir an için her şeyi bir kenara bırakıp bağırmak istedi; küçük bir şans için savaşırdı. Kendisinin de nasıl değiştiğini fark etti. Tüm manyetik alanı alt üst olmuştu. Ama sevginin bazen geri adım atmak olduğunu da biliyordu. Bu yüzden Ceylan’ı, kendi elleriyle Kubilay’a göndermeye karar verdi. Onu önemsiyordu; sadece onun mutlu olmasını istiyordu. Ama bu iki zıt duygu arasında nasıl bir denge kuracağını hiç bilmiyordu. Ceylan'ı deliler gibi seviyordu, ama onun da aynı şekilde sevmesini beklemiyordu. Belki de tüm bu duruma katlanmasının nedeni buydu. O kadar çok seviyordu ki, bu sevgi ikisinin yerine de geçiyordu. Kadının gözlerinin kendisini izlediğini fark etti, Ceylan yavaşça gözlerini aralayarak Pamir'e kocaman bir gülümseme bahşetti.

Pamir, bu gülüş karşısında istemsizce gülümsedi. Az önce kafasında dönen düşünceler bir anda anlamsızlaştı. Kendini, Ceylan'ın yanında, kalbinde, ruhunda ve evinde hissetti.

"Seni görmediğim zamanlarda," dedi Pamir, sesinde yumuşak bir tınıyla, "gözlerini üzerimde hissetmeyi seviyorum."

Ceylan, bu sözlerin ardından Pamir'e daha da yaklaştı. Onların arasında gelişen bu bağ, her şeyden daha derin ve karmaşıktı. Pamir, Ceylan'ı içtenlikle severken, bu sevginin kendisi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladı. Sevgi, bazen bir adım geri atmayı gerektirse de, bu sevginin büyüklüğünü azaltmıyordu. Bu paradoks, Pamir'in içinde bir fırtına gibi esiyordu, ama Ceylan'ın varlığı her şeyi daha anlamlı hale getiriyordu.Pamir'in vücudu, kontrolsüzce Ceylan'ın yakınına çekiliyordu. Onun sıcaklığına daha da yakın olmak istiyordu. Ceylan'ın alnına hafif bir buse kondurdu ve derin bir nefes aldı. Ceylan içinde taşıdığı o anın huzurunu bozmaktan korkarak, "Sana bir şey söyleyeceğim," dedi.

Pamir, bu anı bozmak istemediğini belirten bir homurtuyla cevap verdi, "Hayır, bu anı bozma."Ama Ceylan, söyleyeceklerinin ağırlığına dayanamayarak, "Kubilay evlenme teklifi etti bana," dedi.

Bu sözler, Pamir'i bir hışımla arabadan inmeye zorladı. Ceylan, hemen onun peşinden koştu ve Pamir’in önünü kesti, ellerini açarak onu durdurmaya çalıştı.

"Sana duymak istemediğimi söyledim," dedi Pamir, sesi sertti ama içindeki kırılganlığı da gizleyemiyordu. Onun gözlerinde beliren öfke ve hayal kırıklığı, Ceylan'ı daha da zorladı.

Ama Ceylan, sakin bir şekilde gözlerinin içine bakarak, "Reddettim," dedi.

Pamir, duyduğu bu kelimeyle aniden duraksadı. "Ne?" dedi, ilk başta duyduklarına inanamayarak. "Doğru duydum, değil mi?"

"Evet, reddettim," diye tekrarladı Ceylan, bu sefer daha emin bir ses tonuyla.

Pamir'in yüzünde bir gülümseme belirdi ve içindeki tüm karanlık düşünceler bir anda dağıldı. Ceylan'ı kollarına alarak havaya kaldırdı, sonra onu sevinçle çevirerek döndürmeye başladı. Gözlerindeki parıltı ve yüzündeki sevinç, kalbindeki tüm karanlıkları yok etmişti. Onu bu kadar mutlu eden bu haberle, Ceylan’ın sevgisini tam anlamıyla hissetti.

Pamir, Ceylan'ı yavaşça yere indirirken, gözlerinin içine baktı ve ona en içten haliyle, "Seni seviyorum," dedi.

Ceylan bir anda sessizleşti, yüzündeki gülümseme hafifçe soldu. Pamir’in gözlerinin içine baktı ve nazik bir sesle, "Ben de seni seviyorum, Pamir," dedi. Fakat ardından duraksadı, içindeki karmaşık duyguların ağırlığını hissederek ekledi, "Ama..."

Pamir, onun ne demek istediğini anlarcasına başını hafifçe eğdi. Ceylan’ın yaralarını, acılarını biliyordu. "Benden istediğin cevabı alamayacaksın, Pamir," dedi Ceylan, sesi titriyordu. "Ben çok yaralıyım. Olmaz."

Pamir’in yüzünde hala hafif bir gülümseme vardı. Ona doğru bir adım atarak, "Ben seni sensiz de seviyorum, Ceylan," dedi. Sesindeki sıcaklık ve içtenlik, Ceylan’ın kalbini sıkıştırdı. Pamir, onu sadece sahip olmak için değil, olduğu gibi, tüm yaralarıyla, tüm eksiklikleriyle seviyordu.Ceylan, bu sözlerin ağırlığını hissetti ve gözleri doldu. Pamir’in sevgisi, onun yaralarını iyileştiremeyebilir ama onu olduğu gibi kabul ediyordu. Ceylan, Pamir’in bu samimi sevgisine karşı koyamayacağını biliyordu, ama yine de içinde bir yerlerde, kendi acılarının onu engellediğini hissediyordu.

Bu an, ikisi için de bir dönüm noktasıydı. Pamir, Ceylan’ın yanında olmasa bile onu sevmeye devam edeceğini biliyordu. Ceylan ise, Pamir’in sevgisinin ne kadar derin ve fedakâr olduğunu bir kez daha anlamıştı.

***

Ceylan, Pamir’in bir bacağında huzurla uzanırken, diğer bacağında minik oğlu Uğur, güven dolu bir şekilde başını koymuştu. Odanın sessizliği, anın büyüsünü bozmamak için neredeyse nefes bile almıyor gibiydi. Pamir, Ceylan’ın saçlarını usulca okşarken, Uğur’un minik parmakları Pamir’in kolunu sıkıca kavramıştı, sanki bu anın hiç bitmemesini diliyordu. Uğur'un ince, biraz da tedirgin bir sesi gecenin sessizliğini delip geçti:

"Pamiyyy..." dedi, sesi hafifçe titriyordu, sanki bir korku, bir endişe, belki de kaybetme korkusu, minik yüreğini sıkıştırıyordu.

Pamir, hemen tepki verdi, sesinde hem merak hem de sıcak bir ilgi vardı: "Efendim Uğur?"

Uğur, büyük gözleriyle Pamir’e bakarken, küçük dudakları hafifçe titredi. Bir an sanki ne söyleyeceğini toparlayamamış gibi duraksadı, sonra derin bir nefes alarak yutkundu. Gözleri biraz daha ciddileşti ve cesaretini toplayarak o büyük soruyu sordu:

"Benimle oyun oynamaktan vazgeçmeyeceksin, değil mi?" Sesi, içinde sakladığı bütün o çocukça masumiyetle doluydu. Sanki bu sorunun cevabı, küçük dünyasının dengelerini belirleyecekti. Gözlerinde Pamir’e duyduğu güvenle karışık bir korku vardı; belki bir gün bu mutluluğun sona ereceğinden korkuyordu.

Pamir, Uğur’un bu masumiyetle dolu sorusuna yüreğindeki tüm sevgiyle karşılık verdi. Dudaklarına sıcak bir gülümseme yerleşti, sanki tüm dünyanın yükü bu anın içinde hafiflemişti. Ellerini Uğur’un minik başına götürdü ve saçlarını nazikçe okşadı. "Sen istediğin sürece, beraber hep oynayacağız," dedi, sesi şefkat doluydu. O an, Uğur’un tüm endişeleri silinip gitti, küçük yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Ceylan, oğlunun yüzündeki bu saf mutluluğu izlerken, içi tarifsiz bir huzurla doldu. Pamir’in Uğur’a verdiği güven ve sevgi, Ceylan’ın kalbine dokundu, sanki uzun zamandır aradığı bir parçayı bulmuş gibi hissetti. Pamir’in yanında olmak, onun bu sevgisini ve ilgisini hem kendisi hem de oğlu için hissetmek, Ceylan’ın kalbini sıcacık yaptı. Pamir’in yanında yaşadığı bu anlar, Ceylan için dünyanın en değerli anlarıydı. Uğur’un, Pamir’in kollarında böylesine mutlu olması, Ceylan’ı bir anlığına tüm kaygılarından arındırdı. O anın büyüsü, tüm geçmişin acılarını silip atıyor, sadece o ana odaklanmalarını sağlıyordu.

Ceylan, Pamir’in bu aileye kattığı anlamı bir kez daha fark etti. Pamir’in sevgi dolu bakışları ve Uğur’a olan ilgisi, Ceylan’ın kalbini yumuşatıyor, sanki yıllardır içinde biriken tüm kırgınlıkları, acıları bir bir eritiyordu.

O anda, Ceylan için Pamir’in varlığı, karanlık bir tünelde bir ışık gibi parladı. Bu ışık, belki de onu yeniden hayata bağlayabilecek tek şeydi. Fakat Ceylan, bu ışığa yürümek için henüz hazır olmadığını biliyordu. Yine de Pamir’in yanında, onun sevgisiyle sarmalanmak, ona umut veriyordu. Bu anın ardından gelen sessizlik, ikisinin de birbirine duyduğu derin sevgiyle doluydu.

Ceylan, oğlunun Pamir'le oyun oynarkenki mutlu halini izlerken, bir yandan da yüreği huzurla doluyordu. Ancak telefonuna gelen bildirim bu huzuru bir anda bozdu. Merakla ekrana yöneldi ve gelen videoyu oynatmaya başladı.

Videonun ilk saniyelerinde ekranda siyah bir boşluk vardı. Ardından ürpertici bir kahkaha yankılandı. "Sevgili Ceylan…" diye başlayan alaycı bir ses, aniden Ceylan’ın dikkatini tamamen videoya çekti. Sesin sahibi, Rixton'du. Ceylan'ın kalbi bir anda hızla çarpmaya başladı, içgüdüsel olarak kötü bir şeylerin geleceğini hissediyordu. Videodaki ses, sanki Ceylan’ı delip geçen bir soğuklukla devam etti: "Ve 'Ötekiler.'"

Sesindeki küçümseme ve alaycı ton, Ceylan'ın içini ürpertiyordu.

Ekranda, Rixton'un alaycı bir gülümsemesi belirdi. “Sen kesin diğerlerine de izletirsin,” diye ekledi, gözlerini devire devire. Rixton'un tavrı, Ceylan'ın içinde bir öfke dalgası yükseltirken, neyle karşı karşıya olduğunu tam olarak bilememenin verdiği tedirginlik de büyüyordu. Rixton, sanki her şeyin kontrolü tamamen kendisindeymiş gibi konuşuyordu, bu da Ceylan'ı daha da geriyordu.

“Şimdi siz merak edersiniz ne oluyor,” dedi Rixton, ekranın önünde kamerayı etrafa çevirirken. Ceylan’ın kalbi adeta duracakmış gibi hissetti, nefes alışları hızlandı. Ekranda neyin çıkacağını bilemiyordu ama içindeki kötü his giderek büyüyordu.

“Çok meraklanmanıza gerek yok…” diye devam etti Rixton, kamerayı bir noktada sabitlemeden önce. Ceylan, ekranda neyin belireceğini neredeyse tahmin edebiliyordu, ama yine de görmekten korkuyordu.

“Bakın burada kim var?” Rixton’un sesinde acımasız bir neşe vardı, kamerayı sonunda sabitlediği anda Ceylan’ın tüm vücudu dondu. Ekranda, kollarından tellere asılı bir şekilde Kubilay vardı. Yüzü morarmış, vücudu yorgunluktan ve acıdan sarkmıştı. Bu görüntü, Ceylan’ın kalbine bir bıçak gibi saplandı. Gözleri doldu, ama hala şoktaydı; bu sahnenin gerçek olduğuna inanmak istemiyordu. "Yüzüne kıyamadım, ben de elektrik veriyorum," dedi Rixton, sanki bir zevk alıyormuş gibi. Ceylan, Rixton’un alaycı sözleri ve Kubilay’ın bu acı dolu hali karşısında dehşete kapıldı. İçindeki öfke, korkuyla karışarak yükseldi, adeta onu boğacak kadar büyüktü.

Rixton, kamerayı tekrar kendine çevirdi ve küçümseyen bir bakışla ekledi, “Şimdi diyeceksin sen benim kardeşimsin falan…” Ardından sanki önemsiz bir ayrıntıyı paylaşır gibi soğukkanlılıkla, "Hayır güzelim, hepsi düzmeceydi… Oyunum tıkırında gidiyordu ta ki…" dedi, sonra bir an duraksadı, yüzünde sinsi bir ifade vardı. Rixton’un tavrı, sanki her şeyin kontrolü tamamen onun elindeymiş gibi bir izlenim bırakıyordu.

Kamerayı tekrar Kubilay’a yönelttiğinde, Rixton’un amacı açıktı. "Önemli değil, biraz önceye aldık hamlemizi, amacım küçük Çetinkordu ama babası da iş görür," dedi. Bu sözler, Ceylan’ın kanını dondurdu. Rixton'un planı, sadece Kubilay’ı değil, oğlunu da hedef alıyordu. Bu gerçek, Ceylan’ı adeta felç etti; ne yapacağını bilemez hale geldi.

"Neyse güzelim, sen bunları bir hazmet, benden haber bekle, görevin gelecek," diye sonlandırdı Rixton. Bu son cümle, Ceylan'ın içine bir korku ve çaresizlik dalgası daha getirdi. Telefon ekranı karardıktan sonra, Ceylan elindeki cihazı düşürecekmiş gibi hissetti. İçinde korku, öfke ve çaresizlik birbirine karışmıştı. Bu videoyla birlikte, Rixton’un oyununa bir kez daha çekildiğini fark etti. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu; ama oğlunu ve Kubilay’ı bu cehennemden kurtarmak için bir şeyler yapmalıydı. Ceylan’ın zihni hızla çalışmaya başladı, ne yapacağını bilmiyordu ama bir plan yapmak zorundaydı, hemen…

Loading...
0%