Yeni Üyelik
107.
Bölüm

54. Bölüm

@hamish

Doğru bildiğim yanlışlar

.

.

.

 

Ceylan, telefon elinden kayıp yere düştüğünde sanki dünyası da onunla birlikte parçalanmış gibiydi. Gözleri istemsizce dolarken, zihni videodaki görüntülerle çalkalanıyordu. Kubilay’ın çaresizliği, karşısında gördüğü korku ve acı, ruhunu paramparça etmişti. Daha da kötüsü, yıllarca kardeşi sandığı insanın aslında bir yabancı olmasıydı. Bu gerçek, kalbine bir hançer gibi saplanmıştı. Mantıklı düşünme yetisi yok olmuş, algıları kapanmıştı; sanki etrafında olup biten hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyordu. "Senhora..."

Pamir’in sesi, Ceylan’ın kulağına uzaktan gelen bir uğultu gibi ulaştı. İçinde bulunduğu şok, onu derin bir boşluğa sürüklemişti, ancak Pamir'in elleri omuzlarına dokunduğunda, gerçekliğe geri çekilmişti. Onun güçlü kolları tarafından sarsılınca kendine geldi.Ceylan, gözyaşlarını silmeye bile fırsat bulamadan Pamir'in yüzüne baktı. O an ne düşüneceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Kubilay’ın düştüğü durum ve öğrendiği gerçekler zihnini altüst etmişti, ancak Pamir’in haklı olduğunu biliyordu. Bu ev artık güvenli değildi; burada daha fazla kalmak, tehlikeye davetiye çıkarmak demekti.

“Ceylan, hadi gidelim, bu ev güvenli değil,” dedi Pamir, sesi hem telaşlı hem de koruyucu bir tonda.

Ceylan, ne olduğunu kavradığında hızla Uğur’a doğru adım attı, ama oğlunun kendini geri çekmesiyle durakladı. Uğur’un kaçan bakışları ve geri adımları, Ceylan’ın kalbine bir ağırlık bıraktı. Elleri havada donup kaldı, ne yapacağını bilemeden geriye çekildi. Uğur, güven arayışıyla Pamir’e yöneldi. Pamir, küçük oğlanı kucağına alarak onu rahatlatmaya çalıştı. Hızla hareket ederek evden çıktılar, kaçışın ciddiyeti her bir adımlarına yansıyordu. Arabaya binerlerken, Ceylan titreyen elleriyle telefonunu çıkarıp Engin’e bir mesaj gönderdi. Uğur’u dikkatle arka koltuğa yerleştirdi ve kapıyı kapattı. Pamir, sessiz bir koruyuculukla Ceylan’ın kapısını açtı, bakışlarında hem acele hem de sakinleştirme vardı.

“Çocukları güvenli eve yerleştir,” dedi Pamir kararlılıkla, “Uğur’u Engin’in dediği yere götür.”

Ceylan’ın gözleri ona kilitlendi, endişe ve belirsizlik arasında.“Pamir, sen ne yapacaksın?” diye sordu, sesindeki titreme kaygısını ele veriyordu.

Pamir’in bakışları sertleşti, ama sesindeki şefkat eksilmedi. “Ceylan, önce çocukların güvenliği,” dedi. “Haberleşiriz.”

Ceylan, bir an daha ona bakıp gözlerindeki kararlılığı hissetti. Sonra başını hafifçe salladı ve direksiyonun başına geçti. Pamir kapıyı kapattı, arabayı hızla uzaklaştırırken Ceylan’ın aklında tek bir şey vardı: Çocukların güvenliği sağlanana kadar hiçbir şeyden emin olamazdı.

Pamir kapıyı kapattıktan sonra, arabanın hızla uzaklaşmasını izledi. Yavaşça derin bir nefes aldı, içinde biriken gerilimi hissetti. Ceylan ve Uğur’un güvenliği, Kubilay’ın durumu, ardı ardına gelen tehditler... Her şey pamuk ipliğine bağlıydı ve bu iplik her an kopacak gibiydi. Dışarıda, karanlığın içinde, şehrin uğultusu etrafında yankılanıyordu, ama Pamir’in kafasının içi çok daha yüksek seslerle doluydu. Cebinden telefonunu çıkardı, birkaç saniye ekrana baktı. Karşısındaki kadından nefret ediyordu, ama şu an ona ihtiyacı vardı. Düşünceleri arasında kaybolmamak için derin bir nefes aldı ve numarayı tuşladı.

Telefon birkaç kez çaldıktan sonra tanıdık, alaycı bir ses yankılandı.

"Beni mi özledin, Santos?"

Pamir gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Azad’ın o küçümseyici tavrını her zaman nefretle karşılamıştı. Ama şimdi bu oyunda birbirlerine mecburdular.

"Komiser, telefon kayıtları, mobese görüntüleri ve bir aracın en son konumu lazım." Pamir'in sesi soğuktu, kısa ve net konuşuyordu. Fazladan bir kelime bile söylemeyecekti.

"Oldu, başka emriniz? Krallık mı istersiniz yoksa?" Azad’ın sesindeki alay belirgindi. Pamir’in sinir uçlarına dokunmayı sevdiği her halinden belliydi.

"Azad, uzatmayacağım. Karşılığında istediğin bilgiye ulaşacaksın." Pamir, ses tonunu hiç değiştirmeden konuştu. Soğukkanlıydı, ama içeride bir yerlerde sabrının sonuna geldiğini hissediyordu.

Telefonun diğer ucundan bir anlık sessizlik geldi. Sadece Azad’ın nefes alış verişi duyuluyordu, sanki durumu tartıyor, Pamir’in ne kadar ciddi olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Tamam," dedi sonunda. "Kimin telefonu ve aracın plakası ne?"

"Mesaj atacağım."

Telefonu kapattığında, Azad’ın isteksizce kabul ettiği iş birliğinin bir sonraki aşamasına geçileceğini biliyordu. Ama bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini de... Telefonunu cebine koydu, etrafına baktı. Gecenin karanlığı her şeyi yutuyordu, şehrin derinlerinde saklı olan sırlar da dâhil. Bir adım ileri attı, gözlerini etrafında hızla gezdirdi. Bir anlığına bulunduğu yerin sessizliği rahatsız edici bir huzur gibiydi. Telefon tekrar eline düştüğünde, aceleyle açıp mesaj yazmaya başladı. Parmakları hızlıca ekran üzerinde kayıyordu.

"Numara: 0502… Plaka: 34ABC…."

Mesajı yolladıktan sonra, telefonu tekrar cebine koydu. Pamir ellerini cebine sokarak yürümeye başladı. İçinde hafif bir tedirginlik, adımlarında ise kararlılık vardı. Zihni sürekli bir plan yapıyor, her ihtimali değerlendiriyordu. Azad güvenilir biri değildi, ama şu anki durumda ona ihtiyacı vardı. O, işini hallederken Pamir de boş durmayacaktı.

Pamir, zamanın hızla daraldığını hissediyordu. Kaybedecek bir saniye bile yoktu. Arabaya bindi ve tam gaza basmak üzereyken yan kapının açılmasıyla irkildi. Başını çevirip koltuğa oturan Emir’le göz göze geldi. Emir’in bakışları sakin olsa da, içinde gizli bir telaş vardı.

Pamir, dişlerini sıkarak sordu, "Ne işin var burada?"

Emir, dik bir şekilde oturarak hafifçe omuz silkti. "Bana bakma öyle. Ayşe'yi evine bırakıp dönüyordum. Tam kapıya vuracaktım ki Engin'den mesaj geldi."

Pamir, içindeki siniri bastırarak arabayı çalıştırdı. Motorun sesi, aralarındaki gerilimi bir an için bozmuş olsa da, ortam garip bir sessizlikle doldu. Her ikisi de, düşüncelerinin ağırlığı altında eziliyor gibiydi.

Sessizliği bozan ilk şey Emir’in telefonunun çalması oldu. Telefonun tiz sesi, arabanın içinde yankılandı ve Emir hızla cevapladı.

"Buyur Emre abi." Emir’in sesi soğukkanlıydı ama bir şeylerin değişmek üzere olduğunu hissediyordu.

Bir süre sessizlik oldu, Emre’nin karşıdan gelen talimatlarını dinledi. Pamir, göz ucuyla Emir'e bakıyor, konuşmanın içeriğini anlamaya çalışıyordu.

"Şu an yanındayım." Emir bir an Pamir'e baktı ve sonra gözlerini tekrar yola çevirdi.

"Tamam, geliyoruz."

Telefonu kapattıktan sonra Pamir’in bekleyen bakışlarını fark etti. Pamir, gözlerini kısarak, "Ne oldu? Hadi söyle," dercesine adama baktı.

Emir, derin bir nefes alıp omuzlarını gerdi. "Plan için toplanma yerine gidiyoruz." dedi, sesi biraz daha ciddi bir tona bürünmüştü.

Pamir, gözlerini yoldan ayırmadan başını salladı. "Ondan önce bir yere uğramamız gerek," dedi, sesi kararlı ve sakindi, ama içindeki fırtına her an patlamaya hazırdı.

Emir telefonu cebine koyarken soğuk akşam havasını derin bir nefesle içine çekti. Gökyüzü kararmış, etrafı saran şehir ışıkları caddeleri soluk bir turuncuya boyamıştı. Pamir, direksiyonu sertçe kırıp aniden karakolun önüne yanaştığında, Emir neye şaşıracağını bilemedi. Ne zaman geldiklerini mi, yoksa Pamir’in onları bir karakola getirdiğine mi? Pamir’in bu ani hareketi, ortamın gerilimini iyice arttırmıştı. Emir, kafasındaki sorularla Pamir’e baktı ama adam çoktan kapıyı açıp arabadan inmişti.

"Beni bekle, iki dakikaya dönerim." Pamir, kendinden emin bir şekilde konuştu ve içeriye doğru yürümeye başladı.

Karakolun kapısından girerken, polis memurlarının dikkatini çekti. Metal dedektöründen geçtiğinde cihazın ötmeye başlamasıyla geri adım attı ve silahını hiçbir şey olmamış gibi masaya bıraktı. Polisler hemen tetikteydi; elleri silahlarına gitti. Fakat Pamir hiç umursamadan, doğrudan Azad'ın odasına doğru ilerledi.

Kapıyı sertçe açtı ve odanın içine dalarken bir kadın polis, ona sert bir şekilde çıkıştı: "Sen kimsin de..."

Kadın, karşısındaki kişinin kim olduğunu fark ettiğinde bir an duraksadı. Pamir, bakışlarını kadının üzerinden hızla geçirdi, zamanı yoktu.

"Hadi hemen istediklerimi ver."

Azad, masanın altındaki zarfı çıkardı ve Pamir’e uzattı. Tam zarfı alacakken, kadın bir anda hareketlendi ve Pamir’in bileğine kelepçeyi taktı. Pamir, şaşkınlıkla bileğindeki soğuk metalin sıkılığını hissederken, gözlerini kadına dikti.

Pamir, hayatında nadiren hissettiği şaşkınlığı yaşıyordu. Bileğine takılan kelepçeye bakarken kaşları çatıldı. Gözleri hızla kadından Azad'a kaydı. Bu hamle, vücudundaki tüm kasları gerdi, tüyleri diken diken oldu. İçindeki öfke yavaşça yükselirken derin bir nefes aldı, ama o an ne kadar sinirlendiğini gizleyemiyordu. Sinirlendiği her seferde olduğu gibi, aksanı belirginleşmeye başladı.

"Bu yaptığın büyük bir hata, Azad." Sesi sert ve tehditkârdı, her kelimenin sonuna vurgulu bir tokat gibi iniyordu.

Pamir, kelepçeli elini hafifçe sallayarak kadına dik dik baktı. Gözlerindeki öfke, bu saçma duruma karşı sabrının sınırlarında olduğunu gösteriyordu. Komiserin oyunu karşısında dayanamaz hale gelmişti.

"Komiser, istediğimi vermek yerine bu nedir?" diye sordu, sesi kontrolünü kaybetmeye başladığını hissettirecek kadar gergindi.

Kadın, sanki derin düşüncelere dalmış gibi yaparak bir an durakladı. "Şimdi o görüntülerde benim istediğim kişi var. 'Tülin'. Eğer ki onu koruyacak bir şey planlıyorsanız..." diye devam etti, sesinde alaycı bir ton vardı. Pamir'in kaşları çatıldı, dudakları hafif aralandı. Bu saçmalık gittikçe artıyordu. Kadının söylediklerini sindirmeye çalıştı, ama duyduklarına inanmakta zorlanıyordu. "Ne yani, Tülin'i yakalayamadığınız yetmiyor, bir de Kubilay'ın kaçırılmasında rolü olduğunu mu söylüyorsun? O da yetmiyormuş gibi bizim Tülin'i koruduğumuzu mu düşünüyorsun?" dedi, alaycı bir kahkahayı zor tutarak. "Hah... cidden."

Pamir, kadın şaşkınlıkla cebinden anahtarı çıkarıp kelepçeleri çözmeye başladığında gözlerini ondan ayırmadı. Kadın kelepçeleri açarken kelimeleri ağzında yuvarlıyordu, sesindeki tereddüt belirgindi.

"Ben öyle bir şey demedim..." diye mırıldandı kadın, sanki kendini toparlamaya çalışıyormuş gibi.

Pamir’in sabrı tükenmişti. "Komiser, şimdi belgeleri veriyor musun?" diye sordu, sesine hafif bir tehdit tonu ekleyerek.

Kadın kelepçeleri çözdükten sonra masanın altındaki zarfı ona uzattı. Ancak hemen ardından bir şart öne sürdü: "Bir şartım var. Ben de geleceğim, Tülin'i bana teslim edeceksin."

Pamir, birkaç saniye düşündü. Gözlerini kadının yüzüne dikip soğukkanlı bir şekilde konuştu: "Tülin umrumda değil. Bana Rixton lazım, bağlantılarını bulmalıyım."

Kadın, Pamir’in söylediklerini sindirmeye çalışırken, durumu daha da karmaşık hale getiriyordu. Yüzündeki düşünceli ifade, kafasında dönüp duran soruları gösteriyordu. Pamir, bu düşünceleri bir an önce dağıtmak istercesine boğazını temizledi.

"Hadi çıkalım. Yolda ayrıntısıyla anlatırım."

Kadın, hala kafasında olayları tartarken, bir an duraksadı ve ardından Pamir’in peşine düştü. Karakolun kapısına yöneldiklerinde, dışarıda onları bekleyen polis memurları silahlarını doğrultmuştu. Komiserin bir el hareketiyle, hepsi birden silahlarını indirdi.

Pamir, başını hafifçe sağa sola sallayarak sessiz bir şekilde çıkışa doğru yürüdü. Masada duran silahını alıp beline yerleştirirken, polis memurlarının fısıldaşmaları arasında karakolu terk ettiler. Azad’ın kararlı adımları, geride kalan belirsizliklere rağmen net bir yol çiziyordu.

Pamir, "Bekle arabamı alayım.." dedikten sonra aniden durdu. Kadına dönerek, "Tek bir arabayla gidiyoruz, seni kendi inime sokacağım ve bu kesinlikle senin arabanla olmayacak," dedi. Kadın, bu tavra sinirlenerek kendini telkin etmeye çalıştı, soğukkanlılığını korumak zorundaydı. Ön koltuk dolu olduğundan arka kapıyı açarak oturdu. Pamir ise aracı çalıştırıp yola koyuldu. Emir, kadının kim olduğuna dair en ufak bir merak hissetmiyordu. Uzun zamandır her şey o kadar umursamaz bir şekilde ilerlemişti ki merak duygusu tamamen kaybolmuştu.

Yolda, Pamir, Kubilay'ın kaçırılma süreci hakkında kadınla bilgi alışverişinde bulunurken, kadın da Tülin hakkındaki bilgilerini paylaşıyordu. İkili arasında geçen bu kısa ama bilgi dolu konuşma, araçtaki gerilimi artırıyordu.Bir süre sonra, etrafındaki ağaçların yoğunlaştığı ve ışığın azalmasıyla kararan ormanlık alana girdiler. Pamir ve Emir araçtan indiklerinde, Azad da araçtan inmek zorunda hissetti ve peşlerinden yürüdü.

Kısa bir yürüyüşün ardından, ağaçların arasında gizli bir kulübe belirdi. Üçü birden kulübenin kapısını açıp içeriye girdiler. İçeriye adım atan Azad, iç mekanın düzenini görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Kulübe, bir askeri üssü andırıyordu; duvarlar silahlarla kaplıydı ve her köşede mühimmat stoklanmıştı.Ortada, ahşaptan yapılmış büyük bir masa vardı. Masanın etrafında, Ceylan başta olmak üzere Engin, Emre ve diğer birkaç kişi duruyordu. Masanın etrafında düzenli bir şekilde sıralanmış olan bu kişiler, kulübenin diğer köşelerinde ise 50-100 arasında adam bulunuyordu. Her biri dikkatle etrafa bakıyor, gelenlerin gelişine odaklanmıştı. Ortamda askeri bir disiplin hakimken, içerideki insanlar arasında bir gerilim havası vardı. Ceylan, odanın ortasında duran büyük masanın etrafında sessiz bir hareketlilik hâkimken, Azad’a doğru adımlarını sıklaştırdı. Kadın, kıvrımlı saçlarının her bir telini zarif bir şekilde hareket ettirerek, Azad’ın karşısına geçti. Odanın duvarlarından yansıyan soğuk ışık, Ceylan’ın yüzündeki kararlı ifadeyi aydınlatıyordu. Azad, Ceylan’ın bu yaklaşan adımlarını dikkatle izliyor, kadın liderin kendisine nasıl yaklaşacağını merak ediyordu. Ceylan, Azad’ın karşısına geldiğinde, yüzünde bir an için beliren hafif bir gülümseme, içten bir teşekkür ifadesi taşıyordu. Ancak, kendini bu durumda tamamen ifadesiz tutmak yerine, sadece başını hafifçe eğdi. Sessizlik içinde, Azad’ın güçlü ve cesur duruşunu takdir ettiğini belirten bir bakışla kadına yöneldi. Bu sessiz selamlaşma, sözcüklerin ötesinde, duygularını ifade ediyordu. Azad, Ceylan’ın bu sessiz teşekkürünü kabul ederken, gözlerinde hafif bir yumuşama belirdi. Kafasını eğdi ve Ceylan’a bu anı karşılamanın yorgunluğunu ve saygısını gösterdi. Pamir, Ceylan’ın yanında yerini aldı ve Emir, Emre ve Engin’in yanına geçti, birden bire odanın merkezinde bir sessizlik hâkimi oldu. Azad, Ceylan'ın sözleri üzerine kendine güvenen bir tavır sergileyerek yanıtladı. Ancak içindeki ürpertiyi gizlemekte zorlanıyordu; Tülin’in durumu hakkında neler sakladığından emindi, ama şu an ne söyleyeceğini kestiremiyordu.

"Öncelikle, Tülin’i bana teslim edeceksiniz," dedi Azad, kararlı bir ses tonuyla.

Ceylan, gözlerini sıkıca yumarak derin bir nefes aldı. Anlaşılan, Tülin'in durumu hakkında net bir çözüm bulamamıştı.

"Bunu daha önce hallettik sanıyordum," dedi Ceylan, sinirli bir şekilde.

Azad, Ceylan'ın gözlerindeki öfkeyi fark ederek kendinden emin bir şekilde kafasını salladı. "Emin olmak istedim," dedi, soğukkanlı bir tavırla.

Ceylan, Azad’ın bu net tavrını değerlendirdi. İçindeki öfkeyi bastırarak, hem kendini hem de diğerlerini kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Azad’ın, Tülin’i getirme konusundaki isteği bir kenara bırakılırken, aralarındaki anlaşmazlığın daha derinlere indiği ortadaydı. Şimdi, tüm odakları, Azad’ın sakladığı bilgilerin ne olabileceğini ortaya çıkarmak için bir araya gelecekti.

Ceylan, yerine geçerken Azad da masanın yanına yaklaşıp konuşmaya başlıyor. Ceylan’ın kararlı bakışları altında, Azad kendini daha da zorlayarak bilgi vermeye odaklanıyor.

"İstihbaratıma göre," diyor Azad, "Tülin ve Kubilay arasında bir telefon görüşmesi oldu. Ardından Kubilay, Tülin’in belirttiği yere doğru hareket etti; yani Şili'ye doğru yola çıktı."

Emre, bu bilgiyi duyduğunda derin bir nefes vererek huzursuz bir şekilde masanın kenarına yaslanıyor.

"Bu kısımları zaten biliyoruz," diye belirtiyor Emre, sinirli bir şekilde.

Ceylan, Emre’nin ağzını kapatması için elini havaya kaldırıyor ve tüm dikkatlerini Azad’a yönlendiriyor. Emre, Ceylan’ın işaretiyle bir anda susuyor ve masanın diğer tarafında beklemeye başlıyor.

"Sen devam et Azad," diyor Ceylan, sesi kararlı ve soğuk.

Azad, kendini biraz daha yorgun ve kaybolmuş hissederek devam ediyor. İçinde bulunduğu durumun karmaşıklığına rağmen, yapması gerekeni biliyor ve her anın, kendisi ve diğerleri için kritik olduğunu kabul ediyor. O an, Azad’ın içindeki çalkantılar, dışarıdan gelen baskılarla birleşerek ona daha karmaşık bir tablo sunuyor. Kafasında ise "Ben nereye düştüm böyle?" düşüncesi dönüp duruyor. Azad, kendini bir nebze rahatlamış hissederek açıklamalarına devam ediyor.

"Tülin'e ait depoları taradığımızda, merkezden uzak bir depo bulduk. Baktığımızda kimse yoktu. Ardından telefon sinyalinin tamamen kesilmediğini fark ettim. Hemen baskın yapmak için müdürün yanına gittim... Büyük birinin kuyruğuna basmışım, askıya alındım. Bu kişinin siz olduğunu düşündüm doğal olarak. Pamir'in Tülin'i kurtarmaya çalıştığını..." Pamir, Azad’ın açıklamalarını dinlerken küçük bir kıkırdama kaçırıyor. "Düşünmüştüm... Her neyse."

Emir, merakla öne atılarak, "Sinyal yeri dedin, neresi?" diye soruyor. Bu soru, odadaki herkesin aklındaki soruyu dile getiriyor.

Azad derin bir nefes alarak, "Yer, eski gemicilerin orada," diyor.

Azad, "Bunun bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Kubilay'ın yerini değiştirenler araç ve telefonunu kullanıyor. Bu normal mi?" Dedi.

Ceylan, bir an için Azad’a tatmin edici bir şekilde gülümsüyor. "Tabiki değil, bu tuzak düşmemiz için yapılıyor o halde bizde tuzağa düşeriz. Ceylan Emir'e işaret veriyor. Emir, Ceylan’ın işaretini alarak bilgisayarının başına geçiyor. Hızla kodları yazmaya başlıyor ve sistemleri tarıyor. Her bir tuşa basışı, odadaki gerilimi arttırıyor. Ceylan, Emir’in işine odaklanmasını izlerken, bir yandan da düşünceleriyle yüzleşiyor. Bu kadar karmaşık bir tuzağa düşmemek için ne yapmaları gerektiğine dair stratejilerini belirlemeye çalışıyor. Arka planda, herkesin sinirleri gerilirken, Ceylan’ın yüzü kararlı bir ifadeye bürünüyor. Emir, hızla klavye üzerinde parmaklarını hareket ettirirken, Ceylan’ın dikkatle odanın ortasında serili olan krokiye odaklandığını görebiliyoruz. Kroki, olası hareket noktalarını ve stratejik bölgeleri belirten ayrıntılı bir plan içeriyor. Ceylan, dikkatli bir şekilde herkesin ne yapması gerektiğini açıklıyor.

"Komiser hanım, bana numaran lazım," diyor Emir. Ceylan, Emir’in sisteme giriş yapmak için numarayı sormadığını fark ettiğinde, bir an şaşkınlık yaşıyor. Ancak, çabuk toparlanarak, "13382229," şeklinde numarayı veriyor. Emir, numarayı hızla tuşlarına giriyor.

"İşte oldu," diye mırıldanıyor Emir. Bilgisayar ekranında aniden açılan bilgiler, planın bir parçası olarak Ceylan ve diğerlerinin gözleri önüne seriliyor. Bu esnada, büyük ekranın üzerine bir kroki yayılıyor. Kroki, detaylı bir şekilde çeşitli noktaları ve olası hareket güzergahlarını gösteriyor. Ceylan, krokiden faydalanarak her bir kişinin görevini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Herkes dikkatle dinliyor; Pamir’in bu kadar uysal ve sessiz kalması, Azad'ın gözünden kaçmıyor. İlk defa Pamir'i bu kadar uysal görüyor. Ceylan’ın sesindeki kararlılık, planın ciddiyetini ve gerekliliğini yansıtıyor. Herkes, verilen talimatları dikkatle aklına not alıyor ve kimse sesini çıkarmadan, Ceylan’ın liderliğinde ilerlemeye hazırlanıyor.

Loading...
0%