@hamish
|
Aile güçtür. . . .
Ceylan, gözlerini yavaşça araladı. İlk olarak Kubilay’ın yüzünü gördü; endişe ve kırgınlıkla doluydu. Ardından yanındaki Pamir’e döndü, gözlerinde bir umut ışığı vardı. İki adam arasında sıkışmış hissettiği o an, içindeki karmaşayı daha da derinleştirdi. Yavaşça yataktan kalktılar, ayakları halıya değdiğinde odanın sıcaklığı onları sarhoş etti. Pamir, Ceylan’a destek olmak için yanına yaklaştı, gözleri güvenle doluydu. Kubilay, ikilinin hareketlerini dikkatle izleyerek takip etmeye başladı, içindeki kıskançlık ve öfke bir türlü yatışmıyordu.Ceylan, yan odaya doğru adım atarken, kalbinde bir huzursuzluk vardı. Pamir, onun yanındayken her şeyin daha kolay olduğunu hissediyordu. Ancak Kubilay’ın varlığı, bu huzurun üzerine karanlık bir gölge gibi düşüyordu. Yavaş ama kararlı adımlarla yan odaya ilerlediler, Ceylan’ın aklında ne olacağına dair sorular uçuşuyordu. Kapıyı açtıklarında, içeri giren ışık odanın her köşesini aydınlattı. Ceylan’ın kalbi, iki adamın arasında daha da hızla atmaya başladı; ikisi de onun için her şeydi, ama hangisinin yanında daha fazla kalmak istediğini artık biliyordu. Kubilay, Ceylan’ın sözleriyle sarsıldı. İçindeki öfke ve kıskançlık, yerini derin bir hayal kırıklığına bıraktı. “Beni seviyor musun?” diye sordu, sesi boğuk çıkıyordu. Ceylan, gözlerini ondan ayırmadan sakin bir şekilde yanıtladı. Bu cümle, Kubilay’ın içine bir bıçak gibi saplandı. “Çiğdem seni sevilmek için mükemmel olmaya inandırdı… Sende beni. Kubilay, insanları birbirine bağlayan zincirler değil, duygular olmalı," dedi Ceylan, gülümsemeyi zorlayarak. Kubilay, kaşlarını çatıp, “Ama ben seni seviyorum, bu his bana ait,” dedi kararlılıkla. “Beni seviyor musun?”, diye tekrarladı. Ceylan derin bir nefes alarak, “Artık değil,” diye yanıtladı. Gözleri, Kubilay’ın sert bakışlarıyla buluştu. Kubilay, bu sözleri duyduğunda başı döndü. Pamir’in yanında duruşu, onu daha da tahrik ediyordu. “Senin için savaşmam gerekse de yaparım.” dedi, sesi titrek ve kararlıydı. Ceylan, “Bu bir savaş değil, Kubilay. Bu bir seçim,” diye yanıtladı. Kubilay, bu sözlerin altında ezilirken, Ceylan’ın duruşundaki kararlılığı fark etti. İçindeki kıskançlık ve acı, yeniden ortaya çıkmaya başladı. “Ama ben seni bırakmam,” dedi, sesi titrek ama kararlıydı. Ceylan'ın Pamir'i tercih etmesi, Kubilay’ın içindeki kıskançlığı alevlendirdi. "Yani, onu tercih ediyorsun?" diye sordu, sesi boğuk çıkıyordu. Ceylan, “Bu bir tercih değil, bir gerçek,” dedi, kararlılıkla yineledi. İkisi arasında bir mesafe vardı, ama her şey değişmişti. Artık Ceylan, kendi özgürlüğünü arıyordu. Kubilay, öfkeyle Pamir'e doğru fırladı. Yumruklarını sıkarak saldırdı, Ceylan çığlık atarak araya girmeye çalıştı ama başaramadı. "Bırak! Ne yapıyorsun?" dedi, gözleri panik içinde. Kubilay, Pamir'e dönerken, "Bizim ruhlarımız birbirine karışık, ayırmak istesen hangi parça hangimizin bilemezsin!" diye bağırdı. Sesindeki çığlık, odanın duvarlarını sarstı. Kubilay, sert bir şekilde karşılık verdi, "Bana aşık olduğunu biliyorsun, sırf sana hayır diyemiyor diye zaafını kullanıyorsun." Yumruk yumruğa giriştikleri kavga, odanın içini bir savaş alanına dönüştürdü. Pamir, bir yumruğun etkisiyle yere düşerken, kanlı dişleriyle gülümseyerek, "Sana hayır dedi ama," dedi. Bu sözler, Kubilay'ın öfkesini daha da körükledi. Ceylan, çaresiz bir şekilde iki adamı ayırmaya çalıştı, ama bu savaşta kaybeden sadece kendisi oluyordu. Gözleri dolmuştu, ikisinin de birbirine zarar vermesine dayanamıyordu. "Yeter! Bu böyle devam edemez!" diye haykırdı, ama sesi boğulmuştu. "Kubilay, yeter!" dedi Ceylan, sesindeki çaresizlikle. "Ben senin karanlığında kaybolmuşken, Pamir beni kendi ışığında aradı." Bu sözler, Kubilay'ın öfkesini dindiremedi; aksine daha da derinleşen bir acı hissetmesine neden oldu. Gözleri, Ceylan'ın bakışlarında yalnızlık ve umut karışımını gördü. Pamir, Ceylan'ın yanında durarak, "Onun karanlığında yaşamaktan vazgeçtin," dedi, yavaşça Kubilay'a yaklaşarak. "Bu artık senin savaşın değil." Ceylan, ikisinin de birbirlerine zarar vermesini istemiyordu. İçindeki sevgi ve sadakat arasında kalmıştı. "Beni seviyorsan, bunu durdurmalısın," diye ekledi, gözleriyle Kubilay'a yalvardı. O an, üçü de nehrin kenarında durduklarını, akıntının onları sürükleyip gideceğini fark etti. Her biri, kendi yollarında kaybolmuştu. Kubilay yıkılmış bir halde arkasını döndü ve odadan çıktı. Ceylan'ın gözünden bir an için yaş süzüldü; içindeki boşluk, derin bir acıyla doluyordu. Pamir, Ceylan'ı bir anda kucağına aldı, onu sıkıca sararak acılarını paylaşmak istercesine. Ceylan, başını Pamir'in omzuna gömdü, derin bir nefes alarak, "Özür dilerim," dedi. Pamir, ona nazikçe saçlarını okşadı ve dudaklarını kafasının üstüne koyarak, "Şşşş, Senhora," diye fısıldadı. "Biten bir yolculuk için yas tutmak en doğal şeydir." Ceylan, Pamir’in sıcaklığında kayboldu. İçindeki karmaşa bir nebze olsun hafifledi; belki de bu an, kaybettiği her şeyin ardından yeni bir başlangıcın habercisiydi. Pamir, ona güven ve sevgi dolu bir sığınak sunarken, Ceylan da hayatın belirsizlikleri arasında yol almayı öğreniyordu. *** Dünyanın en güçlü kelimesi "aile"dir. İnsana ilham verir, yaşamına heves olur. Aile, birinin en derin umutlarını besler, düşlerini yeşertir. Aile, güçtür; diğer tüm vasıfların arasında en gereklisidir. Sevme gücünü verir insana, zor zamanlarda dayanma azmi aşılar. Sert rüzgârlar estikçe, aile bağları daha da güçlenir. Hiçbir fırtına bu bağı dağıtamaz. Aile, yalnızca kan bağlarıyla değil, paylaşılan anılarla ve dayanışmayla oluşur. Birlikte gülüp birlikte ağlanır; her sevinç, her acı, paylaşıldıkça hafifler.Aile, yalnızca bir kelime değil, aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. Tabletiyle ilgilenirken çevresinde ne olduğuyla ilgilenmiyor. Bir süre sonra arabasının durmasıyla hızla arabadan iniyor. Beş gün olmuştu onları görmeyeli oğlunu ve Ceylan'ı deli gibi özlüyordu. Şuan yaptığı bencillik mi yoksa değil mi kestiremiyor kafasında. Hızla kapıya doğru koşuyor, sabırsızca zile basıyor. Kapının açılmasıyla karşısında Nurten Hanım'a gülümseyerek içeri giriyor. Küçük oğlunun odasında olduğunu tahmin ederek merdivenleri ikişer üçer çıkıyor. Kapıyı açarken, Ceylan’ın ve Uğur’un huzur içinde uyuduklarını görmek kalbini ısıttı. Oğluna dikkatlice yaklaşarak, Ceylan’a bir öpücük kondurdu. Kadın gözlerini hafifçe araladı, uyku mahmurluğu yavaşça geçerken, odanın huzur dolu atmosferinde kendini buldu. Kubilay, Uğur’un yanından ayrılarak Ceylan’la birlikte çalışma odasına yöneldi. Ceylan kapıyı aralık bıraktı, içeri girdiğinde merakla ona bakıyordu. "Sen napıyorsun?" diye sordu, sesi yavaşça odanın sessizliğinde yankılandı. Ceylan, Kubilay'ın sözleri üzerine içindeki korkunun büyüdüğünü hissetti. "Bunun içinde ne var bilmiyorum. Tek bildiğim oğlumuzla ilgili olması," dedi Kubilay, sesi endişeyle titriyordu. Ceylan’ın kaşları yukarı havalandı, gözlerindeki merak karışımı korku belirdi. "Uğur ile alakası ne?" diye sordu, sesindeki sarsıntıyı gizleyemedi. Kubilay, ellerini saçlarına geçirerek düşüncelere daldı. "Yaralarının nasıl oluştuğuyla ilgili..." dedi, kelimeleri zorlukla çıkarırken. O an, Ceylan’ın gözleri dolmaya başladı. Korku ve çaresizlik, kalbindeki yükle birleşerek dizlerinde kuvvet kalmadı. Kendini yere bıraktı, sanki dünya altından kaymış gibiydi. "Ben… ben bunu izleyemem," dedi, sesi hıçkırıklarla doluydu. "Oğlumun bu kadar acı içinde görmem yetmiyor mu?" Kubilay, Ceylan’ın duygularını anladı. Hızla yanına gidip, onu destekleyerek kaldırdı. "Ceylan, bunu yapmalıyız. Uğur’un başına gelenleri anlamak için buna ihtiyacımız var," diye fısıldadı. Ceylan, ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya başladı. "Ama onun acısını izlemek… bu benim için dayanılmaz." Kubilay, Ceylan’ın başını avuçlarının arasına alarak gözlerine daha da yaklaştı. "Biliyorum, ama Uğur için güçlü olmalıyız. Bu, onun güvenliğini sağlamak için gerekli. Birlikte bu yükü taşımak zorundayız." Ceylan dizlerine vurmaya başladı. "Oğlumun bu halini gördükçe kahrolurken, bir de o adamın oğluma acı çektirdiğini izletmen…" Her bir vuruş, içindeki acıyı dışa vuruyordu. Kendini daha da vurmaya devam etti; ciğerini çıkarırcasına vuruyordu. "Acı çekiyorum Kubilay. Nasıl baş edeceğiz bununla?" Kolları düşen Ceylan’ın umutları paramparça olmuştu, gözleri dolmuştu. "Kubilay, çek silahı vur beni daha az canım yanar," dedi, sesi hıçkırıklarla dolup taşıyordu. "Bu görüntüleri izlemek sadece acıyı artırır. O acıları tekrar yaşamaktan başka ne verecek bize?" Kubilay, Ceylan'ın başını iki elininin arasına alarak derin bir nefes aldı. Gözleri kararmıştı; umutsuzluk göğsüne batıyordu. "Oğlumuzun kalbinde yara var, Uğur her seferinde kanatacak," dedi, sesi titrek ama kararlıydı. "Bizim yapmamız gereken o yaraya pansuman olmak." Kubilay, Ceylan'ın gözyaşlarına kayıtsız kalamaz. Onu avuçlarıyla sıkıca tutarak, acısını hissettiğini hissettirmek için daha da yaklaşıyor. "Biliyorum, Mes. Ama bu acı, oğlumuzun geleceği için gerekli. Birlikte güçlenmeliyiz." Ceylan, çaresizlikle başını iki yana sallıyor. "Ama ben bunu kaldıramam, Kubilay. O görüntüler... O acılar... Uğur’un çektiği her şey..." Kubilay, kadının kollarını bırakmadan derin bir nefes alıyor. "Uğur’un iyiliği için yapmalıyız. Acımızı paylaşmalıyız. Bu sadece onun için değil, kendimiz için de. Yeniden doğması için savaşmalıyız. Beraber bu yola çıkacağız. Ve ona hayatını geri vereceğiz." Ceylan, gözlerini kapatıp derin bir nefes alıyor. "Ama ben bu acıyla yüzleşmekten korkuyorum," diyor titrek bir sesle. "Oğlumun yaşadığı her şey beni parçalayacak gibi." Kubilay, ona yakınlaşıp avuçlarını Ceylan’ın yanaklarına koyuyor. "Korku, bizi durduramaz. Uğur’un iyiliği için bu savaşı vermeliyiz. Onun için güçlü olmalıyız." Ceylan, Kubilay’ın gözlerindeki kararlılığı görüyor. "Ama nasıl? Nasıl dayanırım ben buna?" "Birlikte dayanacağız," diyor Kubilay. "Aile olmak, acılarımızı paylaşmak demektir. Biz onun yanındayız. Seninle, oğlumuza yeniden hayat vermek için savaşıyoruz. "Ben o kadar güçlü degilim." Ceylan'ın sesi fısıltılı çıkmıştı. Kubilay kafasını sağ sola sallıyor. "Yapma şunu Ceylan yapma.. Oğlum babasının hayatının sonucunu yaşıyor görmüyor musun?" Küçük bir odada, duvarlardaki fotoğraflar geçmişin izlerini taşırken, kadın derin bir iç çekti. Gözleri yaşla dolu, ama içinde bir kararlılık barındırıyordu. "Ben yaşadıklarımızı değiştirmek istiyorum ama değişmeyecek biliyorum," dedi, sesi titrek ama netti. Adam, kadının sözleriyle sarsılarak bir iki adım geri gitti. Odanın karanlığı içinde duraksadı, düşünceleri karmakarışık. Bir süre sessizlik, havayı ağırlaştırdı. Kadının gözyaşları yanaklarından süzülürken, aniden bir gülümseme belirdi yüzünde. Ağlarken gülmeye başlaması, içindeki çatışmanın dışavurumuydu. Elleriyle göz yaşlarını silerken, "Tüm Portekiz benim ama oğluma hayatını veremiyorum," dedi. Flash belleği masanın üzerinde duran laptopun USB portuna yerleştirdi. Ekranda beliren dosya simgeleri, kalbinde bir kaygı yarattı. "İzleyelim şu görüntüleri, Ceylan," dedi adam, sesi kararlıydı. "Sen izlemezsen bile ben izleyeceğim. İstersen gidebilirsin. Ben oğlumu bir daha kaybetmek istemiyorum." Ceylan, adamın kararlılığını görünce derin bir nefes aldı. Yavaşça laptopun başına geçti ve duraklayan videonun oynat tuşuna bastı. Ekranda beliren görüntüler, zamanın akışını durdurmuş gibi görünüyordu. "Beraber atlatacağız," dedi adam, gözleri ekrana odaklanmışken. "Oğlumuza hayatını geri vereceğiz." Sözleri, odanın sessizliğinde yankılandı. Ceylan, gözlerini sıkıca kapattı ama ardından açtı. Korkuyla karışık bir umut içinde, birlikte bu zorlu yola girmeye hazırdı. Video başladığında Ceylan’ın gözleri doldu ve daha da şiddetli ağlamaya başladı. Koskoca Kubilay Çetinkor’un yıkılışına şahit oluyorlardı; o da sadece bir babaydı, gözyaşlarıyla karışan çaresizlik, her karede daha belirgin hale geliyordu. Ceylan, bu sahnelere daha fazla katlanamayarak kafasını adamın göğsüne yasladı. Küçük bedeni, adamın kocaman bedeni karşısında daha da küçülmüştü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. O sırada kapının gıcırtı sesi yankılandı. Kubilay arkasını döndüğünde, bembeyaz olan oğluyla karşılaştı. Hızla videoyu dondurdu. Ceylan, ne olduğunu anladığında oğlunun yanına koştu ama uzanırken elini geri çekti; sanki ona dokunmak, yaşananların ağırlığını daha da artıracaktı. Kubilay, oğlunun kollarından tutarak ona destek olmaya çalıştı. Uğur’un nefesi darlanmaya başladı, yüzü kızarmaya başladı. Ceylan, adamın ellerini oğlunun üzerinden çekti. O an, Kubilay'ın dudağından bir kelime koptu. "Santosss... nerdesin?" Nefes nefese içeri giren Pamir, ne olduğunu anlamaya çalışarak hemen Uğur'un yanına çöktü, küçük çocuk ona kollarını doladı. Kubilay ve Ceylan derin bir nefes aldılar; rahatlama hissi kısa sürdü. Küçük beden, Pamir’in kucağına düştü. |
0% |