Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm

@hamish

Önemli olan tek an "şimdi"

.

.

.


Her şeye yeniden başlamak mümkün değildi. İstese de mümkün değildi. Nerede bıraktığını unuttuğuna göre, sadece devam edecekti Ceylan. Öyle de yaptı. Şu anda İstanbul'daydı. Artık kendi şirketini alabilirdi. Uzaktan tüm işleri takip edip online devam etmişti ama artık dönme vakti gelmişti. Bu üç yıl boyunca önce hamile olduğunu öğrendi, ailesi yanarak vefat etti. Tam anlamıyla felaketti. Başta korkup her şeyden vazgeçmişti, yok olmak istese de annelik duygusu ağır bastı. Bebeği ona kendini iyileştirme gücü verdi. Bu süreç boyunca hep yanında oldu amcası, destek oldu. Aralarında sadece iki yaş vardı. Bu da onları iyi bir ikili yapıyordu. Aralarında hep bir metafor olarak kalacaktı, yaş meselesi.

Yan tarafına baktığında amcası ve küçük oğlu çok güzel gözüküyordu. Oğlu Uğur, küçük elleriyle amcasının sakallarını yoluyordu. Engin gülümseyerek yeğenine bakarken, Ceylan’ın içi huzurla doldu.

"Engin! Bugün Nurten anne gelecek. Uğurumu bir tek ona emanet edebilirim. Başlama zamanı geldi." dedi Ceylan, kararlılıkla. Engin ağzını açmıştı ki içeri Nurten Hanım girdi. Ceylan'ın kucağında olan Uğur'u aldı.

"Ne zaman geldiniz Nurten Hanım, duymadık," dedi Engin, şaşkınlıkla.

Nurten Hanım, Ceylan’ın kucağındaki Uğur’a sevgiyle sarılırken, "Bu benim yavrumum yavrusu... Sen ne de güzel bakıyorsun boncuk gözlüm," dedi. Bir yandan bebeği seviyor bir yandan cevap veriyordu, "Geldim, ellerimi yıkadım, aşağı indim. Hiç sesimi duymadınız."

Ceylan gülümseyerek, "Nurten anne, çocuk benim olmasa kıskanacağım," dedi. Nurten Hanım, Ceylan’a sarıldı.

"Karanfil kokulum, ne de özlemişim seni," dedi.

Engin ayağa kalktı, "Bu gidişle holdinge gidemeyeceğiz. Akşam gelince özlem giderirsiniz," dedi, hafif bir gülümsemeyle.

Ceylan, Nurten Hanım’ın güven verici kollarına emanet etti ve Nurten Hanım’ın yanağından kocaman bir öpücük kondurdu. “Nurten anne, ben şimdi hazırlanayım,” dedi ve odasına geçti. Dolabını açtı ve önce siyah iç çamaşırlarını giydi. Aynada vücuduna bakarken elini sezaryen izine götürdü. Normal doğum yapmayı planlamıştı ama bebeği ona sürpriz yaparak erken gelmiş acil ameliyata alınmak zorunda kalmıştı. Daha fazla oyalanmak istemedi, amcası aşağıda bekliyordu ve her an vazgeçebilirdi. Siyah büstiyer ve dizin bir karış altına uzanan kalem etek giydi. Makyaj masasına geçti, koyu göz makyajı kahverengi gözlerini öne çıkardı ve kırmızı rujla görünümünü tamamladı. Eskiden sarı olan saçlarına baktı. Kendisi, Kubilay'ın en çok sevdiği sarı saçlarını siyaha boyamıştı. Siyah saçlar ona daha güçlü bir his veriyordu. Saçlarına şekillendirici sürerek geriye doğru salık bıraktı. Kalpli gümüş bileklik ve gümüş kalpli sarkan küpelerini taktı. Parlak yakalı siyah ceketini ve çantasını alıp aşağıya indi. Engin de üzerini değiştirmiş, özel dikim siyah slim fit takımını giymiş ve orijinal olduğunu belli eden saatini takmıştı. Ellerdeki dövmeler daha da belirgin olmuştu.

“Amca, biz seni nasıl evlendireceğiz?” dedi Ceylan, gülümseyerek. Engin de gülümsemeyle karşılık verdi. Ceylan amca diyorsa, o konuda asla ciddi olmadığını bilirdi. Ceylan, Nurten Hanım’ın kucağında olan oğlunu öpüp kokladı. Yanağı ruj olan oğlunun elini, yanağındaki ruju silerken tuttu.

“Nurten anne, ben süt sağdım, dolapta. Zaten doktor ek gıdalar tüketsin dedi. Süt yeter yetmezse beni ararsın, hemen gelirim,” dedi Ceylan.

Nurten Hanım dayanamayarak, “Kızım, ben senin yaşın kadar çocuk büyüttüm. Hadi, Engin oğlum, gidin siz,” dedi.

Engin, Ceylan’ı arkasından indirerek salondan beraber ayrıldılar. Dışarıda duran Range Rover’ın sürücü koltuğuna Engin geçerken, Ceylan da yanında yerini aldı. Şirket çok uzak değildi; on dakikada varmışlardı.

Ceylan, Çetinkor Holding binasına adım attığında, devasa harflerle yazılmış olan "ÇETİNKOR HOLDİNG" tabelası gözlerine çarptı. İçinde bir an için eski anıların ağırlığını hissetse de, kararlılıkla içeriye girdi. Geniş merdivenleri hızla çıkarken, her adımında daha da güçlendiğini hissediyordu. Binanın soğuk mermerleri ve modern dekorasyonu, onun zihnindeki hedefe doğru odaklanmasını sağlıyordu.

Toplantı odasına girmeden önce, lavaboya yöneldi.

"Engin ben lavaboya gideceğim, sen toplantı odasına geçebilirsin."

Engin Ceylan'ın sözlerine karşılık sadece başını salladı.

Stilettolarının topuklarının çıkardığı sesle koridoru bitirdi. Kadınlar tuvaleti logosuna dikkat ederek içeri girdi. Çantasından kırmızı rujunu çıkarıp dudaklarının üzerinden geçti. Eğilip ellerini yıkayacaktı ki kapının kilitlenmesini duydu. Aynaya bakınca görmek istediği son kişiyi gördü. Üç yıl, adamdan hiçbir şey götürmemişti; tüm ihtişamıyla karşısında duruyordu. Mavi gözleri gibi mavi takımıyla uyumu muazzamdı.

Tam oradaydı, arkasındaydı. O kadar yakındı ki nefesini boynunda hissedebiliyordu.

"Benden kaçtın, Mes," dedi Kubilay. "Kimsin?" diye fısıldadı.

Onu duymuştu. "Ceylan Altınsoy," diye bağırdı. Döndü ve “Ve hiçbir yere kaçmadım,” dedi.

"Olamazsın. Benim Ceylan’ım korkak değil," dedi adam.

Kadın ve adam, anın içinde takılı kaldılar.

Ceylan, karşılaşmayı böyle düşünmemişti. Onu hazırlıksız yakalayan bu an, içinde bir anlık bir tereddüt yarattı. Ama hızla toparlandı, gözlerindeki kararlılığı yeniden buldu. "Benim olanı almaya geldim," dedi, sesi güçlü ve kararlıydı.

Kubilay histerik bir kahkaha attı, sesi lavabonun soğuk duvarlarında yankılandı. "Hep böyle hayalperesttin," dedi, alay dolu bir bakışla Ceylan’a bakarak. Yüzündeki ifade, kendine olan aşırı güveni yansıtıyordu.

Ceylan, dudaklarını kıvırarak hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Psikolojik hilelerinin üzerimde etkisi sıfır," dedi, sesi soğuk ama bir o kadar da güçlüydü. Kubilay’ın alaycı tavrına karşı, içinde daha da güçlenen bir kararlılık hissetti. Bu yüzleşme, onun için bir dönüm noktasıydı. Kendi gücünü ve kararlılığını yeniden hissettiği bu an, onun için önemliydi.

Kubilay, Ceylan’ın bu kararlı ve güçlü tavrının karşısında bir an için durakladı. Onun bu kadar güçlü ve kararlı olmasını beklemiyordu. Ama kendini hızla toparladı, yüzündeki alaycı ifade yeniden yerine oturdu. "Göreceğiz, Mes," dedi, sesi artık daha soğuk ve hesapçıydı.

"Unutmadan, siyah yakışmış, Mes," dedi Kubilay. Kadını ne halde bıraktığından habersiz bir şekilde, lavabodan çıktı.

Ceylan, birkaç saniye yerinden kıpırdayamadı. Kubilay’ın sözleri ve varlığı, kalbinde ve zihninde yankılanıyordu. Derin bir nefes alarak kendini topladı, yüzünü yıkadı ve toplantı odasına doğru adım attı. Peşinden Kubilay’ın geldiğini hissedebiliyordu.

Toplantı odasına girdiğinde, odada Kubilay ve kendisinden başka, Kubilay'ın sağ kolu ve avukatı Faruk, ve kendi avukatı Gülfem vardı. Altınsoy Holding'in ayrılmasıyla ilgili hukuki süreçler hakkında konuşacaklardı. Ceylan, kararlı adımlarla masaya ilerledi ve sandalyesine oturdu. Kubilay, onun karşısına geçti.

Ceylan ve Kubilay, birbirlerine baktıklarında, ilk karşılaşmalarının anıları gözlerinin önüne geldi. Eğer tesadüf onları karşılaştırmasaydı, birbirlerinden habersiz yaşayıp gideceklerdi. Tanışmaları, Ceylan’ın üniversitesinde düzenlenen bir sempozyumda gerçekleşmişti. Kubilay, o zamanlar yeni adını duyurmaya başlayan genç bir girişimci olarak oradaydı. Yanında sadık dostu ve sağ kolu Faruk duruyordu. Ceylan ise, sahnedeki konuşmacıyı yerin dibine sokmaya kararlı bir öğrenci olarak katılmıştı sempozyuma.

Henüz yirmi iki yaşında olan ve kariyer basamaklarını hızla tırmanan Kubilay, onun için ideal bir hedefti. Ceylan, iktisat kavramları üzerine sorduğu sorularla Kubilay’ı köşeye sıkıştırdı. Verdiği cevapları sığ bularak, onu acımasızca eleştirdi. Kubilay gibi yeni yetmelerin yeterli bilgi birikimine sahip olmadan girişim yapmasının, iyi bir reklam çalışmasıyla bir yerlere geldiklerinden bahsetti. Bireysel konular ya da genel geçer toplumsal olaylar üzerine çalıştıklarını, asla evrensel konulara dokunamadıklarını söyledi. O konuştukça, sahnedeki adamın alnında boncuk boncuk terler belirmeye başladı. Ceylan, onun egosunu zedelemişti ama aynı zamanda kadına hayran kalmıştı. Uzun zaman sonra, bir kadına karşı böyle hissetmişti.

Kubillay, gittiği her yerde övülmeye alışkındı, yerilmeye değil. Ceylan’ın sesi, o kadar güçlü ve kendisinden emindi ki, ne söylese karşısındaki adamın sesini bastırıyordu. Kubilay, söylediklerine mantıklı bir cevap bulamıyordu. Hazır cevaplığı, yardımına koştu. “Bir gün sizin de beğenebileceğiniz kadar iyi bir girişimci olmayı çok isterim. Sizinle bir akşam yemeğine çıkmayı ise daha çok isterim,” deyiverdi. Bu teklif, tüm salonu, hatta Ceylan’ı bile kahkahaya boğdu. Ancak, bu kahkahalar, onların arasında bir bağın başlangıcı oldu. Ceylan, Kubilay’ın cesaretine ve özgüvenine hayran kalmıştı. Kubilay ise, bu güçlü ve kendinden emin kadını daha yakından tanımak için sabırsızlanıyordu.

Toplantı odasında kadın, tüm zarifliği ile adamın karşısındaydı. İkisi de birbirlerinin gözlerine bakmaya devam ediyor, adeta bir göz kaçırmama oyunu oynuyorlardı. İkisinin maziye yolculuğu derin sessizliğe yol açmıştı. Sessizlik, dakikalar geçtikçe işkence gibi olmaya başladı. İkisinin de ruhunda eksik bir şeyler vardı. Adamın bildiği tek şey, kadının ışığında oğluyla ömrünü geçirmekti. Kadın ise adamın temiz olduğundan emin olmak istiyordu. Birbirlerinin hayatına giremeyen ama çıkmayı da beceremeyen iki insandılar.

Faruk, bu savaşa son veren olmuştu. "İki taraf da biliyor ki bugün şirketler arası sözleşme bitiyor. Biz de tarafımız olarak sözleşmede değişiklik olmadan aynen devam edilmesi taraftarıyız," dedi.

Gülfem boğazını temizledi. "Biz ise farklı düşünüyoruz. Artık tamamen ayrılma zamanı geldi," dedi. Engin şaşırmış gibi durmuyordu; tam beklediği hamleyi yapmıştı.

Kubilay, bu beklenmedik gelişme karşısında afallamıştı. İş onun için en değerli şeydi ve şu anda ortaklık biterse, yeni AVM için yapılacak büyük ihaleye hazırlanmaları gerekecekti.

Kubilay ayağa kalktı. "Bizi Ceylan Hanımla yalnız bırakır mısınız?" dedi. Sesi ricadan çok emredici bir tondaydı. Faruk ve hemen odayı terk etti. Gülfem Ceylan'dan onay alarak odadan ayrıldı. Engin ise Ceylan'ın uzun süre yüzüne baktı. Onun güvende olacağından emin olduktan sonra ayağa kalktı ve Kubilay'ın omzuna çarparak odayı terk etti. Adamla kadın odada baş başa kaldılar.

"Aklınca bana ders veriyorsun, değil mi? Sen kaybedeceklerini hiç düşündün mü? Bu şirket ben olmazsam hayatta kalır mı sanıyorsun?" dedi Kubilay.

Ceylan, sakince oturduğu yerden kalktı. "Öyle bir düşüncem yok Kubilay Bey. Biliyorsunuz ki tüm ihaleleri biz hazırlarken sadece %23 pay alıyorduk. Tek başımıza ihaleye girersek zararlı çıkan biz olmuyoruz. Bu şirketin başında ben varken, sizin şirketlerinize ihtiyacımız yok," dedi.

"Bunu yapamazsın," dedi Kubilay. Kendi dediğine bile inanmamıştı. Karşısındaki kadının kendinden çok emin olduğunu görebiliyordu. Bunu yapabileceğini biliyordu. Kendi yetiştirmişti kadını. Bilerek mi tam sözleşmenin bittiği gün geldi diye düşündü.

Kadın, adamın üzerine doğru yürüdü. Kubilay, kadını dikkatlice izliyordu; ne yapacağını merak ediyordu. Daha da yaklaştı kadın, masadan anlaşmayı alarak adamın gözlerinin önünde yırttı.

Kubilay'ın kaşları çatıldı, boynundaki damarlar daha da belirginleşti. Sesi buz gibi çıktı. "Bana meydan okuduğun için pişman olacaksın, Ceylan Altınsoy," dedi.

Ceylan korkusuzca adamın yüzüne bakıyordu. Öyle hissetmese de, öyleymiş gibi gösteriyordu. "Göreceğiz, Kubilay Çetinkor, göreceğiz," dedi.

Sessiz bir savaşın ortasında, gözleri birbirine kilitli halde duruyorlardı. Ceylan'ın kalbi hızla çarparken, Kubilay'ın yüzündeki gerginlik daha da belirginleşti. Bu, onların arasında bitmeyen bir mücadelenin sadece bir parçasıydı.


Loading...
0%