Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@hamish

Sana tutsakmışım gibi davrandım.

.

.

.

Ceylan, yatak odasında başını arkaya yaslamış, gözleri kapalıydı. Bu haline gülsün mü, ağlasın mı karar veremiyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, zira kendini bu duruma sokan, kendisinden başkası değildi. Dolayısıyla farklı bir şey yapamazdı. "Şimdi ne yapacağım ben? Vazgeçsem mi?" diye içinden geçirirken, garip bir duyguya kapıldı. Kafasını sağa sola salladı; bu kadar oyunu boşuna oynamamıştı. Kafasındaki bu düşüncelerle odadan çıktı ve Engin'in çalışma odasına doğru ilerledi. Kapıyı çalarak içeri girdi. Engin, elindeki dosyayı bırakıp Ceylan'a baktı.

"İhaleye iki hafta kaldı ve toplantının üzerinden iki hafta geçti. Artık hamle yapmanın tam zamanı," dedi Ceylan.

Ceylan kafasını aşağı yukarı sallayarak devam etti. "Sen Faruk'u ara Engin, her zamanki gizli hattan, Kubilay şüphelenmesin. O halleder zaten. Bizim teklifi söyle, biraz para kaybettirelim milyarderimize," dedi.

Engin ayağa kalkarak Ceylan'ın yanına yürüdü. "Bundan emin misin? Direkt ihaleyi kazanabiliriz, bunu biliyorsun," dedi.

Ceylan kendinden emin bir sesle, "Bu ihalede açılan AVM heyelan bölgesinde. Eğer kazanırsak boş yatırım yapmış olacağız. Şimdi ise ona büyük bir parayla ihaleyi kazandıracağız, böylelikle kazandığını sandığı anda kaybedecek," dedi.

Engin şaşırarak, "Ben incelediğimde projede öyle bir şey gözükmüyordu," dedi. Ceylan, masada duran kağıtlar arasından proje haritasını masaya serdi ve eliyle AVM yapılacağı bölgeyi işaret etti. Çok dikkatli incelenmediği sürece görülmeyecek gibiydi. Engin'in yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. "Bu güzel haber üzerine bir akşam yemeğine çıkarız, değil mi?" dedi.

Ceylan gülümseyerek, "Tamam, o zaman ben hem hazırlanayım hem de Uğur'u hazırlayayım. Ona da değişiklik olur," deyip odadan ayrıldı.

Engin, masasının arkasında asılı duran tablonun arkasındaki gizli bölmede bulunan kasayı açtı. İçinden sadece gizli görüşmeler için kullandığı telefonu çıkardı. Faruk'un numarasını aradı. İlk çalmada açmıştı. "Dinliyorum," dedi Faruk.

"Teklif miktarını '65 Milyon Dolar' olarak öğrenmesini, şüphe etmemesini de sağla. Ceylan, senin halledebileceğini söyledi," dedi Engin. Faruk, anlayacağını anlamış, telefonu kapatmıştı. Uzun konuşmalar her zaman dikkat çekerdi.

Engin telefonu eski yerine yerleştirdi. Odasına girdiğinde sağ tarafta duran ikili koltuğun üzerine rastgele attığı ceketini eline alıp odadan ayrıldı. Merdivenlerden inen Ceylan'ı gördü. Siyah diz altı, vücudunu saran askılı elbise ve vazgeçilmezlerinden olan bej stilettoları giymişti. Saçını sıkı at kuyruğu yapmıştı. Kucağında küçük oğlu vardı, siyah takım elbise giydirmiş, çok güzel gözüküyorlardı. Ceylan merdivenlerden inerken aklında tek bir soru vardı: Uğur'u Kubilay'a söylese mi? Baba olmaya hazır değildi; gerçi baba olmuştu, sadece haberi yoktu. Ceylan'ın bilmediği şey ise, Kubilay zaten biliyordu. Engin'in belini tutmasıyla derin düşüncelerden sıyrıldı.

Engin gülümseyerek Ceylan'ın gözlerine baktı. "Oğlunu ve seni görmek beni mutlu ediyor, Ceylan. Ne kadar güçlü ve güzel olduğunuzu unutmayın," dedi. Ceylan, gözlerinde beliren minnettarlıkla Engin'in elini sıktı. Engin, siyah takım elbisesinin içinde karizmatik şekilde, yeğenine ve Ceylan'a baktı.

"Benim Uğur'um aynı amcasına çekmiş. Bu ne yakışıklılık, bu ne endam," dedi Ceylan, oğluna hayranlıkla bakarak.

Uğur bunu anlamış gibi gülüyor Engin'in sakallarını çekiyordu. Engin normalde kirli sakal kullanırken, küçük bebeğin sakallarına olan zaafını görünce artık sakallarını uzatmaya başlamıştı.

Üçü birlikte arabaya doğru yürürken, her şeyin yolunda gideceğini umuyorlardı.

Yol boyunca sessizliğin hakim olduğu arabada, Ceylan içindeki kararlılığı hissetti. Engin'in desteği ve Uğur'un varlığı ona güç veriyordu. Kubilay'a karşı oynadığı bu oyunu kazanacak ve ailesinin güvenliği için en doğru kararı verecekti. Ya da sadece öyle zannediyordu. Bu düşüncelerle, İstanbul'un ışıklı sokaklarında ilerlediler. Minik oğlu arabada uyumaya bayılıyordu.

Ceylan, arka koltukta uyuyan bebeğini dikiz aynasından kontrol etti. Oğlunu uyandırmamaya özen göstererek fısıldadı, "Nereye götürüyorsun bakalım bizi?"

Engin hafifçe gülümsedi. "Boğazın karşısına yeni bir restoran açılmış, hem sakin bir yer," dedi. Akşam trafiğine yakalanmışlardı. Araba adeta kanı gibi ilerliyordu. Ne Ceylan ne Engin bir şey söyledi; ikisi de bebeği uyandırmak istemiyordu. Bir saat geçmiş ve sonunda şık restorana varmışlardı.

Engin, arabanın anahtarını valeye verdi, Uğur'u kucağına alarak restorana girdi. Restoranda kibar bir kadın onları karşıladı ve boğaz manzaralı yerlerini gösterdi. Engin, Ceylan'ın belinden tutarak masaya yönlendirdi. Uğur'u bebek koltuğuna oturtturdu, uyku mahmuru gözlerle etrafı izliyordu. Engin, Ceylan'ın sandalyesini çekti.

"Mersi," diyerek karşılık verdi Ceylan. Engin, karşı sandalyeye oturdu. Boğazın parıltılı suları ve gecenin ışıltıları eşliğinde, Ceylan ve Engin birbirlerine bakarak gülümsediler. Hemen ardından garson güler yüzle sipariş almaya geldi.

Engin, menüyü hızlıca gözden geçirip gülümseyerek, "Somon ve palamut, bir de su," dedi ve ardından Ceylan'a döndü, "Siz ne istersiniz?"

Ceylan, tatlı bir tebessümle, "Ben de aynısından istiyorum ancak içeceğim elma suyu olsun, lütfen alkolsüz," dedi. Garson, siparişleri aldıktan sonra nazikçe masadan uzaklaştı.

Ceylan'ın keyfi yerindeydi, ama aklı Kubilay'la olan çekişmelerindeydi. Sessizliği bozan ise gelen yemeklerin kokusu oldu.

Garson, somon ve palamutu özenle masaya yerleştirirken, Ceylan ve Engin sessizce birbirlerine bakıyordu. İkisi de yemekten önce kısa bir an için manzaranın tadını çıkardı. Boğaz'ın muhteşem manzarası, ışıkların suya yansıması ve hafif esen rüzgar, ortamı daha da büyüleyici hale getiriyordu.

Yemekler servis edildikten sonra, hoş sohbet ve kahkahalar eşliğinde yemeklerini yediler. Bazen Uğur huysuzlaşıyor, bazen de ikisi birbirlerine takılıyorlardı. Güzel bir yemek sonrasında tatlılar masaya geldi. Tatlılarını yerken Ceylan'ın telefonu çaldı. Numara kayıtlı değildi.

Telefonu açıp kulağına götürdü. "Alo, Ceylo benim, Faruk. Biliyorum seni asla aramamam gerekiyordu ama bu önemli. Kubilay yanınıza geliyor, peşinize adam takmış. Beş dakikaya orada olur," dedi.

Ceylan hızla ayağa kalktı. Telaşla Engin'e döndü. "Engin, hemen Uğur'u götür buradan. Kubilay geliyor, zamanımız yok. Eve gelince anlatırım," dedi.

Engin hiç sorgulamadan ayağa kalktı. Küçük yeğenini alıp masadan uzaklaştı. Ceylan ise titreyen ellerine rağmen sakin görünmeye çalışarak sandalyesine geri oturdu. Tam o sırada Kubilay, yüzünde kararlı bir ifadeyle masaya oturdu.

Ceylan, adamı meraklı gözlerle süzerken tatlısını karıştırmaya devam ediyordu. İlk konuşan Ceylan oldu. "Hangi rüzgar attı seni buralara?" diye sordu.

Kubilay, ciddiyetini koruyarak, "Duydum ki yeni bir mekan açılmış. Yemek yiyelim, bilirsin insanlar yemek yer," dedi.

Ceylan alaycı bir gülümsemeyle, "Sen balık sevmezsin ki," dedi.

Kubilay'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Kadın, adamı ezbere biliyordu.

Kubilay kısık bir sesle, "Beni bıraktığını sanıyorsun ama her şeyim sen olmuşsun," dedi.

Ceylan, yüzünü Kubilay'ın yüzüne yaklaştırarak, nefesi adamın yüzüne çarparken, "Şimdi beni tekrar et. 'Sevildiğimden emin olduğum tek kalbi kaybettim.' İtiraf et hadi," dedi. Ardından sesi yükselip, "İtiraf et!" diye bağırdı.

Küçümseyen bakışlarıyla adamı masada bıraktı. Kubilay, artık emin olmuştu; o ihaleyi alacak, Altınsoy Holding'i bitirecek ve kadını kendine mahkum edecekti. Bu düşüncelerle hızlı adımlarla restauranttan çıktı. Kapıda bekleyen şoför hemen arabanın kapısını açtı. Kubilay hızlıca arabaya bindi ve şoföre, "Eve gidiyoruz," dedi.

Şoför, tek kelime etmeden arabayı sürdü. Kubilay, Ceylan'ın zevkiyle döşenmiş eve girdiğinde, tüm korumalar saygı duruşuna geçti. Evin içine adımını atar atmaz tüm eşyalar ona "Sevildiğimden emin olduğum tek kalbi kaybettim," diye bağırıyordu. Başı dönmeye başladı. "Hadi itiraf et," diye beyninde yankılanıyordu. Tüm eşyaları kırmaya başladı, vazoları yere attı, sandalyeleri duvara fırlattı. İçindeki öfke soğumuyordu. Cebinden zorla çıkardığı ilacı ağzına atıp yuttu. İlaç etkisini gösterecek olacak ki sakinleşmişti.

Yorulduğunu hissettiğinde nefes nefese kendi çalışma odasına çıktı. Ceketini çıkarıp koltuğa fırlattı. Başı zonkluyordu. Önemsizce Altınsoy Holding'teki köstebeğini aradı. "Bana hemen teklifi öğrendiğini söyle," diye kükredi.

Telefondan gelen cılız ses, "Öğrendim efendim, 65 milyon dolar," dedi. Kubilay'ın yüzü gülüyordu. Bu kadar yüksek teklif verdiklerine göre, kadını büyük bir hayal kırıklığına uğratacaktı. İhale gününde kadının yüzünü görmek için sabırsızlanıyordu. Kubilay, Ceylan'a kendisiyle oyun oynanamayacağını göstermek istiyordu. Ancak bilmiyordu ki, kendi oyununa düşmüştü.


Loading...
0%