@hamish
|
Asıl kaybeden... . . . İhale sonuçları açıklanacaktı. Salon, büyük bir şeridin altından on kenarla birbirlerinden ayrılan bölümlerden oluşuyordu. Mozaik yazıların süslediği duvarlar, her biri farklı kompozisyonlar taşıyan panolar biçimindeki yüzeyleri sınırlıyordu. Beş şirket temsilcileri için ayrı ayrı masalar hazırlanmıştı. Her masa, zarif bir şekilde süslenmiş, üstlerinde şirketlerin isimleri yazılıydı. Ceylan, kendisi için ayrılan masaya çoktan oturmuştu. Üzerinde beyaz, zarif bir bluz ve siyah kalem etek vardı. Uzun, koyu saçları düzgün bir şekilde toplanmış, yüzünde ise ciddi bir ifade hakimdi. Elleri masanın üzerinde, hafifçe birbirine kenetlenmiş haldeydi. Kalbi hızla çarpıyordu, ancak dışarıdan belli etmemek için tüm soğukkanlılığıyla bekliyordu. Salonun diğer ucunda, sonucu açıklayacak olan adam kürsüye çıkmak üzereydi. Tam o sırada, kapıda Kubilay gözüktü. Mavi gözlerinde düşünceli bir ifade vardı. Şapkasının altından fırlayan saçları dik dik ve dağınıktı, sanki uzun bir gecenin ardından aceleyle hazırlanmış gibiydi. Siyah bir takım elbise giymişti, kravatı biraz gevşemiş, yüzünde yorgun ama kararlı bir ifade vardı. Kadın kendini berbat hissediyordu; onu görene kadar iyiydi. Ceylan, Kubilay’ı görünce kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Elleri terlemeye başlamıştı. Sonucu direkt duymak istemediğine karar verdi, çünkü eğer beklediği gibi olmazsa hissettiği hayal kırıklığını gizleyemeyecekti. Gözlerini bir anlığına kapattı, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Kürsüdeki adam konuşmaya başladı. Sesinde bir ciddiyet ve önem vardı, kelimeleri dikkatle seçiyordu. "Bayanlar ve baylar, değerli misafirler," diye başladı. "Bugün burada, önemli bir ihalenin sonucunu açıklamak üzere toplandık." Ceylan, konuşmayı dikkatle dinlemeye çalışsa da düşünceleri Kubilay’ın üzerinde yoğunlaşmıştı. Kubilay'ın yürüyüşü kendinden emin, bakışları ise sertti. Masasına doğru ilerlerken etrafa göz gezdirdi, yüzündeki ifade sabitti. Kadın, onun bu haline bakarken içinde bir huzursuzluk hissetti. Kubilay'ın, ihale sonuçlarına olan güveni ve kendinden emin tavrı, Ceylan'ı daha da geriyordu. Kürsüdeki adam devam etti: "İhale süreci boyunca yapılan değerlendirmeler ve teklifler sonucunda, en uygun teklifin sahibi olan şirketi açıklamak üzere buradayım." Adamın gözleri, salonda oturan herkesin üzerinde gezindi. Ceylan'ın kalbi neredeyse göğsünden çıkacakmış gibi atıyordu. Ellerini daha sıkı kenetledi, derin bir nefes aldı. Bir an için gözlerini Kubilay’a çevirdi. Kubilay da gözlerini ona dikmiş, sanki zihninden geçenleri okuyormuş gibi bakıyordu. O an, her şey durmuş gibiydi. Ceylan, derin bir nefes aldı ve yavaşça ayağa kalktı. Bu savaşın henüz bitmediğini, sadece bir raundu kazandığını biliyordu. Kubilay’ın yüzündeki kararlılıkla, bir sonraki hamlesini daha dikkatli yapması gerektiğinin farkındaydı. Ama şimdilik, zaferin tadını çıkarmanın zamanıydı. Engin'e dönüp, "Ben biraz hava almaya çıkıyorum, açıklandığında haber verirsin," dedi. Engin, küçük yeğeninin gergin olduğunu biliyordu ve kafasıyla onayladı. Ceylan başta dışarıya çıkmayı düşünse de gelirken gördüğü teras aklına geldi. Lüks binanın terasına yöneldi. Güneşin altında göz kamaştırıcı pırıltılarla yanan deniz, ta uzaklarda açıklı koyulu gölgelere bürünen Kız Kulesi'ne uzanıyordu. Soğuk hava tenine değince biraz rahatlamıştı. Çok gergindi; ihalenin sonucu çok önemliydi. Elini alnına dayayıp arkasına döndüğünde, Kubilay'ın gülümsemesiyle karşılaştı. Kubilay bir adım öne yürüyüp kollarını Ceylan'ın beline sardı. Kadının sırtını göğsüne dayadı, burnunu kızın boynuna dayayarak, "Çok güzel kokuyorsun," diye mırıldandı. Kadın duymamıştı. Kontrol güç demekti, ama adam gittikçe kontrolünü kaybediyordu. Oysa buraya gelirken böyle düşünmemişti. Ne için geldiğini hatırlayınca kendini geri çekti. Ceylan ne yapacağını şaşırdı, adamdan böyle bir hamle beklemiyordu. Kubilay, sanki bir dakika önce kadına yaklaşan o değilmiş gibi, soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Kaybettiğini duymak zor geldi anlaşılan," dedi. Ceylan şaşırmıştı, buna rağmen gözlerini Kubilay'ın gözlerine dikerek, "Kendi çapında oyunlar oynayarak beni yeneceğini düşünüyorsun ama kazanamayacaksın," dedi. Güneşin altında altın gibi parlayan saçları, hafif esen rüzgarla dalgalanıyordu. Gözlerinde kararlılığın yanı sıra bir hüzün vardı. Kubilay, bu kadının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha fark etti. Ceylan, dudaklarında acı bir tebessümle kahverengi gözlerini Kubilay'ın mavileriyle buluşturdu. Kubilay, Ceylan'ın sözleri karşısında bir an duraksadı. Sonra gözlerindeki kararlılığı artırarak, "Bu daha başlangıç, Ceylan. Sana ne kadar ileri gidebileceğimi göstereceğim," dedi. Sesinde soğuk bir tehdit vardı. Kadının adamdan öğrendiği en muazzam şey tepkisiz kalabilmekti. Bu sefer şaşırma sırası adama geçmişti. Onlar birbirlerine baktığında, Kubilay Ceylan'ın içini görmüyordu. Ceylan anlatsa, "Her şey canımı acıtıyor," dese bile, Kubilay sadece bir insana cehennem sıcaktır dediğinde hayal edebildiği kadar anlardı. Sadece kadın hakkında her şeyi bildiğini sanıyordu. Telefonun çalmasıyla Kubilay arkasını döndü, cebinden telefonunu çıkarıp kulağına götürdü. Telefonda konuşan kişi her ne diyorsa, adamın tüm neşesi yerine gelmişti. Telefonu kapatıp kadına geri döndü. "Ben kazandım, bu kadar, oyun bitti," dedi. Ceylan kahkaha attı, adam yemi yutmuştu. Adam, kadına delirmişçesine bakıyordu. "Kendini kusursuz mu sanıyorsun? Sence küçük köstebeğinden haberim yok mu? Kazandığını sanıyorsun, yanılıyorsun. Ölü yatırım yaptın haberin yok. Asıl kazanan benim," dedi Ceylan. Kubilay'ın yüzü bir anda allak bullak oldu. Gözlerindeki şaşkınlık ve öfke birbirine karıştı. Ceylan'ın gülüşü, ona her şeyin farkında olduğunu ve kontrolü elinde tuttuğunu anlatıyordu. Gözlerini kadının üzerine dikerek, derin bir nefes aldı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu, sesi titrememesi için çaba göstererek. Ceylan, gözlerinde zafer parıltısıyla, "Sana ne kadar önde olduğumu anlamış olman gerekirdi," dedi. "Senin casuslarının her hareketini biliyorum. Senin yatırım olarak düşündüğün her şey, benim kazancım oldu. Şimdi anlıyor musun, Kubilay? Bu oyunda asıl kaybeden sensin." Kubilay, kadının söylediklerini sindirmeye çalışırken, derin bir sessizliğe büründü. Gözlerinde bir an için korku belirdi. Ceylan, bu anı kaçırmadan, "Sen beni küçümsedin, ama asıl yanılan sen oldun. Şimdi gerçeklerle yüzleşme zamanı," diye ekledi. |
0% |