@hamish
|
İstanbul'un sıcak yaz akşamlarından biriydi. Boğaz'dan gelen serin rüzgar, şehrin hareketli sokaklarına bir nebze olsun ferahlık katıyordu. Emre Gür, yoğun bir iş gününün ardından yorgun adımlarla ofisinden çıkmıştı. Özel şoförü, her zamanki gibi kapıda bekliyordu. Emre, lüks araca binerken, o gece katılmak zorunda olduğu yardım galasının ağırlığını üzerinde hissediyordu. Bu tür etkinlikler, prestijli avukatlık kariyerinin ayrılmaz bir parçasıydı ve her seferinde yeni iş bağlantıları kurmak için önemli bir fırsattı. Gala, Boğaz'a nazır lüks bir otelde düzenlenmişti. Mermer sütunlarla çevrili geniş salon, kristal avizelerle aydınlanmıştı. Emre, içeri adım attığında, odadaki bakışlar hemen ona yöneldi. Herkes, başarıları ve keskin zekâsıyla tanınan bu adamla konuşmak istiyordu. Fakat Emre'nin aklı sürekli başka yerdeydi. Kalabalıklar arasında kaybolmak ve kibirli imajını korumak için maskesini takmıştı. Emre Gür, dış görünüşüyle de dikkat çekiyordu. Esmer teni, koyu kahverengi saçları ve kalın dudakları ile karizmatik bir duruşu vardı. Hafif kemerli burnu, yüzüne belirgin bir ifade katarken, geniş omuzları ve uzun boyu onun her ortamda fark edilmesini sağlıyordu. Bu fiziksel özellikleri, onun özgüvenli ve baskın karakterinin bir yansıması gibiydi. Saatler ilerledikçe, davetin en beklenen anı geldi. Sahne ışıkları karardı, ve orkestranın ilk notaları duyuldu. Elif Alemdar, Türkiye'nin en sevilen solisti, sahneye adım attı. Uzun, parlak gece elbisesi içinde, adeta bir yıldız gibi parlıyordu. Sahneye çıktığında, salonda derin bir sessizlik hâkim oldu. Elif'in sesi, ilk notalarıyla birlikte salondaki herkesi büyülemeye başladı. Her şarkısında, izleyicilerini başka bir dünyaya taşıyordu. Elif, sahne ışıkları altında büyüleyici bir görünüm sergiliyordu. Omuzlarına dökülen siyah saçları ve kahkülleri, yeşil gözlerinin parlaklığını daha da ortaya çıkarıyordu. Zarif fiziği, her hareketinde bir zarafet ve incelik sergiliyordu. Ancak Elif'in içinde fırtınalar kopuyordu. Tiroit kanseri teşhisi, hayatını alt üst etmişti. Tedavi süreci, sesini kaybetme riskini taşıyordu ve bu düşünce, her performansında zihninin bir köşesinde yankılanıyordu. Bu gece, belki de son performanslarından biri olacaktı. Bu düşünce, onu hem güçsüz hem de kararlı kılıyordu. Konser sona erdiğinde, Elif sahne arkasına çekildi. Kısa bir süre sonra, lüks otelin koridorlarına doğru ilerlemeye başladı. Yorgun adımları, sahnedeki enerjisinin aksine, sessiz ve düşünceliydi. Boğaz'ın parıldayan manzarasına bir kez daha bakmak istiyordu. Ancak arkasından birinin geldiğini fark etti. Emre, Elif'i takip ediyordu. Bu gece buraya sadece galaya katılmak için gelmemişti; müvekkili adına önemli bir anlaşma sunmak üzere buradaydı. Adımlarını hızlandırarak Elif'e yaklaştı. "Elif Hanım," dedi sesi ciddi ve kararlı. "Bir dakikanızı alabilir miyim?" Elif, durup arkasını döndü. Karşısında duran adamı tanıyordu. "Evet?" dedi, meraklı ve biraz da gergin bir tonla. "Siz kimsiniz?" "Ben Emre Gür, avukat. Müvekkilim adına sizinle konuşmam gerekiyor," dedi Emre. "Eski menajeriniz Samet Bey, size karşı bir telif davası açtı." Elif'in yüzü aniden asıldı. "Samet mi?" diye fısıldadı, şaşkınlık ve öfke karışımı bir ifadeyle. "Bu mümkün değil." Emre, profesyonel bir tavırla devam etti. "Evet, Samet Bey. Anlaşmalarınızda bazı maddeleri ihlal ettiğinizi iddia ediyor. Bu konuyu görüşmemiz gerekiyor." Elif, derin bir nefes aldı. "Bu şimdi mi olmalı? Burada, bu şekilde mi?" "Maalesef, evet," dedi Emre. "Bu durum acil. Bu yüzden buradayım." Emre, çantasından birkaç belge çıkardı ve Elif'e uzattı. "Bu, Samet Bey'in iddialarını içeren belgeler. Size yöneltilen suçlamalar ciddi. Telif hakları ihlali ve sözleşme maddelerinin ihlali üzerine kurulu." Elif, belgeleri inceledi. "Bu tamamen saçmalık," dedi. "Samet, ayrılığımızdan sonra bana sürekli sorun çıkarmaya çalıştı. Bu da onlardan biri." Emre, Elif'in öfkesini anlıyordu ama profesyonelliğini koruyarak konuşmaya devam etti. "Bu durumun hukuki bir zeminde çözülmesi gerekiyor," dedi. "Eğer konuşmak isterseniz, müvekkilimle aranızdaki anlaşmazlıkları daha detaylı bir şekilde ele alabiliriz." Elif, derin bir nefes aldı ve gözlerini Emre'nin gözlerine dikti. "Bu dava 6 aydan uzun sürer mi?" diye sordu, sesi titrek ama kararlıydı. Emre, hafif bir tebessümle başını salladı. "Evet, muhtemelen daha uzun sürecek. Hukuki süreçler oldukça yavaş ilerler, özellikle de bu tür karmaşık davalarda. Öncelikle, delillerin toplanması, ardından tanıkların dinlenmesi ve nihayetinde mahkeme süreci... Bütün bunlar zaman alır." Elif'in yüzü daha da sertleşti. "Sorun değil," dedi soğuk bir sesle. "O zamana kadar her şeyi kaybetmiş olacağım zaten." Emre, Elif'in ne demek istediğini anlamadı. "Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu merakla. Elif, cevap vermedi. Onun yerine, adımlarını hızlandırarak koridorda yürümeye başladı. Emre, onun arkasından geliyordu, gözlerini Elif'ten ayırmadan. Ancak kısa bir süre sonra, Elif'in adımları yavaşladı, yüzü solgunlaştı ve aniden durdu. Elif, cevap veremeden yere yığıldı. Emre, hızla onun yanına çömeldi ve nabzını kontrol etti. "Yardım edin!" diye bağırdı, etraftaki insanlara seslenerek. "Biri yardım etsin!" Elif'in bayıldığını gören Emre, hemen harekete geçti. Çevredeki otel çalışanları Elif'i hastaneye götürmek için hazırlık yaparken, Emre kararlı bir şekilde Elif’i kucakladı. Elif’in hafifçe sarkmış başı, Emre'nin omzuna yaslandı. Hızla otelin çıkış kapısına yöneldi ve özel şoförüne, “Hızlıca en yakın hastaneye gidiyoruz!” diye talimat verdi. Hastaneye vardıklarında, ambulanslar ve acil durum araçlarının yanından geçerek hastanenin acil servis kapısına geldiler. Paparaziler, Elif ve Emre’yi fark eder etmez flaşlar patlamaya başladı. Emre'nin kararlı yüzü, kalabalığın ortasında belirgin bir şekilde dikkat çekti. Elif'i kucaklayarak hastane kapısına getirdiğinde, kameralar her hareketini kaydediyordu. Hastane acil servisinin parlak, beyaz ışıkları altında, Elif'in solgun yüzü ve Emre'nin endişeli bakışları daha da belirginleşti. Emre, Elif’i acil servis personeline teslim ederken, “Lütfen hızlıca müdahale edin." Hızla Elif'i içeri aldılar. Emre, koridorun sonunda tek başına beklemeye başladı. Hastanenin soğuk metal sandalyelerinde otururken, gözleri her geçen dakika koridorun kapısında, doktorların çıkmasını bekliyordu. Karanlık koridorda, sadece acil servis kapısının solgun ışıklarıyla aydınlatılmış köşede dururken, Emre'nin düşünceleri dağılmıştı. Paparazilerin flaşları ve Elif’in durumunun getirdiği stres, onun tüm ruhsal enerjisini tüketmişti. Bekleyişi, zamanı ağırlaştırıyor ve endişesi içini kemiriyordu. Bir süre sonra, hastane doktoru, maske ve beyaz önlüğüyle koridorda belirdi. Yüzündeki ciddi ifade, Emre'nin kalbini hızla çarptırdı. Doktor, Emre’nin yanına yaklaştı ve onun gözlerine bakarak konuştu. “Elif Hanım’ı muayene ettik. Durumu ciddi, ancak şu an için kesin bir teşhis koymak zor. Şu anda tümörün ilerleyip ilerlemediğini ve tedavi sürecinin ne olacağını netleştirmeye çalışıyoruz. Ancak kanser teşhisi kesin.” Emre, bu haber karşısında donakalmıştı. "Kanser mi?" dedi, sesi titreyerek. “Ne tür bir kanser?” Doktor, derin bir nefes aldı. “Tiroit kanseri. Bu tür durumlarda, tedavi süreci genellikle karmaşıktır ve uzun vadeli bir yaklaşım gerektirir. Ancak kesin bir tedavi planı için daha fazla test yapmamız gerekecek. Şu an için, durumu kontrol altında tutmalıyız.” Emre, derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatarak yaşadığı şoku bastırmaya çalıştı. “Peki, ne yapmalıyız?” diye sordu. Doktor, “Elif Hanım’la en kısa zamanda detaylı bir görüşme yaparak tedavi seçeneklerini tartışacağız. Şu an için en önemli şey, durumu stabilize etmek ve gerekli testleri yapmak,” dedi. Doktor yanından ayrılırken, biraz ilerde bulunan flaşların patladığı, kameraların aralıksız çalıştığı o kaotik ortamda, Emre’nin yüzündeki ifade ciddi ve kararlıydı. Paparaziler, Elif’in hastaneye getirilmesi sırasında çekimler yapmayı sürdürürken, Emre, kameralar karşısında adeta bir avukat gibi konuşmaya başladı. “Görüyorsunuz,” dedi yüksek sesle, etrafındaki kalabalığa dönerek. “Elif Hanım, özel bir durumla karşı karşıya. Bu gece yaşananlar, bir insanın özel hayatını zorla gözler önüne sermek değil, insanlık haliyle ilgilidir. Ancak, şu an yaşanan bu kaotik durumun bir son bulması gerekiyor.” Paparaziler, Emre'nin söylediklerine dikkat kesilmişti. “Eğer bu fotoğrafları basına sızdırmaya devam ederseniz, Elif Hanım’ın özel hayatının bu şekilde ifşa edilmesine göz yummayacağım. Bu sizin ve basın için büyük bir sorun yaratabilir,” diye ekledi Emre, sesindeki tehditkar ton belirginleşerek. Paparaziler arasında bir sessizlik oldu. Emre, devam etti: “Elif Hanım’ın mahremiyetine saygı gösterilmesi gerekiyor. Eğer davada tüm mal varlığınızı kaybetmek istemiyorsanız, o fotoğrafları silersiniz. Aksi takdirde, hukuki olarak her türlü adımı atacağım.” Emre, durumu kontrol altına almaya çalışırken, gözleri hala acil servis kapısında ve Elif’in tedavi sürecinde ne olacağını merak ediyordu. Paparazilerin geri adım attığını görünce, derin bir nefes aldı ve hastane koridorunda Elif’in uyanmasını beklemeye başladı.
|
0% |