Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@hamish

Emre, Elif'in tedavi odasına yöneldi. Elif kendine gelmişti. Kapının arkasında durdu ve içerideki konuşmaları dikkatle dinlemeye başladı.

Elif, gözlerini aralarken başının hafifçe döndüğünü hissetti. Karşısında duran doktor, nazik ama ciddi bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu. Odanın loş ışığında, doktorun yüzü daha belirgin hale geldi ve sesindeki ciddiyet, Elif’in dikkatini çekti.

“Elif Hanım,” dedi doktor, sesinde şefkat ve ciddiyetin bir karışımı vardı. “Durumunuz hakkında daha fazla bilgi verebilmemiz için birkaç test yaptık. Tiroit kanserinizin ilerlemiş olduğunu gördük. Bu yüzden tedaviye hemen başlamamız gerekiyor. Her geçen gün, kanserin yayılma riskini artırıyor.”

Elif, doktorun söylediklerini dikkatle dinledi, fakat yüzündeki kararlılık ifadesi değişmedi. “Doktor Bey,” dedi sakin ama kararlı bir sesle. “Ben tedaviyi kabul etmiyorum.”

Doktor, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. “Elif Hanım, tedaviye başlamazsak durumunuz daha da kötüleşebilir. Bu ciddi bir karar ve sonuçları sizin için çok ağır olabilir.”

Elif, başını hafifçe sallayarak, “Anlıyorum,” dedi. “Ancak ben kararımı verdim. Gerekli imzaları atıp hastaneden çıkmak istiyorum.”

Doktor, Elif’in kararlılığını görünce bir an duraksadı.

“Elif Hanım,” dedi, “Bu gerçekten zor bir karar. Ancak, tedaviye başlamazsanız, durumunuz hızla kötüleşebilir. Bunun farkında olduğunuzdan emin misiniz?”

Elif, doktorun gözlerine bakarak, “Evet, farkındayım,” dedi. “Ancak bu benim hayatım ve kararım. Gerekli belgeleri imzalamak ve buradan çıkmak istiyorum.”

Doktor, Elif’in kararlılığını görünce daha fazla ısrar etmemenin doğru olacağını düşündü. “Peki, Elif Hanım,” dedi. “Kararınıza saygı duyuyorum. Ancak, durumunuzun ciddiyetini ve olası sonuçlarını göz önünde bulundurmanız önemli. Gerekli belgeleri hazırlayacağım.”

Elif, doktorun yanından ayrılmasını izlerken, gözleri bir an için kapanmıştı. Kararı ne kadar zor olsa da, sesini kaybetme korkusu onun için her şeyden daha önemliydi.

Emre, kapının arkasında duyduklarının ardından bir an durakladı, derin bir nefes alarak kendini topladı ve içeriye girdi. "Elif Hanım," dedi yumuşak ama kendinden emin bir sesle.

Elif, Emre'nin sesini duyduğunda sinirle döndü. "Emre Bey, bu davayı şimdi konuşmak mantıklı mı?" diye sordu, sesi kızgın ve kararlıydı.

Emre, Elif’in bu tepkisine karşılık hafif bir tebessüm etti. "Beni yanlış anlamanızı istemem," dedi nazikçe. "İyi olup olmadığınızı merak ettim."

Elif'in siniri biraz yatışmıştı, ancak hala temkinliydi. "İyiyim," dedi sakinleşmeye çalışarak. "Gördünüz, şimdi gidebilirsiniz."

Emre, Elif’in sözlerini sindirirken onun gözlerindeki acıyı ve kararlılığı fark etti. Karşısındaki kadının yaşadığı zorlukları ve bu durumda sinirli olmasının ne kadar doğal olduğunu düşündü. Yorgun ama güçlü duran bu kadının, hem fiziksel hem de duygusal olarak ne kadar zorlu bir süreçten geçtiğini anlamaya çalıştı.

Elif'in bakışları sert ve kararlıydı, ancak derinlerde sakladığı korkular ve endişeler, Emre'nin gözlerinden kaçmamıştı. Onun için ne kadar zor olduğunu biliyordu ve bu anın hassasiyetinin farkındaydı. Elif'in kararlılığı ve dirençliliği karşısında bir kez daha saygı duydu.

Emre, Elif’in yanında olmanın, ona destek olmanın en doğru yolunu bulmaya çalışarak, "Sizi anlıyorum," dedi. "Ve sizi rahatsız etmek istemiyorum. Sadece, eğer bir şeye ihtiyacınız olursa, burada olduğumu bilin."

Elif, Emre'nin bu nazik yaklaşımını takdir etti, ancak hala kendi sınırlarını korumak istiyordu. "Teşekkür ederim," dedi soğukkanlılıkla. "Ama beklemenize gerek yok."

Emre, Elif'in kararlılığına hayran kaldı. "Anlıyorum," dedi, saygılı bir tonla. "Lütfen kendinize iyi bakın."

Emre, Elif’in odasından çıktıktan sonra kapıyı yavaşça kapattı ve derin bir nefes aldı. Kafasındaki düşünceler ve Elif’in durumu, onu yerinden kıpırdatmamıştı. Adımlarını yavaşça koridorun sonundaki duvara doğru attı ve sırtını soğuk duvara yaslayarak beklemeye başladı. Elleri cebinde, düşünceli bakışlarla karşı duvarı izliyordu.

Elif, Emre'nin odadan çıkmasından sonra yalnızlığın ağırlığını daha da yoğun hissetmeye başladı. Yatakta oturmuş, odanın beyaz duvarlarına boş gözlerle bakıyordu. Geleceğiyle ilgili belirsizlikler, yaşadığı duygusal karmaşa ve sağlık sorunları, onu derin bir yalnızlık duygusuna sürüklüyordu.

Bir süre sonra, hemşire elinde birkaç belgeyle içeri girdi. "Elif Hanım, bu belgeleri imzalamanız gerekiyor," dedi, nazik bir ses tonuyla. "Tedaviyi reddettiğinize dair evraklar."

Elif, hemşirenin getirdiği belgeleri gözden geçirirken içini bir huzursuzluk kapladı. Kararının ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark etti. Yine de kararlıydı. Belgeleri imzalarken elleri hafifçe titriyordu. Hemşire, belgeleri aldıktan sonra Elif’e nazikçe gülümsedi ve odadan çıktı.

Elif, belgeleri imzaladıktan sonra derin bir nefes alarak odadan çıkmaya hazırlandı. Kapıyı açtığında, gözleri koridorun sonunda duvara yaslanmış bekleyen Emre'yi gördü. Emre’nin yüzündeki kararlılık ve sabır, Elif’i şaşırtmıştı. Daha önce fark edememişti bu adam magazinde gördüğü fotoğraflardan daha yakışıklıydı.

Emre, Elif'in çıktığını fark ettiğinde, kendini toparlayarak ona doğru yürümeye başladı. "Elif Hanım," dedi yumuşak bir sesle.

Elif, Emre’nin bu nazik ve kararlı duruşuna bir an için gözleriyle cevap verdi. Kendini bu kadar yalnız hissettiği bir anda, karşısında duran bu adamın desteği ve sabrı, ona beklenmedik bir teselli sağlamıştı. "Emre Bey," dedi, sesi bu sefer daha yumuşaktı.

Emre'yi gördüğünde, ona hafifçe başını sallayarak teşekkür etti. "Teşekkür ederim," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı.

Elif'in aklına aniden paparaziler geldi. Dışarıda hala bekliyor olabileceklerini düşündü. Ancak kararlılığını bozmadan koridorun sonuna doğru yürümeye devam etti. Emre, Elif’in ardından sessizce onu takip ediyordu, bakışlarında endişe ve koruma içgüdüsü vardı.

Elif, hastanenin çıkış kapısına yaklaştığında, dışarıda bekleyen paparazileri görmeyi bekliyordu. Ancak kapıyı açıp dışarı çıktığında, karşısında hiçbir fotoğraf makinesi ve flaş görmeyince şaşkınlıkla etrafına baktı. Etrafta sadece birkaç insan vardı, hiçbir gazeteci ya da paparazi görünürde değildi.

Emre, Elif'e dönerek, "Sizi eve bırakmayı teklif etsem?" diye sordu.

Elif, Emre'nin arabayla kendisini bırakma teklifini kabul etti ve ikisi birlikte hastane otoparkına doğru yürüdüler. Emre'nin siyah, zarif arabasına binerken, Elif başını arabanın penceresinden dışarı çıkararak derin bir nefes aldı. Hastane koridorlarının boğucu havasından sonra dışarıdaki temiz hava ona iyi gelmişti.

Emre, sessizce direksiyon başına geçti ve arabayı yavaşça hareket ettirdi. Şehrin ışıkları altında ilerlerken, Elif'in karnının guruldaması arabada sessiz bir anı doldurdu. Emre, bu küçük ama önemli detayı fark ederek hafifçe gülümsedi.

Emre, hafif bir tebessümle başını salladı ve arabanın yönünü şehrin daha sakin bir bölgesine çevirdi. Birkaç dakika sonra, dar bir sokağın sonunda, nostaljik ve sıcak bir havaya sahip butik bir kafe önünde yavaşladı. Kafenin önünde asılı eski tarz lambalar, pencere kenarındaki çiçekler ve içeriye davet eden tahta kapı, bu yerin tam da sakince yemek yiyebilenecek bir mekandı.

Elif'in tek kaşı havalandı. "Burası benim evim değil."

Emre omuzlarını silkti. "Ben acıktım, istersen bana eşlik edebilirsin." Dedi.

Elif, Etrafına bakarken, karnının guruldamaya başladığını fark etti. Hafifçe gülümsedi ve Emre'ye döndü. “Aslında, sanırım biraz acıktım,” dedi utangaç bir şekilde.

Kafenin önüne park ettiklerinde, Emre arabadan inip Elif’in kapısını nazikçe açtı. Elif, arabadan inerken etrafa hayranlıkla baktı. Kafenin dış cephesindeki eski tuğlalar ve nostaljik tabelalar, ona geçmişten bir parça gibi geldi.

İçeri girdiklerinde, kafenin iç mekanındaki nostaljik detaylar Elif’in yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Duvarlarda asılı eski fotoğraflar, ahşap masa ve sandalyeler, eski radyolardan çalan hafif müzik ve hafif loş ışıklar, sıcak ve samimi bir atmosfer yaratıyordu.

Elif ve Emre, pencere kenarındaki bir masaya oturdular. Masanın üzerindeki küçük vazoda taze çiçekler vardı. Garson, nazik bir şekilde menüyü uzattı ve siparişlerini almak için beklemeye başladı.

"Buranın, mantısı çok güzeldir." Dedi Emre heyecanla.

Elif sakince kafasını salladı. "O zaman size bırakıyorum." Dedi.

Emre garsona iki tepeleme mantı söyledi. Garson siparişlerini aldıktan sonra, Elif ve Emre birbirlerine bakarak hafifçe gülümsediler.

Yemekler gelene kadar Elif ve Emre arasında sessiz bir an yaşandı. İkisi de etraflarındaki nostaljik atmosferin tadını çıkararak düşüncelerine daldılar. Martıların çığlıkları ve deniz dalgalarının hafif sesi, kafenin huzur verici fon müziği gibiydi. Garson, martılar ve elma sularını getirdiğinde, ikili servis için kendilerini geri çekerek kibarca teşekkür ettiler.

Emre, önüne konulan mantıyı büyük bir keyifle yemeye başladı. İlk lokmayı ağzına aldığında gözlerini kapatıp keyifle iç geçirdi. “Bayılıyorum bu mantıya,” dedi, yüzünde memnun bir ifadeyle.

Elif, Emre'yi izleyerek hafifçe başını salladı. "Sevdiğin şeyleri böyle kolaylıkla söyleyebiliyor musun?" diye sordu, merakla.

Emre, Elif'in gözlerinin içine bakarak, "Hiç böyle biri değilim aslında," dedi.

Elif, merakla başını kaldırarak gözlerini Emre'ye dikti. "Nasıl birisiniz peki?" diye sordu.

Emre, sakin bir ifadeyle devam etti. "Kusursuz, soğuk ve korkutucu biri."

Elif, bu cevaba şaşırdı. Emre’nin bu itirafı, onun hakkında düşündüklerini alt üst etmişti. "Peki neden şimdi böyle değilsiniz?" diye sordu, gözlerinde merak ve şaşkınlıkla. "Şu anda nasılım peki?" diye ekledi Emre, bakışlarını Elif'ten ayırmadan.

Elif, kısa bir süre düşündü. Emre’nin bu hali, onun içinde sakladığı gerçek kişiliği mi yansıtıyordu? "Sıcak ve yumuşak... Maşmelow gibi," dedi, hafif bir gülümsemeyle.

Emre, Elif'in bu benzetmesine gülümseyerek karşılık verdi. "Maşmelow, ha?" dedi, düşünceli bir ifadeyle. "Bunu hiç duymamıştım."

Elif, gülümsemesini genişleterek, "Evet, tam da öyle. Görünüşte sert ama içi yumuşak ve tatlı," dedi.

Emre, Elif’in “maşmelow” benzetmesi karşısında bir an duraksadı, bu tanım onun için beklenmedikti. Derin bir nefes aldı ve Elif’in gözlerinin içine bakarak, “Bende size bir isim buldum,” dedi.

Elif, bu ani değişiklik karşısında durdu ve merakla Emre’ye baktı. “Bana mı? Nedir?” diye sordu, gözlerinde hem merak hem de hafif bir tebessümle.

Emre, hafifçe gülümseyerek, “Parlak yıldız,” dedi. “En çok müzik yaparken parlıyorsunuz.”

Elif, bu sözleri duyduğunda bir an için şaşırdı. Kalbi hızlıca atmaya başladı. Gözleri hafifçe parladı ve yüzünde samimi bir gülümseme belirdi. “Parlak yıldız...” diye tekrarladı Elif, kendi kendine.

Elif'nin yüzündeki gülümseme bir anda ciddileşti. "Ama," dedi derin bir nefes alarak, "o yıldız sönecek."

 

 

Loading...
0%