@hamish
|
Elif, nazikçe kafasını sallayarak, “Çok memnun oldum, ben Elif,” dedi. Sözleri samimi bir sıcaklık taşıyordu. Behice, yavaşça, ama derin bir sevgiyle konuştu. “Sizinle tanışmak çok istiyordum ama, işte…” Sözleri yavaş ama içten bir tonla yankılandı. Elif, Behice’ye büyük bir gülümseme hediye etti ve yanına doğru yaklaştı. Hemen yanı başında olan sandalyeye oturdu. “Demek ki bugüne kısmetmiş,” dedi, sesinde hem şefkat hem de mutluluk vardı. Elif’in bu yaklaşımı, Behice’nin gözlerindeki parıltıyı daha da belirginleştirdi. Emre, odanın köşesinden ikilinin sohbetini izlemeye başladı. Elif ve Behice arasında derin bir bağ kuruluyordu. Elif, Behice’yi dikkatle dinliyor, onun sözünü asla kesmiyordu. İki kadın arasındaki sohbet, samimi bir anlayış ve sıcaklıkla doluydu. Behice’nin gözleri parlıyordu. Bu an, Elif için büyük bir rahatlama ve huzur getirmişti. Yaşadığı tüm kötü günün karmaşası ve acısı, bu içten sohbetin yanında adeta silinmişti. Elif, Behice’nin yanında kendini huzurlu ve güvende hissetti; tüm olumsuzluklar, bu anın içinde kaybolmuştu. Elif’in yüzündeki geniş gülümseme, odanın atmosferini aydınlatmış, Emre’nin içindeki koruyucu ve sevgi dolu duyguları güçlendirmişti. Emre, Elif’in yorgun olduğunu fark etmişti ama bu, onun kardeşine olan ilgisini azaltmamıştı. Behice’yle yapılan samimi sohbet, Behice’nin egzersiz vakti geldiğinde sona erdi. “Behice, senden istersen seni sık sık ziyarete gelmek isterim,” dedi Elif, içten bir şekilde. Behice’nin gözleri parladı, heyecanla “Tabii ki, çok isterim,” dedi. Elif, nazikçe eğilerek Behice’nin yanağına bir buse kondurdu. “Görüşürüz,” diyerek odadan çıktı. Çıkarken Emre’ye kaçamak bir bakış attı. Emre, Elif’in bu bakışını fark etti ama kız kardeşine odaklanmaya devam etti. Kız kardeşini fizyoterapistlerle baş başa bıraktıktan sonra, holde yürüyen Elif’in yanına yaklaştı. “Elif Hanım,” dedi Emre, ama Elif hafifçe gülümsedi ve “Elif de lütfen,” diye yanıtladı. Emre, kafasını sallayarak, “Elif,” dedi, “Ben yan odanda olacağım. Sabah seninle ilgilenen Neriman abla da bir alt kattaki odada kalıyor. Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa bana ya da ona seslenebilirsin.” Elif, yorgun ama minnettarlık dolu bir gülümsemeyle “Teşekkür ederim, Emre,” dedi. Kendi odasının kapısına geldiğinde, bir süre kapıda bekledi. Ardından kapıyı açıp içeri girdi. Oda, konforlu bir şekilde düzenlenmişti. Elif, derin bir nefes alarak odanın içini taradı. Yatak, yumuşak ve davetkar görünüyordu; çevredeki her şey, ona huzurlu bir gece geçirme vaadi sunuyordu. Elif, kapıyı kapatıp yavaşça yatağa yöneldi. Yorgun vücudu, yumuşak örtülerin üzerine bırakırken, Emre’nin sağladığı güven ve rahatlık hissiyle uykuya daldı. Elif odasına girdiğinde, Emre hızla evine beş dakika mesafedeki depoya yöneldi. Yola çıkmadan önce, Neriman Hanım’ın yanına uğradı ve “Neriman abla, benim bir saatlik bir işim var. Herhangi bir durumda beni ararsın,” diyerek ayrıldı. Depo, ev gibi modern bir tasarıma sahipti. İçeriye adım attığında, depo çalışanları Emre’yi selamladılar. Deponun ortasında, Samet’in elleri bağlı bir şekilde oturduğu yerden dikkatle bakıyordu. Yüzündeki morluklar, tek gözünü açmasını zorlaştırıyordu. Emre, gömleğini dirseklerine kadar sıyırarak dikkatle Samet’in karşısına geçti. Samet, ikinci defa kendi avukatını karşısında görünce şaşkınlıkla karşıladı. Emre, çantasından belgeleri çıkarıp masanın üzerine koydu. “Şimdi bu yazıyı imzalıyorsun ve bir daha Elif’in karşısına çıkmıyorsun,” dedi sert bir tonla. Samet, kağıdı tek gözünden okumaya çalıştı; tüm haklarından vazgeçtiğini anlayabiliyordu. Yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. “Seninle anlaşmamız var… Seni satın aldım ben,” dedi alaycı bir şekilde. Bu sözler üzerine Emre, soğukkanlı bir şekilde gülmeye başladı. “Hangi paradan bahsediyorsun, kendi hesabındaki paradan mı?” Telefonunu çevirdi, “Bizim anlaşmanın hükmü yok. Şimdi yanındaki iki arkadaşım seni ölmek için yalvartmadan imzala,” dedi. Emre, masaya yaslanıp ellerini bağlayan korumaları işaret etti. Samet, etrafına bakındıktan sonra teslim oldu. “Ver Allah’ın belası. Ver, imzalayacağım,” dedi. Samet’in elleri çözüldü ve imzayı attı. Emre, memnuniyetle kağıtları aldı. “Bu şehri terk ediyorsun. Elif’in olduğu hiçbir şehre adımını atmıyorsun. Yoksa sana neler yapabileceğimi hayal bile edemezsin,” dedi sert bir şekilde. Emre, Samet’i korumalarla baş başa bıraktı. “Dövün, sonra da hastanenin önüne atın,” emrini verdi. Samet arkasından küfürler savururken, Emre kağıtları elinde tutarak evine doğru ilerledi. Merdivenlerden çıkarak önce kardeşinin odasını kontrol etti. Behice, huzur içinde uyuyordu. Elif’in odasından gelen inleme seslerini duyunca, hızla Elif’in odasına geçti. İçeride Elif, kabus görüyordu; nefes alış verişleri hızlanmış, dudaklarından acıyla belirgin olmayan kelimeler dökülüyordu. Emre, yatağının yanına gelip sakince Elif’i sarsarak “Elif, uyan, kabus görüyorsun,” dedi. Elif gözlerini açtığında, boğazından hıçkırıklar yükseldi ve Emre’ye sıkıca sarıldı. Elif, gözlerini açtığında, boğazından hıçkırıklar yükseldi. Emre’ye sıkıca sarıldı. “Şşşh, geçti, ben buradayım,” dedi Emre, elleriyle Elif’in saçlarını severken. Telkin veriyordu. “Geçti…” Emre, Elif’in kabusunun etkilerini hafifletmeye çalışırken, yorgun ama şefkat dolu gözleriyle Elif’i teskin etmeye devam etti. Emre, Elif’in titreyen vücuduna ve hızla yükselen hıçkırıklarına tanık olurken, içindeki öfke yerini derin bir koruma içgüdüsüne bıraktı. Elif’in yaşadığı travmanın ağırlığı, Emre’nin kalbinde tarifsiz bir sızıya neden oldu. Kendisini, Elif’in acısını hafifletmek ve ona güven verebilmek için tüm gücünü kullanması gereken bir sığınak olarak gördü. Sığınağı olmak istedi. Elif’in korku dolu bakışları ve çaresizliği, Emre’nin içindeki sert kabuğu kırdı. Elif ise Emre’nin varlığında bulduğu huzurla, yaşadığı kabusun karanlık gölgelerinden sıyrılmaya çalıştı. Emre’nin kucaklayıcı kolları, ona sarsılmaz bir sığınak sundu. Hıçkırıkları yavaş yavaş dindiğinde, Emre’nin sıcak sesi ve nazik dokunuşları, içindeki yalnızlık ve korkuyu yok eden bir liman sundu. |
0% |