Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@hamish

Elif gözlerini açtığında, başını yastıktan kaldırdığında Emre’nin göğsünde huzur içinde uyuduğunu fark etti. Emre’nin gözleri kapalıydı, derin bir uykuya dalmıştı. Elif’in kaşları, karmaşık bir duygunun etkisiyle çatıldı. İçinde bulunduğu durumun ağırlığı, ona bu anın adaletsizliğini hissettirdi. Kendisini kısa süre sonra ölücek olmasına rağmen, Emre ile bu şekilde huzur içinde uyuması, ona adeta Emre'ye haksızlık gibi geldi. Gözlerini hüzünle doldurmuş ve kalbi ağır bir yükle dolmuş olarak, Emre’nin kollarından hızla sıyrıldı. Elif’in bu ani hareketi, Emre’yi şaşkınlıkla uyandırdı. Gözlerini açtığında, Elif’in yüzünde bir öfke ve kızgınlık ifadesiyle karşılaştı. Emre’nin içi sızladı; bu zor günlerinde, Elif’in yanında izinsiz uyumanın haksızlık olduğunu düşündü. Bu durum, Elif’in zaten hassas olan ruh halini daha da derinleştirdi.

Emre hızla kalktı, yüzünde suçluluk ve üzülme ifadesi vardı. “Özür dilerim,” dedi, sesindeki samimi pişmanlık belirgindi. “Gitmem gerekirdi.”

Elif, Emre’nin pişmanlığını ve iyi niyetini anlayabilse de, hala duygusal olarak karışıktı. “Ama gitmedin,” dedi, gözleri yaşarmış bir şekilde. “Ölecek olmam mı bu cesareti verdi sana? ”

Emre, Elif’in acısına ve öfkesine derinlemesine duyarlıydı ama bu duyguları yatıştırmak için elinden geleni yapma kararlılığını sürdürdü. “Hayır, Elif,” dedi, yumuşak bir ses tonuyla. “Sadece senin yanında olmak, sana destek vermek istiyorum. Yapmam gereken şeyin, senin bu anlarda yalnız olmaman olduğunu düşünüyorum.”

Emre, Elif’in duygusal karmaşasını anlıyordu ve bu karmaşayı anlamak ve çözüm bulmak için içten bir çaba içinde olduğunu hissettirmeye çalıştı. “Elif, niyetim kesinlikle kafa karışıklığı yaratmak değil."

Elif’in gözleri, gözyaşları ve öfkenin birleşimiyle parlıyordu. "Ne yaptığını bilmiyorum. Yoksa beni bu şekilde görmek, senin vicdanını mı rahatlatıyor?"

Emre, Elif’in sözlerinin ağır etkisini hissederek, derin bir nefes aldı."Vicdan... beni terk edeli hayli oldu." dedi.

Emre, Elif’in bu hali karşısında, onun yanında olma vaadini sürdürdü ve kalbinde, Elif’in acısını paylaşma ve ona destek olma kararlılığını korudu. "Yanında olmak istiyorum,sınırlarına tamamen saygı göstermek istiyorum. Senden tek ricam, bana neye ihtiyacın olduğunu açıkça söylemen.”

Elif, Emre’nin söylediklerini duyduktan sonra, yüzündeki öfke yavaşça yerini yorgunluğa ve derin bir hüzne bıraktı. “Bunu anlamak gerçekten zor,” dedi, sesi titrek bir şekilde. “Ben bile bazen kendimi anlamıyorum ki." Küçük bir kız çocuğu edasıyla parmaklarıyla oynamaya başladı.

Emre, Elif’in içindeki öfke ve karmaşayı anlamıştı, fakat bu duygusal gerilimin çözümü için samimi bir çaba içindeydi. “Elif, anlıyorum ki şu anda karmaşık duygular içindesin ve bu durumda doğru adımlar atmak zor olabilir,” dedi, sesinde yumuşak bir tınıyla. “İnan bana, sana karşı olan samimiyetim ve desteğim gerçek. Senin hissetiklerini anladığımı ve sana sadece destek olmak değil, seni gerçekten anladığımı görmeni istiyorum.”

Elif, Emre’nin söylediklerini dinledikten sonra, gözleriyle Emre’nin yüzüne baktı, ama öfkesini tamamen yitirmemişti. “Gerçekten anladığınızı mı düşünüyorsunuz? Öleceğimi biliyorsun. Sen bunu anlayabilir misin?”

Emre, Elif’in bu derin sorgulamalarına cevap vermekte zorlanıyordu. “Sana gerçek bir destek sunabilmek ve bu durumu anlamak için her şeyin üzerine gitmeye kararlıyım. Senin hissetiklerini değiştiremem ama yanında olabilirim, destek olabilirim.”

Elif, Emre’nin açıklamaları karşısında hala tatmin olmamıştı. “Neden peki neden?"

Emre, Elif’in taleplerini dinledikten sonra, derin bir nefes aldı. "Belki de bu soruların şuan da tam cevabı yoktur."

Elif, Emre’nin sözlerini duyduktan sonra, içindeki karmaşayı ve öfkeyi daha iyi anlamak için biraz daha düşünmeye başladı.Elif, Emre’nin sözlerinde gerçek bir çaba ve samimiyet bulsa da, kalbindeki yaraların iyileşmesi zaman alacaktı. “Zaman gösterecek,” dedi, yorgun bir ses tonuyla. "İşte o zaman da bende yok." diye ekledi.

Elif’in sözleri, Emre'nin içindeki suçluluk duygusunu daha da derinleştirdi. "Her öleceğim dediğinde kendini ikna etmeye çalışır gibisin." dedi Emre, sesinde gerçek bir üzüntü vardı. “Sana sadece şunu söyleyebilirim: Buradayım."

Elif, Emre’nin sözlerinde bir miktar içtenlik bulsada, hala bir mesafe hissetti. “İyi niyetinin farkındayım,” dedi, derin bir iç çekişle. "Şimdi, sadece… yalnız kalmak istiyorum.”

Emre, Elif’in isteğini ve duygusal durumunu anlayarak, yavaşça başını salladı. "Eğer bir şeye ihtiyacın olursa, lütfen bana haber ver. Her zaman buradayım.”

Elif, Emre’nin anlayışlı tavrı karşısında bir nebze rahatlama hissetti, ama içindeki derin yalnızlık ve acı duygusu hala keskin bir şekilde varlığını sürdürüyor, kalbinde yankılanıyordu. Emre’nin odadan ayrılmak üzere kapıyı açtığını gördüğünde, içindeki karmaşıklığı ve huzursuzluğu hafifletme umudu biraz daha uzakta görünüyordu.

Emre, Elif’in gözlerinin içine baktı ve başını hafifçe eğdi. Kapıyı kapatırken, Elif’in yalnız kalma isteğine saygı göstermek için yavaşça hareket etti. Kapının arkasından çıkan ince bir uğultu, Elif’in odanın sessizliğinde yalnız kaldığını işaret etti. Kapı kapandıktan sonra, Elif odada derin bir sessizlik içinde kaldı. Odanın loş ışığı, yüzüne düşen gölgeleri belirginleştirerek, odanın soğuk ve mesafeli havasını vurguluyordu. Elif, yatağa yavaşça oturdu ve başını ellerinin arasına aldı, derin bir nefes aldı. İçindeki yoğun duygular, hüznün ve yalnızlığın keskin kenarlarıyla birleşerek, zihninde büyük bir boşluk oluşturuyordu. Bir zamanlar umut dolu olan gözleri şimdi karanlık ve uzak bir noktayı izliyordu. Yatağın ucuna yavaşça otururken, odanın duvarları ona daha da dar geliyor gibi hissediliyordu. Derin düşünceler ve hislerle boğulmuş, kendini yalnızlığın karanlık kuytularında bulmuştu. Gözleri, odanın soğuk köşelerinde gezinirken, yalnızlığının sessiz çığlıkları içini kemiriyordu. Dışarıdaki dünya, ona uzak ve ulaşılmaz bir yer gibi görünüyordu; Elif, kendi karanlığında kaybolmuştu.

Elif, odanın sessizliğinden sıyrılarak, koridordan yükselen seslere ani bir hareketle yöneldi ve yatağından kalktı. İçinde bir rahatsızlık hissiyle kapıya doğru ilerledi, adımları yavaş ve dikkatliydi. Koridora çıktığında, eve dolan bir karmaşanın ve endişenin yankıları vardı. Koridorda bir grup sağlık çalışanı, telaş içinde hareket ediyordu. Behice'nin odanın kapısında toplanmışlardı ve içinde bulunduğu huzursuzluğu artıran bir dizi monitör, sinir bozucu bir şekilde bip sesleri çıkarıyordu.

Elif’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Hızla odanın önüne geldiğinde, monitördeki düz çizgiyi gördü. O an her şeyin anlamı yerle bir oldu; gözleri, bu düz çizginin üzerinde sabitlenmişti. Monitörün ekranda beliren bu tekdüze çizgi, bir hayatın son bulmakta olduğunu işaret ediyordu. Soluk bir ışık altında, odanın gerisinde sağlık çalışanlarının hızlı ve koordineli hareketleri, Behice'nin son anlarını yaşadığını kanıtlıyordu. Elif’in gözleri genişledi, kalbi boğazına sıçrayacak gibi atıyordu. İçindeki derin korku, ve endişe duygusu, her geçen saniye daha da yoğunlaşıyordu. Odanın kapısında dururken, Emre’nin şok içindeki yüzünü gördü. Emre’nin gözleri, her şeyin kontrolünden çıkmış gibi donmuş, korkuyla parlıyordu. Duruşu, içindeki kargaşayı ve derin umutsuzluğu yansıtıyordu.

Elif, Emre’nin yanına doğru hareket etmeye başladı, ama bacakları sanki ona isyan ediyormuş gibi ağırlaşıyordu. Elif’in içindeki tüm korku ve kaygı, gözyaşlarının ardında gizlenmişti. Sağlık çalışanları, bir yandan cihazları kontrol ediyor, diğer yandan Emre’ye ve Elif’e olan biteni açıklamaya çalışıyordu.

Elif, kendini kontrol etmeye çalışarak Emre’ye yaklaştı. “Behice?” diye sordu, sesi titrek ve sarsılmış bir şekilde çıktı. Emre, başını yavaşça kaldırarak Elif’in gözlerine baktı. “Elif…”, diye mırıldandı, “Kalbi durdu.” Sözleri, odadaki kasvetli havayı daha da ağırlaştırdı.

Sağlık çalışanları, Behice'nin odasında bir dizi acil müdahaleyi yürütüyordu. Monitörün düz çizgisi, odanın sessizliğinde belirgin bir şekilde yankılanıyordu. Hemşireler ve doktorlar, ellerinde çeşitli medikal cihazlarla, endişe dolu ve yoğun bir tempoda çalışıyordu. Oda, cihazların bip sesleri ve hızlı adımların yankısıyla dolmuştu.

Bir hemşire, kalp masajı yapmak için hızla davranırken, diğerleri defibrilatörü hazırlıyordu. Bir doktor, ağızlığıyla bir şeyler söyleyerek, odanın her köşesinde organize olmaya çalışıyordu. Bir dizi uyarı ışığı yanıp sönüyordu ve cihazların ekranları, karmaşık verilerle doluydu.

Sağlık çalışanları, Behice’nin hayatını kurtarmak için son bir çaba sarf ediyorlardı. Doktorlardan biri, “45 dakika boyunca tüm çabayı gösterdik, ama sonuç almakta zorlanıyoruz,” dedi. Elif ve Emre, odanın gerisindeki konuşmaları duyarken, gözleri korku ve belirsizlikle parlıyordu. Doktorlar, denemelerini durdurmak zorunda kaldı ve odada bir hüzün havası yayıldı.

Emre, odanın kapısında durduğunda gözleri, kan terlemiş bir öfkeyle parlıyordu. Birden, Emre’nin sesi, koridoru sarsan bir çığlık gibi yankılandı. “Neden durdunuz?” dedi, sesi titreyerek ve boğuk bir şekilde. “Devam edin! Kardeşimi geri getirin!”

Sesi öfke ve umutsuzlukla doluydu, her kelime bir bıçak gibi keskin ve sertti. Etrafındaki sağlık çalışanları, aniden bu korkunç çığlığı duyduklarında panik içinde birbirlerine baktılar. Emre’nin sesi, içlerindeki soğuk ve hesaplı mesafeyi yok etmişti.

Elinin ters hareketleriyle, yanındaki tıbbi ekipmanları devirdi. Yerdeki cihazlar, metal ve plastik parçalar halinde savruldu, bazıları patırdayarak kırıldı. Doktorlar, bu ani ve yıkıcı hareket karşısında şaşkınlıkla geri çekildiler. Emre’nin yüzü, öfke ve çaresizlikle çarpılmış, gözyaşları ve ter içinde kalmıştı.

“Durmayın!” Emre, odanın içindeki boşluğa haykırdı. “Neden hala burada duruyorsunuz? Onu geri getirin!”

Emre’nin sesi, koridor boyunca yankılanan bir fırtına gibi yayıldı. Derin bir nefes aldı ve yavaşça, ama umutsuz bir şekilde, başını eğdi. Kolları omuzlarından düşer gibi görünüyordu, gözleri gözyaşlarıyla dolmuştu. Emre’nin elleri, bir zamanlar güçlü ve kararlı olan elleri, şimdi sarkmış ve güçsüz bir şekilde kenarda duruyordu.

Loading...
0%