Yeni Üyelik
12.
Bölüm

9. Bölüm

@hamish

Emre'nin yüzünde beliren şaşkınlık, gözlerinin derinliklerinde yankı bulmuştu. Bir an için donup kaldı, sanki dünya o an duruvermiş gibiydi. Elif, Emre'nin bakışlarından kaçınarak başını hafifçe eğdi. Sözleri titrek ve belirsiz bir tonda döküldü dudaklarından: "Öyle... gerçek bir evlilik değil." Bu cümle, odanın içinde asılı kalmış bir sis gibi ağırdı. Emre, köşedeki peçeteye uzandı ve Elif'in yüzünü nazikçe kuruladı.

Emre, alaycı bir gülümsemeyle kaşlarını kaldırdı, ancak gözlerinde bir hüzün saklıydı. "Oh, rahatladım. Yani, yalanmış bu evlilik..." dedi. Sesi sert, ama içinde derin bir sitem barındırıyordu. Elif, içindeki karmaşayı dışarı yansıtmamaya çalışarak derin bir nefes aldı, ancak vücudu hafifçe titredi. Emre, bir an duraksadı, ardından yavaşça masanın üzerindeki köşede duran peçeteye uzandı. Elif'in yanağında süzülen gözyaşlarını nazikçe kuruladı. Bu hareket, sözsüz bir şefkatin ifadesiydi; incelikle yapılmış bir dokunuştu. "Başka kimseden isteyemem bunu," diye fısıldadı Elif. Sesi alçak ama içten, adeta ruhunun derinliklerinden gelen bir itiraftı. Emre bu sözlerin ağırlığı altında ezilirken, Elif'ni gözlerindeki ciddiyeti fark etti.

Emre, derin bir nefes alarak Elif'e baktı. "Tamam," dedi kararlı bir tonla. "Evlendik ya biz."

Elif, bir an için ne diyeceğini bilemedi. Bu kadar kolay kabul edileceğini hiç beklemiyordu. "Neden diye sormayacak mısın?" diye sordu şaşkınlıkla. Emre, başını hafifçe olumsuz anlamda salladı, yüzünde yumuşak ama ciddi bir ifade vardı. "Ne zaman anlatmak istersen dinlerim," diye ekledi.

Elif, bu sözlerin ardındaki derinliği hissederek derin bir nefes aldı. Ancak, Emre de onun kadar kararlıydı ve gözlerini Elif'ten ayırmadan sordu, "Ama Elif, benimle olmak istediğine emin misin?"

Elif, bir an duraksadı, ardından sinirli bir kahkaha attı, sesi odada yankılandı. "Altı ay sonra dul kalacak olan sensin," dedi, kelimeler neredeyse bir meydan okuma gibiydi. Bu sözler Emre'nin yüzünü bir anda buz gibi bir ifadeye bürüdü. Sessizce Elif'e bakarken, gözlerinde karanlık bir gölge belirdi. "Merak etme," dedi soğuk bir sesle, "o gün bitiremediğin işi ben tamamlarım." Elif'in kaşları çatıldı, öfke ve şaşkınlık karışımı bir ifadeyle Emre'ye döndü.

Emre'nin hırçın ve alaycı çıkışı odada yankılandı. "Yaa, nasıl oluyormuş, öleceğim öleceğim demek," dedi, sesi öfkeyle doluydu. Elif, bu sert tepki karşısında bir an için duraksadı. Gözlerini Emre'den ayırmadan derin bir nefes aldı ve titrek bir sesle sordu, "Ölüm senin için şaka mı, Emre?"

Emre, Elif'in sorusunun altında yatan acıyı ve endişeyi hissederek, bir anlığına sakinleşti. Yavaşça konuştu, sesi şimdi daha derin ve ciddi bir tona bürünmüştü. "Hayır, Elif," dedi. "Ölümü asla şaka olarak görmüyorum. Bu, senin hayatın, bizim hayatımız. Senin acını, korkularını anlıyorum. Ama şu an... sadece sana ayna tutuyorum. Kendi içindeki acıyı, korkuyu gör diye."

Elif, Emre'nin bu sözleriyle derinden sarsıldı. O ana kadar tutmaya çalıştığı gözyaşları artık durdurulamaz hale geldi ve sessizce ağlamaya başladı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, derin bir hüzünle Emre'ye baktı. "Neden bu kadar iyi bir insan olmak zorundasın?" diye fısıldadı, sesi kırılmıştı. "Bana bu kadar inandığın için... belki de sana haksızlık ediyorum."

Emre, Elif'in bu itirafı karşısında bir an için duraksadı. Sonra, Elif'in yüzündeki gözyaşlarını nazikçe sildi. Gözlerine bakarak, sessiz bir kararlılıkla konuştu. "Elif, ben iyi biri değilim," dedi, sesi şimdi alçak ve yumuşaktı.

Emre, gözlerini bir an bile Elif'ten ayırmadan, derin bir nefes aldı. Kararlı bir şekilde, parmağındaki yüzüğü çıkardı ve tuvaletin ortasında diz çökerek Elif'e doğru uzandı. "Elif Gür, benimle evlenir misin?" diye sordu, sesi titremeyen bir ciddiyetle doluydu.

Elif, Emre'nin bu beklenmedik teklifi karşısında donup kaldı. Yerde diz çökmüş olan adama baktı; içinde bir karmaşa vardı, tarif edemediği duygular birbirine karışıyordu. Daha önce ölümden korkmuyordu, ama şimdi farklı bir korku içini sarmıştı. Kendi iç sesi ona fısıldıyordu, ama bu sefer bambaşka bir şey söylüyordu. Derin bir nefes alarak, gözlerini Emre'ye dikti. "Sadece çok şeyi olanlar korkar," dedi, sesi yumuşak ama anlamlıydı. "Sahip olduğun bir şey olmayınca, korkun da olmuyor. Ama artık... artık kaybedecek bir şeyim var."

Elif, gözlerinde derin bir minnettarlıkla Emre'ye baktı. "Her zaman yanımda olduğun için teşekkür ederim," diye fısıldadı. Sesinde, birlikte geçirdikleri tüm zorlukların izleri vardı, ama aynı zamanda huzur ve sevgi de saklıydı. Elif, Emre'nin elini nazikçe tuttu, parmaklarının arasındaki sıcaklığı hissetti ve onu yavaşça ayağa kaldırdı. Emre büyük bir dikkatle yüzüğü aldı ve Elif'in ince parmağına geçirdi. Emre, Elif'in gözlerine derin bir sevgiyle baktı ve alçak bir sesle, "Her zaman yanında olmama izin verdiğin için teşekkürler," dedi.

Emre, derin bir nefes alarak Elif'in gözlerine baktı. "Hadi evimize gidelim," dedi, sesi sakin ve yumuşaktı, ama altında bir kararlılık vardı. Elif ise bu söze tepki vermedi, yüzünde herhangi bir ifade yoktu, sadece başını hafifçe eğerek "Gidelim," diye fısıldadı.

Elif ve Emre, tuvaletten çıkıp kalabalığa karıştıklarında, hemen dikkatleri üzerlerine çektiler. Gözler, onların üzerinde gezinirken, meraklı bakışlar adeta onları süzüyordu. İnsanlar, aralarında fısıldaşmaya başladı, sesler ne kadar alçak olursa olsun, söyledikleri sözler havada asılı kalıyordu.

"Bu Elif değil mi? Daha yeni Samet Bey'le ayrılmamış mıydı?" diye bir kadın, arkadaşının kulağına eğilerek konuştu.

"Ünlüler işte," diye cevap verdi diğeri, omuzlarını silkip küçümseyici bir tonda. "Onların dünyası böyle, hızlı yaşayıp, hızlı unutur."

Elif, bu fısıldaşmalara aldırmadı. Dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi, ama bu gülümseme daha çok bir umursamazlık ifadesiydi. İnsanların düşüncelerinin ve yargılarının ne kadar kolay şekillendiğini biliyordu. Onların gözlerinde, sadece görünenin ardındaki gerçeği anlamadan hüküm vermek, sıradan bir işti. Bir camın arkasından, dışarıyı bulanık bir şekilde görmek gibiydi bu; cam kirli olduğunda, her şeyi kirli sanırlardı.Elif, bu düşüncelerle başını dik tuttu ve Emre'nin yanında yürümeye devam etti. Etrafta dönen dedikodular, bir süre sonra havada kaybolacak ve yerini yeni bir hikayeye bırakacaktı. Ama Elif için önemli olan, bu anın içindeki gerçekti: Kendi seçimleri, kendi hayatıydı ve başkalarının kirli camlarından baktıkları bulanık dünya, onun için hiçbir anlam ifade etmiyordu.

İkisi de sessizce yürüdü, ayak sesleri asfalt yolda yankılandı. Emre, arabanın kapısını açtı ve Elif'in nazikçe içeri girmesine yardım etti. Elif'in içeri yerleştiğinden emin olduktan sonra kapıyı usulca kapattı. Kapının kapanışı, sanki bir dönemin kapanışını simgeliyordu; sessiz ama kesin.

Emre, sonra sürücü tarafına geçti, arabanın içine oturduğunda koltuğa yerleşti ve bir an için direksiyona baktı. Sessizlik, arabanın içini dolduruyordu. Sonra, dikkatlice torpido gözünü açtı. İçinden küçük bir şişe ilaç ve bir şişe su çıkardı. Elif’e doğru döndü, bakışlarında yumuşak ama tartışılmaz bir ciddiyet vardı.

"Önce ilaçlarını içiyorsun," dedi. Sesi, bu basit talimatın ötesinde, Elif'e olan derin bağlılığını ve endişesini de yansıtıyordu.

Elif, bir şey söylemek için dudaklarını araladı, ama Emre'nin kararlı bakışı onu susturdu. Emre’nin gözleri, daha fazla itiraz istemediğini açıkça belirtiyordu. Elif, bu bakış karşısında, tıpkı bir kedi gibi uysallaştı. Sessizce elini uzattı, Emre'nin elinden ilacı ve suyu aldı. Hapları yavaşça ağzına koydu ve suyu içerek ilaçlarını yuttu. Emre, Elif’in ilaçlarını içtiğini gördükten sonra hafifçe başını salladı, bir onaylama gibiydi bu. "Şimdi gidebiliriz," dedi, sesinde bir rahatlama vardı. Motoru çalıştırdı ve sessizce arabayı hareket ettirdi.

Loading...
0%