Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Krem

@hamish

Devrim gözlerini Ural’a dikmişti, bakışları bir sorgulama, belki de bir meydan okuma içeriyordu. Teoman, bu gerginliği fark edip, elini hafifçe Devrim’in koluna koyarak onu uyarmak istedi. Ural’ın kim olduğunu herkes çok iyi biliyordu. Peki ya Ural, karşısında duranların, kendisini soyan hırsızlar olduğunu bilseydi, yine bu kadar insancıl olabilir miydi? Teoman’ın içini bir endişe kapladı, bakışlarını Şah’a çevirdi ve o sırada ağzından, kontrolsüzce bir kelime döküldü: “Ebe...” Ural, Teoman’ın ağzından çıkan bu kelimeyi duyunca kaşlarını hafifçe kaldırdı, şüpheyle dolu bir anlık bakışla Şah’a döndü. Teoman, hızlıca toparlanarak, gülümsemeye çalıştı. "Ebeveynlerin seni bize emanet etti, Şah. Bu ne hal böyle?” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Şah’ın içi rahatlamış gibi görünüyordu, ama yüzündeki gerginlik hala tam olarak dağılmamıştı. Ural, sorumlu bir tavırla, "Benim yüzümden oldu. Yanlışlıkla arabasına çarptım, bu yüzden biraz rahatsızlandı," dedi. Bu açıklama, hem Ural’ın nazik tarafını gösteriyor hem de durumu daha da normalleştiriyordu. Teoman, Ural’ın sözlerinin ardındaki anlamı kavrayarak kafasını salladı, “Ural, sonrasında bana çok yardımcı oldu,” diye ekledi Şah, durumu daha fazla açıklamaya gerek kalmadan. Devrim, içindeki gerginliği bastırmaya çalışarak, bir yandan da rolünü sürdürmek zorunda hissediyordu. Düşüncelerinin bir an dağılmasına izin vermedi, bunun yerine sesini mümkün olduğunca nazik ve davetkâr hale getirerek, “Size bir çay ikram etmek isteriz,” dedi. Ural, bir an duraksadı, daveti değerlendirirken gözleri Devrim’de gezindi. “Çay mı?” diye mırıldandı. Sesi, sanki bu anı anlamlandırmaya çalışıyormuş gibi çıkmıştı, ama sonunda başını hafifçe sallayarak, “Teşekkür ederim, ama bir toplantıya yetişmem gerekiyor,” dedi. Ardından Şah’a son bir kez bakarak, “Eğer başka bir şeye ihtiyacınız olursa, lütfen bana haber verin,” diye ekledi ve yavaşça arabasına yöneldi. Ural arabasına binerken, geride bıraktığı gergin atmosfer hala yoğun bir şekilde hissediliyordu. Teoman, Şah ve Devrim birbirlerine sessizce bakarken, Ural’ın uzaklaşan aracının motor sesi kulaklarında yankılandı. Şah derin bir nefes aldı, elmas poşetini hala sıkıca tutuyordu. Devrim, düşüncelerini toparlayarak Şah’a döndü. “Artık içeri geçelim,” dedi. Teoman da onları izleyerek, kapıyı açtı. Hırsızlar bir kez daha paçayı yırtmışlardı, ama bu, daha büyük bir oyunun sadece başlangıcıydı.Şah, içeri girdikten sonra derin bir nefes aldı. Elinde tuttuğu elmas poşetini dikkatlice Teoman'a uzattı. Teoman poşeti alırken gözlerini Şah'tan ayırmıyordu. Devrim, bu sessizliği daha fazla sürdüremeyerek sordu, “Ne oldu orada, Şah? Ural Tanca'nın yanında ne işin vardı?”

Şah, bir an duraksadı, odanın içindeki atmosferi tarttı. Ardından gözlerini Devrim’e dikerek konuşmaya başladı. “Ural’la yollarımız kazayla kesişti. Arabama çarptı ve durum biraz karıştı. Ama…” Şah’ın dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı, “Bu küçük kazayı kendi lehime çevirdim.”

Devrim, kaşlarını çatarak daha fazlasını öğrenmek istedi. “Nasıl yani?”

Şah, sabırlı bir edayla açıklamaya devam etti, “Ural, arabasına çarptıktan sonra beni kliniğe götürdü ve tüm masrafları ödedi. Onun güvenini kazanmak için bunu bir fırsat olarak gördüm. Onun yanında olmanın bana daha fazla koruma sağlayacağını düşündüm. En güvenli yer, şu an Tanca’nın yanı.”

Teoman, Şah'ın stratejik düşüncesine hayran kalmıştı. “Yani, Ural seni gerçekten tanımıyor?” diye sordu.

Şah, başını sallayarak cevap verdi, “Henüz değil. Ama bu şekilde devam ederse, bizden şüphelenme ihtimali azalacak. Onun güvenini kazandıkça, daha fazla bilgi edinebilirim.”

Devrim, Şah’ın bu durumu nasıl lehine çevirdiğini takdir eden bir ifadeyle, “İyi düşünülmüş, Şah. Ural’ın yanındayken dikkatli olman gerekiyor. Her adımını izlerler.”

Şah, kararlı bir şekilde başını salladı. “Elbette. Şimdi yapmamız gereken, dikkatli olup hiçbir iz bırakmamak. Ural’ın güvenini kazandıkça, bu iş bizim için daha da kolaylaşacak.”

Teoman, elmasları güvenli bir yere yerleştirmek için odadan çıkarken, Devrim, Şah’a son bir uyarıda bulundu. “Ural, tehlikeli bir adam. Onunla fazla yakın olmamaya dikkat et. En ufak bir hata, hepimizin sonu olabilir.”

Şah, Devrim’in gözlerine bakarak, “Merak etme. Ne yaptığımı biliyorum,” dedi.

Odanın içindeki hava biraz daha rahatlamıştı, ama herkesin aklında Ural Tanca'nın gerçeği öğrenmesi durumunda neler olabileceğine dair bir korku vardı. Şah, sessizce oturdu, gözleri uzaklara dalmış, gelecekteki planlarını tartıyordu. Dışarıda, karanlık çökmeye başlamış, geceye hazırlanan şehirde sessiz bir gerilim hüküm sürüyordu. Zeren, elinde sarma tabaklarıyla salona girdiğinde herkesin gözleri ona çevrildi. "Hadiyin, masa hazır," dedi, neşeyle. Onun bu sıcak daveti üzerine herkes masaya doğru ilerledi. Devrim ve Teoman masanın başlarına, karşılıklı oturdular. Zeren, Şah ile karşı karşıya otururken, Tuana Zeren’in yanında yerini aldı. Beşli, masada yerlerini aldıklarında odada sıcak bir atmosfer hakimdi. Yemek masası, Zeren’in özenle hazırladığı çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Sarma tabaklarının yaydığı koku herkesin iştahını kabartmıştı. İlk lokmalar alındıktan sonra sohbet yavaş yavaş canlanmaya başladı. Herkes günün stresini üzerlerinden atmak istercesine keyifli bir şekilde yemeğe odaklanmıştı. Bir süre sonra, Teoman’ın büründüğü karakter üzerine şakalar yapılmaya başlandı. Şah, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle, “Teoman, biz orada yokken odada neler oldu?” dedi, gözlerini hafifçe kısarak.Tuana da fırsatı kaçırmadı. “Evet evet, bayıltmadan önce bir iki ruj sürüp, ona cilve mi yaptın yoksa?” diye sordu, kahkahasını gizlemeye çalışarak.
Zeren, Şah’a doğru dönüp, “Teoman’ın o ruju sürmesi gözümün önünden gitmiyor. O an gerçekten rol yapmadığını düşündüm,” diye ekledi, gülümseyerek. Teoman, bir an duraksayıp sahte bir alınganlıkla, “Size söylüyorum, o ruj sürme işi sanıldığından çok daha zor." Saçını savurur gibi yaptı.
"Hem de karaktere tamamen bürünmem gerekiyordu,” dedi, ardından kaşlarını kaldırıp, “Siz olsanız daha iyisini yapabilir miydiniz?” diye karşılık verdi.
Şah, gülerek, “Sana laf söylenmez, Teoman. Gerçekten de karaktere bürünmekte ustasın, ama o rujun rengi biraz fazlaydı sanki?” diyerek takıldı.
Zeren, göz kırparak, “Bence fazlası tam yerindeydi. Adamı bayıltmadan önce kafasını iyice karıştırmıştır,” dedi. "Adam resmen Teoman'ın üzerine atlayacaktı."
Masadaki herkes kahkahalarla gülmeye başladı. Her biri, işin ciddiyetini kısa bir süreliğine de olsa unutmuş, bu küçük alaylarla neşeleniyordu. Teoman, durumu lehine çevirip, “Tamam tamam, ben de bir dahakine size özel ruj sürme dersi veririm,” diyerek masadaki neşeyi daha da artırdı.
Yemekten sonra herkes sessizce sofrayı kaldırdı. Tuana ve Teoman, mutfağa geçip bulaşıkları toparlamaya koyuldular. Şah, günün yorgunluğuyla odasına çekilmek üzere izin istedi ve yukarıya çıktı. Devrim de işine geri dönmek için odasına yöneldi. İçinde bulunduğu belirsizlik ve sorumlulukların ağırlığı onu tekrar düşüncelere boğmuştu.Devrim, odasına girer girmez masasının başına geçti ve önceden bıraktığı belgeleri yeniden incelemeye başlamak için oturdu. Ancak kapının yavaşça açıldığını fark ettiğinde, gözlerini belgelerden ayırıp kapıya baktı. Zeren, sessizce içeri girmişti. Devrim tekrar dikkatini kağıtlara verdi. Masasında kağıtlar içinde kaybolmuş, önündeki belgeleri dikkatle inceliyordu. Gözlerini satırlardan ayırmadan, her bir detayı dikkatlice süzüyordu. İşin ciddiyeti onu tamamen ele geçirmişti. Zeren, elinde bir tüp kremle Devrim’in yanına oturdu. Hafif bir gülümsemeyle Devrim’e baktı, ancak Devrim gözlerini belgelerden ayırmadı. Zeren, elindeki kremi sıkarken bilerek fazla krem çıkarttı. Kısa bir an duraksayıp ardından şakacı bir tonla, "Aaa, bu çok fazla oldu. Sana sürebilir miyim?" diye sordu.
Devrim, başını çevirmeden elini ona doğru uzattı. Gözleri hâlâ belgelerdeydi, zihni ise işin karmaşıklığında. Zeren, Devrim’in elini nazikçe alıp iki eliyle kremi yavaşça yedirmeye başladı. Masaj yapar gibi, kremi Devrim’in eline yedirirken, parmak uçlarıyla yavaşça baskı uyguluyordu. Bu hareket, Devrim’in bedeninde ani bir titremeye yol açtı. Bir an için Devrim, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Zeren’in yumuşak dokunuşları, onun tüm dikkatini dağıtmıştı. Yutkundu, gözlerini nihayet belgelerden kaldırdı ve Zeren’e baktı. Zeren, bakışlarını kaçırmadan Devrim’in diğer elini de aldı ve aynı naziklikle kremi bu eline de yedirmeye başladı. Devrim, Zeren’in her hareketini hissediyor, ama kendini toparlamaya çalışıyordu. Tüm vücudu bir dokunuşla kasılmıştı. Zeren’in dokunuşları, içindeki yoğunluğu arttırıyordu. Devrim, bir an için bu anın ne anlama geldiğini düşünmeye çalıştı, ama Zeren’in sakin, nazik bakışları altında bu düşünceyi bir kenara bıraktı. Onunla geçirdiği bu sessiz ve yakın an, tüm günün yorgunluğunu bir kenara bırakmasına neden oldu. Zeren, işini bitirdiğinde, hafifçe gülümsedi ve ellerini yavaşça geri çekti. Devrim, bir süre daha Zeren’e baktı, sanki söylemek istediği bir şey varmış gibi. Ama kelimeler boğazında düğümlendi. Zeren, yavaşça ayağa kalktı ve “İyi geceler, Devrim,” diye fısıldadı. Ardından odadan çıkmak için kapıya yöneldi.

Loading...
0%