Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Loca

@hamish

Zeren ve Şah, bu gece farklı bir havada, baştan aşağı şıklıklarıyla dikkat çekiyorlardı. Zeren’in diz altı, derin yırtmaçlı siyah eteği her adım attığında zarafetle dalgalanıyor, üzerine giydiği ince askılı siyah bustier, göğsündeki büyük siyah gülle göz alıcı bir detay oluşturuyordu. Ayaklarındaki siyah stilettolar onu daha da uzun gösterirken, sade askılı siyah çantası şıklığına sade bir dokunuş katıyordu. Arkaya taranmış yapışık saçları ve siyah buğulu göz makyajı, kırmızı rujla birleştiğinde Zeren tam anlamıyla gecenin en iddialı kadını gibi görünüyordu. Şah ise gül kurusu, bol kesim pantolonu ve ince siyah kemeriyle maskülen-feminen bir tarzı mükemmelce yansıtıyordu. Üzerindeki, kurusunun bir ton açığı çiçek desenli detaylı büstiyeri, göğüs dekoltesiyle cesur bir hava katarken, pantolonuyla aynı renk blezer ceket zarif bir tamamlayıcı oluyordu. Dalgalı saçları omuzlarına dökülürken, şeftali tonlarında göz makyajı ve aynı tonda rujuyla bütünleşen görünümü, hem sade hem de çarpıcıydı. Zeren ve Şah, zarafet ve kendinden emin adımlarla mekana giriş yaptıklarında, tüm dikkatleri üzerlerine çektiler. Mekanda elit bir atmosfer vardı; şık mobilyalar, loş ışıklar ve kaliteli müzik her köşeyi dolduruyordu. Fakat bu iki kadının mekana kattığı enerji tüm dikkatleri dağıtmıştı. Devrim, locada rahatlamaya çalışsa da gözleri anında Zeren'e kaydı. Zeren’in siyah derin yırtmaçlı eteği her adımda zarafetle süzülüyor, kırmızı rujuyla belirginleşen dudakları ve siyah buğulu göz makyajı Devrim’in nefesini kesiyordu. Bir an olsun yutkunmadan edemedi, sanki tüm ortamda sadece o ikisi varmış gibi hissediyordu. Bu iki kadının mekana kattığı enerji tüm dikkatleri dağıtmıştı. Şah'ın rahat ve maskülen-feminen tarzı, ortamdaki diğer insanların ilgisini çekerken, Zeren’in hiç Devrim'e bakmaması ve sadece kendi dünyasında hareket etmesi, Devrim'i daha da huzursuz ediyordu. Devrim’in gözleri bir an olsun Zeren’den ayrılmıyordu; her hareketini izliyor, ona ulaşmaya çalışıyordu, fakat Zeren onun bu dikkatini fark etmiyormuş gibi, özgüvenle davranıyor, Devrim’in varlığını yok sayıyordu. Bu gerilim, mekandaki enerjiyi daha da yoğunlaştırıyor, Devrim'i içten içe huzursuz ederken Zeren sanki tamamen kontrolü elinde tutuyordu. Zeren ve Şah, mekanda tüm gözleri üzerlerinde hissettikleri halde sakin bir tavırla Devrim’in masasına geçtiler. Geniş masanın Devrim’den uzak bir köşesine oturduklarında, müziğin ritmiyle hafif hafif sallanıyorlardı. Zeren, heyecanını bastıramayarak Şah'a doğru eğildi. "Devrim'in dibi düştü, şok geçirdi," diye fısıldadı. Şah, kıkırdayarak Zeren'in heyecanını paylaştı. "Hala bakıyor mu?" diye sordu Zeren, merakla. Şah, dudaklarını büzüp başını onaylar şekilde salladı. "Bir an olsun bakışını çekmiyor ki," dedi kıkır kıkır gülerken.

İkili, oyunun verdiği hisle bir anlığına kahkahaya boğuldular. Zeren, Devrim’in üzerindeki etkisini bilmenin keyfiyle hafif bir rahatlama hissetti. Devrim’in gözleri hâlâ Zeren’in üzerinde sabitlenmişti; her ne kadar uzak oturmuş olsalar da aralarındaki gerilim her halinden belliydi. Şah, Zeren’e bir şeyler fısıldayıp yerinden kalktığında, üzerindeki ceketini çıkarıp eline aldığında Ural’ın bakışlarının daha da keskinleştiğini hissetti. Beyaz teni kızıl saçlarının arasından zarifçe görünüyordu. Eliyle saçlarını geriye doğru atarken, bakışları hafifçe Zeren'e kaydı, ardından lavaboya doğru adımlarını hızlandırdı. Bu sırada Ural, Şah’ın peşine düşmek için fırsat kolluyordu.Şah, takip edildiğini fark etmişti. İçindeki his ona doğru bir oyun oynandığını fısıldıyordu. Lavaboya girdiğinde aynanın karşısında bir an durup nefesini düzenledi. Rujunu yavaşça tazeleyip aynada kendine son bir kez bakarak sakin bir tavırla dışarı çıktı. Fakat tam o anda karşısında Ural’ı buldu.

Ural, Şah’ı görebileceği en yakın noktada duruyordu. Gözlerindeki kararlılık ve hafif bir gerginlikle Şah’ın yolunu kapamıştı. Bir anlık sessizlik, etraflarındaki hafif müzikle birleşerek aralarındaki gerilimi daha da arttırdı. Şah, Ural’ın gözlerine bakarken, içinde bir kıvılcım yanıyordu. Bu anı onun da beklediğini gösteren bir bakışla Ural’ın ne yapacağını merak ediyordu.

Ural, gözlerini Şah’tan bir an olsun ayırmamıştı. Şah'ın lavabodan çıktığı anda karşısında durdu ve beklediği an gelmişti. Gözlerinde bir parıltı, hafif bir gülümsemeyle, "Şah..." dedi. Şah, sanki onu orada görmeyi beklemiyormuş gibi bir kaşını kaldırarak şaşkınlıkla, "Ural. Seni burada görmeyi beklemiyordum," diye karşılık verdi.

Ural, adeta her şeyi önceden planlamış gibi rahat ve kendinden emin bir şekilde gülümsedi. "Mekan benim," dedi soğukkanlı bir tonda, sözlerinin ağırlığını bilerek. Şah, bu bilgiye şaşırmış gibi gözükmedi, aksine dudaklarının kenarında bir tebessüm belirdi. "Dünya küçük gerçekten," diye karşılık verdi, her zamanki soğukkanlılığını koruyarak.Ama içinde bu rastlantının olmadığını, Ural’ın burada olmasının bir tesadüf olmadığını biliyordu.

Ural, Şah'ın yanına yaklaşarak sanki bilmediği bir şeyi soruyormuş gibi, "Tek misin?" diye sordu. Şah, kafasını olumsuzca sallayıp hafif bir tebessümle arkasını gösterdi, "Bizimkilerle geldim," dedi. Ancak dönüp baktığında locanın boş olduğunu fark etti; Devrim ve Zeren ortada yoktu. Yüzünde kısa bir şaşkınlık belirdi ama bu, hızla yerini her zamanki soğukkanlılığına bıraktı.

Ural, fırsatı kaçırmadan teklifi yaptı. "Arkadaşların gelene kadar bize katılmaya ne dersin?" dedi, bakışları Şah’ın üzerinde derinleşerek.Şah, bir an duraksadı. Ural’ın niyetini anlamak için onun gözlerine baktı, ama yüzündeki masum ve nazik gülümseme her zamanki gibi korunuyordu. "Olur," diye yanıtladı sonunda, sesinde herhangi bir tereddüt belirtisi olmadan.

Ural, elini Şah'a doğru uzatarak onu kendisiyle birlikte loş, özel bir locaya yönlendirdi. İçeri girdiklerinde Ural’ın çevresinde oturan tanıdık yüzlerle karşılaştı. Şah, güçlü bir oyun oynaması gerektiğinin farkındaydı. Bu gece sadece Ural ile değil, aynı zamanda etrafındaki bu karanlık dünyayla da karşı karşıyaydı. Ama Şah, oyunun kurallarını bilirdi.

Şah, Ural’ın yönlendirmesiyle locaya geçtiğinde, etrafın kapalı ve dışarıya bakılabilir ama içeriye görünmeyen yapısıyla ne kadar özel bir alan olduğunu hemen fark etti. İçeri girdiğinde gözleri masada oturan üç kişiye kaydı. Ural, her zamanki kendinden emin tavrıyla sırasıyla tanıttı:

"Çağrı Özkara," dedi, solundaki adama işaret ederek. Sarışın, mavi gözlü, umursamaz bir duruşla oturuyordu.

"Bu Seda Tok," dedi hemen yanındaki kadını göstererek. Eski bir model olan Seda, siyah saçları ve bal rengi gözleriyle zarafetiyle dikkat çekiyordu.

"Ve Bahadır Soylu," diyerek karşısındaki adama elini uzattı. Bahadır, il başkanının oğlu olarak tanınan, ağır bir karaktere sahip, keskin bakışlarıyla ortamı tarayan biriydi.

Şah hepsinin elini sıktı, her biriyle yüzeyde dostane bir tavır takındı, ama içten içe hepsini çok iyi tanıyordu. Ural, Şah’ı kendisinin yanına oturttu ve ona dönerek tanıttı. "Şah Karaca," dedi, Şah’ın üzerine bütün gözler kayarken.

Şah masumane bir gülümsemeyle oturdu, ama içindeki karmaşa yüzünden okunuyordu. Karşısında oturanlar sıradan insanlar değildi. Bunlar "Zenginler Sokağı'nın Milyarderleri" olarak bilinen, halkın gözü önündeki hayatlarının arkasında karanlık işlerle uğraşan dört kişiydi.

Ural Tanca, gruptaki en yakışıklı veliahttı, babası işlerini ona devredip emekli olmuştu. Tanca ailesi silah kaçakçılığı işini başarıyla yönetiyordu. Ural’ın yanında oturan Başkomiser Çağrı Özkara, devasa bir fabrika zincirinin varisiydi. Soygunlar başladığında yurt dışından geri dönmüş ve Ural’ın yanında yer almıştı. Sarışın, soğuk tavırlarıyla dikkat çeken Özkara, aynı zamanda siber suçların başındaki isimdi.Seda Tok, siyah saçları ve mükemmel fiziğiyle bir moda imparatorluğunu yöneten stilistti. Ancak onun sorumluluğu daha karanlıktı; kara para aklama işlerinde ustalaşmıştı.

Ve Bahadır Soylu… İl başkanı Rafet Soylu’nun oğlu olarak politikadaki etkisini uyuşturucu kaçakçılığına yönlendirmişti. Hepsi bir araya geldiğinde, bu dört kişi şehrin karanlık ekonomisini yöneten birer atlıydı. Şah, bu insanlarla aynı masada oturmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Ama kendi oyunu vardı ve bu oyunda ne kadar ileri gideceğini sadece kendisi biliyordu. Masada dönen kahkahaların ve rahatlamış gibi görünen tavırların ardında daha büyük hesaplar yapıldığını hissetti. Gözleri bir anlığına Ural’a kaydı, zihninde bir plan şekillenmeye başlarken dudaklarına belirsiz bir gülümseme yerleşti.Şah, Ural'ın uzattığı kadehi alırken odadaki atmosfer daha da yoğunlaşmış gibiydi. Herkesin bakışları bir an için Şah’ın üzerinde toplandı. Ural, karşısındaki kişilere kısa bir bakış attı ve sonra kadehini kaldırarak, "Gecenin şerefine," dedi. Masadakiler kadehlerini kaldırırken Şah, ince bir gülümseme ile kadehini hafifçe havaya kaldırdı ve içti.Ural’ın yanında oturmak, bir yandan avantajlı olsa da Şah için riskliydi. Onunla ne kadar yakın olursa o kadar fazla bilgi alabilirdi ama aynı zamanda bir o kadar da dikkatli olmak zorundaydı. Ural, Şah’ın zekasının ve çekiciliğinin farkındaydı; bunu hem bir tehdit hem de bir fırsat olarak görüyordu.

"Bu kadar güçlü bir ismin buralarda görünmesi gerçekten ilginç," dedi Şah, Seda'ya bakarak. Sesi yumuşaktı ama arkasında keskin bir merak vardı. Seda, sakin ve kendinden emin bir ifadeyle başını salladı. "Bazı şeyleri yerinde görmek gerekir," dedi, sesi sakin ama alt metni anlam doluydu.

Şah, "Sizinle aynı ortamda olmak keyif verici." Dedi.

Çağrı, hafif bir kahkaha attı. "Keyif verici mi? Bu kelimeyi uzun zamandır duymamıştım," dedi alaycı bir tonla. "Umarım keyfin kaçmaz." Gözlerini Şah’a dikti, ama Şah onun bakışlarını hiç bozuntuya vermeden karşıladı.

Şah, Ural ve diğerlerinin arasında otururken, masadaki sohbet yavaşça derinleşti. Bahadır, Şah’a dikkatlice bakarak, ortamdaki enerjiyi dağıtarak, "Seninle iş dünyasında daha önce karşılaşmıştık, değil mi?" diye sordu. Şah, "Evet, birkaç kez görüşme fırsatımız oldu," diyerek, dikkatlice seçtiği kelimelerle yanıtladı.

Şah’ın aklı bir yandan bu masadaki insanlar üzerinde dönerken, diğer yandan Devrim ve Zeren’i düşünüyordu. Seda, bu sırada biraz daha yakından ilgilenmeye başlamıştı. "Peki, burada ne tür işlerle ilgileniyorsun? Genellikle yüksek profilli projelerle ilgilendiğini duydum," dedi. Şah, “Birçok farklı projede yer alıyorum, ama her zaman strateji ve analiz üzerine yoğunlaşıyorum,” diye cevap verdi. Seda’nın dikkatini çekmiş görünüyordu; gözleri parlıyordu. Bahadır, sessizliğini bozarak, "Şah’ın şu anda üzerinde çalıştığı projeler çok ilginç. Özellikle de güvenlik ve bilgi teknolojileri üzerine. Biraz riskli ama yüksek getirili," dedi. Bahadır’ın bu yorumları, Şah’ın çevresindeki kişilerle olan ilişkilerini daha da belirginleştirmişti. Şah, Bahadır’ın bu kadar bilgili ve projelerini bu kadar yakından tanımasını biraz şaşkınlıkla karşıladı.

"Proje detaylarını bu kadar iyi bilmen beni şaşırttı," dedi Şah, Bahadır’a nazikçe gülümseyerek.

Bahadır hafif bir gülümsemeyle yanıtladı. "Şah, bizim çevrede senin adını duymamak mümkün değil. İyi bir iş yapıyorsun ve işlerindeki başarıların bize de yansıyor. Aslında, seninle ilgili daha fazla konuşmak istediğim bir konu var."

Şah merakla başını salladı. "Ne hakkında konuşmak istiyorsun?"

Bahadır, "Güvenlik ve bilgi teknolojileri üzerine çok ilginç projelerin var. Bizim ekiplerimizle işbirliği yapabileceğin bazı fırsatlar var. Eğer ilgilenirsen, seni bir projeye dahil etmek isteriz. Bu proje yüksek riskli ama potansiyel getirisi de büyük. Bilgi teknolojilerindeki uzmanlığın bizim için değerli olabilir."

Şah, Bahadır’ın teklifini dinlerken dikkatle düşündü. "Bu teklif oldukça cazip görünüyor," dedi. "Tek başıma karar verebileceğim bir şey değil."

Bahadır memnuniyetle başını salladı. "Tabii ki. Şimdi burada detayları konuşmak için doğru zaman değil, ama uygun bir zamanda buluşup her şeyi detaylandırabiliriz. Teklifimiz senin için açık."

Bahadır’ın iş teklifinden sonra sohbet, Şah’ın dikkatini çekerken biraz daha kişisel bir yöne kaydı. Çağrı, gözlerini Şah’a dikerek soruyu sordu:

"Bu arada, ailenle mi yaşıyorsun, Şah? Yoksa kendi başına mı takılıyorsun?"

Şah, bu sorunun geleceğini tahmin etmiyordu. Hafifçe kaşlarını kaldırarak bir an düşündü, ardından sakin bir şekilde cevap verdi.

"Hayır, kendi evimdeyim. Sizin gibi bir grupla yaşıyorum diyebilirim." Seda, Şah’ın cevabına küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Kendi başına ayakta kalmak zordur, özellikle bizim çevrede," dedi, alaycı bir tonla. "Ama senin bunu başarıyor olman etkileyici."

Şah, gülümseyerek başını salladı. "Zor ama yalnız değilim. Bu yüzden olsa gerek, başarmam." Sonunu vurguladı.

"Ne zamandır Zenginler Sokağında otuyorsun?" Dedi, Bahadır.

Şah saçlarını geriye itti. "Yaklaşık bir yıl oldu."

"Yani Ural ile bir yıldır komşusunuz ve yeni karşılaştınız, ilginç." Seda'nın sesi şüpheciydi.

Şah bunalmışçasına kıbırdandı. "Belki de hiç karşılaşmazdık, arabama çarpmasaydı."

Ural’ın uyarıcı sesi ortamı bir anda değiştirmişti.

"Şah'ı sıkboğaz yapın diye getirmedim arkadaşlar," dedi, sesi belirgin bir şekilde uyarıcıydı.

Şah, bu sözlere samimi bir gülümsemeyle karşılık verdi. Tam o sırada Çağrı, sanki rahatlatmaya çalışıyormuş gibi, sakince konuştu:

"Şah, seni sıktık mı?" dedi, yüzünde belirsiz bir gülümsemeyle.

Ural gözlerini devirdi, belli ki arkadaşlarının fazla ileri gittiğini düşünüyordu. Şah ise hem durumu hafifletmek hem de ortamı yumuşatmak amacıyla hafifçe gülümsedi ve nazik bir tonla cevap verdi.

"Bu hoş sohbet için teşekkür ederim," dedi, sesinde bir sıcaklık vardı. "Daha çok kendimi biraz sorguda hissettim ama sorun değil, anlayabiliyorum."

Ural’ın gözleri bir an Şah’a kaydı, durumu toparlayıcı tavrına saygı duyarak hafifçe başını salladı. Masada kısa bir sessizlik oluştu, ardından Çağrı bir yudum içkisinden alarak gevşemiş bir şekilde arkasına yaslandı.

"Ural'ın bize dahil etmesine çok şaşırdım. Tüm bu sorgu meraktandı." dedi Çağrı, hafif bir alaycılıkla.

Şah, Çağrı’nın alaycı tavrına aynı şekilde karşılık verdi, dudaklarında keskin bir gülümseme belirdi. "Buradaki herkes benim hayatımı zaten biliyordur," dedi, gözlerini kısarak Çağrı’ya baktı. "Bulmakta çok zorlanmamışsındır."

Bu sözlerin ardından ortam bir anda gerildi. Şah, bir an bile tereddüt etmeden hışımla ayağa kalktı, sandalyesi hafifçe geri kayarak masaya çarptı. Tüm gözler ona çevrildi.

"Bu manipülatif sohbete gerek yoktu," diye ekledi, sesinde belli belirsiz bir öfke vardı. Kimse bir şey söyleyemeden, Şah arkasına bakmadan locayı terk etti, adımlarının kararlılığı mekânın sessizliğinde yankılandı.

"Taşşaklı kız çıktı," dedi Bahadır, alaycı bir gülümsemeyle. "Nasıl postayı koydu, Çağrı'ya."

Ural, Bahadır’ın bu yorumuna sinirle ayağa kalktı. "Gerçekten gerek var mıydı?" diye hışımla sordu ve Şah’ın peşinden koşmaya başladı.

"Şah! Dur, lütfen!" diye seslendi, kalabalığı yararak onun peşine takıldı. Şah, mekândan çıkmıştı, ama dışarıya adım atar atmaz bir şey fark etti: Arabanın anahtarı Devrim’de kalmıştı. Etrafına hızlıca bakındı, ne yapacağını bilemeden duraksadı. Peşinden gelen Ural’ın ayak sesleri yaklaşıyordu, ama Şah ona ne diyeceğini bile bilmiyordu. İçinde bir öfke ve kararsızlık karışımı vardı.

Ural, Şah'a yaklaştığında nefes nefese, "Böyle gitme... Konuşmamız lazım," dedi, sesinde yalvaran bir ton vardı. Şah derin bir nefes alıp, Ural’a döndü. Yüzündeki gergin ifade hâlâ geçmemişti, ama gözlerinde bir parça kararlılık vardı. "Ne konuşacağız Ural?" dedi sert bir tonda. "Orada yeterince konuştuk bence."

Ural gözlerini yere dikti, birkaç saniye sessiz kaldı. "Sadece… yanlış anladığını düşünüyorum. Bahadır’ın, Çağrı’nın söyledikleri, onlar her zaman böyle. Seni sıkmak istemedim, gerçekten."

Şah kaşlarını kaldırdı, alaycı bir ifadeyle gülümsedi. "Yanlış mı anladım? Ural, beni sorguya çektiler. Projelerim, hayatım, her şeyin bu kadar ortada olması beni rahatsız ediyor."

Ural, ellerini çaresizce iki yana açtı. "İnan bana, kimse seni köşeye sıkıştırmak istemedi. Sadece hayatımıza dahil edeceğimiz insanların çıkar ilişkisi olmamasını istiyoruz."

Şah derin bir nefes aldı, Ural'ın sözlerini sindirmeye çalışırken gözlerinde hâlâ alaycı bir ifade vardı. "Çıkar ilişkisi mi?" diye tekrarladı. "Yani, ben hayatına dahil olduğumda arabama çarpan sendin Ural, bugün beni masaya çağıran sendin." Ural, Şah’ın çıkışına hazırlıklı gibiydi, sakin bir şekilde karşılık verdi. "Biliyorum, seni ciddiye alıyorum. Sadece bu kadar." Şah, Ural’a kısa bir süre baktı, ardından omuzlarını silkti. "Eğer bu gerçekten doğruysa, belki bunu bana daha önce söylemeliydin," dedi yumuşayan bir tonla. "Ama her ne olursa olsun, kendimi sorguda gibi hissetmeme neden olan bu tür oyunları sevmiyorum."

Ural başını sallayarak hafifçe gülümsedi. "Haklısın, bu akşam işler biraz tatsızlaştı. Bunu doğru bir şekilde yapmak için daha fazla konuşmalıyız."

Şah bir an duraksadı, derin bir nefes alarak etrafına bakındı. "Belki... bir şans veririm. Ama güven meselesi konusunda hâlâ dikkatliyim, ve sadece güven sorunu yaşayan sizler değilsiniz, bunu unutma," dedi.

Ural Şah'ın gözlerine baktı. "Tamam anlıyorum, lütfen seni eve bırakmama izin ver." Ural’ın gözlerindeki samimiyeti gören Şah, kısa bir süre daha etrafa bakındı ama Devrim ve Zeren’in hala ortalarda olmaması ona başka bir seçenek bırakmamıştı. Derin bir nefes alarak Ural’a döndü.

Ural, Şah'ın gözlerinde bir anlık tereddüdü fark etti ama sözlerinin ardından Şah’ın zarif bir "Teşekkür ederim" demesiyle içi rahatladı. "Arabam hemen şurada," dedi eliyle mekanın önünde park etmiş arabasını işaret ederek.

Şah, hala etrafa göz gezdirdi, Devrim ve Zeren’in ortalıkta olmayışı onu biraz rahatsız etmişti ama Ural’ın teklifini geri çevirecek bir sebep bulamıyordu. "Peki," dedi kısaca ve Ural’ın yanında yürümeye başladı.

“Bu gece olanlar için özür dilerim, Şah,” dedi sonunda. “Kimse seni rahatsız etmek istemedi. Özellikle ben. Bahadır biraz direkt konuşabilir ama kötü bir niyeti yok. Ama biz birbirimizi koruruz, senin de bunu anlayacağını düşünüyorum.”

Arabaya bindiklerinde Şah, sessizliğin boğucu hale gelmemesi için bir şeyler söylemeye ihtiyaç duydu. "Bahadır gerçekten projelerimle ilgileniyor mu, yoksa bu geceki sohbet sadece bir gözdağı mıydı?" diye sordu, gözlerini ön cama dikerek.

Birkaç dakika boyunca sadece arabanın içindeki hafif müzik ve motor sesi duyuldu. Şah camdan dışarı bakarken düşüncelere dalmıştı, Ural ise aralarındaki gerginliği hafifletmeye çalışıyordu.

Ural kısa bir süre düşündü. "Bahadır gerçekten ilgileniyor. Ama biliyorsun, biz genelde her şeyi kontrol altına almak isteriz. Senin yeteneklerini küçümsemiyor, tam tersine, onların bir parçası olmak istiyor," diye yanıtladı.

Şah hafifçe başını salladı. "Kontrol, değil mi?" diye tekrarladı alayla. "Bu dünyada işler hep böyle yürüyor."

Kısa bir süre sonra, arabaları Şah’ın evinin önünde durdu. Şah zarifçe arabadan indi, Ural’a bir kez daha teşekkür etti ve eve doğru yürüdü. Ural, Şah'ın arkasından bir an daha bakarken, onun güvenini kazanmanın düşündüğünden daha zor olacağını fark etti.

Loading...
0%