Çizik, elleri sıkıca direksiyona yapışmış, aracı ustalıkla yönlendirirken, dar sokaklarda hızla ilerliyordu. Gözü sürekli dikiz aynasındaydı, bir yandan da arkasındaki ekibi kontrol ediyordu. Sırgan, yan koltukta oturmuş, elinde tuttuğu tabletten binanın güvenlik kameralarını izliyordu. "Her şey temiz," diye fısıldadı, "Ama hızlanmamız gerek, birkaç dakika içinde devriye gelebilir." Arka koltukta oturan Teo ve Ebe, hızlıca çantalarını kontrol ediyorlardı. Teo, her zaman olduğu gibi soğukkanlıydı, fakat gözlerinde bir kararlılık vardı. "Bizi kimse durduramaz," diye mırıldandı. Ebe, göz alıcı bir gülümsemeyle, elindeki elmasları kontrol ederken, "Sanatımın en güzel eserlerinden biri," dedi kasayı düşünerek. Bu sırada, Password arkalarındaki hareketliliği fark etti. "Biraz dikkatli olalım, peşimize takılan biri var," diye uyardı ekibi, bakışlarını Sırgan'ın tabletine çevirdi. Çizik, hızlıca bir köşe dönüp ana yola çıktığında, polis sirenlerinin sesi uzaktan duyulmaya başladı. "Sıkı tutunun!" diye bağırdı, hızla manevra yaparak trafiğin arasına daldı. Diğer araçların arasından ustalıkla geçerken, ekibin her bir üyesi onun yeteneklerine bir kez daha hayran kaldı. Sırgan, ekibin güvenliğini sağlamak için sisteme tekrar giriş yaptı. "Peşimizde sadece bir araç var," dedi sakin bir sesle. Teo, arka camdan dışarı bakarak, "Bu iş bittiğinde, o peşimizdeki araç da bitecek," diye alaycı bir şekilde güldü. Polis aracı hızla yaklaşıyordu, Çizik bir anlık tereddütle başka bir köşeye döndü. "Beni dinleyin," dedi Password, "Bu işten çıkışımız şöyle olacak." Herkesin dikkatini çekmişti. "Bu sokakta hızlanamayız, bir sonraki çıkıştan çıkıp otobana gireceğiz. Onlar için sürpriz bir karşılama hazırladım."
Çizik, Password'ün planını aklında tutarak direksiyonu keskin bir hareketle otobana çevirdi. Çizik, Password'ün talimatlarına sadık kalarak direksiyonu ustalıkla manevralar uyguladı. Aracın motoru gürültülü bir şekilde homurdanırken, Çizik'in gözleri yola kilitlenmişti. Hızla yaklaşan polis aracı neredeyse enselerindeydi, ama Password'ün planının kusursuz işleyeceğinden emindi. Aracın her bir virajı alışı, ekibin içinde yankılanan sessizlikte bir güvenin tezahürü gibiydi.
Aracın motoru, adeta harekete geçmeye hazır bir yırtıcı gibi homurdanıyordu. Gözleri yolda, zihni ise her türlü olasılığı hesaplayarak tetikteydi. Otoban girişine doğru hızla ilerlerken, gerisindeki polis aracının sirenleri daha da yaklaştı. Çizik, bir an bile tereddüt etmeden Password'ün öngördüğü anı bekledi. Tam o sırada, Password'ün ustaca planladığı gibi, otoban girişindeki güvenlik bariyerleri büyük bir gürültüyle patladı. Metal parçalar ve beton bloklar havada savrulurken, polis aracı aniden yoldan çıkmak zorunda kaldı, lastiklerin sürtünmesiyle asfaltın üzerinde keskin bir çığlık yankılandı. Çizik'in elleri direksiyona sıkıca kenetlenmişken, araba bu kaostan hızla uzaklaştı. Araç, otobanda hızla uzaklaşırken, Çizik’in elleri direksiyonu adeta bir cerrah hassasiyetiyle kavramıştı. Dikiz aynasında polis aracının gözden kayboluşunu izlerken, hafif bir rahatlama hissetti ama dikkati hala tam anlamıyla dağılmamıştı. Arkada, Teo ve Ebe’nin yüzlerinde bir an için şaşkınlık belirdi.
Aracın içindeki sessizlik, her birinin kafasında dönen farklı düşüncelerle dolmuştu. Çizik, dikkatini yoldan bir an bile ayırmadan, elindeki direksiyonu sanki bir hayat çizgisiymiş gibi sıkı sıkıya tutmaya devam etti. Hızla akıp giden yol, onların özgürlüğe kaçışını temsil ediyordu; fakat bu kaçışın bedeli ne olacaktı, henüz hiçbiri tam olarak bilmiyordu. Çizik, Password'ün planına uygun şekilde aracı otobanda ilerletmeye devam etti. Hedefleri belliydi: Ormana ulaşmak. Polisler şimdilik izlerini kaybetmişti, ama bu durumun sonsuza dek süremeyeceğini hepsi biliyordu. Etrafta hızla süzülen ağaçlar, Çizik'in önündeki dar yolda giderek sıklaşıyordu. Ormanın derinliklerine ulaştıklarında, Çizik aracın hızını düşürüp yavaşça ilerlemeye başladı. Gözleri, belirlenen noktayı ararken geri kalan ekip sessizdi, herkes Zeren’in zekice planladığı bu kaçıştan sonra ne yapmaları gerektiğini biliyordu. Çizik, sonunda hedefe ulaştıklarında aracı durdurdu ve direksiyondan ellerini çekerek derin bir nefes aldı. Sessizlik, ağaçların arasında yankılandı, sadece motorun hafif uğultusu duyuluyordu. Çizik geriye dönüp ekibe baktı, gözleri kararlı ve güven doluydu. "Herkes ne yapması gerektiğini biliyor," dedi, sakin ama emir verircesine. Ekibin diğer üyeleri, bu cümledeki alt metni anladı; her biri, üzerine düşen görevi yerine getirecekti. Password, bir an için araca son bir kez bakıp Çizik'e döndü. "Seninle evde buluşuruz," dedi, ardından diğerlerine dönerek, "Bu işi temiz bir şekilde bitirelim."Çizik, başını onaylarcasına salladı ve araca geri bindi. Motor tekrar canlanırken, Çizik bir süre düşündü; bu araba bir daha asla bulunmamalıydı. Hurdalığa doğru yola çıkarken, ekipten uzaklaşan son kişi oydu. Araç, tozlu yolda kaybolup giderken, ormanın içinde geriye sadece ekip kaldı. Password, ormanın içinde gizlenmiş yeraltı evine doğru ilerledi. Gizli bir kapıdan içeri girdiğinde, karanlık bir koridor onu karşıladı. Duvarlara montelenmiş birkaç zayıf ışık, yolunu aydınlatıyordu. Merdivenlerden aşağıya inip dar bir tünelden geçtikten sonra, Password kendini evin merkezindeki geniş odada buldu. Burada, operasyonun ardından ihtiyaç duyacakları tüm malzemeler, her biri yerli yerinde ve temiz bir şekilde düzenlenmişti. Password, dikkatlice çantasını açtı ve içindeki cihazları masaya yerleştirmeye başladı. Malzemeleri özenle tek tek kontrol ediyor, her birini temizleyip olması gereken yere yerleştiriyordu. Bu aşama, operasyonun en kritik adımlarından biriydi; hiçbir iz bırakmamaları gerekiyordu. Gözlem yeteneğiyle her detayı fark ediyor, en ufak bir hataya yer vermiyordu. Teo, elmasları alıp odanın diğer tarafındaki masaya geçti. Her bir elması dikkatlice inceliyordu; parlaklıklarını, kesimlerini, ve ağırlıklarını kontrol ederken, bu taşların gerçek değerini anlamaya çalışıyordu. Elmasların her biri, operasyonun başarısını taçlandıran birer hazineydi. Teo, bir an için derin bir nefes aldı; bu kadar zorlu bir işin ardından bu değerli taşları görmek, ona bir nebze olsun rahatlama getirmişti. Ebe ise belgeleri alıp odanın köşesine çekildi. Belgeler, operasyonun en önemli parçalarından biriydi; içinde ne tür bilgiler olduğu, gelecek planlarını belirleyecekti. Ebe, belgeleri hızlıca gözden geçirmeye başladı. Her bir sayfayı dikkatlice okuyor, gerekli gördüğü yerleri not alıyordu. Belgelerdeki bilgiler, sadece bu operasyon için değil, gelecekteki işlerinde de onlara rehberlik edecekti. Ebe, belgeleri dikkatlice okuduktan sonra onları özenle düzenledi ve dosyasına yerleştirdi. İşinin bittiğini anladığında derin bir nefes aldı. Başarıyla tamamladığı operasyonun ardından bir an için kendini rahatlamış hissetti, fakat hemen toparlandı. Henüz işinin bitmediğini biliyordu. Belgelerin güvenli bir şekilde saklanması gerekiyordu, ve bu işi de en iyi şekilde yapmak zorundaydı. Ebe, yeraltı evindeki odalardan birine geçerek üzerinde çalıştığı siyah giysileri çıkardı ve dolabında sakladığı şık, sade bir kıyafeti giydi. Üzerindeki her şey kusursuz görünüyordu; şık bir ceket, dar kesim pantolon, ve hafif topuklu ayakkabılar. Yüzündeki makyajı yeniledi, saçlarını düzeltti ve bir an aynada kendine baktı. Gösterişli görünüşü, az önce ormanda gizlice belgelerle ilgilenen kişiyle tamamen zıt bir tablo çiziyordu. Ancak bu, Ebe'nin en büyük yeteneklerinden biriydi; kimliğini, ruh halini ve görünümünü, gerektiği gibi değiştirebilmek. Ebe, çıkmadan önce eski kıyafetlerini dikkatlice katladı ve onları Password'e teslim etti. "Bunları ortadan kaldır," diye sessizce emir verdi. Password, başını sallayarak kıyafetleri aldı. Teo elmasları Ebeye uzattı. "Evde senden alırım." Dedi. Ardından, Ebe'nin ormanın içindeki gizli yeraltı evinden çıktığını izledi. Ebe'nin adımları sessiz ve kendinden emindi; operasyonun bu aşaması da onun kontrolündeydi. Ebe, ormandan çıktıktan sonra gizli bir yere park ettiği aracıyla hızla şehir merkezine doğru yol aldı. Tanca Bankası'na vardığında, arabasını otoparka park etti ve binaya adımını attı. Soyduğu kişinin belgelerini, soyduğu kişinin bankasında saklıyordu. Ebe, bankanın içine girerken güvenlik görevlileri ve çalışanlar ona gülümseyerek selam verdiler. Ebe, bankanın şık iç tasarımına göz atarken, yüzündeki hafif tebessümle herkese karşılık verdi. Kendi kasasına doğru ilerledi ve anahtarını görevliye gösterdi. Görevli, anahtarı kontrol ettikten sonra onu kasa odasına yönlendirdi. Ebe, kasasının bulunduğu koridorda ilerlerken, adımlarının sessiz ve temkinli olduğunu fark etti. İçeri girdiğinde, kasasının kapısını açtı ve belgeleri yerleştirdi. Dosyayı dikkatlice yerine koyduktan sonra kapağı kapattı, kilitledi ve anahtarı güvenle cebine yerleştirdi. Ebe, işini bitirmenin verdiği huzurla bankadan çıkışa doğru ilerledi. Adımları her zamanki gibi zarif ve özgüven doluydu. Binadan çıkıp arabasına yöneldi, kapısını açıp içine oturdu. Motoru çalıştırmak üzereyken, arkasında bir aracın hızla yaklaştığını fark etmedi. Bir anda büyük bir çarpma sesi duyuldu ve Ebe'nin arabası sarsıldı. Çarpmanın şiddetiyle Ebe'nin kafası direksiyona çarptı. Gözleri bir an için karardı ve alnında sıcak bir sıvının süzüldüğünü hissetti. Elini alnına götürdüğünde, kanla kaplandığını gördü. Şaşkınlıkla etrafına bakınırken, çarpan aracın kapısının açıldığını fark etti. İçinden uzun boylu, esmer ve oldukça yakışıklı bir adam indi. Adam, telaşla Ebe'nin aracına doğru yürüdü. Bu adam, Tanca Bilyonerlerinin varisi olan Ural Tanca'ydı. Ural, duyduğu soygun haberlerinin ardından oteline gitmek üzere yola çıkmıştı, fakat Ebe'nin aracına çarptığı için planları bir anda değişmişti.
Ural, Ebe'nin yaralandığını görünce endişeyle aracın kapısını açtı. "İyi misiniz? Çok özür dilerim, sizi görmedim," dedi, sesi suçluluk ve endişe doluydu. Ebe, derin bir nefes aldı ve kafasını toparlamaya çalışarak başını hafifçe salladı. "Sanırım iyi olacağım, sadece kafam biraz çarptı," dedi, zorlukla. Ural, cebinden bir mendil çıkararak Ebe'ye uzattı. "Lütfen, bunu alın. Hemen bir doktora gitmeliyiz," diye ısrar etti.Ebe, mendili alıp yarasına bastırırken, Ural'a baktı. Gözlerinde bir anlık şaşkınlık ve merak vardı. Bu adam, sıradan biri değildi, bunu biliyordu. Ebe, başındaki acıya rağmen sakinliğini korumaya çalıştı. Ural'ın nazik yardımıyla arabasından çıktı. Çevrede birkaç meraklı göz onları izliyordu, ancak kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. Ural, Ebe'yi kolundan tutarak ona destek olurken, kafasında birçok soru işareti vardı. Neden burada, bu bankanın önünde, bu kadınla karşılaşmıştı? Şüphelerini bir kenara bırakıp şu anki duruma odaklandı. "Size gerçekten yardım etmem gerek," dedi Ural, gözlerinde endişe vardı. Ebe, içten içe Ural'ın bu kibarlığından etkilenmişti, ama şüphelerini de bir kenara bırakamıyordu. Sadece bu küçük kaza yüzünden planları altüst olacak değildi. Hem elindeki belgeler güvendeydi, hem de operasyonun diğer aşamaları sorunsuz ilerlemişti. Yine de, bu karşılaşmanın hiç de tesadüf olmadığını hissediyordu. "Teşekkür ederim, ama gerçekten iyiyim," dedi Ebe, hafif bir gülümsemeyle. Ancak Ural, onu yalnız bırakmaya niyetli değildi. "Bu şekilde bırakmam mümkün değil. En azından bir doktora görünmelisiniz," diye ısrar etti. Ebe, Ural'ın kararlılığını gördüğünde karşı koymanın bir anlamı olmadığını anladı. Kafasında, bu durumun ileride nasıl bir etkisi olabileceğini düşünüyordu. Ural Tanca'nın dikkatini çekmek, hiç planlarında yoktu. Fakat olayların akışını değiştirmek istemedi, zira bu adamla nasıl başa çıkacağını biliyordu. Kendini bir şekilde güvende hissetti.
“Peki,” dedi Ebe, hafifçe başını sallayarak. “Yakınlarda bir klinik var mı?”
Ural, hemen bir telefon çıkardı ve hızlıca bir yeri aradı. "Hemen yakınlarda bir arkadaşımın kliniği var," dedi, sanki Ebe'nin kararını çoktan almış gibi. "Oraya gidebiliriz."Ebe, Ural'ın yardımıyla arabasına binip kemerini bağladı. O sırada, kafasındaki kanama yavaş yavaş durmaya başlamıştı, ama başı hala zonkluyordu. Ebe, bir an için Zeren'i ve diğer ekibi düşündü. Ormandaki gizli evde işlerini bitirip bitirmediklerini merak etti. Bu ufak aksaklık, operasyonun geri kalanını etkilememeliydi.
Ural arabasını çalıştırdı ve hızla kliniğe doğru yola çıktı. Yol boyunca sessiz kaldılar. Ebe, bir yandan Ural'ı süzerken, diğer yandan aklındaki planları yeniden gözden geçiriyordu. Arabada esen hafif rüzgar, ikisinin de sessizliğini daha da belirgin hale getiriyordu.Klinik, şehir merkezinin biraz dışında, daha sakin bir mahalledeydi. Ural arabayı park edip Ebe'ye doğru döndü. "Hemen bir kontrol yaptıralım, önemli bir şey olmadığından emin olmalıyız," dedi. Ebe, başını hafifçe sallayarak arabadan indi. Ural, kapıyı açarak ona yol gösterdi ve ikili kliniğe doğru yürüdü. Klinik oldukça sakin ve şık bir yerdi. İçeri girdiklerinde, bir hemşire hemen onlara doğru geldi. Ural, hemşireye durumu hızlıca anlattı ve hemen bir odaya alındılar. Ebe'nin başı dikkatlice incelendi, ve hafif bir şişlik dışında ciddi bir durum olmadığı tespit edildi. Doktor, bir buz torbası ve birkaç ufak müdahaleyle Ebe'nin başındaki yarayı sardı.
"Bir süre dinlenirseniz daha iyi olursunuz," dedi doktor, Ebe'ye gülümseyerek. "Ama endişelenecek bir şey yok."
Ebe, derin bir nefes aldı. "Teşekkür ederim," dedi nazikçe. Ardından Ural'a döndü. "Gerçekten gerek yoktu, ama teşekkür ederim."
Ural, hafif bir tebessümle başını salladı. "Hiç sorun değil. Sizin gibi biriyle bu şekilde tanışmak istemezdim, ama en azından bir şeyiniz yok."
Ebe, Ural'ın bu yaklaşımını not etti. Bu adamın kendisini bu kadar çabuk bırakmayacağını anlıyordu. Fakat bu durumu kendi lehine çevirebilirdi. "Bu arada, adım Şah Karaca," dedi, elini uzatarak. "Ve gerçekten yardımlarınız için minnettarım."
Ural, Ebe'nin elini sıktı. "Ural Tanca. Memnun oldum." Gözlerinde bir merak vardı, Ebe’nin kim olduğunu daha fazla öğrenmek istiyor gibiydi. Ancak Ebe, bu bakışı karşısında sadece gizemli bir gülümsemeyle karşılık verdi. Ural'la olan bu beklenmedik karşılaşma, planlarında bir değişiklik yaratmamıştı. Aksine, Şah Karaca'nın belki de yeni bir oyun planı kurmasına olanak tanıyabilirdi.