Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@hamuselif

~Ivy~

Gözlerimi açtığımda hâlâ her yer bulanıktı. Bir kaç kez kapatıp tekrar açtım. Aah! Başım inanılmaz derecede ağrıyor.Ölümsüz olmanın bedelini küçük hasarlarla ödüyordum işte.

Uzandığım tozlu yerden yavaşça kalktım. Bir kaç kişi beni kovalayınca bu boş binayı bulup saklanmıştım. Uzun zamandır bir şey yemedim ve bir avcı-av koşusunu daha kaldıramam.

Üzerimi çırpıp duvara tutunmaya çalıştım. Gözlerim düzelene kadar bir yerden yuvarlanmasam iyi olur.

Kısa bir süre önce büyük bir düşmanım olduğunu öğrendim. Altın. Eğer bir altına dokunursam ilk olarak dokunduğum yer kızarmaya ve yanmaya başlıyor. Ardından gözlerim renk değiştiriyor. En sonunda bulanık görmeye başlıyorum. Bulanıklık on beş dakika kadar sürüyor sanırım. Sayılarla aram pek iyi değil. Diğerlerinden pek emin değilim. Aslında kızarıklık ve gözlerimin renk değiştirmesi o kadar da mühim değil. Biri görmediği sürece yani. Galiba gözlerimden korkuyorlar.

Alt kattan gelen adım sesleri yüzünden olduğum yerde durdum. Üç kişi olduklarını anlamam kısa sürdü. En azından kulaklarım çalışıyor. Güzel. Ama gözlerim bu haldeyken nasıl kaçacağım? Beş-altı dakika sonra düzeleceğini var sayıyorum ama o süre içinde aşağıdakiler yukarıya da çıkabilir.

Bir pencere işimi görebilir aslında. Dikleşerek derin bir nefes çektim içime. Güçlerimi daha yeni yeni kullanmaya başlıyorum. Biraz acemiyim.

"Hey Dean! Bizi bekle."

Giderek bana doğru yaklaşıyorlar. Daha iyi odaklanmalı ve bir pencere bulmalıyım. Nefes al Ivy. Nefes... Al.

Sol tarafımdaki esintiyi hissettiğimde ayaklarımı o yöne çevirdim. Güçlerimin arasında en iyi kullanabildiğim hızımdı. Onu kullanarak pencereye daha hızlı ulaşabilirdim. Tabi pencereye yaklaşmak yerine duvara toslamasaydım. Hızımı da pek kullanamıyormuşum anlaşılan.

Yerde uzanır bir şekilde kendime sırıtmaya başladım. Hadi ama. Bana deliymişim gibi bakmayın. Eğlenmeyi seven bir kızım sadece.

"Lenard, şunu dinle."

Beni kastettiklerine bahse girerim. Sızlanarak yerden kalkıp elimle pencereyi aramaya koyuldum.

"Size söyledim. Bu evde hayaletler var."

Hayalet mi? Aman tanrım. Umarım o kadar da korkunç görünmüyorumdur.

Pencereyi bulmuştum ama biraz paslıydı sanırım. Nasıl bir evdeyim ben? Umarım burası bir evdir.

"Damien nereye?"

"Eğer tahminlerim doğruysa ve burada bir hayalet varsa onu görmek istiyorum."

Merdivendeki ayak sesleri acele etmem gerektiğini söylüyordu. Kulpu daha sert bir şekilde kendime çektim. Hızlı olursam bir sorun çıkmadan kaçabilirim.

Pencere açıldığında seri bir şekilde kendimi aşağı bıraktım.

Tamam. Binanın yüksek olduğunu unutmuş olabilirim.

Sanırım gözlerim düzeliyordu. Bir kaç kez kırptım gözlerimi. İlk gördüğüm şey bi...

ÇALILIK!

Yüz üstü düştüğüm çalılıktan kalkmaya çalışırken söylenmeyi de ihmal etmemiştim.

"Pencereden çıkmış olmalı."

"Bu fazla aptalca olmadı mı Damien? Bir hayalet neden pencereden çıksın?"

Kafamı yukarıya kaldırdığımda pencereden dışarıya bakan bir çocuk gördüm. Olduğum yere iyice sinip kendimi gizlemeye çalıştım.

Bulunduğum çalılıklara doğru baktığında nefesimi tuttum ve kımıldamamaya çalıştım.

Umarım beni görmez.

"Çocuklar. Sanırım aşağıda bir şey var."

Lanet olsun.

"Dostum. Bazen cidden kafayı sıyırdığını düşünüyorum."

Pencerede ekstra iki kelle daha belirince dilime bildiğim bütün küfürleri savurdum.

"Aman tanrım! Bu bir ceset."

"Bir ara doktora gitmelisin Lenard."

"Neden?"

Gözlerini üzerimden çekmeden nasıl sohbet ediyorlar anlamıyorum.

"İkimiz için de randevu alsan iyi olur. Çünkü ben de bir ceset görüyorum."

Hayalet gibi görünmediğime sevindim şimdi. Ceset, tarzıma daha çok yakışıyor bence.

"Ben bakmaya gidiyorum."

Üçü de kafasını camdan çekince hızımı kullanarak önce çalılıklardan ardından da araziden uzaklaştım.

İleride ki ormana hızla girdim. Bir ağacın arkasına geçip oturdum. Çok yorgunum. Ölümsüzlük ve yorgunluk aynı bedende toplanmamalıydı bence.

Ağacın arkasından geride bıraktığım binaya baktım. Merdivenlerden daha yeni inen çocuklar çalılıklara doğru koşuyordu. Hayalet meraklısı olan çalılıkları hızlı hızlı itiyordu. Kulaklarım iyi duyduğu için onları uzak mesafeden bile duyabiliyordum.

"Gitmiş."

Arkasındaki çocuk elini hayalet meraklısının omzuna koydu.

"Boş ver Damien. Bence Lenard hayal falan görüyordu."

Lenard olduğunu öğrendiğim çocuk şaşkınca baktı, Dean olduğunu anladığım çocuğa.

"Ne yani? Şimdi de benim mi kafayı sıyırdığımı söylüyorsun? Az önce ki şeyi üçümüz de gördük Dean."

Kusura bakmayın ama üçünüz de kafayı sıyırmışsınız. Bir, hayalet diye bir şey yoktur. İki, ben bir ceset değilim.

Onları dinlemeyi bırakıp önüme döndüm.

Sağ bileğimdeki dövmeye takıldı gözüm. Seth'le beraber yaptırmıştık. İkimizin bileğinde de SI yazıyordu.

Eminim benim ki kadar bela yoktur onun başında. Onun yapısı daha çok korumacı ve ne yazık ki benim gibi çılgın bir kardeşi var.

Sağ işaret parmağımı daire çizercesine çevirdim. Şimdilik böyle yapıyordum ama ilerde geliştireceğim.

Şu an sadece derin bir karanlık görüyordum. Uyuyor olmalı.

Hey! Seth.

Seth'in zihnine sesleniyordum ama cevap vermiyordu. Şu an bu küçücük büyü bile aşırı yorulmama neden oluyordu. Balıma küçük küçük sancılar girmeye başlamıştı. Gözlerimi kırpıştırdım. Odaklanamayacak kadar zayıfım.

Gitsem iyi olacak.

Oturduğum yerden kalkmaya çalıştığımda karnıma bir şeyin battığını hissettim. Zaten yırtık pırtık olan tişörtümü yukarıya kaldırdım.

Karnımda bir çalı parçası vardı. Doğa Anne çalılıklara düştüğüm için bana kızmış olmalı.

Karnımdaki çalı parçasını tutup çıkardım. Bu yaranın bir süre kapanmayacağından eminim. Tişörtümü yaranın üzerine bastırmaya çalıştım. Çok acıyordu. Çığlık atmamak için zor duruyorum.

Kendimi toparlayıp arkamdaki ağaca tutunarak kalktım. Yavaş yavaş ormanın derinliklerine doğru yola koyuldum.

 

 

 

~Seth~

"Bayım. Kendinize gelin lütfen."

Beni sarsan güvenlik görevlisine kısa bir bakış attım.

"İyi misiniz? Eğer değilseniz..."

"İyiyim."

Görevli etrafa bakmaya devam ederken benimle sohbet etmeye çalışırcasına sorular soruyordu.

"Annem mi demiştiniz?"

Yüzüne baktım ve umursamazca

"Üvey."

Dedim.

Raftan bir kitap almaya tenezzül ettiğinde onu durdurdum.

"Ona dokunma."

Şüpheli bir şekilde bana bakıp elini raftan uzaklaştırdı.

Böyle başımda dikilirse araştırma yapamam ki.

"Siz kahve falan mı içseniz acaba? Buraya bir daha gelmeyeceğim ve..."

Sağ elimi rafta gezdirdim.

"... Vedalaşmak istiyorum."

Ivy, bunu benden daha iyi yapardı ama etrafı da bir güzel karıştırırdı.

"Üzgünüm Bay Wood. Ama bunu yapamam. Prosedürler gereği yani. "

Gözlerimi kapayıp anlımı sıvazladım. Bazen insanlar beni çıldırtıyor.

Hey! Seth.

Şimdi olmaz Ivy.

Gözlerimi bir süre daha kapalı tutup başımdaki bu görevliden nasıl kurtulabilirim onu düşündüm.

Aklıma gelen bir fikir ile gülümsedim.

"Peki."

Arkamı dönmüş ve bir adım atmıştım ki kendi ayağıma takılıp başımı çalışma masasına vurdum. Tüh. Ne talihsizlik ama.

"Aman tanrım! Bay Wood. İyi misiniz?"

Alnımı tutup sızlandım.

"İyiyim. Yani... Sanırım."

Görevli alnımı işaret etti.

"Kanıyor."

Aniden uzaklaştı benden ve gözlerini kapattı.

"Bir erkek olarak çok üzgünüm ama ben kan görmeye dayanamam."

Yapmacık bir sızlanma ile

"Sanırım bir kaç peçeteye ihtiyacım var."

Dedim.

"Ben gidip bir ilk yardım çantası falan bulayım."

Dedi ve koşarak çıktı odadan. Biraz daha çıkmasaydı yakayı ele verebilirdim. Hızla iyileşen bir yara görmeyi normal karşılayacağını pek sanmıyorum.

Büyüyle kapıyı kapattım. Başka bir büyü daha yaparak sadece Ivy ve benimle ilgili olan kitapları bir masada topladım. Bu büyüyü yapmak pek kolay olmadı tabiki.

Bir tane mi?

Günlerdir sadece bir kitap için mi uğraşıyordum?

"Beni yormadığın için çok teşekkür ederim anne."

Sinirle göz devirdim. Görevli dönmeden önce buradan defolsam iyi olacak. Kanamanın arttığına ve dayanamayıp hastaneye gittiğime dair bir not bıraktım. Masadaki kitabı alıp geçici bir görünmezlik büyüsü yaptım.

Görevli alt kattaki ilk yardım dolabını karıştırıyordu.

Kendimi ona sahtekarlık yaptığım için kötü hissediyorum. İyi birine benziyordu.

Binadan çıkıp bir ara sokağa girdim. Üzerimdeki büyüyü kaldırıp tekrar yola koyuldum.

Umarım başına boyundan fazla bela almamışsındır kardeşim.

~Ivy~

Gözlerim bu sefer kan kaybından dolayı bulanıyordu. Yürüdüğüm yolu bile zar zor seçiyordum.

Olduğum yerde durdum ve kalan gücümle daha çok anneme ve babama olan öfkemi haykırdım.

"Lanet olsun! Sana ve babama lanet olsun anne! Hepsi sizin suçunuz! Sana daha çok lanet olsun baba! Bizi terkettiğin güne lanet olsun! Annemin öldüğü güne lanet olsun!"

Ayakta duramayıp sırt üstü düştüm.

"Heyyy! Seeeth. Seni lanet olası. Yürüyecek halim kalmadı."

Kendi kendime kahkaha attım. Sanırım şu çocukların kafayı sıyıran asıl kişinin ben olduğumu bilmeleri gerekiyor.

"Sizi aptallar. Asıl kafayı sıyıran kişi benim!"

Bağırmaya devam edeceğim.

"Sen tam bir aşağalıksın Jadon! Ben sadece seni sevmiştim. Ama sen gidip o pislikle beraber oldun. Seni ilk gördüğüm güne lanet olsun Ja."

"Jessica! Liseyi bana dar ettiğin için sana minnettarım. Senden nefret ediyorum Jess! Sen tam bir pisliksin!"

"Hadi ama. O kızdan hoşlanmıştım."

Benden başka biri daha konuşunca kafamı zorla da olsa sesin geldiği tarafa çevirmeyi başardım.

Seth'i görünce gülümsedim.

"Beni sinir etmek için bile olsa Jess'i sakın övmeye kalkışma. Buraya gel ve beni yerden kaldır küçük adam."

Bana doğru yürüyerek devam etti.

"Boyundan fazla bela almamışsındır diye umuyordum ama görüyorum ki bela alacak bir boyun kalmamış."

"Benden ayrılmak sana espri yeteneği kazandırmış sanırım."

Belimden ve bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldı.

"Bakıyorum da keyfin yerinde."

Gülmeye çalışsamda karnımdaki yara bunu kısıtlıyordu.

"Neden olmasın ki? Karnımda kocaman bir delik var ve ben hâlâ hayattayım."

Büyük bir ağacın yanında durdu ve beni ağaca yaslanacak şekilde yere bıraktı. Kendisi de yanıma oturdu.

Nerden bulduğunu bilmediğim bir çantayı açıp içinden yiyecek bir şeyler çıkardı.

"Bunları ye bakalım. Yoksa o yara iyileşmeyecek."

Başımı yana yatırarak gözlerimi kıstım.

"Gözlerimi bile açacak halim yok Seth."

Çenemi tutup zorla açtı ve ağzıma bir şey soktu.

"Seni mızmız şey. Alt tarafı üç gün yoktum ve senin geldiğin şu hale bak. Seni kaç kez uyaracağım? Sen artık insan kategorisinde değilsin Ivy. Eskiden yaralandığında hastaneye gidebilirdik ama şu an seni hastaneye alıp almayacaklarını bile bilmiyoruz. Ölümsüz olman sana bir şey olmayacağı anlamına gelmiyor. O yüzden başını belaya sokmayı bırak artık. "

Ağzım dolu olduğu için kafamı hızla aşağı-yukarı salladım.

Yüzü endişeliydi. Bana bir şey olmasından korkuyor. Biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Bela mıknatısı gibiyim. Ayakta dikilsem bile bir şey gelip beni buluyor.

Seth, su şişesini de ağzıma sokmaya çalışırken elinden aldım. Daha iyi hissediyordum kendimi.

Tişörtümü tutup yukarıya kaldırdı.

"Daha iyi."

Suyu yere bırakıp Seth'e döndüm.

"Ofiste neler buldun?"

Çantasından bir defter çıkardı.

"Sadece bunu. Sanırım bir günlük."

Elinden alıp

"Annemin mi?"

Diye sordum.

Kafasını evet anlamında salladı. O da benim gibi sırtını ağaca yasladı ve

"Sen de benim gibi anne ve babamızı mı suçluyorsun?"

Diye sordu. Çok düşünceli duruyordu.

"Suçlayacak başka birilerini bulana kadar, evet."

Gülümsedi ve bana sarıldı.

"Başımıza belaları ne kadar toplasanda... İyiki varsın küçük kardeşim."

Gülümsedim.

"İyiki."

🎬🎬🎬

Normalde "herkesin kendi hayal etsin karakterleri" diyordum ama Türk karakterler olsun istedim ve tiplerini aşırı yakıştırdım.

Seth Wood = Ali Gözüşirin

Ivy Wood = Aslıhan Malbora

Elif DENETMİŞ

İnstagram : el_de0

Loading...
0%