@handelendin
|
Uyarı : Yavaş yavaş sindire sindire okuyun. Ağır gelebilir... -------- Eşlik etmem için beni yanına çağırdı. Prensese doğru geliyordum. Bana bakan gözlerinin içi parlıyordu. Buradan sıkılmıştı ve kurtarıcısı olarak beni beklemişti. “ Bu işlemi hızlandıracağım. Klonumu sana eşlik etmesi için dans partneri olması için çağıracağım. Bende bilmeceleri ne kadar hızlı cevapları bulursam o kadar iyi olacak.”
“ Klonla beni yalnız bırakacaksın ve sen arşiv kütüphanesine gidip bilmecelerin cevaplarını bulacaksın. Zekice bir plan.”
Başımı salladım. Koltukta bana ayırdığı boş yeri oturup onu seyrettim. Bana nelere dokunacağımı ve nasıl çalacağımı söylerken hayran hayran bakındım.
“ Beni dinledin mi ? Prens Bartu.” gülümsedim hı hı demiştim.
“ Peki o zaman koy bakalım dediğim yerlere parmaklarını,” dinlediğimi emin olmak istemişti ama ben onu izlerken ne dediğini tam bilmiyordum.
Yanlış yerlere bastığım sıra tatlı bir kıkırdama çıktı dudaklarında, bana bir daha gösterirken bu sefer kulaklarımı ve gözlerimi anlattığı şeylere odaklanmıştım. Aramızdaki melodi kelebeklerin ortaya çıkmasını izin veriyordu.
“ Sen bu şarkıyı nasıl buldun ya da ne yaparak çıkarttın ?”
“ Bunu merak ediyorsun değil mi çok basit aslında ben ne söylersem onlar yanıma geliyor. Bir gün mırıldanırken kelebeklerin geldiğini fark ettim.”
“ İlginç bir yeteneğin var anlaşılan benimki gibi.” “ Rüyalar istediği şeyi bölünebilir veya oluşabilen bir evrendir.”
“ Yeteri kadar nasıl bir evren olduğunu gördüm. Çeşit çeşit tuhaf ve tehlikeli şeyler gördüm ki hala şaşırıp kalıyorum.”
Tatlı gülüşü, içimde kelebekler uçurdu.
Işıl şarkıyı başladığında bende ona eşlik etmiştim. Aynı anda söyleyip çalıp eğleniyoruz.
“ Gökyüzünde dans eden renkli kanatlar, kelebeklerin şarkısı başlar, çiçeklerin arasında hafif bir rüzgarla onlar özgürlüğünün notalarını saçar.”
Işıl’ın sesine aşık olmuştum. Hiç tanımadığım ama sesini ve gülüşüne hayranlık beslediğim bir prensesin şarkısında eşlik etmek bir prens için onur gibi bir şey sanırım.
“ Bir papatyanın üstünde duruyorlar, Güneşin ışığına gülümseyerek. Her birinin bir hikayesi anlatılır, Sevgi ve umutla dolu melodilerle dolu.”
Ben devam ettim şarkısını bir kısmını sonra prenses devam etti böyle devam ederken birbirimizin gözlerinin içine bakmıştık. İlk defa böyle mutlu görüyordum, zaten ilk defa prensesi görmüştüm ve karşılaşmıştım. Ama neşesi hiç bitmesin diliyordum. Bakışlarımız derinleşmeye başlamıştı, gözlerinde belirlenen o parlak ışıltısını görmüştüm. Daha da büyülendim, öyle kendini çeken ela gözlerini çekiliyordum.
Bakışlarını geri çektiğinde utandığını anlamıştım “ Işıl, sen çok güzelsin biliyor musun ve seni tanıdıkça sana hayran oluyorum.”
Bana gülerek döndüğünde o anda aramızda çekimi Işıl bile görmüştü. “ Birbirimize çok yakınız Feyyaz ve bu hiç iyi olmayacak diyor içimdeki ses,”
“ Bir rüyadayız Işıl, sence ona mı iyi olmayacak yoksa rüyaların içine sıkışmak mı daha kötü ?”
“ Doğru söyledin.” Elini ağzına kapatmak için götürdüğünde elimle durdurmuştum “ Işıl seni öpebilir miyim ?”
“ Feyyaz, ben bilmiyorum.”
“ Doğru ben neyim buradan hapsolma dan önce sorumlu bir gencim, beni kimse sevmez zaten.”
“ Ben öyle demedim ama bilmiyorum valla Feyyaz.”
“ Işıl, ben seni görmeden sesini sevdim ve şarkılarını hatta güzelliğine hayran oldum. Seni kurtarmak için acele ettim, senin rüyanı girip buradan çıkarmak için işleri hızlandırmayı düşünüyorum. Bu prensi bir şans verebilir misin ?”
“ Beni gerçekte kim olduğumu neye benzediğimi bilmiyorsun Feyyaz,”
“ Biliyorum Işıl, televizyonda seni görüyordum, kayıp ilanlarını?”
Gözlerin de akan yaşı parmağımla silmiştim. Mutluluktan mı ağlıyordu yoksa üzüntüden mi bilmiyorum ama ne olarak akarsa bende silmek için orada olacaktım.
Kurtaracak birini beklemişti o sıra ben çıka gelmiştim. Nefesimiz birbirine yaklaştığında bir duraksadı “ Emin değilim Feyyaz.”
“ Işıl, buradan ve seni hapsedilen yerden çıkarmaya geleceğim ama beni nasıl göreceğini emin değilim. Belki beni hastane pijamalı görürsün, hastaneye götürdülerse bilemem. Belki rüyadan uyanır zaman geri sarılmış olur bilmiyorum.”
Işıl gözlerini yumarak bana döndüğünde gülümsemiştim. Bana ‘ ben hazırım, öp beni’ ima ettiğini anlamış dudaklarımı dudaklarını yanaştırıp küçük bir buse kondurdum da gözlerini açtı.
“ Feyyaz, dans partnerim ol ve beni buradan çıkar.”
“ Söz veriyorum.” Dedim ve dudaklarımız birbirine buldu.
Dudaklarımız birbirine değdiğinde her taraf durmuştu sanki saat zamanı bu anı bekliyormuş gibi, parmaklarımız piyanonun tuşlarından çıkan ses, sessizliği bozuyordu ama hiç rahatsız etmiyordu bizi sanki bu anı için yazılmış melodiyle dudaklarımız dans ediyordu. Yumuşak notalarda daha yavaş ilerlerken ani bir gürültülü siyah tuşa basılı tutulmuş bir an yaşadık. O siyah tuşun sert sesiyle dudaklarımızın dansı hızlandıkça, piyanonun melodisi de daha yoğun ve tutkulu hale geldi. Parmaklarımız tuşlarda adeta bir fırtına gibi geziniyordu, her nota bizi daha da yakınlaştırıyordu. Dudaklarımızın her hareketi, kalplerimizin atışını hızlandırıyordu. Melodi, duygularımızın bir yansıması olarak odada yankılanıyordu.
Notanın tiz, yumuşak ve sert sesiyle kalp atışım hızlanmıştı. Parmaklarımı çekmek istemiyordum ama çekmek zorunda olmak beni üzüyordu. Dudaklarımız ayrıldığında nefes nefese kaldık ikimiz. “ Artık bu gizemi çözmeye başla feyyaz ve beni o kadar çabuk çıkar.” Bu prensesten bir emir gibiydi. Öyle de yapacaktım zaten.
Yanımdan kalkıp bana gülümsemişti. “ Benden önce klonunu yolla şüphelenmesin diktatör hocam.” Hay hay deyip ceketinin içinden kart cambazını çıkarıp emir vermiştim.
“ Klonlama.” Emrimi algılayan kart benim kopya mı oluşturdu.
“ Ne yapacağını ve nereye gideceğini gayet iyi biliyorsun. Benim gözüm kulağımsın kopyam. Ben yokken kimseyi şüpheye düşürme!” Anlaşılır bir cümle söylediğimi çok iyi biliyorum.
Kartları kullanımı açıldı. Bizden önce çıktı klonum dans odasına kadar gittiğini hissediyordum.
Onun arkasından Işıl çıktığında “ Çok güzel bir an yaşadık senle keşke devam etse.” Büyük bir eksiklikle söylediğimi hatırlıyorum. “ Devamı gelecek ama beni bu lanet kaleden çıkardığında olacak bu,” vay prensesten bunları duymak beklemezdim. Şart koştu ve ben o şartı yerine getireceğim.
Kapıdan çıktığında yalnız kalmıştım. Bana gitmeden arşiv kütüphanesinin nerede olduğunu söylemişti. Ceketin arka cebinden defterimi çıkarıp topladığım bilmece gibi gizemlerini düşünmeye başlamıştım. Tablolar ile ilgili gizemi acaba kütüphanede bulabilir miyim bilmiyorum. Yazdıklarımı tekrar gözden geçirdim. Bir iki kez bakarak düşündüm. Gördüklerimi hatırladım. Bu ilk bilmece belki eski bir tarihi anlatabilir. Benden veya bizlerden önce bir koruyucular ve gözcülerin savaşı olarak. Umarım kütüphanede bununla ilgili bir bilgi bulurum.
Müzik odasında boş boş oyalanmak yerine kapıdan dışarıdan gelen sesleri dinleyip kimsenin olmadığını emin olarak kapıyı sessizce açıp arkama baktım. Defterimi ve kartım piyonun üstünde unuttuğumu anlayıp onlara koşarak aldım.
Şimdi bu koca koridor boyunca arşivi nasıl ulaşabilirim diye düşündüm. Umarım kütüphane halka açık bir yerdir çünkü öyle olmazsa prenslikten başka bir kişiye oynamak zor olacak.
🧭
Tarif ettiği gibi tam arşiv kütüphanesinin önündeydim ve şans işi kapı açıktı ve kapı kolunu tutup geriye doğru ittiğimde direk içeriye girmiştim. Işığı yakarak kendimi risk atmak istemiyorum. Elimle tuttuğum feneri hayal ettim ve elimde belirdi. Aradığım şeyi bu koca tozlanmış eskimiş kitaplardan nasıl bulacaktım ki. Tüm raflı kitaplığın yanına gidip o iki kelimeyi bulana kadar gezdim. Merdivenden çıkarak bulmaya çalıştım ama yoktu. Pes edecektim artık burada bulamayacağımı düşünerek tam arkama döndüğüm sıra kitaplığın üstündeki bir rafta duran kitaplardan biri gözüme parladı. Bir kitap neden gözüme parlasın ki bilmiyorum. Çok tuhaf şeylerin arasına girdiğim bir yerde ben tuhafı bu parlayan kitapta mı buldum az önce.
Merdiveni sessizce çektim o kitabın rafına doğru tırmandım. Parlak kitabı iki elimle kitabı diğer kitapların arasında almayı çalıştığımda sıkışmış olacağı hesaba katmamıştım. Hızlı çekersem düşerim ve fark edilme riskini almak istemiyordum. Tek çare yavaş yavaş oynatmakta buldum. Bir sağa bir sola oynatarak zamanımı almış olsa da çıkarmayı başarmıştım. Kitapla merdivenden inip tahta masaya ilerledim. Sessizce tozdan görünmeyen kitabın ismini bakmak için kapaktaki tozu, bir bez hayal etmiştim ve elimde belirdi. Kapaktaki tozu bezle sildim ve kapaktaki başlık içime merak sarmıştır. “ Rüya ve kabus: Efsanelerin tarihçesi*” acaba o gördüğüm iki tabloda gördüğüm sahneler bu kitapta yer alıyor mu bilmek isterim. İlk merak ettiğim o iki tabloda olan kişilerin kim olduğu gerçeği ve rüya koruyucuların nereden başladığını. Büyük kapağı açarak içindekiler kısmını okumak çok zordu. Yazıları silik silik, zor okunuyordu. Zor okusam da sonunda o iki tabloda olan şahısları anlatan açıklaması yazan kısmı sayfaları çevirerek çevirerek açmıştım.
İki terim vardı. Biri lumina diğeri nectorbus bu iki terim bana bir şey anımsatmaması ama yazılanları okumaya başladığımda. O iki örgüt ve birliğin temsilci tanrıları veya taptıkları bir yüce varlık olmalı diye düşündüm. Derinlemesine okumak için bunu yanıma almalıydım ama nasıl alacaktım. Kitabın kopyasını yapıp yerini koysam fark etmezler ama odamda bulursa bilemem ama bu tek şansım olmalıydı.
Daha fazla vakit kaybetmeden ve dışarıda gelen yürüme seslerinden anlaşıldığına göre ders bitmiş vals dersleri. Kart cambazını çıkarıp kitabı kapatıp kopyasını yaptırmıştım. Eşyayı kopyalama oluyormuş bunu ilk defa görüyordum. Kitabı ceketimin içinde saklamak zor olacaktı. Kitabın kopyasını rafa yerleştirip gerçeğini ceketimde saklayıp seslerin kesildiği anda çıkıp odama çaktırmadan koşmuştum ve kapıyı açarak kitabı yatağın altına koyduktan sonra bir şey unuttum diye bakarken bir şey unutmadığımı sevinmiştim. Defterimi çıkarmamıştım ve kartlarımda tamdı. Rahat bir nefes alarak en azından güvenlikli olduğum yer oda olduğu için kitabı masanın üstüne koyarak gördüğüm şeylerin ne olduğunu okumaya başladığımda kopyam bana olan biteni görme mi ve duyma mı işi bitince geri dönünce gösterdi ve dinletti ki gülümsedim.
Kitabı odaklanmıştım. Bir birlik ve bir örgüt topluluğun ne olduğunu çözmüştüm ve deftere not almıştım.
“ Lumina bir tanrı gibi yüce varlık ve rüya gözcülerin sembolü diyebilirim nectorbus ise kabus bekçileri ve herkesin korktuğu bir varlık olduğunu anlıyorum. Tarihi ve geçmişini gelirsem; ilk savaşları hakkında uzunca bir bilgi paragrafı vardı ve son savaşı ayrıca yeni varislerin seçimi hatta rüya evrenini dahil bilgi yoğunluğu var.” Bunları sesli düşünerek deftere küçük bilgileri not aldıktan sonra kafama daha da oturdu. O iki tabloda olanlar ve gördüğüm şeyler daha da anlamlı hale geldi. Ama orada bana benzeyen bir açık şövalye görmemin amacı ne ? O işte benim kafamı karıştırdı. Arkamı yaslanarak olan biteni gözlerimi yumarak kafamda geçirdim. Anlamayı çalışmıştım. Tüm tarihi okusam bana bir ipucu çıkar mı ya da onların alfabesi konuştukları dili bulabilirsem. İpucu mu yoksa bilmece mi ? Anlamam lazımdı.
Önüme dönerek içindeki sayfaları bir göz attım ama alfabesi var mı yoksa çalınmış bir sayfa mı diye düşünürken yazısı silinmiş bir alfabeyi rast gelmiştim. Ben nasıl ne konuştuklarını anlayacaktım bilmiyorum. Defteri açarak ne konuştuklarını not almıştım. Ama kelimelerin ne anlattığını bulmak o kadar zor ki bilemiyorum.
Defterime kelebek konmuştu. Işıl’ın kelebeği defterimin sayfasını konduğunda o müzik odasında öptüğümü hatırlayıp gülümseme mi engel olamadım. Hayatımda ilk kez birinin öpücüğünü almıştım. Ve eşsiz bir andı benim için. Bir daha o güzel sesin çıktığı dudaklarına kapanma isteğimi ertelemek zorundaydım. Söz vermiştim.
‘ Hala bizi düşünüyorsun Feyyaz,’
“ Bizi değil gördüğüm ve okuduğum şeyleri düşünüyorum. Koridorda gördüğüm tablolar ve okuduğum geçmişlerini anlatan kitapta buldum ama kabus bekçilerinin ne konuştuklarını bulma işi beni zorlayacak. Alfabesi karşıma çıktı. Ne konuştuklarını not aldım hatta ne anlattığını not aldım ama karışık çünkü alfabeleri bizim alfabeden çok farklı bir sistemde yürüyor.”
‘ Şu an boşum senin odana girip birlikte düşünürüz.’ “ Tamam zaten kelebeğin odama kadar getirir seni bekliyorum.” ‘ Birazdan yanında olurum.” ------------- *¹ tüm hali ek kitapta çıkacak. 🧭 Işıl, şu an özgürdü, hinama hocası başka şeylerde meşgul iken fırsatı kaçırmamak istemiş. Benim odama geliyordu. Geçici odama tabi.
Ben hala ne konuştuklarını hatta planların ne olduğunu bilmiyorum. Bir tahmin yürütüyorum bu şatoda büyük bir şeyler olacak kesin. Bir korkumda bu şatonun içinde gizlenmiş düşmanlar olacağı ve onların inleri bu şatonun içinde olma olasılığı çok yüksek.
Odanın kapısı vuruldu. Kim diye bakmak için sandalyeden kalkmış kapıya doğru ilerledim. Kapı kolunu indirerek küçük bir aralık bırakarak kim diye bakınca bana gülümseyen Işıl “ Çabuk al beni eğer hocam görürse deliye döner.” Dediğinde kapıyı açarak prensesi içeriye davet ettim. İçeri girdiğinde kapıyı kapatarak kilitledim.
Işıl, masaya doğru yürüyüp sandalye çekip açık olan defter ve kitabı göz attı. “ Tüm bunları sen mi yazdın. Bilmeceleri, yaratıkları ve diğer bilgileri.”
“ Defterde kalması daha iyi çünkü ne zaman işimi yarayacağını bilemezsin. Bilmeceleri deftere yazıyorum ama tahmin veya ipucu bulmayı çalıştığım için,”
“ Çok zekisin alfabeden mi takıldığın anlaşılıyor.”
“ Evet,” diyerek yanına doğru yürüdüm.
“ Işıl bu şatoda bir nesne veya eşya bulamayacağım daha büyük bir sorun var. Büyük düşman burada gizleniyor olabilir. “
“ Neden öyle düşünüyorsun Feyyaz?”
“ Bilmiyorum ama her okuduğum kitapta esas kız ve esas oğlan buluştuğunda mutlaka büyük bir sorun patlak verirdi. Bu rüya senin, bilmecelerin cevabı nesne olamayacak kadar riskli, seni geri yollasam aynı seni kaçıranın yanında uyanırsın o yüzden senin rüyan her zaman kalacak çünkü kaçış noktası uyanma noktası olacak.”
“ Peki bu nasıl olacak feyyaz ?”
“ Benim yaptığım gibi astral yolculuk yapacaksın. Benim tüm bedenim saat kulesinde kaldı bu ruhum seyahat ediyor.”
“ Bir noktada haklı olabilirsin, tüm rüyaları kurtarıp geri buraya döneceğiz çünkü kapı bizim rüyamızda saklı ancak tüm 12 rüyanın bilmecelerini çöz düğünde açılacak ya da açacak bir şey bulacaksın.”
“ Tüm eğlenceyi anlattın neyse ama öyle olacak. Senin rüyanın gizemini ve büyük düşmanı yendikten sonra bu yerden çıkmanın yolu benim yaptığım gibi bana dediğin gibi hani demiştin ya saat kulesinde kaldığımda bana ruh yolculuğu yap diye bunu sende yapacaksın.”
“ Tamam öyle yaparım ama ilk başımın belası hocamı ortadan kaldırmak ve büyük düşmanı yenecek bir şey bulmak.”
“ Aslında kitapta olan savaşı okudum. Rüya koruyucuları ile kabus bekçilerinin savaşında kullanılan bir kılıç türü varmış eğer onu bulursak büyük düşmanı yok edebiliriz ya da geçiçi süre engelleme yapabilirsek bize zorluk çıkarmaz.”
Başını salladığında gülümsedim. Başka sandalye çekip yanına geçtiğimde “ konuşulanları nasıl anlayabiliyorsun anlamıyorum ama ben konuşmaları yazdığında bir şey anlamıyorum. Nasıl bulacağız.”
“ Aslında birkaç harfi buldum ama kafam o kadar dolu ki ne demiş ne demek istedikler karıştı.”
Işıl, kıkırdayıp kitaba odaklanmıştı.
“ Alfabesi bile tuhaf ve bu rüyalar en tuhafı.”
Katılıyordum. Işıl bir deftere bir kitaba bakarak tuhaf dil alfabesinden birkaç harf çıkarmış gerisini yapamıyordu. Silinmiş ya da mürekkebi taşmış vaziyette olunca hangi harf diye beyin yorunca dinlenmesini söyledin.
“ Harbi okunmuyor harfler ama bir kaçını çıkardım. Gerisi zar zor bu çıkan harflerden bir tahmin yürütsek en azından bir adım ilerlemiş oluruz.”
Başımı sallamış ve deftere yazılan saklı harflerden oluşan mesajı anlamaya çalışmak çok zor gerçekten.
“ Feyyaz bence bunu bulmayı bir süre bırakalım daha vaktin biraz var. Gizli odaları bu şatonun içinde ise o odayı bulmak zorundasın ki belki orada başka bir bilmece var.”
“ Haklı olabilirsin aslında ama o odayı nasıl bulacağım peki ben ?”
Ben o gizli mağaralarını nasıl bulup bilmece bulacaktım. Bir yol veya ipucu yoktu sanki ama ilk geldiğimde hinama hanım beni Işıldan uzak tutmayı çalışmıştı. Hinama hanımdan şüphelenmeyi başlamıştım.
“Hinama hocan acaba o kabus bekçilerin biri ise yani rüyandaki hocandan bahsediyorum.”
“ Neden öyle dedin ?”
“ Bilmiyorum gözüme tuhaf gözüktü. İlk geldiğimde seni şarkı söylediğin gün yanına yürüdüğümde muhafızları çağırıp aramıza engel koyduğunu hatırlıyor musun ?”
“ Evet hatırlıyorum. O olduğuna bu kadar eminsin yani.”
İç çekip dışarı bıraktım. Ne düşünüp ne karar vereceğimi, emin olup, olmadığımı ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyorum gerçekten. Ama içimdeki sesi güvenmek istiyordum. O düşmanlardan biri olabilir kılık değiştirmiş bir kabus olma konusunda.
“ Neyse zaten kopyan sana söylemiş veya göstermiş olabilir. Hinama hocam sana bir tik attı ve hiç şüphelenmedi kopyandan.”
“ Beni o kadar tanımıyor ki veya şüphelenmiş olabilir çaktırmamış da ,”
“ Bilmiyorum ama sarayda sürenin uzatıp bilmeceyi çözmenin süresi uzuyor ve bu iyi birşey feyyaz yani beni kurtarman daha da kolaylaşır rüyayı kurtarmayı diyorum.”
“ Anladım ve biliyorum.”
“ O zaman yarın ki son prova gününde kopyan değilde sen olacaksın ondan sonra mı kopyan gelecek odana gittiğinde.”
“ Belki,”
Üstüme atladı sarıldı. Bu kadar aslını seviyorsa yani gerçek beni, beni mutlu ediyordu. “ Bu kadar mutlu olacağını bilsem kopya mı bilmeceleri çözmesini söylerdim ama bir işe yaramazdı.”
“ Bence de en iyisi küçük şeylerde kopyanı kullanmalısın?”
Gülümsemesi kısa sürmüştü. Nedeni söylediğinde gitmesi gerektiğini anlattı. Hinama hocası onu çağırdığını kelebeklerden duymuştu.
“ Ama ilerledik bu yolda en azından,”
Kapıya kadar eşlik ettim. Biri gördün mü görmedin mi bilmiyorum. Gördü ise işim baya zorlaşacak. Arkasından el sallayıp kapıyı kapattığımda, önceki rüyaların arasında en zoru ve baya zaman alacak gibi gözüküyor. Ben açım bir şeyler yemeliyim diye düşündüm. Sandviç ekmeğini düşündüm içinde salam peynir domates biber ve salatalık olan belki içinde soğuk tavuk olabilir. Soğuk sandviç ekmeğini hayal ettim ve bu rüyada bile elimde yemeğim belirmişti. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam şimdi şu tarihi bir kez daha gözden geçirirken kafamda ampül yandığında fark ettim. “ Mağaraya gitmiyorsa Hinama hocası ama ya odasında gizli bir dolap varsa aradığım şey olabilir.”
Bir bilmeceyi bulabilirsem ve cevabı beni çıkışa götürecek bir yolu yarılayıp işi bitirsem.
Bir of çekmiştim. Böyle bir yerde durmak öylece boş boş bir tarihi anlamayı çalışmak bir zaman kaybı benim için.
Sandviç yemem bittiğinde biraz bu şatonun içinde keşfe çıksam iyi olurdu. Ama nereye ve neyi bulmayı çalışacaktım ki emin bile olamadım. Sıkıntılı bir of çekip arkamı yaslanmış, bana gerekecek kalenin içini gösteren, odalarına dahil bu şatonun iç krokisi çünkü neyden veya nereden başlayacağımı hatta kestiremiyorum artık.
Artık şatonun gizli karanlık yerlerine gidip araştırmam lazımdı. Kapıdan çıkmadan önce kitabı yatağın altına koyup defterimi ve kalemi ceketimin içine koyup odanın kapısını açıp aralık'ta etrafı bakıp kimsenin olmadığını emin olduktan sonra kapıyı arkamdan kapatıp gittiğim yönün tersine doğru ilerlemeye koyuldum ama ben burada kaybolurdum.
Doğru ya cep saatim vardı pusula gibi ondan yardım alabilirim. Bana yön konusunda yardımcı olabilirdi. Olmuştu bir kere o da bir adaya aradığımda mı olmuştu yoksa bir bilmecenin cevabına mı.
Karşıma çıkması imkansız bir şeydi. Bilmecenin nerede olduğu veya sorunun. Bildiğim izlediğim filmlerde hep gizemi genellikle açık olmayan yerlerde buluyorlar. Bende ortalığı sessiz olduğu yere gitmek için koridorda nöbet tutan muhafızları görünmemek için saklanıp durdum. Çevrede kimse olmayınca rahatça gezip tabloları, duvarları bakınıp durdum. Gözüm o tabloyu çarpmıştı ilk geldiğimde acaba diye düşünmüştüm. Kapı bu tarafta olabilir mi veya geçit. Etrafı bakındım, birileri varsa bu riski alamayacağım kesindi.
Kimse olmadığını emin olduktan sonra çerçeveyi sağa sola oynattığımda aşağıya bir kağıt düşmüştü. Doğru yolda olduğumu sezmiştim.
Yere düşen kağıdı eğilip aldığımda o an fark ettim. Bu da o tuhaf alfabeden yazıldı ama silik alfabeden nasıl bir bilmece çıkaracağımı emin değildim.
Ama şimdi bunu buldum ya tüm günüm bu bilmeceyi çözmekte uğraşıp bir adım ileri gideceğim için mutlu olmaktayım. Az kaldı bu tüm kötülüklerden sıyrılmanın bir yolunu yaklaşıyorum.
Şimdi buradan odama dikkat çekmeden saklana saklana ve başka bir ipucu ve bilmece var mı diye koca karanlık uzun koridorda tabloların altlarını ve duvarlarına inceleyerek odaya kadar yürümüştüm.
Odama girdiğimde rahat bir nefes almıştım. Kapıyı arkamdan kapatıp yatağın altından ödünç aldığım o kitabı geri masanın üstüne koyarak o alfabe sayfasını açarak silik bile olsa bulacaktım o bilmecenin cevabını ve sorusunu. Defterin boş sayfasını açıp oturdum sandalyeyi.
Yemeğe çağırdılar ama ben gitmedim. Aç değildim tek şu yazıyı ve bilmeceyi çözmeye odaklandım. Uykum gelene kadar bazı harfleri çıkarıp ne yazdığına anlamaya ve çözmeye çalışırak geçirdim.
Harflerden çıkarabileceğim yani gözüken harflerden cümle üretmeyi başladım. Sürekli bir paragrafı tamamlamaya çalışıp cevabı ne olabileceği hakkında bir şeyler bulmayı çalıştım. Karanlığın altında… gizlenmiş bir… sürekli farklı farklı cümleler ekleyip kafamda kurmayı çalışırken en azından çıkarabildiğim eksik okunmayan harflerden doğru düzgün bir bilmece çıkarmıştım.
“ Karanlığın içinde saklı olan bir yer, duvara kazılmış bir cümle, açılmayı bekleyen cam fanus ?” Şimdi bana neyi veya hangi nesneyi götürecek bu. Bilmeceyi bulduğumu şükrettim. Ama bu bilmecenin cevabı her yerde olabilirdi. Sürekli düşünmekten beynim yoruldı.
En sonda bir yük bindi üstüme, gözlerim kapanmaya başladığında anlamıştım. Hem gözlerim hem bedenin hem başım ağrıdan geberiyordu. Kitabı yatağın altına koyarak yorganın içine girmiş ve gözlerimi kapadım.
🧭 Gözlerimi yine muhafızlar kapımın önünde kapıyı kıracaklar zannediyorum ve korkum vardı. Ayağa sıçrayarak doğrulmuştum. Bu rüyadan kaçıp diğer rüyalara girmek istiyordum. Bunu yapmak için bu rüyanın bilmecelerini bulmalıydım. Yorganı üstümden atıp kendimi aynadan baktığımda bir prensin saçları dağınık olamazdı. Sanki elim sihirli gibi saçlarımın üstünde tutup aşağıya çekerken taramış haliyle karşılaştım. Şimdi sıra beklemek istemiyordum. Bir kova suyu düşledim ve masanın üstünde belirlendi. Masaya doğru yaklaşıp kovanın içinde suyu avuçlarımla yüzümü götürüp yıkayıp kuruladım.
Bugün klonum yerine ben Işıl'a eşlik edecektim. Hem bulduğum bilmeceyi söyleyecektim. Bu bilmece üzerinde vals yaparken düşüneceğiz.
Odadan dışarı çıkıp kapıyı arkamda kapatıp büyük geniş dans odasına doğru diğerleriyle birlikte yürürken konuşmalara kulak misafiri olmamak zordu. İçlerinde yürüyorum ve burada dost olan bir çok rüya eseri olan kaç erkek var bilmiyorum.
“ Prenses Işıl’ın dans edeceği kişi ben olacağım. Hinama hocamız bize onaylama gözüyle bakmıştı.”
“ Tek sen değilsin Prens Bartu ile Prenses Işıl’ın vals uyumu inanılmaz. Bence bizim yerine bir sonraki tablonun sahibi o olabilir.”
Benimle Işılın uyumu ilginç ama doğru bir tespit ettin. Çünkü onun dudağından öptüm ve o ana geri dönebilir miydim. O müzik odasında ikimizin buluşması. Sesli bir iç çektiğimde konuşan iki kişi arkalarını döndüğünde beni görünce gülümseyip hızlıca büyük dans odasına doğru koştular. Ben yürüyerek girmiştim ve ilk geldiğimde kalabalık olan oda şimdi azaldığını gördüğümde. Bazıları beceremeyip atılmış sanırsam.
O tanıdık korkunç kadının sesini duyup dikkat kesildim. “ Evet geriye kalan ve seçmelerin son gününe yaklaşan lordlar ve prensler, bu sizin son şansınız olabilir. Büyük günde Prenses Işılla birlikte vals etme kazanıp kendisini prensesin yanında koridorun boş duvarlarında laik olacak.”
Bir araştıracak bir nesne çıkmıştı. Ben ve bizden önce kazananların portrelerinde bir şey bulabilir miyim ? Bilmiyorum. Ama boş boş durmak yerine kaçış için birkaç ipucu bulma yoluna geçeyim.
Prenses Işıl yani Işıl, Hinama hanımın sözünün arkasında o gelmişti ve bu sefer farklı bir elbiseyle katılmıştı. Pembe ve mavi karışımlı kelebek motifli bir elbise giymişti başına hoş ve ince bir taç takılmıştı. Tam bir prensese dönüşmüştü. Ona baktıkça büyüleniyordum. Kelebekler elbisenin üstünden uçuyordu ve ışığın altında süzülen bir kız gibi yürüyordu.
Sıramı mı bekleyecektim yoksa tüm lordlar ve prenslerin içinden geçip ona valse mi kaldırsam diye düşünüyorum. Göze batmamak en iyisi şimdilik sonra göze batacağım ama şimdilik kalsın. Boş boş Hinama hanımın değiş komutuna bana gelene kadar kafamda dolaşan bilmeceyle uğraşıp durdum. O kadar o bilmeceyi odaklanmıştım ki bana sıra geldiğini önümde gölge belirdiğinde anlamış ve ayağa kalkıp reverans yapıp valse kaldırmıştım prensesi.
“ Devam edin lütfen!” enstrüman çalanlara söylemişti bunu, müzik eşliğinde dansa başladık.
Fısıldayarak bana ‘ peki ne düşünüyorsun Prens Bartu ?”
‘ Bir bilmece buldum, harfleri bir araya getirdim ama cevap bir yere işaret ediyor ama neresi olduğunu anlamaya çalışıyordum.”
‘ Bilmeceyi hatırlıyorsan bana da söyler misin ?’
Hatırlıyordum bilmeceyi hatırlamasam unutur düşünmezdim ‘ Karanlığın içinde saklı bir yer, duvara kazınmış bir cümle, açılmayı bekleyen cam fanus, ne olduğu hakkında fikrim yok tek anladığım karanlık bir yerde duvardaki yazıyı bulacağım ama neresi olduğunu tam olarak bilmiyorum. Buranın bir haritası olsa iyi olacaktı.’
Işıl gözlerini kısarak kıkırdandı, gözlerim onun gözlerine gitti.
‘ Belki ansızın karşına çıkar benim diktatör hocamın peşine gideceksin ya,’
Başımı onaylar gibi sallayıp dansa devam ettik en sonda bize değiş deyince ayrıldım.
Bu vals böyle devam etti. Prens ve lordlar elenip durdu birkaç kişi kalmıştı herhalde akşama doğru son seçmeler olacak yarın ise büyük tabloda seçilen prens veya lord seçilip fotoğraf çekilip asılacak duvara.
🧭
Büyük bir ara verilmişti. Prens ve lord adayları her ne kadar kaldıysa bir yere dağıldığında bende kart cambazı kartımı çıkarıp koridora sıradan normal bir düzlükte yürüdüm. Görüş açımda Hinama hanımın gittiği yere doğruydu umarım kaybetmem diye düşünüyordum. Klonumu bırakıp çaktırmadan gittiği tarafa doğru bakmadığı sırada arkasından baktığı sırada bir yere saklanarak ilerlemiştim.
Koridorda duran koca vozayı devirecektim az kala ama tutup arkasından saklandım. Umarım beni görmeyip fark etmemiş olur. Küçük bir bakış attım vazonun üstünden yoktu. Etrafıma baktığımda kimse yoktu. Ben şimdi nasıl bulacaktım demiştim aklıma pusula gelmişti.
Cepten pusulayı benzeyen saati çıkarıp Hinama hanımın düşleyerek saati işlemiştim ve bana nereye gittiğini gösteren saati takip etmek için vazonun arkasından çıkmıştım. Saati baktığımda sağa dön işareti veriyordu. Düz gittim sonra sağa dönerek başka bir koridora girmiştim kapıyı fark edene kadar öyleydi. Bir sola döndüm, sağa sonra düz yoldan dönerek ilerledim.
Hinama hanımı görüp saklandım. Etrafını bakış attığını saklandığım yerde izlerken fark ettim. Bir ışık parladığında aklıma bilmecenin sorusu gelmişti “ Duvara kazınmış bir cümle, bu olabilir mi kapının cümlesi.” Bunu kafamda sesli düşünmüştüm. Hinama hanım içeriye girdiğinde saklandığım yerden çıkıp o cümlenin yazıldığı duvara doğru gitmiş. Elimle kazınmış yeri taramıştım ki bir boşluğa takıldı elimi çektiğimde farkına varmıştım. Yine kapı şifresi ve o alfabeyle acaba harflerin rünlerinden yazılmış bir kelime olabilir mi. Defterimi açarak harfleri yazarak geri çekildim. Gizli kapının yerini krokisi defterimde çizerek nereden nasıl geldiğimi unutmayım diye çizdim.
İçeriden ses geldiğini duyunca dışarıdan duvardan uzaklaşıp ve o koridordan koşarak ayrıldım. Biraz soluklanma molası vermiştim. Büyük dans salonuna giriş yapmadan kendimi toparlayıp içeriye öyle girmiştim.
Yarın büyük gün eğer kazanırsam biraz zaman kazanıp burada kalabilirim diye planlamıştık Işıl ile birlikte.
Işıl girdi ondan sonra Hinama hanım içeri girdi. Müzik başlandı ve son elemeyle lord ve prensin sayısı düştü. Tek ben kalana kadar devam etti.
Son dansla Hinama hanım prensese eşlik edecek yarınki eşli dans partisi için bir prens ve lord seçildi.
Ben seçilmesem bile bu şatonun gizemini ve prensesin kurtarmak için her şey yapacaktım.
Seçilmeyeceğimi o kadar benimsemiş ve kabullenmiştim ki Hinama hanım benim adımı söylediğinde bir şok yaşamıştım.
“ Hepinizi yarınki partide bekliyorum sizi bekleyen prensesler ve leydiler davetli o yüzden gelin ayrıca parti prensi ve prensesi belli oldu. Prens Bartu, Prenses Işılın eşlikçisi olarak seçildi. Danslarının uyumu ile bu şatoda iki gün kalma ödülü kazandı ayrıca duvarda sergileme hakkını da,”
En azından bu iyi oldu. İki gün vermiş oldu. Yarından sonraki iki gün büyük sonun başlangıcı belki de partide kendilerini çıkarırlar. Ben ne konuştuklarını bulmalıyım ve bilmecenin cevabını öğrenmeliyim. Vals eğitimi bitmiş, bizi rahat bırakmış gitmişti. Hinama hanım Işıl ile birlikte. Acaba takip mi etsem diye onlar buradan uzaklaştığında peşlerini takılacağım.
Kapıdan hava almak için çıktığımda beni tebrik eden diğer adaylara gülümsedim. “ Belliydi, prensesin sana hayran hayran bakışlarında,”
“ Ne şanslı duvarda resmin asılacak.”
Gülümsedim.
“ Şans mı değil mi bilmiyorum ama dikkatli ol senden önceki lordda kazanmıştı ama bir kaç gün sonra ortadan kayboldu. Ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz.”
“ Siz önceki seçmeleri katıldınız mı ?”
“ Ben üst üste iki kez katıldım ve Hinama hocanın gazabını uğradım.”
İlginç. Her ayda bir mi oluyor yoksa bu parti işleri. Ama uyardıkları için teşekkür ettim. Biraz koridorda yürüyormuş gibi yapıp saati baktım. Işıl’ın odasına doğru yön gösteriyordu. Koşuyordum sonra yanımdan geçen muhafızlar geçince koşmamı yavaşlattım.
Ses duymaya başladığımda anladım. Doğru taraftaydım. Ne konuştuklarını, biraz yaklaştım ve duvara yaklaşıp saklandım.
“ Prens Bartu ile arana mesafe koy Işıl! Ona bir şey hissetme yoksa - bir tok bir ses işittim- anladın mı ? Sen burada esir prensessin.”
Duyduğum sesler karşılığında şok yaşadım.
“ Ne dersen de Hinama hoca ama benim duygularımı bozma ve bir gün bu rüyanın sonu gelecek.”
Vurma sesi yankılandı dışarıya doğru. Tırnaklarımı avucuma geçirmiş yumruğumu sıkıyordum.
“ Partiden sonra sana iki gün oda hapsi, Prens Bartu seni göremeyince hayal kırıklığını yaşayacak.”
Hayır hayal kırıklığı yerine büyük bir öfke yaşayacağım sana karşı Hinama hanım. Ama sana karşı rol yapacağımı bilmelisin. Koluma konan kelebeği fark ettim.
‘ Benim yokluğumda bilmeceleri çöz beni buradan çıkar.’
“ Merak etme Işıl, partiden sonraki gün oda hapsi diyen biri kalmayacak çünkü ortaya çıkacağını eminim onlar ve onların sonu o partiden sonra gelecek.”
‘ Biliyorum ama dikkatli ol.’
Gülümsedim ve odama doğru giden koridorda ilerleyip yürüdüm. Odanın kapısına kadar geldiğimde etrafa bakındım kimse buradan geçmediğini emin olup odaya öyle girdim. Arkamdan kapatıp herkesin yattığı saatte benim o duvara kazınmış yazıyı bulmam ve bilmecenin cevabını çözmem lazım.
Bugün büyük bir iş bitsin artık. Bugün yada yarın çıkışın günü olmasını istiyorum. Şimdi çok göze batarım o yüzden akşam saatleri, en uygun. Hem daha çözülmemiş şifre ve bilmeceler var.
Masaya yürüyüp defteri ceketimin cebinden çıkardım. Masaya yaklaştım, defteri koyup yatağın altında sakladığım kitabı, yatağın altından eğilip aldım. Elimle tozlarını silip masaya koydum. Sandalyeyi çekip o işaretlediğim sayfayı açıp duvarda kazınmış yazıyı yazdığım sayfayı açarak harflerini yerine koymaya başladım. Yavaş yavaş olsa anlamaya başlamıştım.
Duvarın komutu bu olmalı “ Rüyalar kabusa dönecek. Tam onlara uygun bir kelime gerçekten.”
Tamam artık tam bir ajan ve casus olmanın yolu diyebilirim. Biraz ilerleme kaydettim. Bu kitabı bulduğum için böyle bir ilerleme olmuş oldu. Konuştukları kelimeleri çıkarmaya çalışırken kafam çok karıştı. Bulduk cümleyi ve konuşmayı ama bir plandan bahsediyorlar. Partide herkesin olduğu bir anda çıkacaklarını ve bir şey yapacaklarını anlamadım. Ama bu yarın için yapılan bir olay olacak ve ben bu olayı yaşanmadan durdurmayı çalışacağım.
Akşam yemeğini odamda yemek istediğim için odamda kendi istediğim şeyleri yedikten sonra ışığı kapattım ki beni uyuyor sansınlar ama ben şu anlık bir uyuma gibi bir şeye ihtiyacım yoktu.
Koridorda konuşan ve yürüyenlerin sesi kesilmişti. Herkes yataklarda herhalde diye kendi kendime konuşarak sessizce kapıyı araladım. Karanlık koridorda bir ışık olsa keşke dedim içimden ve elimde el feneri belirdi. Fenerin düğmesini açarak yere doğru tuttum. Yolumu görmek için, kapıları tutarsam burada kalanları uyandırmak istemem.
Odadan çıkmadan önce kendi klonumu yatakta yatırmıştım. Sabah beni bulamaz salar sorun çıkardı. Defterden hangi yönden döndüm ve hangi kapıdan geçtiğimi bakarak ilerledim.
Koca vals resimleri gördüğümde öğlen denilenleri hatırladım ve benden önceki seçilen lordun resmin altında tarihi baktım.
“ 5 Nisan 2021” biz şu an hangi tarihteyiz bilmiyorum ama diğer tabloları baktığımda hepsi aynı tarihte yapılmış. Ben zaman algımı kaybettim. Nasıl olabilir. Bir 10.35 gizemi ve birde tarihte saklı gerçeklik bilmiyorum. Aklıma not ettim. Bunu sonra araştıracaktım. Bu koridordan sağa döndüm ve karşıma o duvar çıkmıştı.
Etrafıma bakındım sonra cümleyi söylediğimde duvar taşları geriye çekilerek açıldı. düz bir ortam karşıladı. Arkamı baktım, kimse yoktu. İçeriye yürüdüğümde feneri etrafımda tutarak içeriye göz attım. “ Karanlık bir alan burası duvardaki kapının girişi olmalı tek eksik cam fanus olmalı.” Diye sesli düşünmüştüm. Duvarlara gezdirdim belki anımsatacak bir şey var mı diye.
Kitaptaki resim çıktı karşı duvarda, resme doğru yürüyüp resmin altında yazan ismi bakınca çok tanıdık gelmişti. Uzaklaşıp biraz daha etrafa baktığımda ışıkla aydınlatılmış bir masa gördüğümü sanmıştım meğer cam fanusun içinde aydınlatma ve yeni kart ortaya çıktı.
Bilmecenin son cevabı bu olmalı “ cam fanusun içindeki seni bekliyor.” Onun gibi bir şeydi. Cam fanusun içindekini kopyalama özelliği ile değiştirsem. Alarmlı olacağı kesin veya tuzaklı. Defterin içinden kart cambazını alıp kartın üstünde tutup gerçekçi kopyasını çıkardım. En zor kısmı ise yerleri nasıl değiştireceğimi bilmiyorum.
Hızlı olmam lazımdı ve cam fanusun içindekiyle değiştirebilecek görünmez elim olması gerekiyordu.
Belki cam fanusta alarm yoktur kartı çıkardığımda alarm varsa diye ellerim camın iki yanına tutup yukarı kaldırdığında nefesimi tutmuştum. Alarmın çalmadığını fark ettiğimde nefesimi bıraktım dışarıya. Tahminim doğruymuş Alarm kartın çıkardığında çalacak. Bu işi hokkabaza bırakıyorum. Kart cambazın bir emri daha vardı. Cambazın kardeşi hokkabaz oldum. Elimi hızlı tutmuştum. Alarm çalmadan sahte ile gerçeği yerini değiştirip cam fanusu yerine koymadan orada tekrar bir bilmece kağıdı fark ettim. Alıp defterin içine sıkıştırıp kapattım. Cam fanusu yerine koydum. Hokkabazı geri alıp prens rolüne geri döndüm.
Buradan çıkmadan etrafı bakınmak istemiştim ve elimdeki yeni kartın üstüne ışık tuttuğumda beyaz bir kılıç vardı ışık gibi parlayan beyaz bir kılıç.
Duvarın karşısında dikilip o cümleyi söylediğimde kapı tekrar açıldı ve koşarak gizli odadan çıkıp derin nefes almıştım. Artık odaya dönüp güzel bir uyku çekmeye gelmişti.
Kaldığım odayı kaybolmadan bulabilirsem iyi olacaktı. Bir sağa yöneldim sonra sola başka yere çıktım. Geldiğim yönden çıkıp başka koridordan sarpıp odama giden koridora bulana kadar enerjim ve uykum kalmamıştı ama odamın kapısına girdiğimde rahat bir nefes almış odanın kapısını kapatarak rahat bir nefes alabilmiştim.
Kartı sabah daha derinlemesine bakarım artık. Zaten parti sabah değilde akşam olacağını tahminim de. Ya da öğleden sonra da olabilir ama sabah için vaktim vardı bazı bilmeceleri çözmek için. 🧭 Sabah muhafızlar tak diye kapıma dayanmadan gözlerimi açmıştım. En azından o vurmaları kesilmişti. Bugün bir işim yoktu. Akşama kadar boş olacağım için. Yüzümü yıkamak ve tuvalet ihtiyacımı gidermek için odadan çıktım. İşim bitince de ellerimi yıkayıp odama geçmiş kendi kahvaltımı hayal edip kahvaltımı yapmıştım.
Büyük kitabı yatağın altından çıkarıp şifreleri yazdığım veya bilmece sayfamı açarak alfabeyi bakış atınca defterime sıkıştırdığım yeni sihirbaz kartı mı bakmıştım. Çok renkli bir karttı diğerlerine aksine pardon en renkli kart rol play olduğunu unutmuştum. Kartı düzgünce bir bakış attım.
İsmi tuhafıma gelmişti. Diğer kartların isimleri Türkçe ve özel isim yoktu. Hep bir görev ismi verilmişti ama güzel bir kart görevi görecek. Uzun sivri bir metaldan yapılmış bir keskin gövde ise kabzası baya yarım metre kadar uzun cidden. Beyaz prense yakışan beyaz bir kılıç altın süslemeleri olan bir kılıç kartı. Aklıma bilmece gelmişti. Bilmeceyi anlamak için sorusunu bulmam lazımdı. Ama yine aynı alfabeyle uğraşıp duracağım hem planlarını anlamaya yönelik ipucu hem son bilmecenin cevabını.
Tek tek harfleri öğrenmiş hatta silik harflerin ne olduğunu bilmecelerin içinde fark etmiştim. Başka bir sayfaya o harfleri not almıştım ama en sonunda bilmece ortaya çıktığında bir tekerleme gibi olacağını düşünmezdim. Tekerlemenin içinde saklı bir bilmece ilginç olacaktı. “ Kart kılıca, kılıç karta dönüşür. Kılıcın ismini söyle. İpucu harflerin rünlerinden saklı.”
Hiç gerek yoktu ama hangi rüne karşılık geldiğini merak etmiştim. Belki kılıcın yetenekleri o rünlerde saklı olabilir diye düşünüyordum. Bunu birazdan bakacaktım şu planı bir göz atmak istedim. Nasıl bir plan üstünde ilerleyecekler ve ben işin içini girip yok edeceğim onları.
Bir çok kelimeyi çıkardığımda o an bana aydınlanma gelmişti. Kabus Gözcülerin neyi amaçladığını fark ettiğimde çok geç değildi. Tam aksine erken öğrendiğim iyi olmuştu. Ben o tabloda planlarına kulak misafiri olduğumu düşünmezdim ama olmuştum.
Bu akşam partide herkese verilen içecek ve yiyeceklerin içinde uyku getirici bir maddeyle konukları uyutup rüyalarını çalıp uzun süre kabusun içinde esir edecekler.
Bir tahminim varsa en büyük düşman Hinama hanım, Işıl’ın büyük korkusu olabilir ve rüyanın içinde de muhafızlar onlardan biri olabilir.
Bu akşam büyük bir kaos ile çıkışımız olacak. En uzun rüyadan başka bir rüyaya geçerken yalnız olmayacağım.
Şu karda döndüm. İsmin baş harfleri mi yoksa orta veya son harflerde saklı rünleri bulduktan sonra. Güçlerini ve yetenekleri denemek için. İsmi düz olarak söylediğimde “Luna Werst,” kart kılıca dönüşmüştü ve elimdeki kılıcı sağa sola sallayıp durdum. Rünlerin bir anlamı ışık demekmiş diğeri ise kabus silici miydi neydi bilmiyorum.
Tecrübe sıfır ama burada tecrübeli olsam ne olmasam ne. Ben bu savaşa hazırım. Bugün kurtuluşun çanları çalacak. Kılıcı geri kart halini koysam mı yoksa koymasam mı bilmiyorum ama kınıyla birlikte geldiği için şimdilik gerek yok diye kınına geri sokup kemere bağlamıştım.
Hazırlıklı olmak lazım.
Planlarını nasıl bozacağım hakkında o kitaptan bazı bilgiler almak istedim. Savaşta ne yaptılar nasıl yendikleri hakkında bir tüyo öğrenmem lazımdı. Ama kitapta sadece savaşın tarihi ve diğer şimdilik önemsiz bilgiler okudum. Kılıç ile ilgili birkaç cümle geçmişti kitapta ayrıca gördüğüm görselde tuttuğu kılıçların bir aynısı gibi görünüyordu. Tıpatıp aynısı ve onlardan biri mi oldum. Çok güzel bir duygu bu. Luna Werst bir rüya kılıcı çok nadir eline geçtiği yazıyor. Hak eden bulurmuş ve ben hak ettim mi şimdi bunu. Bence de onca rüyanın bedeli bir kılıç olmalı. Bir sihirbaz bir prens ve bir rüya koruyucusu oldum. Üçlü görev buna derim.
Planlarının ne olduğunu biliyorum ve elimde tuttuğum bu kılıç ile onların sonunu getirmeye geliyorum.
Bu diğer rüyalardan en güzeli ve en zoru ayrıca en uzunuydu. Bunu başardıktan sonra yolum açılacak. Büyük an gelmişti. Bu rüyanın büyük düşmanını çıkmasını dört gözle beklemek ve tüm yiyecekleri yememek için direnmek. Işıl’ın kelebeği omzuma kondu “ Çıkışa az kaldı.” “ Aynen öyle Işıl, planlarını çözdüm. Sakın o yemekleri içecekleri dokunma onların içinde uyku getiren ve hapseden bir şey kattılar ama ne kattıklarını bilmiyorum. İçiyormuş gibi yap ama sakın içme.”
“ İçmem seni bekliyorum. Prens Bartu.”
Gülümsedim ve aynada kendimi baktım. Cesur gibi görünen ama içten içe beni ne beklediğini bilmediğim için telaşlı ve korku doluydum. Bu rüyadan sonra yeni rüyayı biraz dinlendikten sonra başlama kararı almıştım. Işıl’da kabul eder diye düşünüyorum.
Odadan çıkıp büyük kutlama salonuna giden koridordan ilerledim. Yanımdan geçen seçmelere gelen arkadaşların hiçbiri büyük tuzağın içinde olduğunu bilmiyordu. O kaybolma sahnesi ve takvimi bence bir tablonun içinde hapsettiği gerçeğini bilmiyorlar ya da ben öylece tahmin ediyordum.
Basamakların, merdivenlerin aşağısında bir prenses görmüştüm saçları dalgalı ve örülmüş ve güzel bir elbise giyiyordu. Bu Işıl olmalı “ Çok güzel görünüyorsun Işıl.”
Aynada kendini çeki düzen vermesi kesilince bana utanarak bakmış “ Teşekkür ederim Bartu,” demişti. Gülümseyip ciddi halimi takınıp aşağıya indiğimde bana bakmaktan gözlerini alamayan prensese tebessüm gösterdim.
“ Planlarını uygulamasını mı bekleyeceksin. Herkes uyuduğunda onların çıktığında-” başımı evet olarak salladım. Işıl’ın dediklerine.
Kırık şatonun geniş kutlama odasına adım attığımızda, etrafta neşeli bir ortamın sessizliği gömüleceği düşüncesi bir nebzi beni üzmüştü. İkramlar herkese verdiğini gördüm ve alıp ağızlarını attığında hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. Gece yarısı geldiğinde herkesin uykuları gelecek ve onlar ortaya çıkacaklar. Dikkat çekmek istemedim,şu anlık şüphelenmesinler diye bir kadeh alıp içiyormuş gibi yapıp aslında gittiklerinde şans eseri yanımda duran saksı bitkisine dökmüş bardağa geri koymuştum masaya.
Kendimi bu partinin uyumuna bıraktım. Hinama hanım ilk dans yapmamız için bizi sahneye davet ettiğinde kabul ettim. Seve seve. Elimi uzattım eğilerek prenses benim elimi tuttu ve çalışılan Valsı sahnede gösterdik. Dansımıza katılıp dans etmeye başlayan diğer leydiler, prensler ve lordlar ayrıca prensesler eşliğinde güzel bir manzara halindeydik.
Bu zevkli ortam gece yarısına kadar sürmüştü. Gece yarısı olduğunda ise tüm asil soydan olanlar bir yerde yığıldığında vakti gelmişti. Işıl bir yerde saklandı. Ben ise çıkmalarını beklemiştim. Bunların sonu yoktu ama bu rüyanın kabusları son bulucaktı.
Gölgelerden çıkan Kabus Gözcüleri, zırhlarının karanlık parıltısıyla. içeriye ilerliyordu. Gözlerinde kötülüğün ve karanlığın izleri vardı.
Kılıcımı sıkıca kavradım ve derin bir nefes aldım. Gözcüler, uyuyanları hapsetmek için bir şeyler yaparken aralarından biri, birini uyanık olduğunu gördüler. Beni fark ettiklerinde kılıcı kınından çıkarıp içimdeki cesaretle ileri atıldım. İlk saldırıyı savuşturduktan sonra, kılıcımı ustalıkla savurarak bir Gözcü’yü yere serdim. Diğerleri, arkadaşlarının düşüşünü gördükçe daha da hiddetlendiler ve bana saldırmaya başladılar. Aklıma kitapta gördüğüm rünlerin gücü gelmişti. Biri ışık anlamına geliyordu. O Rün işareti yaparak büyük bir ışık ortaya çıktı. Gözcülerin görmediği anda içlerinde geçerek yok ettim. Hepsini hazırlıksız yakalayıp içlerinden geçmiştim. Toz olup yok oldular.
O sırada gözlerim bir an için karanlıkta parlayan bir çift gözle buluştu. Bu, Hinama hanım olmalıydı ve onun arkasından sırtından bıçaklayan Işıl'a bir kez daha hayran olmuştum. Gözcüler bana engel olmaya çalıştı. Ancak kararlılıkla ve ustalıkla hepsini birer birer alt ettim.
Derin bir nefes alarak etrafıma baktım. Savaş sona ermişti ve ben, sadece birkaç küçük yara ile bu zorlu mücadeleden galip çıkmıştım. Kabus Gözcülerin yarısı bu şatoda mağlup olmuştular.
Işıl bana doğru koşarak yanına geldi. Kınını geri soktuğumda, ellerini yanaklarıma koymuş küçük çiziklerimi bakmıştı. “ Acımadı değil mi ?”
“ Yok bir şey Işıl da biz bu uyku komasında olanları nasıl gerçekliğe taşıyacağız.”
“ Ben bir yolunu biliyorum ama geç olmadan yapmamız gerek. Güneş doğduğunda her şey biter. Onları bu komadan benim tasarladığım şarkıyla uyandıralım.”
“ Kelebeklerin şarkısı mı yoksa ?”
“ Hayır o özel insanlarla söylenir ama sen araştırırken ben boş durmadım. Bir uyanış şarkısı. Rüyalarına kavuşma şarkısı ve kelebeklerim tüm mahsur kalanların yanına gidecekler ve içlerini girip derin uykudan uyanacaklar.”
Başımı olumlu sağladığımda, piyanonun yanına yürüdü ve piyonunun karşısında kapağını açarak notaları uyumlu şekilde basıyordu. Melodisi, tatlı ve samimiydi ve sesiyle birleşen çok narin sesiyle şarkısını söylerken onu izledim. En uzun rüyadan az hasarlı çıkmıştım ben ve kayıp olan kıza burada aşık olmuştum.
İnsan aşık olunca değişir derlermiş ben aşık oldum. Çok az tanıdığım bir prensese ama sanki uzun süre tanıyormuşum gibi kalbimin hissetmesini ne yapacaktık.
Bir ışık parladığında kelebekleri fark ettim. Kelebekler uyuyanların üstünde konduğunda onların gerçek hallerini görmüştüm ve bize gülümseyerek uyananlar, teşekkür ettiler.
🧭
Burada mahsur olanları Işıl’ın sesi özgür bırakmıştı. Bende şimdi onu özgür bırakacağım. Kırık şato aynı kalmıştı. Son nakaratını söylemesi bittiğinde bana dönmüş tatlı gülümsemişti. “ Ruhumla ayrılmak varmış.” Demişti. Oturduğu pozisyonda bedeninden ruhunu özgür bırakmıştı.
Ben genelde uykuda olur diye biliyordum. Meğer böyle oluyormuş. Cep saatine baktığımda geçit kapısı açılmıştı. Bu şatonun dış kapısından çıkınca başka bir rüyaya birlikte adım atıyoruz. Elime ona uzatmadan ilk kılıcı kartın içine koydum tersini söyleyerek “ Straw Enul” kılıç kart oldu. Şimdi sevdiğim prens rolünü elveda etme vakti geldi. “ Saat Sihirbazı,” dediğimde kendi rüya gücümü geri dönmüştüm.
Defterin içine koyup taşın içine yolladım “ Akrep geri!” Unutmamış olmam şaşırtıcı, Işıl'a elimi uzattığımda beklemeden tutmuştu. Ona bu soruyu sormuştum “ Kaçalım mı ?”
“ Kaçalım Feyyaz,” dediğinde kapıya kadar koşup ikimizde aynı anda kapıyı iterek kapıyı açtığımızda başka bir rüyaya adım attık. -------- Feyyazdan ve Işıldan bir mesajınız var. " Sevgili Rüya koruyucuları bu uzun süren rüyadan çıktık ama bizimde dinlenmemiz lazım. O yüzden biz dinlenirken lütfen oy ve yorumlarda belirtin."
|
0% |