12. Bölüm

Rüya: Kızıl Çöl

Handelendin
handelendin

 

Aslı olan mavi denizin olduğu bu limanda bir şeyler ters gitmişti. Sular çekilmiş yerine kızıl kum taneleriyle kaplanmış bir çöle dönüştü. Güneş sanki buraya ziyaret edenleri, ayak basanları yakıp kuma dönüştürüp kumların içine katmıştı.

 

Bu rüyaya ne olmuştu her yer kızıl renkte kumla kaplı ve altında hangi kabusu ev sahipliği yapıyor ve gizlemişti.

 

                     🧭

 

Işılla birlikte gün batımı rüyasından çıkarak bir adım attığımızda yüzümüze çarpan yakıcı güneşin altında ve ayaklarımızı eriten sıcak kumları değdiğimizde serinlemek için zıplıyorduk. Bu sıcağın altında nasıl yürüyeceğimizi bulmak gerçekten sinirimi bozdu.

 

“ Önceki rüya gayet güzeldi şimdi ise korkulacak rüyanın içine girmek. Bu saatin bize sınaması mı anlamıyorum. Kötü ve iyi rüya olarak mı işliyor anlamıyorum.”

 

Işıl’ın dediklerini katılarak gülmüştüm. Şimdilik Işılla kelebeğin üstünde uçmaya karar vermiştik.

“ Uzaktan bakınca kumların kızıl renkte olduğunu ve çöl havasında olduğunu fark ettiğimde bu kumların altında benim korktuğum canavarın olmamasını dilesem bencillik olmaz mı yani filmlerde gösterilen o solucan olan.”

 

“ Çöl solucanı mı bizde küçük olan ama filmlerde devasal gösteren tehlikeli hayvan mı ?” Başımı evet olarak salladım.

 

“ Çıkıp çıkmayacağını bilmiyoruz ama Feyyaz bilmeceler bizi tehlikenin ne olduğunu gösterecektir.” Yine akıllıca ve dahi konuştu Işıl ama sinir olmadım veya atar yapmadım sitem bile etmedim. Neden edeyim ki haklı olanı haklı diyelim.

Bizim değil bu rüya ve rüyayı kabusa çeviren bu düşmanı ne olduğunu bilmiyoruz. Benim korkum buydu belki görenin en çok korktuğu başka bir yaratık olabilir. Ziyaret ettiğim rüyalardı farklı düşmanlar tanıdım ve gördüm. Karabasandan tut devler medusa güve iki yüzlü insan… neler neler görüp savaştım. Bu nasıl bir canavar çıkacak emin olamıyorum. Her yer kum ve bilmece o kızıl yakıcı kumların içinde veya dışında olduğunu bulmamız lazım ki ? Yavaş yavaş çıkışa doğru ilerlemek istiyordum. Son bir rüya kalmıştı.

 

Büyük kelebeğin üstünde bu rüyanın ilk bilmecesini nerede olduğunu düşünerek kafa yormaya başlamıştık ki Işıl çok akıllıca bir şey söylemişti “ Feyyaz baksana büyük bir çöl değil mi ? Peki bu çöl tek boyutlu değil devamı olan bir rüya, eğer bu çölün görmediğimiz tarafında bulunması gereken kumların az olduğu kaktüslerin varlığı ve serap gibi görünen göl varsa bilmecemiz orada yatıyor olabilir.”

 

“ Çok zekice bir düşünce söyledin ve haklı olabilirsin den ötesi haklısın zaten, bu çöl diğer rüyaların aksine sonsuzda olabilir.”

 

“ Öyle değil mi zaten o zaman elimiz-” elimize dürbün belirdi ve kahkaha attık. Rüya gören x kişisi bizim düşünmemizi veya konuşmamızı önceden tahmin etmiş ki dürbünü elimizde bulduk.

 

Dürbünü gözlerimde tutarak uzaktaki yakınlaştırarak Işıl’ın bahsettiği açıklığa bulmayı koyuldum. Her yer kumluydu ve bahsedilen alana yakın bir açıklık bulamayınca Işıl “ Biraz daha uzaklaş kelebeğim uçtuğun taraftan,” diye komut vermişti ve yavaş yavaş kanat çırpması rüzgarla birlikte biraz daha hızlanınca kendimi dengede tutmayı çalışırken dengemi kaybedip gökten kumlara doğru düşerken “ Işıl!” diye korkudan bağırmıştım ki Işıl fark edip dev kelebeği beni kumları boylamadan bacaklarıyla beni yakalamıştı. Işıl kelebeği yan tarafından elini uzatarak aşağıda olan beni yukarı çekmeye çalışıp kelebeğin sırtına oturttu “ Biraz dikkatli olmalısın.”

 

“ Dengemi sağlamıştım ama kaybettim sanırım.”

 

“ Hadi bakmaya devam edelim.”

 

Kelebek o ıssız yerden baya uzağa kadar uçurttu bizi ki dürbünle etrafı didik didik ettikten sonra bir vaha gördüm sanki emin olamamıştım dürbünün ayarını yakınlaştığımda Işıl’ı benim baktığım taraftan bakmasını işaret edince “ Bak ne demiştim ben Feyyaz, kelebeğim bizi sağ taraftan dümdüz giderek dur dediğim yerde durup yavaş yavaş inmeni istiyorum.”

 

Kelebek sağ tarafa yöneldiğimde düşmemek için Işıl’ın elinden tutmuştum ve dengemi korumaya başardığımı seviniyordum.

 

“ Sence ilk bilmece ne ile ilgili olacak Işıl ?”

 

“ Bilmem bir yer mekan veya alet olabilir ve hem cevabını hem bilmecenin bir sonraki sorusuna gösteren bir şey olabilir.”

 

“ Benim bu rüyada ne bekleyeceği veya ne bekliyor olacağını kestiremiyorum ama kumların hareketine bakılırsa Işıl, rüyanın ortasında bir şeyle savaşacağımız ve bilmecenin çözümü kısa sürüp uygulamak zaman alacağını düşünüyorum.”

 

“ Bende aynı fikirdeyim Feyyaz, yaklaştık bu arada. Kelebeğim aşağıya doğru yavaşlayarak inebilir misin ?”

 

Kelebek Işıl’ın dediği gibi yavaş yavaş süzülerek inişe geçti.

“ Tüm kaktüslerin içine açacağız bu biraz zahmetli olacak gibi geliyor Işıl.”

 

“ Kılıcı kullanabilirsin Feyyaz ya da hayal edip sıradan bir kılıçla -”

 

“ Hayal etmek mantıklı geldi. Luna West bu görev için pek uygun olmayacak bir kılıç türü.”

 

“ Tamam o zaman sorun çözülmüştür.” Gülümseyip ilk kelebeğin sırtından aşağıya atlayan Işıl oldu. Ben arkasından temiz alanı atladığımda ise kelebek küçülüp Işıl’ın boynuna konuşunu izledim.

 

Bir kılıç düşündüm benimle birlikte Işıl’da düşündü. Gözlerimizi açtığımızda kabzasını tuttuğum kılıçları görmüştüm.

“ Şaşırmak yok artık Işıl, ben bu taraftaki kaktüs meyvelerini kesip bilmeceyi arayacağım sen diğer tarafta bilmeceyi arayışa geç!”

 

Başıyla onaylayıp sırtına bana dönerek yürüyünce bende kendi yönüme dönüp yürüdüm. Karşıma çıkan tüm meyveleri kılıcın ucuyla düşürüp ikiye keserek içinde çıkacak bilmece var mı diye bakındım. Bu da olmayınca diğer meyveyi, o da olmayınca bir sonraki meyveye…Bu süreç böyle devam etmişti akşama kadar en sonda biraz soluklanma molası verip son bir kaktüs kalınca onu da açmak için kılıcı havaya kaldırmıştım ki Işıl ‘buldum’ deyince yanına kadar yürüyüp bakındım.

 

“ İşlenmiş bilmece diyelim. Kağıt çıkmadı ama kazılmış bilmece gibi gün batımı yolu gibi düşün.”

 

“ Ben o bilmece yazıların çeşitlerini bile gördüm hatta sende gördün. Neyse.” Dedikten sonra defteri saatten isteyip kalemle bilmeceyi boş bir sayfaya geçirdim.

 

“ Sivrisi hedefe uçar, gövdesi tahtadan doğar, bir ipi tak yön ver rüzgara, çektiğinde kabusu can çektirirsin.”

 

Bu nasıl bir ipucu olabilir ki aklıma sivri uçlu kesici aletler gelmişti ve ipli olanı deftere yazarak birlikte eledik. Rüzgarı yön verdirmek nasıl olur. Kabusu can çektirmeli bir kesici alet.

Ortamı düşündüm kum havuzunda nasıl bir kesici aleti yer alabilir ki ?

Eğer tahmin ettiğim bir şey olmasın diye dua edişim boşa mıydı ? Kabusun ne tür yaratık olduğunu düşünmek bile tüylerimi ürpermeye yetti. Kabusu can çektirecek sivri uçlu bir alet ve bu genellikle balıkçıların kullandığı bir nesne olduğunu mantık yürttüğümde cevabı benim yerime Işıl çoktan yanıtlamıştı “ Feyyaz zıpkın olabilir mi ipi olan sivri uçlu demir sopa gövdesi hatta tahtadan olma bu mantıkta ilerledim.”

 

“ Zıpkını nasıl bulacağız elimize gelmeyecek değil mi ? Eğer bu vahada bir yerde kuma saplı ise onu bulmak baya zahmetli olacak özellikle bu vahadan başka kumların içinde saplı ise,” hiçte komik bir durum değil gibi düşünüyorum. Akşam olmuş zaten burada güvenli bölgede hem açlığımızı hem uykumuzu giderip yarın uzun bir kumun içinde zıpkın arayışına devam edeceğiz.

 

“ Burada dinlenelim ne dersin ? Işıl. Dinlenip devam ederiz acıktım hiç durmadık zaten.”

 

“ Kabulüm bu konuda…” deyip gülüp soğuk ve güvenli alanda çadırları hayal edip biraz su ile sulu bir çorba düşündük baya bu sıcağın altında sulu bir şeyler içmek ve yemek en iyisi diye düşündüm. Çadırın önünde iki kase çorba ve yanımıza ayrılmayacağımız sularımızı alarak soğuk çorbayı midemizi indirmiş doyulmuştuk. Çadırın içi serin diye iki ayrı çadır yerine bir çadırda iki uyku tulumuyla birbirimizin gözlerinin içine bakıp gülümsemeye başladık.

 

“ Baksana Işıl ilk defa böyle yanyana uyuyoruz değil mi ?”

 

“ Evet öyle Feyyaz, ilk defa böyle birlikte uyuyoruz.”

 

“ Bu kadar güzel olmayı nasıl başardın bilmiyorum ama hayatıma sen renklendiriyorsun. Neşe kaynağım oluyorsun.”

 

“ İltifatın için teşekkür Feyyaz, bazen renksiz dünyaya renk katmalısın. Benim renksiz dünyam sensin ve ben senin dünyana renk katmayı seviyorum.”

 

Gülümsedi ona katılmıştım dudak kenarlarım kıvrılmış gülümsemiştim. Elimi tutunca elini avucuma alıp dudaklarıma götürüp küçük sevimli bir öpücükle utanmasını sebep olunca elimi yanağım altına koymuş ona bakarak uyurken aynısından bana bakarak gözlerini kapatınca kapandı benim gözlerim.

 

           🧭

 

Sıcaktan bunalmış bir şekilde gözlerimi açtığımda yanımda mışıl mışıl uyuyan Işıl’ın saçlarını seviyordum. Bir çocuk gibi “ Söz buradan çıkınca seni bulmaya geleceğim. Ya da sende uyanıp oradan kaçınca ortak bir alanda buluşalım peşinde o pislik adamı karşısında polisleri çağıracağım.”

 

“ Söz mü Feyyaz,” Işıl uyanık mıydı konuştuğum şeyleri kulak kabartmıştı. “ Söz Işıl’ım seni bulduğumda o yerden o adamdan kurtulacağım ama ben nerede uyanacağımı tahmin bile edemiyorum.”

 

“ Ailen seni bulmasa da birileri seni hastaneye kaldırmış olabilir. Yolda geçen birileri burada olmanın sebebi ölü olmaman bence komadasın kaç gündür belki bir kaç saatte olabilir. Uyuyor olman. Yani hastanede uyanacaksın yoğun bakımda tahmin ediyorum.”

 

“ Hazır az kalmış yolumuz olarak bu yolu geciktirmeden bitirip çıkalım.” Doğruldum ve Işılın kalkmasını yardımcı olarak kavurucu sıcakta serin su içmiş rahatlamıştım. İlk bulunduğumuz bölgeye didik didik ettikten sonra burada olmayınca arayışı daha imkansız çölün içinde bulmak için kendimizi ayarladık.

 

Çadırı yok ettik ve küçük kelebek dev formunu alınca ilk Işıl’ı sonra beni yanına çekerek sırtına çekti ve “ Dürbünler çok işi yarayacak.” Katılmıştım ve bize katılan x kişisi bile elimize dürbünleri geri verince kahkaha attık.

 

“ Ben bu zihin okuyan arkadaşımızı merak ettim şu an. Kendisiyle tanışmak isterim.”

 

“ Bulup bu işi nasıl yaptığını sormak istemem bencilce değil mi ?” Tam o sırada kelebek havalandı ve göğe doğru kanat çırparak gökyüzünde asılı durdu.

 

“ Tek bir yönde durma kelebeğim etrafı keşfet ki bizde cevabı bulalım.”

 

“ Zıpkın nerede bulunur veya neye saplı bu soruyu dünde sormuştum ama bir tahmin yürüttün mü Işıl ?”

 

“ Aklım almıyor keşke nerede bulunacağına da söyleseydi.” Işılın bu isyanı aklıma saatin bu işe pusula olarak kullanabilir miyiz diye saate baktım. Hiç işareti yoktu ve yanıp sönmedi bile.

 

“ Ben bu saatin ne işe yaradığını merak ediyorum. Acaba gizemini bulabilecek miyiz ?”

 

“ Bunca zaman bu alemde takılı kaldım ben bile çözemedim. Ne için kullandığını bir anlatsana belki bir işaret buluruz.”

 

“ Birincisi bilindik şey sende de var sanırım. Rüyaları gösteriyor bir kez de bir yere yol gösterdi başka göstermedi.”

 

“ Burada bir şey bulabildik mi yoksa uyandığımızda bununla ilgili kitaplar mı okuyup bulacağız.”

 

“ Bilmiyorum Işıl ben ilk günlerde deftere not almıştım saat ile ilgili bir deftere notlarımı bakarım.”

 

“ Çıkınca bakarsın bu rüyalardan çıktığımızda,”

 

“ Galiba hak veriyorum sana Işıl çünkü hangi rüyanın sayfasından yazdığımı bulup ne yazdığımı çözmek uzun olacak.”

 

Dürbünle etrafı bakarken konuşmuştum. Issız kızıl renkte çölün içinde parlak bir nesne bulmak zorluk inanılmaz. Koskocaman bir ıssız bir çöl kızıllığı unutmak şüpheli.

Kumların düşüp durmaları altta saklı olan kabusu sakladığı gerçeği. Dürbünü başka bir tarafa döndürdüm ve yine aynı sahneyi görmüştüm. Kelebek farklı yöne doğru kanat çırptığında görmediğim tarafa da ikimiz aynı anda bakıp birbirimize bakıp gülüp devam ettim.

 

Kelebek bizi en uzak görmediğimiz tarafı götürürken biz hala uçsuz sonu olmayan kum havuzun yukarıdan dürbünle bakarak pes etmiş değildik ama hem kelebeğin gücü kalmamıştı kanat çırpınışları bana gücünün bittiğini söylemişti.

Dürbünle mızrağı bakınırken başka bir güvenli vaha bulduğuma şükrettim.

“ Işıl kelebeği benim gördüğüm taraftaki vahayı doğru kanat çırpmasını rica edebilir misin? Kelebek hem dinlenmiş olur bizde güneşin altında durmamış oluruz.”

 

“ Hani nerede…tamam gördüm.” Dürbünü gözlerimin önünden çekip Işıl’ı izledim. Kelebek ani bir dönüş yapınca Işılla birbirimizi tutunduk. Kelebek vahayı konana kadar havada dengesini bulamayan yorulmuş kelebeğin sırtında düşmemeyi çalışmak midemi bulandırdı. Bir durağan yerde sırtımı dayayıp kendimi gelmek istiyorum. Bende olan şey Işıl’da etkisi olmamıştı.

 

Kelebek sonunda aşağıya doğru konarken ben konmadan önce soğuk kumun üstünden atlayıp midemi boşaltım.

“ Bu kadar zayıf bünyen varsa nasıl rüyaların etkisinde kusmadın.”

 

“ Zayıf bünyem yok yükseklik midemi bulandırıyor.”

 

“ Anlıyorum…” ne anladı acaba neyse dedim arkama yaslayabileceğim bir taş, tahta veya kaya aradım ve bir sopaya benzeyen bir nesneye sırtımı dayayıp biraz toparlanmaya çalıştım.

 

Işıl oturmak istemediği herhalde burada bulunma umudunu nerede aldığını merak ediyorum. Çevreyi dolaşarak gölün içinde elleriyle ararken “ Burada bulunmayacağını tahmin ediyorum.”

 

Işıl bana döndü “ Bazen en beklemediğin yerde çıkar.” Sonra arayışa geçmişti ki tekrar bana döndüğünde gülümsedim.

Bana öyle ayrıntılı inceliyor gibi bakınca “ Ne oldu. Ben yakışıklı mı görünüyorum.”

 

“ Tabii yakışıklısın o ayrı konu da sırtında yasladığın sopaya benzer şeyi çözemedim.”

 

Ayağa doğruldum ve arkamı dönüp sopaya benzer şeyi çıkarmayı çalıştığımda aradığımız zıpkını bulduk sanırım “ Hadi canım burada çıkması imkansız.”

 

“ İmkansız değildir demiştim. Bilmece yazan kağıt veya kazılmış bir yer var mı ?”

 

Zıpkını incelemeye koyuldum. Kağıt falan bulamadım ama nedense Işıl’ın tahminleri tutuyor olması şaşırttı.

Zıpkının tahta gövdesinde kazılmış bir bilmece buldum. Aklım almayacak şey. Yani uzun bilmeceyi nasıl bu ince uzun tahtayı yazılmış olması…

Burada şaşırmak doğal bunu unuttum. Gördüğüm gezdiğim çözdüğüm rüyalar sanki normalde…

 

Zıpkını Işıl’a uzattım ve deftere açarak bilmeceyi söyleyerek deftere uzunca yazdım.

“ Kızıl kumların içinde saklanan kabus, o seni yemeden, sen onu yok et. Denizi çöl olan yerde bir liman bulursan, kumları suya çevirecek o yerdedir çıkış.”

 

Bunu mecburi büyüteç yardımıyla aklımda tutarak tahta gövdeden okuyarak deftere geçirmiştim.

 

“ Feyyaz kartlarından birini kullanacaksın. O kabusu yenmek için cambazlık yapacaksın.”

 

“ Bende öyle düşünüyorum ama ikinci bilmece bizi çıkışı gösterecek peki nasıl bulacağız.”

 

“ İkiye ayrılalım ne dersin ?”

 

“ Ben çıkışı bulmaya gidelim sen kabusu yok etmeye koyulursun.”

 

“ İkiye ayrılmak güzel bir fikir gibi geldi. Bilmecede gösterilen çıkış bir liman. Limanı bulacaksında Limanda ne olabilir bir cevabın var mı ?”

 

“ Tek cevabım çıkış denilen x kişisi o limanda olan bir şeyin içinde derin uykuda olduğu. Kabusu yenersen o da uyanır ihtimali var.”

 

“ O zaman feyyaz zaman kaybetmeyelim.” Işıl’ın çağırdığı iki kelebek taşa konup dev formuna döndüğünde gülümseyip sıkıntılı bir iç bıraktım. Biz yine bölünecektik ve iki ayrı bilmeceyle başbaşa kalmak kadar muhtaç kalmıştım.

 

 

-

Feyyaz ve Işıl yol ayrımına gelmişti. Çıkış noktasında buluşmaya söz verdiler ama önce o çıkışın ortaya çıkması gerekiyordu.

 

Işıl’ın büyüttüğü iki kelebekten biri Feyyaz’a, diğeri kendisine aitti. İki ayrı rüya hattına ayrıldılar, gökyüzüyle kumun ufku arasında.

 

Feyyaz, zıpkını elinde tutarken Işıl’ın kelebeğinden gelen yankı sesini duydu:

“Feyyaz, bilmeceyi bir kez daha söyler misin?”

 

“İyi dinle,” dedi Feyyaz. “Denizi çöl olan yerde bir liman bulursan, kumları suya çevirecek o yerdedir çıkış.”

 

“Dürbünle batmış bir liman mı arayacağım yani? Bu gerçekten inanılmaz bir zorluk olacak,” dedi Işıl, kelebekle güneşin altından geçerken.

 

O sırada Feyyaz kelebeğin sırtında dürbünle kızıl kumları uzun uzun bakındı. Kabusun nereden çıkacağını bilmediği için saatin taşına dokundu, kart cambazı yeteneğini aktifleştirdi.

“Nerdesin be lanet olası çöl solucanı!” diye bağırdı. Kumlar titredi.

 

Aynı anda, Işıl gökyüzünde dürbünle aşağıya doğru bakınırken sesli düşündü:

“Liman… liman bir iskele olabilir,” diye mırıldandı. “Ve iskele… gemiler içindir.”

 

Düşüncesi birden parladı.

“Feyyaz! Sanırım cevabı buldum. Rüya gören bir geminin içinde, uykuda olabilir!”

 

Kum tepeleri Feyyaz’ın ayaklarının altından çatladı.

“Pek uygun bir ortamım yok ama duydum, Işıl. Gemi diyorsun, öyle mi?”

 

“Evet, batık ya da bağlı bir gemi. Orada olmalı çıkış!”

 

“Bir süre sessiz kalabilirim,” dedi Feyyaz derin bir nefes alarak. “Kabusla savaşmam gerekecek.”

 

“Endişe etme,” dedi Işıl. “Bittiğinde küçük kelebeğin seni bulur.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Işıl kelebeğini biraz alçalmasını rica etmişti ki batan ya da batmayan bir gemi dürbünün odağına girmesini istemişti.

‘ Neredesin be gemi ?’ Işıl dürbünle bakmayı kısa bir ara vermişti gözlerini dinlendirmek ve sıcaklığın etkisiyle soğuk bir su düşünerek eline buz gibi serin bir şişede su belirdi.

“ En çok bu düşünerek eline gelme olanağını sevdim.”

Şişe kapağını açarak yavaş yavaş serin suyu dudaklarına getirip iç ferahlatıcı bir hisle kendine gelmişti.

 

“ Bu iyi geldi.” Serin suyu içtikten sonra bir iki avuç içlerini dökerek gözlerini serin suyla ferahlatıcı hisle dürbüne geri gözlerini götürüp devam etti arayışına…

 

Çöl solucanı avında ise Feyyaz hala solucanın çıkacağı bir açıklık bekliyordu.

Işıl o sıra uzun uçma ve dinlenme güvenli yerde mola vererek yola devam etmişti. Uzun dürbünle arada uçarken arayışın sonuna geldiğini sonunda aradığı gemiyi bulabildiğine hiç bu kadar mutlu olamazdı. Kelebeğin boynuna sıkı tutunarak gördüğü geminin yönüne tarif ederek gemiye doğru kanat çırptı.

 

O sırada ne yakın ne uzak pozisyonda bekleyişte dürbünde bakarken kumların hareketleri dikkati çekmişti.

“ İşte seni buldum. Lanet olası kabus!” Diye söylenerek sırtında duran tahta gövdeli zıpkını eline aldı. Yukarıya doğru fırladığında zıpkını saplamaya sabırsızdı. Bir an bu rüyadan ve son kalan rüyadan çıkmak için can attı.

 

Kızıl kum tepelerin dalga dalga kayarken Feyyaz sıkıca zıpkını tutarak yutkundu. Bir yerde çukur oluşmuştu. Feyyaz önünde beklerken solucan kelebeğin altından koca ağzını açmış midesini indirecekken kelebek ani havaya doğru yükseldiğinde feyyaz nedenini anlamadığı bir yükselmeyi kelebek güvenli bir alanda durunca solucanın kumların arasında daldığını fark etti. “ Aferin dev kelebek arkadaş beni kurtardın o solucandan şimdi biz ondan kurtulmayı çalışacağız.”

 

Son bilmecenin cevabına doğru yaklaşmıştı gemiyle bir iki mesafe kalmıştı. Kelebek gemiye yaklaştı yaklaştı sonra geminin demirlerini konduğunda Işıl geminin zemine doğru atlamış ve tüm odaların kapılarını tek tek açmayı çalıştı. Açılmayınca sonraya aldı açılan kapıların içerisine bakındı, bulamayınca rüya göreni diğer odalarına bakış attı.

Açılmayan kapıları tek tek açmaya çalıştı. Ya taşla kapı kollarını kırmaya çalıştı ya da tel toka ve kartla açmayı kalkıştı. Kilitleri zorlayarak açma çabası sonunda meyvesini vermişti.

Açtığı kapıların içerisine bakındı. Yine bulamayınca bakmadığı son kapıyı gidip uğraşlardan sonra o kapının içinden ümidini kesmişti ki uyuyan birini gördüğünde dizlerinin üstünü çöküp rahatlamıştı.

 

                 🧭

 

Ben kelebeğin üstünde solucanı tekrar yüzeye çıkmasını beklerken Işıldan son bilmecenin cevabını bulmuştu bana kelebek aracıyla söylemişti “ Feyyaz buldum rüya göreni bir geminin odasında uyuyor. Kabusu yendiğinde kelebeğim bize getirecek seni.” İkiye bölünerek aramak çok işe yarıyordu bundan önceki diğer rüyayı da öyle yapmıştık. Bu rüyayı da böyle yaparak bir sıfır öndeydik. Kumların kaydığını fark ettim ve altta hareketlilik olduğunu hemen anlamış elime zıpkını sağlam tutuyordum. Kumlar içe doğru çekildiğinde kocaman dişlere olan lanet solucan sonunda açığa bir kez daha çıkıyordu.

“ Hadi seninle bu kabusu son verelim. Şimdi dediğimde alçalmanı istiyorum.” Antenleri oynadı ve beni anladığını farz ettim. Dev ağzı yukarıya doğru fırladığında bekledim, bekledim. Zamanı değildi. Kuma geri daldığında tam boğazından saplayacaktım. Ve ne işime yarayacaktı bilmiyorum. Bu plandan hemen vazgeçtim en iyisi onla birlikte yukarıya doğru atlayıp boğazına ve midesinin içine doğru kendi rızamla giriyorum. Solucan kabusu istediğini verdiğimi aklıma dank etti ama en zayıf olduğu nokta ise soğutucu kese onun kalbi gibi diye düşünüyorum. O da onca asitin içinde dalmayarak saplamak olduğunu anladım.

 

Lanet solucan bir yüzeye çıkıp tekrar kuma dalıp çıkması benim canımı sıkıyor. Bana doğru dalıp çıkıyordu sanki ‘ seni yemeğim yapacağım.’ gibi düşüncesiyle sabırsız bir yaratık gibi davranışı vardı. Nereden çıkacağını tahmin etmek zordu. Tetikte olmalıydım. Bir serin su olsa dedim elimde belirdi. Kapağı açarak bir dikişte bitirdiğimde aklımda merak vardı.

( Öncelikle burada benim yapacağım hareketi gerçekte yapmayın kamu spotu; yerlere çöp atmayın. Sahil ve denize özellikle ) Boş şişeyi benden biraz uzak bir yere attığımda kumların içe doğru çekilişi ve sivri uçlu dişleri olan bir girdap gibi içine çekip yukarıya doğru önüme doğru havaya sıçradığında yapacağım kötü fikrin bu solucandan kurtulma olasığı çok yüksekti. Bilmecede sen onu yemeden yok et demişti. Ben yanlış anlamış olabilirim düşüncesiyle beni yemeği yapmasından nasıl kurtulacaktım. Zıpkını iç zarını doğru ağzından fırlattığım acı içinde üstüme doğru eğilerek beni içine alarak kumların altına girdiğini anladım. Aşağıya doğru çekilmeye başladığımda.

Midesine doğru inmeden zıpkının gövdesinde bağlı olan ipinden tutarak saplanan yere doğru kendimi çekerek kendimi son anda sindirimi olmaktan kaçtım. Rahat bir nefes alarak bir sonraki adımım için zıpkını ayağımın altından çekeceğim ama ben neyin üstünde basıp kendimi yemek olmaktan kurtulacağım.

Ne diyorum yüzeye çıktığında yer çekimi kalmıyor o zamana kadar yukarı çıkmasını beklemekten şansım yoktu. Biraz daha bekledim bekledim son anda mide asiti bana doğru gelmeye başlamıştı ve bir damlası kostümün bir yerinin küçük açarak derime değdiğinde canımı yakmıştı. Biraz daha yükselmesini beklerken… ağzını açtığında gökyüzünü gördüğüm sıra kendimi serbest bırakarak zıpkının ipinden tutup çektim.

Aşağıda iken gözlem yapma zamanım olmuştu ve kalbi olan soğutucu keseyi fark ettim.

Zıpkını kaseye doğru fırlattım ve solucanın acı çığlığı içinde yüksek frekansı kulağıma sağır etmişti. Zıpkını çekip tekrar delecek şekilde atıp çektim. Biraz acı içinde kıvransın diye çığlıkları duydum. Kumların altına doğru girdiğinde ağzı açık şekilde sıcak yakıcı kızıl kumlar tenime bir asit dalgası yaptılar. Hadi bu rüyada artık eski haline dönsün. Zıpkına doğru kendimi çekerek daha da bastırdığımda yukarıya doğru hızla çıkıp ağzını kocaman açarak can çekerek toza döndü. Ben boşluğa düşecekken beni son anda Işıl’ın kelebeği kurtarmıştı.

 

Kartı cebimden çıkardım ve cambazı sihirbaza geri dönüştürdüm. Saate komut vermiştim kartı geri alsın diye sonra “ Işıl sana doğru ilerliyorum son adımını senle birlikte vanaları açacağım.”

 

“ Farkındayım zaten rüya gören uyandı. Gözlerini açtı yanımda seni bekliyoruz.”

 

“ Son bir rüya sonra gerçeklik ve seni o adamın elinden kurtaracağım.”

 

“ Evet hadi çabuk ol.”

 

Işıl’ın kelebeği benim bindiğim dev kelebeği yonu tarif etmiş gibiydi. Kendi kendine kanat çırparak beni gemiye doğru uçurdu.

Huzuru hissettim biraz daha yoruldum. Uzak bir yol kat etti sonra gemi görüş alanıma geldiğinde yavaş yavaş alçalışa geçerek geminin gövdesinde bize el sallayanları görüp bende el salladım.

 

Bindiğin kelebek daha da yaklaştı yaklaştı ve geminin içine konduğunda üstünden atlayarak Işıl ile yanındaki rüya görenin fark ettim.

“ Hadi vanayı açalım da kumlar çekilsin deniz suyla dolsun.”

 

“ Sen nasıl bir rüya gördün böyle ?”

 

“ Aslında kızıl çöl değildi bu rüya bir kızıl sahildi diyelim kumlarla birlikte solucanı kabus olarak görmemi sağlayan bir beyaz yüzlü birini rüyamda gördüm.”

 

Beyaz yüzlü…Işılla birlikte birbirimizi baktık. Beyaz yüzlü biri dedi galiba burada bile kendini gösterdiler. Kabus gözcüleri…

 

“ Buradan çıkmayı ne dersin kabusu rüyayı dönüştürelim.”

 

“ Bu arada ben Demet bir ressamım diyelim. Neyse vana kaptanın dümeni üst katta.”

 

İlginç bir hayal gücü diyelim. Demetin hayal gücü…

Üst güverteyi çıkarak Demet, ben ve Işıl aynı anda dümeni sağa doğru çevirerek vanayı açmaya koyulduk. Dümenin takılana kadar çevirdik çevirdik ve sonuna geldiğimizde dalgaların bizi salladığında ve ufuğu gördüğümüzde gülümsedik.

 

Son rüyayı açılan geçit açılmıştı. Demet bizden önce ışığa doğru yürüyüp el salladı.

Işıl ile saatlerimizi bakarak gülümseyerek el ele tutuşarak geçitte doğru adım adım yürüdüğümüzde arkamıza dönerek gülümseyerek geçidin içine doğru bir adımla arkamızdan geçit kapanmıştı ve bizi bekleyen bir karanlık gökyüzünde ne gibi sırlar saklıyor olabilirdi.

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.11.2025 12:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...