@handelendin
|
Beni atına bindirdi ve ormanda ilk sakinleri hayvanlar oluyormuş. Ağaçlardan dolaşan küçük sincapların seslerini, günaydın der gibi kuş seslerini işittim. Burası çok sakin ve güzeldi. Arkamı yaslanmıştım demir zırhlı şapkalımın göğsüne dayayıp huzura dinledim. Atın kişneme seslerini bile duydum. Benle konuşuyor gibiydi. Daha çok sahibiyle.
Bu huzurun bozulması demeyim sessizlikten gelen şapkalımın geçit açıldığı dair söylendiğini duydum. Ben göremiyorum zaten göremediğim için görsem de değişmeyecek ama geçitten geçtiğimizde içim bir garip oldu. Midem havaya kalkıp indi. “ Bu hep böyle mi şapkalım?” Diye sormuştum bana” ne nasıl mı ?” Sorularıyla geldi. “ Geçitten geçtiğimizde midem garip oldu.”
Şapkalımın gülüşü çok güzeldi. Gülümsedim. “ İlk kez geçtiğin için ilkler böyle hissettirir”
“ Peki ne kadar kaldı bu mağaraya”
“ Az kaldı güzelim.” İlk defa güzelim dedi. Ben bu şövalyeye aşık oluyordum. Zaten bağlandım şimdi beni kendine istemesi. Kendini toparla! Sen güçlü bir kızsın ve leydi. Bir erkek için yumuşama.
Bir süre at üstünde ilerledikten sonra ilk o indi sonra beni indirip kucağında mağaraya doğru ilerledi. “ Mel, sana bir arkadaş getirdim.” Kardeşi erkek mi yoksa kız mı diye düşündüm bir an. Ses gelmedi. Şapkalım beni mağaranın içine doğru taşıdı sonra nazik hareketlerle kütük sandalyenin üstüne oturttu. “ Abi sen mi geldin ?” Ben daha küçük sanırdım kardeş deyince ama sesi olgun kızın gibi çıktı. “ Sen abimin bahsettiği aynı kaderi paylaştığımız leydi olmalısın.” Dedi ben bu göz bandını değiştirmesem vakti dolacaktı. “ Benden mi bahsetti bilmiyordum. Çantam burada mı ?” “ Evet hizmetçine kapı açtım o da bırakıp gitti.”
“ Ben sizi başbaşa bırakayım konuşun tanışın ayrıca leydimin ayağı incindi bir bakabilir misin ? “Dedi ve zırhın tıngırtısı sesi uzaklaştığını işaret ediyordu. Yürüdüğünü. “ Şapkalım nereye gidiyorsun, daha yeni buluştuk.” Demiştim kardeşi ise “ Abim paralı görevlere çıkıyor, bazen burada bazen çok uzakta.” Demişti. İlk defa görevleri çıktığını duyuyorum. Uzakta olduğumuz için nereye gidip gittiğini bilmiyordum. “ Tamam,” dedim ve çekindim.
Ayak bileğinde hissettiğim sıcaklığı “ Bu arada ben Melissa tam ismim ama bana Mel diyorlar sende diyebilirsin.” dedi sevecen bir yanı olduğunu hissettim. “ Tanıştığımı sevindim ben Lita, kaderi şansız olan kızım, Mel”dedim yüzüm düştü. Eli yanağıma dokundu “ Hiçbirimiz böyle olsun ya da olmayı istemedik kaderimizi tanrımız yazdı. Bizde kabullenmek zorunda kaldık.” Dedi anlayışla.
İki dudak kenarı yukarı kalktı ( gülümsedim samimi ve buruk) iç çekip gözlerimi aşağıya düşürdüm. “ Üzüldüğünü farkındayım görüyorum. Belki senin için bir şeyler yapabiliriz.” Küçük bir heyecan yayıldı içimde. “ Evet bana geçmişini anlatır mısın ?” Dedi benim bildiğim geçmiş kısaydı ve özdü.
“ Onda pek fazla hatırlamıyorum. Kralın dediğine göre ben ailemi kat ettiğimi söylediler ama ben oncacık yaşta yeni doğmuş bir bebekken nasıl öldürebilirim.” olanları hatırlayınca sinirlerim bozuluyor ve ağlamak istiyordum. “ İlk senin geçmişinde olanları öğrenelim sonra şu lanetle başa çıkmanın yolunu, lanetin etkileri ne ya da türü diye sorayım.”
“ Kaçtığım gün onu sevindirdim ve küle çevirdi tüm kiliseyi ve kralın yüzünü,” dedim kahkaha attı. “ Nasıl diye sormuştun nasıl beni bulduğunu merak ediyorum ama geçmişi gitmek hem seni yordurur hem beni üzer aynı olayı gördüğümde,”
“ Bir sefercik bir şey olmaz canım, hadi söyle lanetin ismini.”
“ Gökteki güneşin kızıl renge boyadığını biliyor musun. Bir zamanlar o güneş sadece güneşti ama o gün delirmiş bir kurt ortaya çıkmış. Deli gibi uluyan kurdu sinir olan gökteki tanrıça kurda bir ceza vermiş.” Durdum anlayacak mı diye yüzüm ona çevirdim.
“ Masal gibi anlattın devam et dinliyorum. Kurda ne ceza vermiş peki gökteki tanrıça ?” sorunca bu hikayeyi hiç duymadığı için beni merakla dinlemişti. Gülümseyip anlattım efsanenin devamını “ Gökteki tanrıça deli gibi ses çıkaran kurt canavarına güneşin altında cayır cayır yaktığında bile deli gibi ulamayı devam etmiş en son tanrıça anlamış ve güneşi ikiye bölmüş bir normal olan güneş birde asıl laneti çıktığı daha doğrusu lanetin etkisi arttığı o gün doğumuna bağlamış ismi ise kızıl güneş diyorlar. Tek hatırladığım o güneşin altında doğduğumu söyleyip ailemi yaktığım konusunda pek emin bile değilim gerçi.”
“ Sen bu bilgiyi nasıl kavuştun Lita,” nereden öğrendiğimi soruyordu. “ Ben fazla meraklı bir yapım var. İçime kurt düştüğü an anlarsın işte neyse açıp tüm kitapları okumuştum. Bulana kadar tüm efsaneleri ezberledim”
Küçük kahkaha attı “ Ciddi misin!” İnanmadı ama doğru şimdi sıra bende onun gizemli kusuruna merak ettim “ Mel sen neden gözlerini kapatmak zorunda kaldın?” Diye sordum.
İç çekti. Geçmişi hatırlattım değil mi? Bende burundan nefes alıp verdim ‘ ha’ kelimesiyle.
“ Beni bilirsin türümü, ben bir kahinim bana bingözlü derler tabi tarikatın bir kuralı vardı oradan ayrılmamı sağlayan bir dost edindim ve bu hikaye sonra asıl mevzuya gelirsek Lita ; ben maskeli değildim daha doğrusu takmazdım gerek yoktu. Kusurumu bedel ödediğini abim söylemiştir.”
Başımı evet olarak salladım. Cevabı biliyordum. Kusurun bedeli, ruhundan bir parça gidiyor oluşu. Acaba genç bir ruha sahipti de bedel ödeyerek sesi kalınlaştı ve maske takmasını mı sağladı. “ Bana öyle demelerin yanı geçmiş ve geleceğin gözü olarak yeteneğim var. Bu yetenek benden bir ömrümü alıyor yaşlandırıyor, öldürüyor o yüzden abim fazla güç kullandırmıyor.” Dedi bana.
Abisiyle nasıl tanıştığını bilmek istiyorum. Ya da doğuştan belli mi yoksa başka bir nedeni var mıydı. Çünkü ikisinin kusurlu yanı beyaz saçları vardı. “ Abin ya da Morlis seni nasıl buldu çok saçma olacak ama,”
Gülüş sesi duydum “ Abim beni kurtardı gerçek abim bile değil ama beni kimsesiz topraklarda buldu sürgün edildim.” Ağzım açıldı. Nasıl böyle özel bir yeteneği olan bir kahini sürgün edenler. “ Bakışlarını görmesem bile nasıl der gibi sorduğunu eminim. Dedim ya başka bir hikaye zamanı gelince anlayacaksın?” Fazla üstüne gitmedim. Aklıma gelmişken “ Bana bir konuda yardım eder misin yani abine hediye edeceğim bir yüzük var.”
“ Tabii”
“ Çantamın içinde malzemeleri koymuştum kaçmadan önce,”
“ Dur getireyim çantanı.” Dedi bir gidip geldi elinde çantayı bana uzattı. İçinde kalıplı duran metali ve diğer malzemeleri özellikle çıkardım. Mücevher kutu mu kullanmadığıma yanmıştım. Şimdi işime yaradı bir süreliğine ihtiyacım olan taşları koymuştum tabii birde demiri poşetledim.
Kalıbı masanın üstüne koyup paketlediğim çekiç çubuğu ile çekiç ve alt demiri koyduktan sonra Mel’e ne yapılacağını anlattığımda şaşı kaldı “Bana şu parşömen nasıl yaptığını söyler misin bende merak ettim ayrıca bana da lazım bu maske ağır geliyor.” Dedi ben sevindim.
“ Kardeşin parmak boyutu biliyor musun?” Dedim tahminde bulundu. Yontma bıçağı ile aklımdaki parmak boyutuna hesaplayıp büktüm demiri çekiçle bükme işini Mel’e verdim kardeşiyle uzun zaman geçirdi parmak boyutunu bildiği için eline çekici alıp bükerken ben ise kitapta taşı nasıl yerleştirme hakkında bilgi edinmeyi çalıştım. Boyutu hazırladığın da bana taşı verdiğinde yüzüğü elimi alıp yontma bıçağıyla oyuklar ve şekline sonra ise yüzüğe taşı takabilmek için saatlerce uğraşıp durduk arada biraz içecek molası verdikten sonra büyük bir kısmını ejder kısmını yapmayı çalıştıktan sonra arkamı yaslandım ve gölge bana mesajım var dediğinde çantanın içinde mürekkebi ile parşömeni açıp mesajları okudum.

Seni en güvendiğim birine emanet ediyorum leydim. Akşam kim kiminle yattığımızı düşleriz birlikte. Morlis
Utanma mı sağlamak senin görevin mi , yoksa bana mı öyle geldi. Lita
Yok gözlerine hastası olduğum leydim. Bu utanacak bir hayal olmamalı. Morlis
Cidden fazla terlemeye başladım. Romantik sözlerin sanki dıştan öyle görünmediğini söylemeliyim. Şövalyem. Lita
Romantik sözler içimi yansıtmadığımı söylemiştin. Nasıl sana olan duygularımı yansıtabilir bilmiyorum.
Senin güzel ve canlı dudaklardan öpmeyi canla çektiğimi bil. Morlis
Bunu okurken ve yazarken utandığımı, kardeşin Mel, bir an kızardığımı söylüyor. Şapkalım. Lita
Kızarmalısın çünkü sana beslediğim duygularımı canlı canlı söylemek istemiştim ama bunu kağıda dökülerek yazıyor olduğum. Alev gözlüm.
Morlis
“ Çok sevimliydin sen utandığın kısım.” Demişti. Acaba benim bir kardeşim veya ikizim var mıydı. Olsa da olur olmasa da benim için Mel bir abla veya kardeşten daha öte bir duyguyla kapladı beni. Benden maskenin küçültme mi istemişti ve bende bunu yapacaktım biraz küçültme için metalim yoktu ama bir şeyler bulurdum. “ Sen benim kardeşim gibisin biliyorsun değil mi ve benim kardeşim özgürlüğü tatmak istediği için yarın festival,benim saf romantik kardeşimle festival günü her şey alabilirsini bedava yani bir etkinlikle veya görevle ödeme yaptığınız için, sana renkli ve açan elbise alsın karanlıktan çık.” İlk defa böyle bir teklif aldım birinden.
Ve ilk defa renkli elbise giyecektim çok mutluydum. Sevdiğim adamla birlikte vakit geçireceğim diye bakalım beni nasıl romantiğin ile şaşırtacak.
💜
Mel ise yüzüğün son işlemleri taşları takmayı çalışıyorduk. Küçük taşları sonra ejderin büyük taşını yerleştirdikten sonra bir kutuya yada küçük torbaya ihtiyaç vardı ama şimdilik saklı kalsın diye mücevher kutuma koymuştum.
Mel’in burcuna sordum ve kusuru ne diye tekrar sordum. “ Burcum kozmik yarasa ve kusurun bedeli can vermek.” Dedi yaşlandırıyor diye düşündüm. Kitapta ona göre bir şeyler bulduktan sonra bir parşömen çıkarıp çantadan benim maskenin bir değişiğini çizdim “ İlla aynısı olmak zorunda değil sadece boyutunu küçültsek misal - aklımdaki maske taslağını çizdim- bunun gibi alttan sallanan demirler olsa, uçlarına o taşı koyarsak, tenini korumuş olur ruhunu hem şık olur ne dersin?” Dedim tuhaf buldu ama koca maskeden kurtulmak istiyordu değil mi.
“ Değerli mücevher dükkanları açıktır özel gün için sevdiklerini alacak taşları baktıkları için elimde o tür bir taş bulunmuyor var ama yetmez o yüzden bir kaç akut demiri ve şifalı taşlar almalıyım.” Dedim başını salladı.
“ Şimdi hangi yatakta uyuyacağını bakalım ne dersin ?”
“ Demez olaydın keşke onu!” Dedim utandım, bilmiyorum.
“ Tamam tamam. Ama korkunca yanımdan gideceğin ya da korkma bahanesiyle özlem saklı,”benle dalga geçiyordu ama aldırış etmiyordum.
“ Ben yolu bulamam ki ayrıca öyle diyorsun, Mel.” dedim gerçekleri söylemem lazımdı yolu bulamazdım ve şapkalımın odasına nasıl gidecektim ki derken Mel “ Gel iyi bir noktaya bastın mağaranın içini tanıtayım sana; burası koca giriş ana salon diyelim - birlikte yürüdükten sonra karşılıklı iki kardeşin odasını fark ettim sonra Mel “ Benim yatak boyu baya uzun Lita, yanımda kaybolursun o yüzden bence -”
“ Beni kovduğunu düşünüyorum Mel.” dedim ona dönerek o ise - göremiyorum ne yaptığını tüy ya bir görsem gözlerini devirdiğini - içim giderdi.
“ Yoo nerede çıkardın o işi,” bunu derken gözlerini kaçırdığını tahmin edebiliyorum ama görsem.
“ Tamam tamam, dediğin gibi olsun hadi iyisin kapı sesi duymaktan kurtuldun.” dedim “ Aa aşk olsun rahatsız olmam.” buna büyük güldüm, tanımadığım birini tanıyormuş gibi gülmem. Daha yeni tanıştığım ama bana sanki kan bağımız olmasa da kalp, kader bağımız varmış gibi kardeşim gibi hissediyorum benden bir iki yaş küçük ama ruhu büyük gibi. Ruhu bana abla yaşı bana kardeş gibiydi. Benim gerçekte bir kardeşim var mıydı merak ediyorum.
Tabii öğrenecektim ama ilk part bana bunu veya nasıl geldiğini bulmaya çalışmakla başlayacağım.
Mağaranın oda haritasını kafamda kurdum; şimdi koridorun sonunda tuvalet iki odaya yakın kolay giderim sonra karşılıklı odalar abi kardeşin odası, kısa koridorun başında ana salon ondan sonra mutfak onun yanında, tamam kafamla kurmuştum.
Karnımın gurultusundan anladığım kadarıyla acıkmış olabilirim.
“ Yemek yapmayı biliyor musun ?” bu bana sorulacak en saçma sorular ama cevabı kadar eminim “ Evet yapamazsam da kitapları okuyarak anlayabilirim ben.” dedim
“ Hmm, şöyle yapalım sen aklındaki yemeği söyle birlikte yapalım, kesme işi bende sende karıştırma pişirme işi olsun, abime şaşırtalım.”
“ Abin görevlere gidip ödül kazanıyor mu ?” dedim meraktan sırf.
“ Bazen yüklü akçayla geliyor bazen az ama idare ediyoruz.” dedi gülümsedim. Aklımdaki yemek biraz farklı zevklere giriyordu.
“ Lambes ekmekleri duydun mu ?” diye sordum “ Hayır duymadım ve yemedim peki sen ?” soruma cevaplı soruyla geldi. Ben nasıl yiyebilirim emin değilim ama şimdi deneyecektim.
“ Bende ilk defa yapıp burada yiyeceğim.” dedim “ Yapalım o zaman” dedi tamam yapalım aklımdaki malzemeleri sıraladım.
“ 2 su bardağı tam buğday unu 1/2 su bardağı ceviz içi, ince kıyılmış 1/4 su bardağı bal 1/2 su bardağı tereyağı, eritilmiş Bir tutam tuz.” ölçüsüyle söyledim. Mel’in malzemeleri çıkarıp tezgaha koyduğunda gülümsedim.
Fırın bendim. O ateş derecesiyle kenarlarından ısıtma yapacaktım. Sonra Kırılmamış ceviz içini iyice pişmiş mi kıyılmış mı bilmiyorum ama Mel, cevizleri kırmıştı. Küçük malzemeleri hallettikten sonra ben tereyağı bir kabın içine alıp elimle biraz eritip sonrada ateşi geri çekip hamur yaptıktan sonra temiz unlu alana alıp el gücümle yarım santim kalınlığı açıp dikdörtgen kestim sonra karışımı içine koyduktan sonra kapatıp bıçakla çizikler atıp yanmaz tahtanın üstüne koyduktan sonra her birini ayarlı ısıda 20-30 dakika rengine alana kadar tüm ateşi yaydım ve burnuma mis gibi kokular geliyordu ben bunu sevdim, leziz kokuyor ve piştikten sonra rengini aldığında ateşimi söndürdüm onları biraz soğumaya bırakıp biraz sohbet ettikten sonra abisi Morlis yani şapkalım yanımıza geldi ve migferini çıkarıp beni yanaktan öpücük kondurdu ve bedenime sıcaklık bastı, oradan uzaklaşıp odun koltuğa geçtim.
“ Leziz kokuyor bu ekmekler, kimin elinden.” utandığım için başımı diğer tarafa çevirip içten içe yanıyordum.
“ Kimle yatacağına seçtin mi ?” sorunun yeri değil ama ağzımı açıp diyecektim ki Mel, benim yerime konuştu “ Benim yatak geniş ve büyük kaybolur en iyisi yatak boyutuna uygun olan kardeşim salonda yatsın, Lita da senin odanda.” demişti ağzımdan ha çıktı. Demek aklındaki düzen buydu ve gayet açıktı.
“ Ben mumu odana koyayım, gözlerimi açacağım, maske rahatsız ediyor.” dedim Mel ise “ Senin bu rahatsızlığını gidereceğiz tatlım o yüzden biraz daha sabret.”
Fazlasıyla sabırlı biriyim. Mumu neden koyduğumu merak etmişti. “ Gözlerimi yatarken açıyorum artık göz ve çevreme ağrı yapıyor dedim özel mumlar engelliyor sesi ve isteği engelliyor o yüzden özel alanım bunlarla dolu gördün.”
“ Doğru bana dokunma onlar zararlı dedin.” Başımı evet olarak salladım.
Şapkalım ellerini yıkayıp yanımıza geldi ben ise peçeteyle ekmekleri verdim. Hiç denemediğim veya tatmadığım ekmekten bir ısırık alınca sevdim bu tarifi dudağının kenarını yarayıp gülümsedim.
“ Ellerinize sağlık ikinizinde çok leziz bir ekmek.” Dedi küçük bir tebessüm gösterdim ve yemeğe devam ettik.
“ Yarın birlikteyiz ama ondan sonra benim iki üç günlük bir görevim çıktı.”
Olmaz ya öyle bir iki günlük birlikteyiz ve şimdi gidiyorsun. Uzak bir yere böyle dediğine göre kısa görevde ise böyle demezdi diye biliyorum.
Havadan sudan konuşuldu. Bende yolun yorgunluğu vardı. Kalan ekmekleri kutunun içine koyduktan sonra şapkalının odasına gidip mumu yakmıştım.
“ Senin gözlerini açma şerefini verir misin ?” Kapının yanında bana bunu demişti.
Bunu pek emin değildim. Açmak konusunda sanki geleceği görmüş gibi ya kontrolü elime aldığım zaman açmasını mı isterdim yoksa şimdi mi ama çok yorgun olduğum için kapıyı kapatıp çıkmasını rica ettim. O çıkınca mumu yakmış ve demir maskemi çıkarıp gözlerime havalandırdım. Üstümdeki pelerini çıkarıp elbiseyi de iç içliğimle birlikte kalmıştım.
Şapkalımın kokusu sinmiş o yastıkta yanımda onu düşleyerek uyumuştum. Saraydan farklı bir yerde kalıyordum.
Yarın için heyecandan uyuyamadım. Birlikte geçireceğimiz ilk festival ve siyah kız olmaktan biraz uzaklaşacağım ama siyah benim ruhum gibi olmuştu. Gri ve siyah renkleri. Gözlerimi yumup heyecanımı içime attım.
💜
Lita ağzını kuruduğunu fark etti ve yabancı olduğu mağarada, Morlis’in yatağından doğrulup ayaklarını tahta betona basıp maskesini gözüne takmıştı. Odadan çıkarak gece yarısı sessizliği, mağaranın koridorlarını sararken, Lita’nın adımları, mutfağa doğru yankılanıyordu. Mutfağa vardığında, soğuk suyun çağrısını hissetti ve susuzluğunu gidermek için bardağa uzandı. Sürahiyi eliyle kavramayı çalışarak bardağın içine su doldurdu.
Aynı anda, Morlis de sessizce içeri girmişti. O da aynı bardağa uzanıyordu, belki de aynı susuzluğu dindirmek için. Lita ve Morlis’in parmakları, bardağın soğuk cam yüzeyinde buluştuğunda, bir elektriklenme oldu. Bu dokunuş, ikisinin de kalplerinde beklenmedik bir sıcaklık yarattı.
Lita'nın kalbi, Morlis’in varlığıyla hızlandı. Oysa Morlis , Lita’nın güzelliğinden etkilenmiş, onunla aynı mekanda nefes almanın heyecanını yaşıyordu. İkisi de birbirlerinin varlığını hissediyor, fakat gözler bağlı leydinin bu gizemli adamı görememesinin verdiği merakla doluyordu.
Morlis , nazik bir jestle bardağı leydinin eline bıraktı. "Buyurun," dedi, sesinde bir nezaket ve belki de biraz çekingenlik vardı. Lita teşekkür ederek bardağı dudaklarına götürdü ve soğuk suyun ferahlığını hissetti. Bu sadece bir su bardağı değildi; bu, iki kusurlu aşığın aşkın semboluydu.
“ Susadınız mı leydim.” Demişti bana. Bende evet olarak yanıtlamıştım. Şapkalımda kendine su bardağı çıkarmış sürahiden su doldurup tezgaha yaslandı.
Yatakta onun kokusuyla yatsam da varlığı boşluktu. Hem kendi odasından kovdum. Olmaz böyle demiştim. “ Benimle birlikte aynı yatakta yatar mısın, yabancı bir ortamdayım yabancılaştım burayı,” dedim gülümsediğini emin olamadım. “ Nasıl istersen leydim ama gözleriniz açık mı olacak kapalı mı ?”
“ Mum yandığı için açık bırakıyorum da siz buraya nasıl geldiniz gözleriniz…”
“ Migferi takıp geldim görmek için, gözlerim görmediği için bana etki yapmayacağını söylemiştim.” Dedi doğruydu benimle ilk tanıştığında gözlerimizi açmıştık.
Sürahi ile suyu odaya götürmek istedim. Elimden aldı, görmediğim için tehlike risk ettiğini söyledi. Haklı olabileceğini düşündüm. O taşıdı suyu ben onun kolundan tutarak odaya kadar eşlik ettim. Kapıdan içeri girince sehpanın üstüne bırakıp kapıyı kapattı. Ben arkama dönmüş gözlerimi açarken o ise migferini çıkarmış açık griye benzeyen beyaz saçlarını gördüm. İkinci kez ve solumuş mavinin beyaza çalma gözlerini. O kadar gelişmiş ki yön bulma konusunda benim önümde eğilip bacak dibime gelmişti. Çıplak bacağıma küçük bir öpücük bırakınca kızardım.
“ Bunun zamana daha çok var leydim. Sadece küçük bir öpücük vermek istedim. Şu an dudaklarını öpmek istiyorum. “ Dedi ve daha da utanıp yatağın içine saklandım.
Yatağın çevresinden dolanıp karşıma, yorganı çekerek geçti. Ona baktım bana gülüms üyordu. Birbirimizin gözlerini seyrederek uyumuştuk. O benim alev gözlerimi ben onun solmuş gökyüzünü seyrettim. Eli iki elimi tutup ağzını götürdüğünde daha da ter bastı. Ellerimi çekmedim öylece bırakıp gözlerimi yumdum.
|
0% |