Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19📜: Yılan Gözlü Cadı

@handelendin

İçimdeki ses bugün Alisa istediğini alamayacak ama bir isteği seve seve yerine getireceğimi söylemişti. Tenha bir yerde çekip gözlerimi kısa süre açacağım eğer dayanamam diye yanımda ilacı almıştım.

Küçük bir gülümsedim ve beni güldüreni merak eden Alisa’nın “ Seni bu kadar güldüren ne yoksa şapkalıyı o kadar sevmiyor musun ?” Benim kadar ona bağlı olan biri çıkmamıştır ama sorunun cevabını boş bırakmak istemiyordum ağzımı açıp konuşacaktım, benim yerime Mel cevaplamıştı sorusuna “ seninle yollarımız ayrılıyor o yüzden gülümsüyor.”

 

Daha bunu kavrayamamış olman çok kötü bir durumdu bana dönüp kollarımdan tutarak sallayarak ne elde etmeyi çalıştı bilmiyorum. Doğru olup olmadığına mı ama kesinlikle doğru tespit, ben ona gülümseyerek bana yaptığı o gülüşün cezasını onu sinir ederek alıyordum ondan.

“ Doğru ve beni sallayarak yanlışlığı kabullenmen çok aptalca, güldüğümün sebebi sana bir veda hediyemi vermek için can atıyordum.” dedim bana nasıl baktığını merak ediyordum ama o şans bir kez elimden alındı bu kahrolası bant yüzünden.

 

“ Bu doğru olamaz değil mi kesinlikle doğru değil!” inkar et ne işe yarayacak istediğinin bir yarısını alacaksın.

 

Şapkalımın sesini duyar olmuştum “ Hadi çıkalım bugün leydi ile özel vakit geçireceğim tabii bundan sonra yollarımız ayrılıyor.”

 

“ Kahramanım ne demek istiyorsun, beni tekrar başıboş mu bırakacaksın.” katlanamıyordum böyle yapmacık seslere, hiç katlanamadım. Sarayda bile yapmacık seslere maruz kalmaktan bıkan ben burada bu kızın gerçek yüzünü şapkalımı göstermek istiyordum özellikle planlarını benim yöntemimle delirmekle yapacağım.

 

“ Gözlerimi sana açacağım ama burada daha fazla kalmanı istemediğim için dışarıda bir yerde kimsenin gelmeyeceği bir alanda açacağım. Kör dediğin kız senin sonun olacak!” tehditkar konuşmuştum biraz.

 

Fazla oyalanmadan çıktım ben mağaranın içinden benim arkamdan Morlis ile Alisa gelmişti. Mel yine bir geçit açmak için parlak okunu fırlattı.

Benim elimi tutan Morlis’i onun gözünün önünde ‘istediğimi aldım’ der gibi gülüşünü elde etmesini istemiyorum. Geçitten ne zaman geçsem midem kalkıp duruyordu. Ben tabi yolları göremediğim için Morlis’in kulağına ‘ tenha arka bahçe olan kimsenin geçmediği bir yere götür.’ demiştim. Hiç sorgulamadan bizi o yöne doğru elimde tutarak götürdü. Alisa bizi takip ediyor mu bilmiyordum. Gölge onun varlığını hissettiğini, yakınımda olduğunu söylediğinde takip ediyor oluşunu emin oldum.

Bir süre sokakta geçen insan kalabalığın seslerini işittim ve bahar festivalinde o coşkuyu tekrar hissedince gülümsedim.

 

Yürüdük yürüdük en sonda geldiğimizi durduğunda anlamıştım.

Mızmızlanan o tiksinç bulduğum ses yine inkar etmeyi başlamıştı. “ Beni neden buraya çektin ?” Nedeni açık değil miydi. Senin bana kör dediğini yutturmak için.

Samimi gülümsedim içimde öyle hissettim “ Bilmem. Dur düşüneyim ? Ha buldum! Hani demiştin ya, bu kör bana bir şey yapamaz diye.” Diye ona doğru bir kaç adım attım.

 

Ne yaptığını göremiyorum ama ses tonunda alay ettiği ortada “ Evet öyle demiştim. Ne oldu ki yoksa alındın mı ?”

 

Ben mi senin gıcık sesinin dediklerinden mi alınacağım. Saçmalıyorsun Alisa.

 

Bu dediğine fena güldüm. Kahkaha attım resmen. Gözlerimden yaşlar aktı.

“ Yooo. Alınmadım ama bu kör dediğin kıza dön bir bak. Sana öyle bir hediye verecek ki şaşırıp kalacaksın hatta deli olacaksın!” Biraz tehditkar konuştum galiba öyle biraz.

Ve tehditimi boş algıladı “ Güleyim bâri!” Gül gül dur sonun fena olacak bu gidişle.

 

“ Bir söz duydum yakınlarda. Neydi o söz ? Hatırladım. Son gülen iyi gülermiş!” dedim. Bana nasıl baktığını görmek istemiştim ve çıkartırken su yerine gözlerim kan ağrıyordu.

 

 

Gözlerimle ona doğru baktığımda, benim kırmızı kan ağlayan gözlerimi öyle odaklanmış bakıyordu. Kafasına delilik yavaş yavaş akın etmeye başladı.

Geri adım attı. Sendeledi. Taş duvarlarda destek almayı çalıştı. “ Bana öyle bakma!” Bakmama mı istiyordu. Korkusunu hissediyordum.

“ Hangi gözlerle ? Senden daha kötü, korkunç gözlerimle mi?” Soruma ne cevap verecek merak ediyordum. Nasıl bakmayım sana.

Benden kaçınmayı başladı. Gözlerime odaklanmamayı tercih etti ama bir şey onu çekiyordu, gözlerime doğru. Kafasına işlenmiş, benim saf deliliğim.

 

“ Kesmemi istiyorsun, iyi o zaman planını anlat! bende keseyim ?” Bir teklif sundum. Bakalım bizi ayıran o planın neymiş.

 

“ Asla! Lütfen bu zulmü kes!” Asla mı dedi az önce ve emir buyurdu bana.

 

“ Ne kötü oldu bu. Bende asla kesmem!” Dedim ona daha yaklaşarak mağarada omzumdan tutup sarstığı gibi bende onun omzundan tutup gözlerimi bakmasını emrettim.

 

Alisa deliliğime dayanamadığını görüyorum. Ağlayışlarını farkındayım. İster inan ister inanma ama senin bu halin beni mutlu ediyor.

Artık pes et, kurtul bu acıdan Alisa. Geri çekildim. Enerjisi kalmamıştı. Öne doğru yürüyüp saçlarını çekiyordu. Delilik son seviyede. Benim gibi gülüşlerin ardında onu izliyordum.

 

 

Altın sarısı gözler delilik bulaşınca ve kahkaha sesleri kulağıma kadar gelmişti.

Kahkaha sesin arasında yalvarışları duydum.

En sonda pes etti. Bende bunu bekliyordum.

 

“ Tamam. Sizi ayırmayı düşündüm. Benim olsun tek benim!”

 

Morlis duyduklarına inanmadı ama ona bakamazdım.

Onun benden özür dilediğini duydum. Pişman olduğunu. Bana güvenmediğini hatırlayınca kalbim acıdı.

“ Leydim. Sana inanmadığım için özür dilerim.”

 

Alisa’ya son bir soru sordum “ Peki sen tam olarak nesin ve kimsin ?

 

Cevabı direk verdi. “ Bana yılan gözlü cadı derler.” Bunu ilk defa duydum. Ama cadı olduğunu iyi tahmin etmiştim. İstediğimi elde ettiğime göre maskemi gözlerime takıp pelerinin içinden ilacı içip biraz sakinliğini duymak istedim. Kafamın içinde hala lanetin sesini duyar gibiydim. Ama duymamazlıktan geldim.

 

“ Artık gidelim çok yoruldum.” Dedim. Alisa'ya o halde bırakıp elime tutan şapkalı beni en sonunda o ara sokaktan çıkardığında kulağımın içinde Alisa’nın tehditini duydum. “ Bana bunu yaptığınız için bedelini ödeyeceksin!”

 

Merak ediyorum nasıl bir bedel ödetecek. Açığa çıktığımızda nereye doğru yürüttüğünü bilmiyordum. Kuşların sesi ve hayvanların seslerini işittim.

 

“ Sen biraz şurda otur, ben geliyorum birazdan.” Dedi ve beni tahta cisme oturtup beklememi istemişti. Yanımdan çekip gitmişti.

Yakınlardan ıslık sesleri duydum. Melodisi hoşuma gitmişti sese doğru döndüm. Neye ve nasıl birini benzediğini hatta cinsiyetini bile merak ediyordum.

 

Islık sesi kesildi ve miyav sesi mi duydum. Kucağında kedi mi vardı.

“ Hanımefendi böyle yalnız yalnız neden oturuyorsunuz?” Sesi beni rahatsız etmeyen türde biriydi. Kız mı erkek mi olduğunu anlayamıyorum çünkü sesi bir yandan kız bir yandan erkeğe andırıyor bana.

“ Yok yalnız değilim. Bir arkadaşım bir şey almaya gitti. Beni burada bekleme mi söyledi.”

“ O gelene kadar size eşlik edeyim. Bir arkadaşımın saçları da platin renginde sizin türünüz nadir mi bilmiyorum.”

 

Güldüm. Nadir biri miyiz ? İnan bilmiyorum. Ama senin adını çok merak ediyorum.

“ Nadir olup olmadığımızı bilmiyorum ama adınızı merak ettim.”

Güldüğünü duydum. Bu kadar güzel gülebilen biri ilk defa duyuyorum.

“ Pardon, hanımefendi ben Wilder.” İsmi çok garip ilk defa böyle bir isimli biri duyuyorum. Sanırım buradan değil.

“ Bende Lita, Wilder. Sanırım buradan biri değilsin.”

“ Evet değilim buraya ara sıra gider gelirim. Atmosferi ilham verici.” Keşke bende atmosferi gözlerimde görmeyi çok isterdim.

“ Kediniz mi var ? Islık sesiniz kesilince miyav sesi duydum sanki.” Dedim. Güldü.

 

“ Evet, ismi Benekli. Sevmek ister misin?” Sevebilir miyim bilmiyorum ama başımı salladım. Kediye bana mı yaklaştırdı. Tatlı miyavlaması kulağıma doğru gelmişti.

Elimi tüylerine yanaştırdığımda uyum sağladığını gösteren mırlamaları beni gülümsedi.

“ Valla nasıl bir kalbiniz varsa hanımefendi. Kedim sizi sevdi. Benim geldiğim yerde bir prenses vardı. Kedimle birbirine uyuşmadı bir türlü.”gülümsedim bu lafına.

 

Çok merak ediyordum. Nasıl bir yerden geldiğini ve doğduğunu.

 

Şapkalının bana seslendiği işittim. O sırada Wilder “ Galiba arkadaşınız geliyor. Benim size eşlik etme sürem buraya kadarmış. Sonra görüşürüz Lita.” Dedi ve uzaklaşan adımları ve bana doğru gelen çelik ayakkabı seslerini işittim.

Lita iyi hissedecek misin? Şapkalı ile uzun uzun konuşmak istiyorsun ama kalbin gördüklerinin çilesini çekerken, katlanacak mısın?

 

                       💜

 

“ Seni böyle gülümsediğini görmek için canımı bile veririm.”

Kendini affettirmeye çalışmanı izlemek ve duymak istiyorum.

Yüzümü düşürüp ona bile bakmamıştım.

 

“ Hadi ama Lita, bana gülümsediğini görmek istiyorum.”

 

“ Anca rüyanda görürsün, şapkalı!” sitem ettim ona hala kırgın kalbim varken.

 

Çelik zırhın dirseklerini betona değdiği sesini duydum. Ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışmıştı.

Gölge, benim gözüm olmuştu.

‘ Şu an elinde çiçekle önünüze eğildi!’

 

O halini görmek istemiştim. Duyduğum gibi utanıp gülümsedim. Küçük bir an.

 

( el çizimi bir sahne )

 

“ Seni gülümsetmek için tüm dünyaya yakarım ben.” Büyük cümleler ama bu küçük çiçek sürprizi beni biraz olsun mutluluk vermişti.

 

“ Bana güvenmediğin için kırgınım.”

 

Gülümsemeye kestim. Bu küçücük bir mutluluktu ama gelip geçti.

Ayağa kalkıp yanından geçip gittim.

“ Ben acıktım şapkalı!” demiştim.

 

“ Peki güzeller güzeli leydim. Burada güzel bir kafe alanı var oraya gidelim.”

 

“ Keşke güzelliği bende görsem.” Diye içimden geçirdiğimde beni duymuş ki o sözü tekrar duydum dudaklarında “ Merak etme alev gözlüm sana tüm dünyaya göstereceğim elinin altına getireceğim.” Uzun zamandır demeyim ama bu takma ismini söylemeyi baya çok olmuştu. En son bahar festivalinde beni utandırdı sonra aramıza cadı girip bozduğundan belli duymadım.

 

Elimden tutup sürüklediğinde kapının çanı sallanıp bizim geldiğimizi söylemişti.

Neşeli gelen ses tonuyla “ Hoşgeldiniz size nasıl yardımcı olabilirim leydim ve şövalye.” Diye karşıladı.

Şapkalı “ Bize cam kenarı ve güzel bir masa ayarlayabilir misin?” Neden öyle bir istek söyledi ki ben göremiyorum.

“ O masayı her geldiğimizde bize ayarla!” İstek mi yoksa emir mi verdi. İkisinin arasında takılı kalmıştım.

 

“ Tabii ki efendim. Size o masaya götüreyim.” kız istifini bozmadan bizi daha çok şapkalıyı gösterirken ben onun peşinden elimi bırakmadığı için takip ediyordum.

Merdivenlere yönlendirdi bizi ve tek tek merdivenlerden çıkıp uzun koridorda yürüttü ondan sonra içerden dışarı çıktığımızı hava şokuyla anlamıştım.

“ Burası efendim. Gitmeden ne alırdınız?”

 

Menüyü bakamadım ama ben buranın çalışanlarına olsa ne önerirsiniz diye sormuştum.

“ Buranın en meşhur bumbum tatlısı var.”

 

İsmi çok garipti. Bumbum. Adı böyle ise beni şaşırtmaya değecek mi bilmiyorum.

“ O zaman bir bumbum ve içecek olarak yanına ne iyi gider?” Diye sormuştum.

“ Ferahlatıcı bir gökyüzü nektari önerebilir. Tadı kadar içeni mutlu edebiliyor.”

 

Ben ilk defa geliyorum o yüzden. “ Tamam ben bir tabak bumbum bir kadeh gökyüzü nektari istiyorum.”

 

“ Hay hay leydim peki şövalye lorduma ne vereyim.”

 

“ Bende leydimin aynısından istiyorum.”

 

“ O zaman iki bumbum ve iki kadeh nektar.” Ben başımı salladım. Hemen getiriyorum dedi ve yanımızdan ayrıldı.

 

Masaya koyduğum elimin üstünde şapkalının çıplak elinin soğukluğunu hissedince ürperdim.

Elim birden havalandı ve dudaklarına götürüp öptü. Bozuntuya vermedim.

 

“ Buraya tekrar geldiğimizde manzaranın tadını çıkaracaksın.” O günleri bende bekliyorum şapkalı. Düşlerimde saklı o manzara.

 

“ Beni beklerken sıkıldın mı alev gözlüm.”

 

“ Pek değil. Bana eşlik eden biri vardı yolda geçen bir arkadaş.”

 

“ Hm. O arkadaşın ismi ne, öğrendin mi?”

 

Bak kıskanıyorsun. Zaten sen hep kıskandın beni. Gölge kralın yanında iken.

Ağzımı açacaktım ki kızın sesiyle kapattım.

Tabakları ve bardakları servis ettikten sonra “ afiyet olsun” deyip yanımızdan ayrıldı.

Çatalı elime alıp şu bumbum denen tatlının tadını bakmak için çatalla sapladım ve çıtırtı sesini duyup çatalla ayrılıp ağzıma attığımda beni şaşırttı.

Ağzımda dağılıp gizli meyvelerin damağımda şenlenmesi kadar hoş bir duygu yoktu. Birde gökyüzü nektarinden bir yudum içtim. Ağzımda sanki bir serinlik algıladım. Benim favorim tatlı ve içeceğim oldu.

Bir dilim daha alıp lezzet patlamasının sebebiyle ellerimi birbirine kavuşturup içimi çektim.

“ Denemelisin pişman olmazsın. İkili müthiş bir uyum içinde.”

 

Şapkalının gülüşünün bu yanı beni daha fazla onun sevmemi sağlıyordu.

“ Hahahah. Tamam alev gözlüm yerim şimdi.”

 

“ Seni böyle mutlu görmeyi o kadar istiyorum ki alev gözlüm. Tüm rahatsız edenleri yok edip mutlu olmanı istiyorum.” Yine büyük sözlerle çatalın tabağa değme sesinden sonra ağzına attığı sesini duydum.

“ Çok tuhaf ve enteresan. Bunu böyle yapmayı nasıl başardılar.”

 

“ Bilmiyorum ama güzel. Ha kimle konuştuğumu merak ettin. Wilber isimli gezginle.”

 

“ Tanıyamadım ben.”

 

“ Bana şey demişti. Benim gibi platin uzun saçlı birini tanıdığını söylemişti. Acaba Mel’den bahsetmiş olabilir mi.” Bir tahminde bulundum.

 

“ Olabilir. Mağaraya gelince kardeşimle konuşursun. Eğer tanıdıksa ben daha Mel’i kurtarmadağım zamana kayıyor.” Dedi.

 

Anlamadım. Kardeş değiller mi.

 

“ Sen onu kurtarmadığın zamana mı kayıyor dedin. Kardeş değil misiniz ?”

 

“ Öz değiliz ama bizim gibi kalpten bağlıyız. Kader ve gönül kardeş bağımız var.”

 

Böyle konuşmayı çok özlüyordum ama kalbim tekledi. Uyardı beni ve ben yine tatlı ve içeceğime dönüp kendi halime takıldım.

 

Bir süre böyle sessiz, konuşmadan tatlının son lokmasını ağzıma atıp içeceğimin dibine getirip arkamı yaslanıp sakinliğin tadını çıkardım. Kollarımı bağdaştırıp “ Mel, bir süre ayrı kalmamızı istiyor bahsetti herhalde. Hem eğitime gideceğim.”

 

“ O zaman zarfında bende kayıp ikizinin izini sürerim.”

 

Her zaman beni düşünen bir yapın var senin. Nefesimi dışarıya bıraktım.

 

Kız gelip masadakileri toplarken beğenip beğenmediğimizi öğrenmek istedi. Ben cevaba atıldım “ Zevklerimin arasına girdi bu ikili.” Dedim.

 

“ Memnun ettiysem ne mutlu bize.” Masadan tabak çatal ve bardakları alıp yanımızdan ayrıldı.

 

“ Biraz yürüyelim mi sokakta. İstediğin bir şey varsa alalım alev gözlüm.” Masadan kalkıp onun koluna girdim. Beni o götürüyordu. Aşağıya indik sonra kapıdan çıkarken akçeyi verdi mi diye düşüncelerimi duymuş ki “ Masada bıraktım kız yanımızda iken.” Dediğini duydum.

 

“ Konuşmanı özledim kafede sohbet ettiğimiz an özeldi benim için.”

 

“ Bir anlık oldu o sohbet. Bir daha olmaz.”

 

“ Seni mutlu edemiyorum galiba alev gözlüm.”

 

“ Kızgın değilim kırgınım. Ne zaman bitecek bilmiyorum.”

 

“ Mel’in dediği gibi araya zaman koyalım sen buz evde iken ben bitik çukura gittiğimde belki yalnızlığımızı özleriz.”

 

Yalnızlığı özlemek mi yani yanlış kelime kullandı ‘ birbirimizi özleriz’ demesi gerekiyordu.

 

Geçitten geçtiğimizi son anda anlamıştım. Mel “ Gönül bağı bağlı olan kardeşlerim. Zamanınız nasıl geçti ?”

 

Mel’in yanına gidip benim ona sorguya çekme vaktim gelmişti.

Mel “ Ne oldu. Ne bu acele.” Dediğinde gülümseyip odasına kadar getirip oturtup ilk sorumu sordum.

“ Sen Wilber isimli birini tanıyor musun ?”

 

Keşke yüz halini görebilsem. Ama sesi sanki bu ismi duyduğunda değişti gibi “ Sen o ismi nasıl biliyorsun. Abim bile bilmiyor o ismi.”

 

Evet doğru tahmin.

“ Hayır. Abini beklerken Wilber bana eşlik etti. Abin gelene dek. Birden şüphelendim acaba onun bahsettiği kişi sen misin?

 

“ Nasıl bahsetti peki o kişiyi?” Merak ediyordu anlıyordum.

 

“ Benim gibi platin uzun saçlı bir dostu olduğunu anlattı. Ayrıca biz farklı birileriz gibi ima etti.”

 

Mel’in gülüşünü ilk defa duyuyordum. Sıcak ve toktu. Acaba aralarındaki bağ nasıl diye sormak istedim.

“ Sevdiğin biri mi yoksa arkadaşın mı?”

 

“ Yakın bir dostum diyelim.”

 

Nasıl tanıştıklarını merak ederek sorduğumda. Başka gün anlatırım diye geçiştirdi. Bende zaten dışarıda Alisa için açtığım gözlerin bedeli lanetin sesi daha da yankılandı. Uykum vardı.

Direk yatmak için kalkıp yemeğe kalamayacağımı söylemiştim. Esneyerek odama geçip Nyla’ ya son durumu anlatmak için parşömeni açıp mürekkebi dokunup dile getirdim.

 

-Mektup

 

 

 

Nyla bugün kaoslu

 

 

ve hoş biten bir gün geçirdim.

 

 

Sen bugün nasılsın?

 

Lita 

 

Leydim yoksa gözlerinizi,

Natasha’ ya açtığınız gibi

o cadıya mı açtınız ?

Nasıl hissediyorsunuz?

 

Nyla 

 

 

 

Yorgun. Bitkin ve lanetin sesini duymaya başladım.

 

 

Evet açtım. Benim çektiğim neymiş ki demişti bana.

 

 

Arkamızdan ödeyeceksiniz deyip atıp tuttu.

 

Lita 

 

Dikkatli olun leydim.

Nyla 

 

 

 

Nyla. Senden bir takma isimli bir türü araştırmanı istiyorum.

 

Lita 

 

Söyleyin leydim.

Nyla 

 

 

 

O cadıya

 

 

şu ismi dediklerini söyledi.

 

 

Yılan gözlü cadı diyorlarmış.

 

 

Ne anlama geldiği ve nerede yaşadıkları hakkında bilgi alabilir misin?

 

Lita 

 

Bakarım leydim.

Şimdi leydim. Gidip yatın!

 

Nyla 

 

 

 

Derhal anne. Şaka şaka.

 

 

Uyuyacaktım zaten. Seni sorayım dedim.

 

Lita 

 

Düşüncelerimiz bir leydim.

Bende sizi merak ettim.

İyi olduğunuzu duymak içimi huzur kapladı.

 

Nyla 

 

 

 

Tamam. Nyla’m tatlı rüyalar.

 

Lita 


 

Cevabını görmeden. Uyku ve baş ağrısı beni esir almıştı. Elbisemi çıkarıp içlikle birlikte yorganın altına girmeden mumu yakıp maskemi çıkarıp yorganın altına sokuldum.

 

 

Loading...
0%