Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20📜: İkiz Buz cadısı

@handelendin

Kapı tıklanma sesini duydum. Kalkacağım sıra bir el ve kol benim kalkmamı izin vermiyordu. Diğer yanıma döndüğümde Morlis beni kendine çekmiş pozisyonda duyuyordum. Ne ara yanıma geldi de beni sarmaladı böyle. Ben hala ona küs- kıyamıyordum, ondan ayrı kalamam. Ondan ayrı birkaç gün kalırsam belki kafamı toplarım düşüncesiyle hem laneti yönetme konusunda yardımcı olacaktı.

 

Maskeyi uzanıp gözlerime takıp “ Girebilirsin.” dediğimde Mel’in tatlı telaş sesini duyup gülümsedim “ Hadi çıkalım, eski dostuma sürpriz olacak.” diye fısıldamıştı. Mumu söndürüp yanıma birkaç kıyafet ile mektup yazmak için parşömen ile mürekkebi yanımı alarak çıkarken “ Senin maske takmanı engelleyecek bir çözüm buldum.” dedim.

 

“ Ömrüm boyunca bu maskeyle dolaştım maskesiz nasıl olacak.” Bunu daha düşünmedim ama bence güzel olur.

 

“ Bilmem ama bir mücevher gibi yapsam Morlis’e yaptığım gibi bir kolye ucu ve sürekli yenilenme özelliği olan ruha yani,”

 

“ Beklerim senden o icadı.” Güldüm ve doğru söylemişti benim yapamayacağım bir icat varsa da zorluğuna bakmadan tasarlar yaparım. Şapkalıya yaptığım yüzükte baya anlayacağım için kafa yormuştum.

 

Mağaraya bakış atıp önüme döndüm. Mel’in kulağımın yanından geçen ok bir ağacın saplanma sesi yankılandı. Soğukluk buraya kadar gelmişti.

“ Bunları giyerim.” bana yünlü bir panço verdikten sonra kafamdan aşağıya geçirdiğimde ilk ben adım attım sonra arkamdan Mel’in konuşma seslerini duymuştum “ Elimi tut burası köprünün başı kayıp düşebilirsin.” demişti bende kardeşinden uzun parmakları sahip ve avucu geniş olan Mel’in elini tutup beraber köprü dediği kaygan dondurucu zeminden geçerken benim çıplak ayaklarımda ki bez parçası bile soğuğu hissetmemi engel bile değil, diyebilirim.

 

Kapıya kadar kayma kısmını atlatmayı düşünüyordum ki Mel’in ‘ Geldik’ dediğini duyup rahat bir nefes vermiştim. Kapı sesi çok sessizdi sanırım buz dağları varsa uyandırmama ya özen gösteriyordu.

 

Bir süre soğukta donmaktan heykel kesireceğimiz zaman aklıma alevim gelince durdum. Burada riskliydi.

Kapı zili uzun uzun çaldıktan sonra içeriden nasıl desem bilemedim, tarif edemediğim küçük bir çocuk sesi ve kısık gelen bir tonu vardı.

 

“ Mel, bir kuş uçurur buraya davetsiz gelmişsiniz.” sevimli ve narin kısık sesiyle konuşmuştu kim olduğunu bilmediğim ama Mel’in yakın arkadaşı olan kız.

 

“ Kusura bakma Sude, bir kardeşimin senin yardımına ihtiyacı var.”

Yardıma ihtiyacı olan o kardeş ben oluyorum sanırım.

 

“ İçeri gelin soğuktan donmayın.” bizi içeriye davet etmişti.

 

İçeriye adım attığımda soğuktan sıcağa geçiş yaptığımda çözülmüş gibiydim.

“ Ben size sıcak bir içecek hazırlayıp geleyim.” Ne hazırlayacağını bilmiyordum ama eğer Mel, ona güveniyorsa benim için sorun teşkil etmiyor.

Bardağı yardımla elimle tutup dudaklarıma götürdüğümde ismi Sude olan kısık sesli bir kız benle konuştu.

“ Buraya gelme amacınız yardımdı değil mi ?

Başımı evet olarak salladım “ Başlamadan bana ne sorunun olduğunu anlat Lita” demişti.

Sıcak içecekten bir yudum alıp başıma gelenleri detayını değilde bilinmesi gerekenleri anlattım.

“ Gözlerini açmak istiyorsun ve bu başının etini yiyen ses yüzünden deliriyorsun ve sana bakanları delirtmekle uğraşıyorsun.”

 

“ Alev gücüne de sahibim yani iki aynı çekim birbirine iter çekmez ve su gücüm onun çekimini söndürür.” Bilgice konuştu. Gülümsedim.

“ Bundan emin misin ?

 

“ Ben onca şey atlattım işe yaramaz dağınıklığım.” Öyle diyorsa elimdeki kupayı Mel’ e uzatıp ellerimle taktığım maskeyi gözümün önünden çekip göz kapaklarımı kırpıştırak açtığımda bana, gözlerimi baktığımda buz cadısını fark ettim. Bir gözünde alevin sembolu sahip ve kapalı diğer gözü açıktı. Dört kollu bir cadıyı gördüm. Yanında onun gölgesi mi yoksa parçasını bilmediğim kopyası duruyordu.

“ Ben bu gözleri bir yerde görmüştüm. Mel, Litanın geçmişini baktınız mı ?

 

“ Bize geldiğinde ikinci günü zorda olsa baktık. Ne oldu ki!”

 

“ O gözlerin bir anlamı var.” Kütüphaneye doğru ilerlediğini bakışlarımla takip ettiğimde yine çan sesiyle bir elimle başımı tutup aşağıya baktım.

“ Rahatsızsan gözlerini kapatabilirsin.” Dediğinde maskeyi yine eski yerine takıp derin derin nefesler alarak kendimi gelmeye çalıştım.

Onun sesi burası güvenli değildi.

 

‘ Onları dirilt onları dirilt ve kaç!’ lanet olası bir sese kulak eğmeyeceğim.

 

“ Kardeşimle bizi ne ayrıldığını öğrenmek istiyorum bugün onu öğrenmek istiyorum.”

 

“ Bugün olmaz ama yarın olabilir. Böylece geçmişte ne olduğunu öğrenirsen kendinden parçaları birleştirmiş olursun.”

 

“ Peki senin aleve ne oldu.”

 

Gülme sesini işittim “ Benim alevim söndü. Bana ondan bir parçasını verdi.”

 

“ Gözümün açtığında alev sembolu gördüm ve gözün kapalıydı.”

 

“ Bana ne diyorlar biliyor musun ?”

 

“ Buz cadısı mı ?”

 

“ Bir kısmı bu ama tüm hali ikiz buz cadısı nedenini sonra açıklarım.” Hepsinin ağzında, sonraları var. Ama o sonlar ne zaman açıklanacak.

 

Ben geldiğimi anlatmak için çantadan parşömen ile mürekkebi çıkardığımda “ Nasıl yazabiliyorsun burada başka bir yere yollamak uzun!”

 

Güldüm “ Ben elementistim kendim veya başkası için icat yapalım. Bu maske morlisin parmaktaki yüzük ve parşömen daha çok şey var. Meraklı biriyim. Sırada Mel’in maskesinden kurtarma var.”

 

“ Hiç gerek yok bence. Can yenileyen bir taş görmüştüm ya da taşın oluşumu. Ben yaparım sana. Maskeden Kurtarabilirsin.”

 

“ Önce senin işi sonra ben. Lit, bundan var mı yenisi bize de ver mesajlarım.” Elimden kalan tüm parşömenler bu kadardı. Ama yapılışı biliyordum.

 

“ Bana malzemeleri getirin yapayım çünkü elimde kalmadı. Birine mesaj yazmam lazım sakin bir oda var mı Sude.”

 

“ Gel götüreyim ve malzemeleri söyle alırız biz.” Aklımda kalan malzemeleri sıraladığımda “ Buzlar erimeden yanında.”

 

Ne garip vakit kavramı. Not edildi kafama.

 

Işık açılma sesi ve parlaması yansıdı maskeden fark ettim.

 

Sandalyeye çekip parşömeni açarak mürekkebi dokunup bugün olanları anlatmaya başladım.



 

-mektup

 

 

Bugün Mel ile ikiz buz cadısına gittim. Dedim ya gidip gücümü kontrol etmeyi öğreneceğim diye.

 

Merak etme.

 

Sevdiğin alev gözlerim gitmeyecek. Nasıl olacaksa ama hep senin bildiğin alev gözlü leydin olarak kalacağım.

 

Lita 



 

Merak etmiyorum alev gözlüm.

Beni düşünen leydim ve yine merak etmeyim diye yazıyorsun bana.

 

Morlis

 

 

Neden yazdığıma sorma sakın. Bende bilmiyorum ve

 

bu mesajdan sonra kısa yanıtlar vereceğim.

 

Lita 


 

Kısa olsun, fark etmez benim için.

Üşümüyor musun orada ve bensiz…

 

Morlis

 

 

Saçmalama. Ne üşümesi!

 

Kafamı dinliyorum şapkalı.

 

Lita 

 

Benden dolayı mı, seni rahatsız mı ediyorum.

Alev gözlüm

 

Morlis



 

Buna bir yanıtım yok. Ne onu suçlayabilirim ne de kendimin çaresiz durumumu. Ama böyle dediğinde kalbim kırıldı. Sen benim için tüm zararları temizleyebilirsin şapkalım. Benim kendi sorunlarımla başa etmem lazım. Kafamı dinleyeceğim demek kendimi olan sorunları çözmek anlamına geldiğini anlayacaksın. Acaba şu an neredesin acaba ne kadar ilerledi. Merak ediyordum. Bende o cesareti bulup ona yazdım.


 

 

Şapkalı, orada durum nasıl.

 

Bitik çukura vardın mı ?

 

Lita 

 

Yoldayım leydim,

o bölgeye giden tekne ve gemi bulacağım.

 

Morlis

 

 

İyi peki. Dikkatli ol orada !

 

Lita 

 

Senin kalbine aşığım böyle iyi düşünceleri barındırdığın o güzel kalbini..

 

Morlis


 

 

Ben değil. Kardeşin diyor.

 

Lita 

 

Artık fazla yazmayacağımı düşünerek masadan uzaklaştığımda Mel ile göz göze geldikten sonra son yazdığımı sesli okumuştu.

“ ‘Ben değil. Kardeşin diyor’ ha ben ne için endişeleniyorum.” imalı imalı konuştu.

 

“ Bitik çukura gidecekti korsanlarla dolu gemiye binecek o yüzden ya da tekne dikkatli ol dediğimde endişelendiğini mi düşünmesini istemedim.”

 

“ Sude malzemeleri aldı. Seni bekliyoruz.” Bu kadar çabuk olacağını düşünmedim bile.

Yanlarına götürdü beni Sude bana yardım ediyor ben ona ödül veriyorum sanki.

 

Malzemeler o kadar basit ki yapılışı da basit.

Malzemeler:

Uzun bir gizemketen parçasını istediğin sayıya kadar kesip boyut ayarla

Sonra bir kovanın içine ay şurubu döküp ketenleri şarabın içine katıp karıştır, bütün olana kadar.

Sonra kurutmayı verip en önemli kısım peri iğnesini kağıdı bıçakla kesermiş gibi çizikler atıp büyüyü söyle ya da tam tersimi bilemedim.

Perilerden alınması gerekiyor peri tozu yazıları geçirdiği için.

 

Dediğim gibi ben kendimi keserim düşünceleri kafalarından geçirdiği için benim yerime çoğaltma işini yaptılar.

Sonra bir kazanı önüme koyduktan sonra hepsini değilde yarısına kadar boşaltıp kesilen ketenleri şarabın içine katıp karıştırıp durdum. Belki ıslak belki kuru. Uzun zaman oldu. O yüzden iki parça kattık diğerleri nasıl olduğunu bildikten sonra yapacaktık.

 

Büyülü sözleri biri kurunun üstüne diğerini ıslağın üstünde çizikler atıyormuş gibi yatay çizikler atarak mırıldandım “ ay ışığın altında parlayan gizemini koruyan periler bu iki parşömeni tozlarınızla süsleyin.” Dediğimde bunu şimdi değildi bir kaç saat geçtikten sonra anlayacaktık.

 

                              💜

 

“ Acıkmışsınız benim özel çorbam hem içinizi ısıtacak hem beğeneceksiniz.” Çok emin konuştu ya beğenmezsek.

Elime bir kase tutuşturdu ve bu kase soğuktu. Ne diye sorduğumda buranın ünlü çorbaları olduğunu hatta ismini “ Centik çorbası.” demişti. İlginç çorba ismi kaşığı tutup çorbadan bu yudum aldığımda ağzım dondu.

“ Bu sıcak değil ki buz.”

 

Kıkırdanma sesi ile “ Sonradan ısınıyorsun buzlar çabuk çözülen maddeden yapıldı bunlar.” Buz mu yiyoruz biz şimdi derken içime sıcaklık ve tatlı bir tad yayılınca şaşırdım.

“ İçine işlenmiş aroma küpleri koydum çorbanın sonradan tat veriyor ısıtıyor.” Etkileyici bölgenin benzersiz çorba ve yemekleri tadacağımı eminim.

 

Konuşarak, sohbet ederek çorba bitmişti ve için ısınmıştı.

“ Yatacak yer bulalım size.”

 

“ Benim yerim hala var değil mi ?” Buraya daha önceden mi geldi Mel.

 

“ Her zaman, yerin duruyor. O zaman lita şöminenin yanına yatmak ister misin.” Bu bantla rahatsız günler geçireceğim ve ben neden akıl edemedim. Mumu almayı bilmiyorum.

O an nasıl bir ruh halimde isem diğer şeyleri alıp mumu unuttum.

Birkaç gün dayanacağım bunu eminim ben.

 

“ Zaman dolmuştur bence.” Parşömenleri bakmaya gittik ben göremiyorum ama diğerleri de fark edemiyordu.

Odaya gidip kendi parşömenden bir şeyler yazmaya başladım çıkıyor mu yazılar önce isimleri işledim tabii ki.

 

“ Hangisinde çıkıyor kızlar, ıslakta işlenmiş mi yoksa kuru da mı ?”

Bence ıslakta daha belirgin olur diye düşündüm. Acaba ıslakta suyun içinde tepsinin üstünde yazılıyordu sanırım.

“ İslakta çıkıyor kuruda bir şey çıkmıyor .” Doğru tahminim.

 

Yanlarına gidip “ Bence tepsinin üstünde şarabı dökeceğiz ve iğneyle işaretleme yapacağız.”

Sude herhalde tepsi getirmeyi gitti ve masaya koyulma sesini duydum. Mel’ de kazanın içindeki şarabı tepsiye döktü. Ben tek tek kumaşları tepsinin içindeki şarabın içine bastırıp iğneyle aynı büyüyü mırıldanıp durdum. Bu işlem kesilen ketene kadar devam edip durdu. Kurumaları için şöminenin ipliklerini astık.

 

Bugünde böyle bitti ve yalnız başımda şöminenin önünde çiçekler zemini yumuşatıyordu. İlk defa böyle bir deneyim yaşamıştım. Bir yastık bir yorganla şöminenin çıtırdama sesini duyarak maskenin altında açık olan gözlerimi yumdum.

 

 

Loading...
0%