Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21📜: Saklı Hatıralar Kapısı

@handelendin

Pek rahat uyuyamadım bu maskeyle rahatsız oldum. Gözlerime su tutmam lazım. Bana yardımcı olması için Sude ile birlikte gidip bugün yapılacak işleri ve yöntemi söylediğinde başımı salladım. Buraya koruyucu bir alan açtıktan sonra maskeyi gözlerimin önünden çekip kenara koyduktan sonra kan çanağı olmuş gözlerime derin derin baktıktan sonra çeşmeyi açıp buz evin buz gibi suyla gözlerimi biraz soğuttum ve bu iyi gelmişti.

 

“ Bu gözlerimin bir çaresi bulunacağını bilmeden zamanlar geçirdim. İlk okuduğum kitapta canavar prensin laneti gibi benim lanetimde kaybolacak.” Bu hayal bile olsa dudaklarım yana doğru kıvrılıp gülümsediğimi gördüm. Tüm acılarım küle dönüp uçacaklar ve beni serbest bırakacaklar. Fazla su harcadığımı düşünüp son kez yüzümü su tuttum ve yüzümü kurulayıp çeşmeyi kapatıp maskemi tekrar gözlerimi kapatıp alanı devre dışı bırakıp kapıya doğru yürüyüp çıktım.

 

“ İyi geldi mi buz gibi su.”

 

“ Çok iyi geldi.” Gülümseyip ilerledim.

 

“ Hadi başlayalım son geçmiş parçasını tamamlamaya,” bizi bekliyordu doğrusu beni ve ben aynı acıyı binlerce kez tekrar ve tekrardan tadacağım ama hazırlıklıyım.

 

“ Eve döndüğünde gözlerin açık mı olacak yoksa kapalı mı.” Herhalde gözlerime çare bulunacağını düşünüyordu. Benim içinde öyle bir his uyandı ama döndüğümde bu bu onuru Morlis'in açmasını istiyordum.

“ Morlis açmasını istiyorum. Şaşıracak!”

 

“ Öyle yapacağına eminim.”

 

Mel bir şeyler fısıldadığında geçitten geçtiğim gibi midem kalktı ve bambaşka bir alanda gözlerimi açıktı.

Tekrar bilinçaltımın saklı hatıralarından son parçanın içindeyim.

 

Koridorlardan ilerlediğimde içimden geçen ilizyonları fark ettim ve bir odanın içinde bebek sesleri geliyordu. Seslere doğru ilerledim bir adım bir adım diye kapı kolunu tuttum ve içeriye girdiğimde güneş ve ayı sembolüyen duvar kağıdı ve mobilyaları fark ettim. Güneş ve ay ne demek demeyeceğim çünkü kızıl güneşin mirası bana verilmişti peki ay kimdi ve bu beşikte iki tatlı aynı saç rengi olan bebekleri fark ettim.

Kapıdan sesler gelince başımı çevirdim. Anne ve babam içeriye girip ikiz bebeklerine baktı.

 

 

“ Ne kadar tatlı uyuyorlar değil mi?” Annemin sevecen sesini duydum ona doğru bir adım attım ve sarıldığımda sanki gerçek ve canlı şekilde bana sarıldığında gözlerimde oluşan şaşkınlık hissiyle durdum orada.

 

Mel’in sesi bana o geceyi gitmemi söylüyordu ama gitmek istemiyordum. Onlardan ayrılmak istemiyordum. Derin derin nefesler alıp gözyaşlarımı yanağımdan silip sakinleştim.’ Onlar gerçek değil Lita onlar senin bilinçaltı hatıraların kendini bu kadar kaptırma!’ kendimi bunu hatırlatıp gözlerimi son kez bu güzel tabloyu bakarak arkamı döndüm. Nasıl o kötü anıyı görecektim bilmiyorum.

 

O gün gözlerim açık mıydı bilmiyorum. Ya kapalı ise ya ben o günü hatırlamıyorsam. Ama bildiğim bir şey var bir ikizim vardı. Ben ilk geçmişimi öğrendiğimde yalnızdım ama şimdi neden ikizim var yanımda.

 

Mel “ Çünkü bilinçaltın o anıları görmemen için silindi ve sana acı yaşattı. Şimdi ikizini nasıl ayrıldığını görmen lazım.”

 

“ Onu ben nasıl öğreneceğim. Gözüm açık mı değil mi bilmiyorum.”

 

“ Kardeşinle bağlantın varsa onun gördükleri sana geçer, yeter ki odaklan.”

 

Söylemesi kolaydı. O nasıl olacak, nasıl bağlantı kuracağımı bir bilsem emin değildim. Belki eşyaları dokunursam orada bağlantı sağlayabilirim. Geri bebek odasına döndüm ve ikizimi gösterecek o anıyı bulmak için elimi gezdirip durdum. Boşluk içinde boşluğu arıyordum ve bu bitmeyecek gibi devam etti. Taki bulanık karıncalanmaya denk gelene dek, bir adamı görmüştüm. Kundakta.

 

Aklıma takılan bir şey vardı. Eğer ben gözlerimi o güneşin altında açtıysam neden geçmişte öyle bir anım yoktu ve görünmez bir kardeşimin sesini duydum. Anlam veremiyordum. O an bebekken şimdi 1 yaşında olan ikizimle birlikte oluyoruz. Mel bunu bilinçaltımı kilitlediği anılarını kendimi koruduğunu söylemişti. Belki o gece ben öyle gördüm belki o gözlerimi açtığımda bu sabah olan bir kaybı benim yerime doldurmuşlarsa- düşüncelerimi bölen Mel’in sesini duyup odaklandım ve beni zorlayan bir şey vardı.

 

Ağlayan bebek sesleri ve kardeşimle ellerimi ayıran o kişiyi net göremiyordum. Bir korsanı andırıyordu. Sinyal gidip gelmeye başlamıştı. Görüşümü bozan sesler başımı ağrılar soktu. Lanetin sesi bilinçaltımı girebiliyor muydu ?

Bence bilinçaltım değilde lanet beni kötü anılarla doldurmuş olabilir mi ?

 

Dizlerimin üstüne çöküp kulaklarımı kapattım. Mel’in destek verici sesini duydum “ Eğer çıkarsan bu kadar yolu boşa gelmiş olursun.”

 

Haklıydı. Bu acıyı katlanabilirdim. Bir yere tutunarak dizlerimin üstünden kalkıp zor olsa bile ilerledim. Kapıya doğru yürüdüm.

Odanın kapısından çıktığımda kardeşimi alan kişinin yüzünü göremesem de kardeşimi benim yaşımda olan halini fark ettim.

Soy ismimiz bize aitti. Değiştirmemiş olması göz yaşlarım aktı. Bizi unutmadı. Ailemizi unutmadı. Aynı soy ismiyle yaşatıyorduk.

 

İsmi bile duruyordu. Kaderlerimiz bizi farklı isim vermedi.

Morlis’in gittiği yer benim ikizimin olduğu yerdi.

 

En sonunda kayıp parçamı bulduğumda kapıdan çıkıp bilinçaltımdan çıkıp gerçekliğe dönmüştüm.

 

“ Ne oldu, ne öğrendin?”

 

“ Kardeşim yaşıyor o ismi ve soyismi duruyor. Bizi unutmamış, anlamadığım bir şey varsa o da iki farklı anıyı gördüm acaba lanet bana kötü anıları yaşatmayı mı çalışıyor.”

 

“ Ne gördüğünü anlatmayacak mısın?”

 

“ İlk gördüğüm anı laneti bana nasıl geldiği ile ilgili ama şimdi ise o günün saat öncesini bir kundakta ikizimle uyuduğumu gördüm. Sonra yaşlı bir korsan onu alıp kaçırıyor ve o sahne oluyor.”

 

“ Böyle ise lanetten öncesi beynin seni koruyor diyebilirim. Kilitler o yüzden iki farklı anı gördün ama kilidi açtığında o kilit çözülür.”

 

“ Olabilir. Bu arada güneş ben isem ikizim ay olur. Bir şeyi çağrıştırıyor mu?”

 

“ Olabilir aslında güneş ve ay, gölge türünden doğmasınız. Bu ya asil sınıftan doğma ya da melez olarak adlandırabilirim.”

 

Melez olabilir miyim ama sarayda doğduğumu varsayarsak “ Asil türden doğma olabilir miyiz çünkü saray gibi bir yerdeydim.”

 

“Mantıklı olabilir. Eski asillerde kalan liste içinde kitap bu, gözlerini açtığında bakıp mantık yürütebilirsin.”

 

Başımı salladım. Mel aldı kitabı benim yerime.

 

“ Biraz dinlen çok zorladın kendini çok zorluk çektirdin.” Başımı evet olarak sallayıp Morlis’i mektup yazmak için boş odaya geçip mürekkebi dokunup düşüncelerimi mırıldadım.

 

 

Hala bana kırgınlığın geçmedi mi güzelim.

Şu an bitik çukura gelmiş bulunuyorum.

Burası ölüler şehri gibi…

 

Morlis

 

 

Hayır geçmedi.

 

Vardığına sevindi kardeşin.

 

Lita 

 

Kardeşim mi sevindi yoksa sen mi ?

Neyse bugün bana anlatacağın kitapla ilgili düşüncelerin yok mu ?

 

Morlis

 

 

Yok maalesef şapkalı.

 

Hayallere dalıp senin özlemini çekemem şimdi.

 

Lita 

 

Çekemiyor musun yoksa çekmemek istemiyor musun ?

Çünkü senin yokluğunda her saatinde kalbim seni ararken

 

Morlis

 

 

Bunu içimde tutamam ama eğitimi başlamadan.

 

İkinci kısımı geçtik

 

Mel ve sude ile geçmişimin kayıp kısmını görmek acı çektirdi ama

 

Kim olduğumu öğrendim veya lanetli olmadığımı aslında bu nasıl diyeceğimi bilemiyorum.

 

Ben kimsenin kuklası falan değil mişim ben özgür ruhum.



 

 

Şapkalı.

 

O soy ismimizi korumuş, nasıl ayrıldığımızı buldum ikizimle.

Lita  


 

Sen her zaman benim için özgür ruh olarak kaldın ve

sevdiğim elementi gözlerinin sahibisin.

Sana baktıkça değişmeyecek bu his…

 

Morlis

 

 

Çok fazla konuştum ve şu an konuşmam sonlandı. Şapkalı.

 

Lita 


 

Kitap okumayacağım demiştim. Ama bende kitabın sonunu merak ettiğim için ne olur ne olmaz diye yanıma o kitabı almıştım.

Son sayfalarına gelmiştim.

 

Ayrılık kokulu son satırları okumuştum. Ben hep mutlu sonla biteceğini sanardım ama bazen mutsuz sonla biten masallar vardı. Umarım bizim hikayemiz böyle bitmez şapkalı.

Rahibe bir karar vermek zorundaydı ya aşkı seçip normal bir insan olacaktı ya da ağaca bağlı kalacaktı. Ormanın ruhu ona bu şansı vermişti. Lordla birlikte mutlu sona gidebilirdi ama biliyordu. Ormanın ruhunun teklifi normal bir teklif değildi. Ne insan olacaktı ne de aşkı yaşayacaktı. Onu bu güzel günleri yaşatan lordun elini tutup dudağı kenara kıvrılıp gülümsedi ‘ Üzgünüm sevgili Lordum, ben ormanın ruhuna bağlı bir rahibeyim. Teklif bir aldatmaca ve ben inanmadığım için insan olarak yaşama hayalim vardı ama olamayacağım yemini bozarsam tilki ruhu olarak yaşayacağım.’

‘ Ben seni öyle de severim. Yeterki benimle gel!’

Rahibe gözyaşları döktüğünde bende gözyaşlarımı tutamadım. Böyle tatlı sevdalılar vardı. Bunları bana gölgem okuyordu kulağıma. Sanki masal dinliyormuş gibiyim.

Bu çok acı ve mutsuz son olmuştu. Son sözleri ise ‘İnsan olmaya uzak bir tilki rahibesi’ yazıyordu. Kitabı bitirdiğimde kendimi toparlamam zaman aldı ama. Bir kitabı daha bitirebildiğim için mutluydum.

 

Hayat ne kadar acımasız bir şey. Bazı kararlar insanı zor duruma sokabilir.

 

                         💜

 

Odanın kapısı açılma sesiyle Sudenin neşeli ses tonu karıştı “ Eğitimin ilk aşaması olarak ilk gözlerini açmanın yollarını bulmak. Aslında kolay renk değişimi yapabiliriz.”

 

“ Olmaz morlis, alev gözlerime bağlı Sude.”

 

“ Öyle bir yöntem yok Lita, bir yol bulurum ama senin için zahmetli olacak.”

 

“ Ben çok şeyi katlandım. Bunu da katlanırım.”

 

İç bıraktığını hissettim ses tonunda “ Pekala. Bir yöntem işe yarar mı bilmiyorum. Şimdi oraya gitmek zahmetli olacak yarın ilk iş oraya gidip yapmanı istediğim şeyi yapacaksın.” Gözlerim yerinde kalacaksa ben varım.

 

“ Element kullanıcısın neden bunu gözlerine yansıtmıyoruz diye düşündüm. İlk burada yapabilecek elementleri gözlerini yansıtmanın yollarını bularım.”

 

Nasıl olacağını bilmiyorum ama buraya sırf eğitim almak için gelmiştim. Başka bir amacım yoktu.

 

“ Peki bugün fazla yormadan küçük alıştırma yapalım çünkü çok acı çekeceğin iki gün diye tahmin ediyorum.” Beni ne gibi zorluklar beklediğini inanın tahmin bile edemiyorum.

“ Şimdilik iki bilindik elementi tek tek yapalım. Su işi zorlu bir yol alacak. Ateşi söndüren su canını yakacak.” Ateşi söndürmek mi ben hep engelledim hatta söndürmeyi bile denemiştim ama yarım bırakıldı. O çan sesinden sonra dengemi kaybettim.

Bunda da aynısı olursa ne yapacağım ben.

 

“ Eğer iki elementi gözlerime yansıtırsam suya gerek kalmaz değil mi ?”

 

“ Ay Lita, su hem göz için hem laneti yönetmen için gerekli. İlla ki o suya gireceksin.”

 

Bak bu kötü. Ben laneti yönetmek, bu imkansız bir olaydı.

Soğuk havanın etkisini kalmadan “ Dışarıya çıkmadan getirdiğim toprak dolu kaseyle başlayalım. Toprağı şekillendirmeyi çalış ve gözlerine o rengi ver.”

 

“ Gözlerime yansıttığımı nasıl anlayacaksın peki.”

 

“ Güzel bir soruydu. Cevabı kadar da, tabi ki o rengi gözlerinde tutmayı çalışacaksın ki maskeyi çıkarıp bakacaksın.”

 

O nasıl bir iş olacaksa artık. Dediğini yaptım. Bakır kazanı iki elimle tutup derin nefes alıp verdim.

Toprağı hareket ettirdiğimi ve düşüncelerimi toprağa işledim.

 

“ Birileri birini çok özlemiş hatta affetmiş.”

 

Ben Morlis’i işledim toprağa onun görüntüsünü mü yaptım.

“ Kızardın neyse senden sanki toprağın rengi senin göz rengin gibi görmeni istiyorum kendini iç aynada bakmanı istiyorum.”

 

İç aynada kendini mi bakmak mı ?

 

Kafamda bu soru belirdi ve hiç kendimi uzakta bakmamıştım. Söylenenleri yaptım. Bende olan kızıl gözler yerine toprak renkte o gözlerim olduğunu hayal ettim. Kazanı tuttuğum bir elimi bırakmamı ve toprağı dokunmamı istedi, bende öyle yaptım. Toprağın üstüne koyup hissettim varlığını “ Toprağın yandığına göre gözlerin toprağa bölünüyor demek.”

 

Derin derin nefes alıp verdim. Kendimi iç aynamda baktığımda yarı yarıya yansıttığımı gördüm.

Gözlerim çok güzel duruyordu

.

 

Toprağın renginde uyum içindeydim. Benimsemiştim. Bu benimseme uzun sürmemişti. Kısacık bir andı. Ne onlara gösterebildim. Aynada lanetin bana gülümsediğini gördüm. Beni ele geçirmeyi çalıştığını.

 

“ Bir sorun mu çıktı Lita.”

 

“ Gözlerim toprak rengine döndü ama laneti aynada yansıma mı ele geçirmiş gibi bana gülüyor. Sinir bozucu şekilde.”

 

“ Bugün çok yoruldun burada bitirelim yarın ilk toprağı devam ederiz sonra nehre gideriz.”

 

“ Tamam.” İç aynamda ayrılma yöntemini anlattı bende öyle yaptığımda dünyaya geri dönmüştüm.

 

“ Bugün hem geçmişin karanlık yüzünü hem eğitimin ilk aşamasında yoruldun. Bugün bir son verelim. Gidip biraz uyu, dinlenirsin ya da bizimle kalıp sohbet edersin.”

 

Şu an kafam uyu direnme diyor bende öyle yapacaktım. Beni Mel’in yattığı odaya kadar eşlik ettikten sonra çıktı Sude odadan.

 

Keşke maskeyi çıkarabilseydim. Buraya koruyucu alan mı yapsam. Gözlerim maskenin ağırlığından dolayı ağrı yaparak isyan ediyordu. Koruyucu bir alanı aktif ettikten sonra maskeyi gözlerimden çıkarıp kenara koyduktan sonra boş odanın sakinliği ve gözlerim rahatladığı için biraz dinlenmek gibisi yoktu.

Bu biraz akşama kadar sürmüştü tabii.

 

O kadar kafamı ve beynimi hatta hatıralar kapısını yormuşum ki acısı akşam geçmişti.

 

Gözlerim en azında uyuduğum süre boyunca kendine gelmişti. Kafamda rahatladığı için soğuk yemek yiyip ben şöminenin önünde sanki onu bakıyormuşum gibi dalıp gittim, sesini duyarak hayali yaşadım.

 

 

Loading...
0%