@handelendin
|
Bugün zorlu bir günün başlangıcı diyebilirim. Kahvaltı sonrası yine toprağın rengini alıp yansıtma işiyle güne eğitime başlamıştım. Zorlanıyordum, her denememde aynada başka bir vardı. O gözlerimi bakıp başarısız olacağımı söylerken ben kaybedip durdum. Sude ile Mel, dayanmamı söyleyip durduktan sonra inat yaptım lanete karşı. Derin derin nefesler alarak bir kez daha aynada yansıma mı baktıktan kızıl gözler artık bana gülmüyordu aksine toprak gözlerime bakıp hayran kalmıştım.
“ Geri getirmek için içinde hissetmen lazım, suda öyle yapacaksın onu öyle hissedeceksin ki tahmin bile edemeyeceksin.” Ne için geldim ne isteyeceğim.
Bir off bıraktım. İşin zorlu kısmı geliyordu. Bu gözlerle baş edebilmek zor olacak. “ İlk gözlerini bize aç sonra kapat.”
Kabullendim. Toprak benim göz renklerimden bir tanesi diyerek bandı çıkardığımda onlara baktım “ Buz gibi sular aşkına!” Nasıl şaşkınlık belirtisi bunu da kaydettim aklıma.
“ Kaderin cilvesi aşkına!” Bende bir şeyler eklediğimde kahkaha atmıştılar. “ İyiymiş.”
Gözlerinden yaşlar aktığını gördüğüme sevindim. Görebildiğim için. “ Şimdi asıl konuya gelelim. Senle bir yere kadar gideceğiz portal açar mısın Mel, Derinsu okyanusa gidiyoruz. Orada hem havayı öğreneceksin hem suyu hükmetmeyi.”
İşimin en zoru bu olsa demek ama Mel’in oku fırlattığı kütüğe baktığımda demek oklar buna benzerliği varmış.” Altın ışık parlarken gözümün önü kamaştı. Açılan geçide doğru yürüdüm, elimde göz bandımla birlikte geçitten geçtiğimde aynı hissi hissetmedim. Sanırım görmediğim için o his kaplamıştı ama gördüğümde o his gitti. Soğuk bir alana gittiğimizi söyledi ama buzlar aşkına - aha bana da bulaştı bu terimler. Uyum sağlayan terimler.
Donma noktasına gelmiştim artık. Bu kalın pelerin bile sıcak tutmuyordu artık. “ Burada ne yapmamı istiyorsun Sude.”
“ İlk senden bu havanın berrak rengini toprağa bölünmüş gözlerine yansıtmanı isteyeceğim.”
“ Ateşe yansıtma yapacak mıyım?” Meraktan sormuştum sırf çünkü böyle bir şey varsa gerek yoktu. Alevi her şekilde gözlerimde olacak.
“ Bunu yapmamızın sebebi. Duyguların ve göz rengini bağdaştırıp istediğin gibi kullanmanı sağlayacak.”
“ Nasıl yani. Her duygu bir elemente mi bağdaştırıcağım. Olur mu öyle şeyler.”
Kendi gözünü gösterdi “ Bir gözüm kardeşime verdim ateş ve su ikizleriydik biz.”
“ Geçmişte bende ikizimle bir kundakta güneş ve ay ikizleri mi oluyoruz.”
“ Bilmiyorum olabilir ama güneş ve ay ikizleri asil soydan geldiğini biliyorum. Bir bakalım öyle bir soy isimleri veya soy isimleri var mı diye ?”
Başımı salladım ve eğitime devam ettim. Havayı gözüme yansıtmak ne hava olayları mı benim duygu belirtilerim havanın durumunu mu değiştirecekti. Havayı kullanıp duygularımı yansıtsam, öfkemi şimşek veya kasırga mutlu olduğunmda güneş hiç gerek yok neyse ne işte. Soğuk havayı ciğerlerimde hissettim. İçim buz tuttu, burnum akmaya başladığında burnumu çekip hasta olmamak elde değil bile. Kendimi havanın berrak renginde gözlerim olduğunu düşündüm kalpten.
“ Gözlerinin rengi değişiyor,yavaş yavaş ilerle.” Pozisyonumu değiştirmeden devam edince yine lanet önüme engel oluyor. Çan sesini duymamaya başladım. Engel olmaya çalışıp durmuştu. Toprak renkli gözlerim havaya dönüşürken gözlerimin önğ şimşek çatarak alev aldığında çan sesi kulaklarımda duyuldu, yere düşeceğim sıra kendimi zorladım. Ayakta tuttum, dayanmayı çalıştım. Bozamazdım. Yine aynı sorunla karşılaşırsam bile bozmadım kendimi.
Boğazımda acı bir tat ile dolduğunda o an bozuldu havanın kontrolü, kan kustum. Sınırımı fazla zorladım. “ Havayı şimdilik yarıda keselim biraz dinlen, alevi zor durumu sokacak şey yapacağız.”
“ Beni hasta edecek suya mı gireceğim. “
“ Maskeni tak çünkü elementlerin gücünü tüketiyor onları sarmayı dene.” Maskemi geri taktığımda onları rahat bıraktıktan sonra biraz daha iyiydim.
Biraz soluklandıktan sonra ellerimden tuttular çünkü suya derin doğru çıplak ayaklarıma buz gibi suyun içine girdiğimde tüylerim diken diken olmuştu. Geri çıkmak istiyordum ama çıkmamı engelleyen durumlar olunca durmadan devam ettim, yürümeye yürümeye su yüzeyi belime kadar gelince maskeyi çıkarıp onlara doğru sihirle yollayıp bırakıp, önüme döndüm. Sude “ Boyuna doğru geldiğinde su hizası derine dalmanı ve gözlerini orada açmanı istiyorum ve kendini bırakmanı. Bunda öncelik suyu yönetmen ve alevin suya teslim olsun.”
Başlayalım bakalım. Boğazıma kadar geldiğinde kendimi derinliğe bırakıp boğulmaya razı geldim. Gözlerimi açtığımda soğukluk, buz hissi alevimi serinlik katarken can acıtmaya başladı. Sudenin dediğine yaptım. Öğüdünü dinledim ve suyu hükmetmek için alevin suya teslim olmasını söylemişti.
Eller beni dibe çekmesini izin verdim. Bunlar benim karanlığımı alıp götürecekti. Ben izin vermiştim. Gözlerime acı veriyordum. O acı başıma geçtiğinde rahatsız oluyordum. Pes etmeyecektim. Boynumu geri atarak çığlıklarım suyun içinde gömüldü. Su bana yardım etsin, su sana yardım etsin. Nehrin ve okyonusu böyle hükmedemezdim ama yapamıyorum. Ne kadar uzun dayanıp canımı yanmasına göz yumsam bile yapamazdım.
Bunu yapamadığımı inanmıyorum çünkü ben her şeyi göze gelmiş biriydim ama şaka gibi yapamıyordum. “ Laneti kabullen o senin parçan.” Parçam olsa da ben bu laneti veya kızıl güneşi istemiyordum. Bana acı çektiren hiçbir şeyi istemiyordum. Bunu istemiyorum. Burada şövalye mi özledim. O beni acı çektirecek şeylerden uzak tutacak bir el gibiydi.
Bunları düşünmeye kes yoksa lanet bu duygulardan beslenecek ve güçlenecek. Sakinlik geri gel bana. Ellerimde, avucumun içinde suyun dalgalarını işittim.
“ Benim bir parçam olan Lanet bana ismini söyler misin acaba veya hayatımdan çekip git!”
Kurdun gülme seslerinde suda yansımamı tekrar görmüştüm. “ Beni bir kötü bir canavar gibi görme Lita.” Adımı seslendi adımı cidden seslendi. “ Ben senin için kötü bir canavar gibi mi görünüyorum.”
“ Beni hep sen engelledin. Etrafımı senin yüzünden göremedim.”
“ Bu senin suçun beni göstermedin kimseye!”
Nedeni bilmiyor olamazsın. Yüksek sesle bağırdım suyun içinde “ SENİN YÜZÜNDEN AÇAMADIM. Her baktığım birine canını aldın. Bana ilk geldiğinde ailemi canını aldın. Evimi yok ettin ve -” devamı ettiremiyordum. Güler yüzünden eser kalmamıştı ve yansımam kaybolmuş kafamın içindeki çan sesi daha da çoğaldıkça suyun kontrolünü kaybetmiştim.
Su benim öfkemle dalgalanmaya yanmaya başlamıştı ve kontrolü kaybetmiştim. Sude’nin sesiyle kendimi daha zor gelmiştim.
Beni sudan gücüyle karaya çıkardığında gözlerime bakmaması için bandı takacağım sıra eliyle durdurdu “ Başarısız oldun. Ne oldu orada birden suyun dalgalanıp yandığını gördüm.”
“ Lanetle konuştum ve benim bir parçam olduğunu canavar gibi baktığımı bilmek istedi bende evet öyle dedim. Olanları anlattım ve çekip gittiğinde olanlar oldu.”
“ Bu görevde başarısız olacağı kesin yarın bir daha deneriz. Buz olayını ama olmayacaksa bir yöntem var o da bir nesneye aktarım yapmak gücünü bunu çorak bir alanda yapmanı istiyorum.”
“ Nasıl yani, nasıl yapacağım o işlemi!”
“ Tepede güneş varken senden aktarım yapabileceğin bir nesneyi yapmanı isteyeceğim o nesneyi güneşe tutup uzatıp tüm gücünü o nesneye odaklanmamı bu nesne alıtımlı olması şart. Taktığın zaman gücü sana gelecek takmadığın sıra gücü orada kalacak düzeyde.” Bunu yapabilirim ama zamanı var diye düşünüyorum.
“ Ama hasta olmadan, buz eve kapı aç !” Diye emretti Sude ve Mel çoktan açmıştı ve bu sefer geçitten, kapıdan geçerken kapı olduğunu kafamda hatırlatıp midemi kaldırmasın diyerek düşündüm.
En sonda rahat bir nefes alarak sıcak şöminenin içine ve bizi özel hazırladığı içecekleri ellerimize verdiğinde gülümseyip biraz sohbet ettik. Gün bitmeden, bugün yarım kalmaması için alevi kontrol altına almayı deneyecektik. Bunun için benim öğretmenim su cadısının alev ikizi olacaktı.
İlk defa Alev cadısını görecektim. Bunu görmem için gözlerimi açmam lazımdı. Ama toprağın rengi alan gözlerle alevin yönetme tekniklerini nasıl öğrenecektim.
İnan bilmiyorum. Ama eğitimde hala arasında olduğumuz için ben toprağın rengini gözlerime yansıtıp maskeyi çıkardığım da bir rahatlık hissettim.
Özledim ama hala kırgın olan kalbimi söz geçiremiyordum. Canım her şekilde yansa da mektupları okuyup yanıt yazacaktım.
Her zaman gibi şapkalı bana mesaj yazmıştı.
Şu an kardeşinin yerinde sıramı bekliyorum. Kardeşinin seni beklediğim gibi bekleyeceğim. İlk bana şüpheyle baktı sonra beklememi söyledi.
Morlis
Anca beklersin beni şapkalı.
Lita
Senin canın yanmıyor mu, Ayrı kaldığımız günler yalnızlığımı hissetmedin mi ?
Morlis
Yok hissetmedim.
O kadar meşgul ve
yorucu geçiyor bu günler.
Senin varlığın ve yokluğun gibi.
Lita
Ben senin için dünyanın diğer ucuna gideyim. Sırf kardeşini bulmak için sen bana bunları de.
Koparsa canımız yanacak bu bağı, leydim usanmadan koparıp atmak istiyor.
Morlis
Ben bunu istemiyordum. İstemezdim. Ama bunu ima ettiğimi söylemişti. Bu bağı koparmak ikimizi öldürecek ve bunu istemiyordum. Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen o suyun içinde düşüncelerimde sen varsın. Bunun bitmesini istemiyordum. Aldım mürekkebi ve duygularımı daha fazla tutamayacaktım ama dediği ve yazdığı şeyler yüzünden bunu kendim için biraz ara verip rahat nefes almak istemiştim. Artık bu ima edip öyle biri olduğumu düşünmesi onun hatasındı. Gözyaşlarımı gözlerimden silip burnumu çektiğimde eğitime devam etme kararı ile gözlerimi kapatmadan alev cadısını neye benzediğini görmek istedim. Buz renkli gözü kapanıp sembolü belirdi ve şapkasını çıkardığında alevin hatırası olduğu gözleri yanarken su renginde olan saçları alev olmuştu.
Ben gözümün önüne maskeyle kapatıp alevi çağırmıştım. Eğitimleri başlamıştı alevi yönetip savaşmayı değişik tarzları görmediğim için yapılışlarını seslendirip anlattı. Yarım kalan günü boş geçirmediğim için mutluydum. Kollarım ağrıdan ve yanmaktan harap olmuştu. Suyu çağırmıştı sanırım beni biraz serinletti.
“ Kardeşim seni ağlattı mı ne dedi mektupta veya yazdı.”
“ Olay bende başladı ona denmeyecek pişman olacağım şeyler yazdım. İma ettiğimi sandı.”
“ Ne yazdın peki ?”
“ ‘Beni hiç özledin mi yazınca’ ona son cümlem varlığın ve yokluğun gibi yazdım o da kızıp benim için onca yolu gittiğini ve ima etmişsim ona ama neyi ima ettiğimi bilmiyorum.”
“ Baya sert yazmışsın.”
Başımı evet olarak salladım. Özledim bu zaman boyunca onu çok özledim suda bile benim canımı yakan her şeyi alacağını hatırladım. Hıçkırıklarım durmadı bile Mel’in omzuna sığınıp ağlamaya devam ettim.
“ Bugün yorgun ve yoğun bir gün geçirdin. Hem fiziksel hem duygusal açıdan.”
Mel’e hak vermiştim. Her ikisi beni çok yordu. Yarın şapkalıma mektuplar yazacağım uzun uzun aşk dolu ve bu uzun günler seni hatırlattığını yazıp gözyaşlarımı atacaktım ama yemek yemek için iştahım gitmişti.
Yatağa yorganın altına girip soğuk yastığa başıma koyduğumda direk yorgunluğum beni uyuttu.
💜
Aramızdaki bağı koparmak istemiyordum. Mektuplardan sonra yüreğim acıyarak uyumuşum ki rüyamda beni bırakıp gittiğini ve benim ikizimle bir bahçede birbirine çok yakındı. Ben onlara ağzım açık izlemiştim. Yanlarına gitsem göremezlerdi. Onlar için ben yoktum sanki. Elime su damlası damladı. Yanağıma götürdüm elimi, ıslaktı. Ağlıyordum. Kalbim yana yana onları baktım.
İkizim onun göğsüne dokunmuştu ve Morlis ona öylece baktığını şahit oldum. Buna yüreğim dayanmaz. Bu görüntüyü görmek istemiyordum. Çan sesiyle yerimden fırlandığımda bunun rüya olduğunu o kadar sevinmiştim ki direk mektup yazıp gönlünü almak istesem. Buraya gelme amacımı bittikten sonra yazacaktım. Ama bu çok zordu. Bir ihaneti kaldıramazdım. Bir kardeşim tarafından ve sevdiğim şövalye tarafından asla. Dizlerimi kendimi çekip ağladığımda Mel’i yanımda gördüm. Yer yatakta yatmamıştım. Mel beni rahatsız etmemek için dikkat etmişti.
Endişeli ses tonuyla “ İyi misin Lit.”
“ Kabus gördüm. Çok kötü bir kabus. Hem Mor’u özledim hem ilişkimizi daha da derinleştirdi.’
Bana başıyla onaylamıştı “ Bu yüzden uzaklık iyidir ama yarından sonra ona bol bol vakit geçir.” Gülümsedim ona sarılıp kendimi gelmiştim. Bunları düşünmeyecektim. Bizim aşkımız yıkılmayacak düzeyde demişti. İlk tanıştığımızda.
|
0% |